40 Gün Kala
Parlamento seçimlerinin ‘ortada’ olduğu düşünüldüğünde, cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili manzara, muhalefet ve Kılıçdaroğlu’nun kazanmak için bir şeyler yapması gerektiğine işaret ediyor. Ne yapılabileceğine gelince: Biraz zamana bırakmak, biraz da siyaset yapmak. Kanımca yapılabilecekler bunlar.
14 Mayıs’a 40 gün kala seçimlerin iki ayağında iki ayrı vaziyet var. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylar kesinleşip, siyasetin ve kampanyanın zamanı başlamışken, Meclis seçimlerinde aynı vaziyetin oluşmasına daha birkaç gün var. Milletvekili seçimlerine hangi ittifaklarla, hangi liste mimarileriyle girileceği kesinleşmediğinden, Meclis seçimleri muhtemelen nasıl sonuçlanır sorusuna cevap vermek halen çok zor. Yine de Meclis seçimlerinde görünenler üzerine bir iki bir şey söyleyip, girdileri daha belirli hale geldiğinden üzerine konuşulması biraz daha kolaylaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerine geçeyim.
Meclis seçimleriyle ilgili olarak görünenler şunlar: Evvela, olağanüstü bir gelişme olmadığı takdirde HDP’nin (Yeşil Sol Parti) yüzde 10 kadar bir oy alıp 70 civarında vekil kazanacağı kesin görünüyor. Burada belirsizlik, kalan 530 kadar vekilin kime gideceğiyle ilgili. AK Parti’yle MHP’nin aynı ittifakta ama ayrı listelerle seçime gitme ihtimalinin halen devam ediyor oluşu, Millet İttifakı’nın ne kadar optimum bir listede uzlaşacağının belli olmayışı ve Memleket Partisi’nin seçim barajına takılmasının hangi ittifak için ne sonuç üreteceğinin belirsiz oluşu, Meclis seçimleri hakkında kestirimde bulunmayı çok zor kılıyor. Ancak bir süredir bildiğimiz bir ihtimal halen geçerli: Optimum bir listeyle seçimlere girdiği takdirde Cumhur İttifakı yüzde 41-45 kadar bir oyla 301 vekil alabilir. Bu da HDP’nin alacaklarıyla beraber muhalefetin de iktidarın da 301’i bulmasının mümkün olduğu, burada resmin epey belirsiz olduğu anlamına geliyor.
Biraz Zaman, Biraz Siyaset
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gelince… Burada da sonuç ne olur halen belli değil. Ancak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçenekler belli, ihtimaller daha az ve eğilimler de daha belirgin. Bu hal, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin akıbeti hakkında konuşmayı, “ne olursa, sonuç ne olur” türünden kestirimlerde bulunmayı daha mümkün kılıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde temel bir sabit var: Erdoğan’ın desteği 42-43 puana demirlemiş durumda ve ne aşağı ne de yukarı hareket ediyor. Bu hal, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinin ilk turda imkânsız, ikinci turdaysa ancak katılım oranları belirgin bir biçimde düşerse mümkün olduğuna işaret ediyor. Durum bu olduğundan, Erdoğan Meclis seçimlerinde çoğunluğu almaya çalışarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalmanın, ardından da ikinci turda seçimlere katılım oranlarını düşürmenin imkânları üzerine kafa yoruyor olsa gerek.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kaderini tayin edecek görünen, Cumhur İttifakı seçmeni olmadığı halde Kılıçdaroğlu’na oy vermeyeceğini beyan eden 10 puan kadarlık seçmen kitlesinin ilk ya da ikinci turda ya da aslında ‘son anda’ ne yapacağı. Bugün itibarıyla bu kesimin büyük kısmı İnce’yi, kalan kısmı da Oğan’ı desteklemek eğiliminde. Bu durum, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalmasının kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Parlamento seçimlerinin de ‘ortada’ olduğu düşünüldüğünde, cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili bu manzara, muhalefet ve Kılıçdaroğlu’nun kazanmak için bir şeyler yapması gerektiğine işaret ediyor. Ne yapılabileceğine gelince: Biraz zamana bırakmak, biraz da siyaset yapmak. Kanımca yapılabilecekler bunlar.
Zaman meselesi şu: Muhalefetin adayının Kılıçdaroğlu olmasına bir reaksiyon olarak ortaya çıkan 10 puan kadarlık bu seçmen kitlesi şimdiden küçülme eğilimine girmiş görünüyor. Cumhur İttifakı seçmeni olmadığı halde Kılıçdaroğlu’na oy vermeyeceğini beyan edenlerin bir kısmı belli ki şimdiden Kılıçdaroğlu’nun adaylığı fikrine alışmış durumda. Seçime kalan gün sayısı azaldıkça bugün itibarıyla İnce ya da Oğan diyen Cumhur İttifakı harici seçmenin bir kısmının daha seçimleri “Erdoğan’la devam mı tamam mı seçimleri” olarak görüp, Erdoğan’dansa Kılıçdaroğlu demesi muhtemel. Diğer bir deyişle, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bugünkü belirsizliğe son verip, Kılıçdaroğlu’nun kazanmasının önünü açacak ilk faktör zaman olacak görünüyor. Seçim tarihi yaklaştıkça daha fazla İnce ve Oğan seçmeni Kılıçdaroğlu demeye meyledebilir. Görünen bu. Ne var ki, seçimlere kadar geçecek zamanın, söz konusu eğilimin derinleşip Kılıçdaroğlu’nun kazanmasına yol açmaya yetmeyebileceği de açık. Bu durumda, Kılıçdaroğlu’nun ve muhalefetin bugünün İnce seçmeniyle ilgili biraz özel, biraz mikro siyasetler geliştirmesi de elzem görünüyor.
İnce seçmeninin CHP tandanslı olanlarının ‘zamanla’ Erdoğan’dansa Kılıçdaroğlu diyeceğini varsayarsak, İYİ Parti ‘kökenli’ İncecilerle, ilk kez oy kullanacak İnce fanları bilhassa ilgilenilmesi gereken iki seçmen grubu gibi görünüyor. Bu iki gruptan ilkindekilerin “Kılıçdaroğlu’ndansa İnce olsun” demelerinin ardındaki esas saiklerden birinin Kılıçdaroğlu’nun HDP’den aldığı destek olduğu anlaşıldığından, burada iki şey yapılabilir görünüyor. İlkin CHP ve bilhassa da başta Akşener olmak üzere İYİ Parti kurmayları HDP’den Kılıçdaroğlu’na gelecek görünen desteği ‘normalleştirerek’ bu grup seçmeni teskin etme yoluna gidebilir. İkinci olarak, bu seçmen grubu cumhurbaşkanlığı seçimlerinin esas sorusunun “Erdoğan’la devam mı tamam mı” olduğuna ikna edilmeye çalışılabilir.
İnce fanlarına gelince, bu grup seçmene öncelikle İmamoğlu gibi İnce’yi ikame edebilecek figürlerle seslenmeye çalışmak gerekiyor. Ancak, bu grup seçmenle ilgili olarak daha işe yarayacak mikro siyaset örneği şu olabilir: Türkiye’nin bir dönem daha Erdoğan tarafından yönetilmesinin, zannettiklerinin aksine gündelik hayat ve konforlarının bir tarafına dokunacağına ikna etmek.
Hülasa, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin nasıl sonuçlanacağı halen belirsiz. Lakin, zaman da eğilimler de Kılıçdaroğlu’nun lehine. Sonucu da Kılıçdaroğlu’ndan yana kılmak için biraz daha siyaset, daha doğrusu biraz daha nokta atışı siyaset yapmak gerekiyor. Görünen bu.