Bir Çocuk Kitabı Aç, Bir Hayal Kur, Adaleti Anımsa

Çocuk kitapları çocuklar için ve çocuklar eşliğinde yazılır. Ama çocuklardan sonra onları okuması gereken bizleriz. Çünkü çocukların dünyasında adalet, sadece bir ideal değil; bir ihtiyaçtır. Hayatta kalabilme, hayatı anlamlandırabilme aracı… Ve biz o dünyayı ancak onların kitaplarıyla yeniden kurabilir ve anımsayabiliriz.

Küçükken en sevdiğim köşe, İzmir’in Karşıyaka semtindeki küçücük evimizin sıcacık salonunda, kütüphanenin alt dolabında kendime kurduğum minik dünyaydı. Bir çocuk için ne büyük bir özgürlük: Kendi kitaplığını yaratmak. 

 

Oraya gün boyu yiyeceğim kuru erzakı yerleştirir, en sevdiğim kitapları sıraya dizerdim. Kapısını usulca yarı açık bırakır, dışarıdaki dünyayı ardıma alıp kendi sessiz evrenime sığınırdım. 

 

Tıpkı Virginia Woolf’un “kendine ait bir oda”da var olmanın, düşünmenin, yazmanın kıymetini anlattığı gibi, ben de o küçücük dolapta kendi hayal dünyamın kapısını aralıyor, varlığımı kelimelerle kuruyordum. O dolap belki dört duvardan ibaretti ama içinde sınırsız bir evren taşıyordu.

 

Okuduğum kitapların arasına bazen büyüklerin kitaplarını da gizlice serpiştirirdim: İlyada, Odysseia, mitolojik öyküler… Onları tamamen anlayamasam da, içlerindeki kahramanlara, adalete, ölümsüzlüğü arayan insanlara hayran kalırdım. Mitoloji beni büyülüyordu; belki de zaman kavramını bükerek geçmişle bugün arasında köprü kurduğu için. Bir yanda cesur küçük kahramanlar, diğer yanda tanrılarla pazarlık eden ölümlüler… Hepsi aynı evrende buluşuyordu, benim çocukluk kitaplığımda.

 

Bazen içerisi karanlık olurdu; işte o zaman yanı başımdaki sallanan ahşap sandalyeye geçer, elimde bir kitapla düşlere dalardım. Kimi zaman hayal kurarak, kimi zaman sessizce uykuya dalarak… Ama hep bir kitabın eşliğinde. O karanlıkta bile ışık saçan sayfalar, bana dünyanın tahmin edebileceğimden de büyük bir yer olduğunu anlatırdı.

 

Bir Kitap Aç, Kendine Yeniden Başla

 

Şimdi büyüdüm. Ama kişisel ve ulusal olarak düştüğümüz her açmazda, hele ki şu yangın günlerinde yolumu bulamadığımda, bir şeye sil baştan başlamam gerektiğini hissettiğimde veya sadece günlük olarak ruhum karardığında kendime hep şu telkinde bulunurum: 

 

“Bir çocuk kitabı aç.

 

Hayal kur.

 

Sonrası gelir.” 

 

“Çocuk kitapları” deyip geçiyoruz bazen. Yaşadığımız dünyadaki karmaşık adaletsizlikleri, haksızlıkları, kördüğümleri çözmenin çok daha “büyük” metinlerde yazılı olduğunu sanıyoruz. 

 

Oysa çocuk edebiyatı, bazen en çok da büyüklere yazılmış bir çağrı olabilir: Unuttuklarımızı hatırlamak, iç sesimizi yeniden duymak ve adaletin ne kadar basit ama bir o kadar da hayati bir şey olduğunu fark etmek için.

 

Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler’in Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocuğun katılım hakkını, ifade özgürlüğünü ve gelişimini temel alırken; iyi yazılmış bir çocuk kitabı da bu hakları edebiyat yoluyla yaşatır.

 

Katherine Rundell, Domingo Yayınları’ndan Türkçesi yayımlanan Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız? adlı kısacık ama çok kapsamlı denemesinde der ki: “İyi bir çocuk kitabı, sadece çocuklara yazılmaz; insan ruhunun karanlıklarını aydınlatmak için yazılır.” Yani birçok açıdan çocuk edebiyatı, yetişkinlerin kaybettiği, unuttuğu, önemsemediği temel değerleri yeniden keşfetmesinde birer aracıdır. 

 

Ve belki de adaletin, cesaretin, dostluğun, iyiliğin ve direnişin hikâyesini çocukların gözünden daha iyi anlatan bir dil yoktur.

 

O halde neden çocuk kitapları okumalıyız, demeyelim. Merak ettiğimiz asıl soru şu olsun: Bu kitaplar olmadan, nasıl “gerçek anlamda” büyüyebiliriz?

 

Cesaretin, Adaletin ve Umudun Dili

 

Tıpkı Küçük Prens’in bir tilkiden dostluğu öğrendiği gibi… Tıpkı bir çiçeği sevmenin ve büyütmenin sorumluluğuyla evrendeki en büyük ahlak dersini vermesi gibi…

 

Tıpkı Momo’nun zamanı çalan gri adamlara karşı cesaretle ayağa kalktığı, “sessizlerin sesi” olduğu gibi…

 

Tıpkı Matilda’nın adaletsizlikle zekâsı sayesinde baş ettiğini gördüğümüz gibi…

 

Tıpkı Charlie’nin Çikolata Fabrikası’nda çikolatadan çok daha fazlasını -yoksulluğun içindeki erdemi ve hak etmenin adaletle olan bağını- anlatması gibi… 

 

Ve elbette Küçük Kara Balık… O, belki de çocuk kitaplarının en devrimci kahramanıdır. Bildiği sularla yetinmeyip, uzak denizlere doğru yola çıkan bu minik balık, “başka bir dünya”nın mümkün olduğunu söyler bize. Düşünmenin, sorgulamanın, cesur olmanın ve adaletsizliğe boyun eğmemenin yaşla ilgisi olmadığını anlatır. Korkularla örülmüş sessizliğe karşı çıkmak, bazen bir çocuğun değil, bir yetişkinin bile kolay kolay cesaret edemeyeceği bir iştir. Küçük Kara Balık bunu yapar. Ve aramızdaki cesur balıklar bunu hâlâ yapıyor…

 

Bir de Pippi Uzunçorap var. O, sadece gücüyle değil, dünyayı görme biçimiyle de kalıpları yıkan bir karakter. Yetişkinlerin dayattığı kuralları çocuk aklıyla sorgular; adaleti cezalandırmakta değil korumakta arar. Evi olmadan da güvende, ailesi olmadan da özgür olunabileceğini; farklı olmanın bir zaaf değil, direnç kaynağı olduğunu gösterir. Pippi’nin dünyasında adalet, sıraya girmek değil, kalabalıktan sıyrılmakla başlar. Onun isyanı gürültülü değil, neşelidir; ama toplumsal cinsiyet eşitliğinin beşiklerinden biri olan İsveç’te kaleme alınmış olmasının da etkisiyle özellikle kız çocuklar üzerindeki izdüşümleri derindir.

 

Güce, adalete, korkusuzluğa, dönüşüme ve iyiliğe duyulan o sonsuz açlığı hissettiren peri masalları da cabası… 

 

Türkiye’deki Çocuk Edebiyatı 

 

Çağdaş çocuk edebiyatında rotamızı Türkiye’ye çevirelim. Aziz Nesin’lerin, Rıfat Ilgaz’ların, Muzaffer İzgü’lerin, Gülten Dayıoğlu’nun başlattığı o güzel edebiyatta bugün durmaksızın ilerleyen bir düşün iklimi söz konusu. 

 

Raşel Meseri’nin çocuklarda merak, bilim, ekoloji, sorgulama, teknoloji çağı karşısında hayal gücünü koruma ve iyilikseverliği maceraperestlik ekseninde ilmek ilmek işlediği sayısız çocuk romanı (Pen Ormanda, Yeryüzü Okulu, Kayıp Kukla, Dikkat Hayalleriniz Çalınabilir, Pen Parkta, Kâğıtların Çığlığı, Dedektif Şerife ve Can’lı ve Işıl’tılı Maceralar), Ayşegül Dede’nin en son çıkardığı İyilik Yap, Denize At ile bize iyiliğin kolektif etkisini anımsatması, Prof. Dr. Ebru Aktan ile Ayşegül Dede’nin Çanakkale destanını bir gelincik figürü üzerinden çocuklara anlattığı o muhteşem Gelincik Neden Kırmızı? kitabı, Özlem Özdemir’in Cumhuriyet’in ilk tarih profesörlerinden Afet İnan’ın hayatını çocuklar için kaleme aldığı Benim Adım Afet ve NASA’da çalışan ilk Türk kadını, “Apollo Başarı Ödülü” sahibi Dilhan Eryurt’u anlattığı Afet’in Ay Macerası, çocukların da birer birey olarak hakları olduğunu ve onlara adil davranılması gerektiğini anımsatan Nihan Kaya’nın Bütün Çocuklar İyidir kitabı ve bu yazıya sığdıramadığım daha niceleri… 

 

Elbette her çocuk kitabı bu denli incelikte yazılmıyor; bazen fazlasıyla öğretici, üstten konuşan ya da tek boyutlu karakterlerle, çocuğa “büyüklerin” değerlerini endokrine etmek, onların zihinlerini belirli bir ideoloji doğrultusunda sorgulatmaksızın şekillendirmek gibi açık ve gizli amaçlarla karşılaşmak ne yazık ki mümkün. Ama iyi çocuk edebiyatından söz ediyorum bu yazıda sizlere… 

 

Demokrasi Kültürü, Oyunla Başlar

 

Çocuk kitapları, demokrasi kültürünün de tohumlarını eker. Çünkü o kitaplarda kahramanlar yalnızca kötüleri yenmez; sesini çıkarır, hakkını savunur, birlikte hareket eder.

 

Bir prensesin eline kılıç verilir hakkını savunsun, toplumsal cinsiyet eşitliğini anımsatsın diye… 

 

Bir robot duyguları öğrenir; yeri gelir bir insan gibi gözyaşı döker sicim sicim… 

 

Baskılara boyun eğmeyen, özgürlüğün ve adaletin peşinde cesurca yolculuk yapan küçük kara balık, erken yaşta bireysel hak ve özgürlüklerinin farkına varır. 

 

Otoriteye sorgulayıcı yaklaşan, eşitliği savunan ve güçlü olanın zayıfı ezmemesi gerektiğini davranışlarıyla gösteren Pippi Uzunçorap, eşitlik ve adalet duygusu aşılar.

 

Gülten Dayıoğlu’nun satırlarında canlanan Ela, kalıplaşmış kuralları aşan özgür ve sıra dışı bir kimlik edinmek için yola çıkarken farklılıkların zenginlik olduğunu ve herkesin eşit haklara sahip olması gerektiğini anımsatır. 

 

Çünkü bu kitaplar, gerçek dünyanın tersine, potansiyel eşitliği kabul eder. Kahramanlar, çocuk okur için birer rol modeldir. Onlarla birlikte empati yapmayı öğrenirler; olayları farklı pencerelerden görmeye başlarlar; düşünme egzersizlerini artırırlar; hayatla baş edebilme stratejileri öğrenirler.

 

Bu kitaplar, hedef kitleleri çocuklar olması itibarıyla, adaleti ve hak duygusunu oyun kurarak ararlar. 

 

Çünkü çocuk kitapları, adaletin bir kurum değil, bir değer olduğunu öğretir. Bir karakterin dışlandığını gören çocuk, eşitliğin neden gerekli olduğunu hisseder.

 

Bir grup birlikte karar aldığında, demokrasi yalnızca bir kavram değil, bir yaşam biçimi olarak yerleşir.

 

Haksızlığa uğrayan bir karaktere içimiz sızlıyorsa, işte o zaman hâlâ çocuklukta inşa edilmiş bir yanımız var demektir ve o işte tam da o yan, dünyayı sağaltma gücüne sahiptir.

 

Çocuklara sadece “iyi olmak” öğretilmez; hakkını aramak, ötekini anlamak, çoğulcu düşünmek ve adaletsizlik karşısında sessiz kalmamak gibi temel demokratik erdemler de aşılandığında onlar bilinçli birer yurttaş olma sürecine adım atarlar. 

 

Yani mesele şu: Çocuk kitapları çocuklar için ve çocuklar eşliğinde yazılır. Ama çocuklardan sonra onları okuması gereken bizleriz. Çünkü çocukların dünyasında adalet, sadece bir ideal değil; bir ihtiyaçtır. Hayatta kalabilme, hayatı anlamlandırabilme aracı… Ve biz o dünyayı ancak onların kitaplarıyla yeniden kurabilir ve anımsayabiliriz. 

 

Ve aslında çocuk kitapları, sadece çocuklara değil, çocukluğunu ve çocuklukta aşılanması gereken değerleri unutan büyüklere yazılır. Çünkü bir yetişkinin yeniden umut etmesi, yeniden vicdanını hatırlaması, ancak iyi kurulmuş bir hikâyeyle mümkündür.

 

Umut Tüylü Bir Şeyse, Kütüphaneler Kanat Olmalı

 

Katherine Rundell’in sözleriyle bitirelim:

 

“Yazarken çocukların bilmesini, yetişkinlerinse hatırlamasını tez elden ve umutsuzca istediğim ne varsa, olabildiğince az sözle anlatmaya çalışıyor, sıkça başarısız olsam da denemekten vazgeçmiyorum. Çocuklar için yazanlar, onları bildiğimiz bütün doğrularla donatarak önlerinde uzanan hayata hazırlamaya çalışıyorlar. Ve belki yetişkinlere de ne olursa olsun tutunabileceğimiz doğruların hep var olduğunu ve olacağını hatırlatarak, hayatta verilmesi gereken tavizlere ve kaçınılmaz hicran yaralarına karşı onları gizliden gizliye hazırlıyorlar. Yetişkinlerin sadece, hatta öncelikle çocuk edebiyatı okumasını öneriyor değilim. Ama hayatta öyle zamanlar var ki işe yarayacak tek şey bu olabilir. Çocuk kitapları bana eskiden olduğu gibi şimdi de umudu anlatıyor. Diyorlar ki, bak, cesaret böyle bir şey. Cömertlik böyle bir şey. Çocuk kitapları bana büyücüler, aslanlar ve konuşan örümcekler aracılığıyla, yaşadığımız dünyanın şakalar yapan, çalışıp didinen ve acılara katlanan insanların dünyası olduğunu anlatır. Çocuk kitapları der ki dünya kocaman bir yer. Der ki umut kıymetli. Umut tüylü bir şeyse, kütüphaneler kanat olmalı.”

 

Umuda yol almak için kanada mı ihtiyacın var? 

 

Bir kitap aç.

 

Bir hayal kur.

 

Ve bil ki her sayfada, daha adil, daha eşit, daha insanca bir dünya ve ülke tahayyülü mümkün.

 

Sizin de kalbinizde yer eden, adalet duygusunu tetikleyen bir çocuk kitabı var mı? Belki de şimdi o kitabı yeniden okumanın zamanı gelmiştir. Ve evet, umut kıymetli… 

 

**

 

Adaletin Peşindeki Kahramanlara Okuma Listesi – Küçükler İçin, Büyüklere de:

 

Küçük Prens – Antoine de Saint-Exupéry

Momo – Michael Ende

Matilda – Roald Dahl

Charlie’nin Çikolata Fabrikası – Roald Dahl

Küçük Kara Balık – Samed Behrengi

Pippi Uzunçorap – Astrid Lindgren

Uçan Sınıf – Erich Kästner

Sekizinci Renk – Gülten Dayıoğlu 

Benim Adım Afet / Afet’in Ay Macerası – Özlem Özdemir

Gelincik Neden Kırmızı? – Ebru Aktan & Ayşegül Dede

İyilik Yap, Denize At – Ayşegül Dede

Pen Ormanda / Yeryüzü Okulu ve Diğerleri – Raşel Meseri

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.