Laleli’nin Kayıtdışı Kalbi: Bir Para Deltası’nın Hikâyesi
Yüzde 2 ila 3 komisyon karşılığında, paralar güvenle saklanır, transfer edilir, alınır, satılır, gerektiğinde nakit olarak “motorla” gelir. Bu, kuryelerin sırtına yüklenmiş görünmez bir ekonomidir. Bir motorcunun çantasında 100 bin dolar olabilir ama o sadece ulaştırılması gereken bir pakettir ve bu sistem tamamen güvene dayanır. Yazılı sözleşme yoktur, sadece “kelime” vardır. Bir kere bozuldu mu, semtin de dengesi bozulur.
İstanbul’un kalbinde, Vezneciler’in tozunu yutan otobüslerde, Beyazıt’ın kalabalığında ve telaşlı öğrencilerin adımlarında hep bir semt vardır: Laleli.
Bu semtin gürültüsünün ardında hep başka türlü bir melodi çınlar. Para sayma makinelerinin ritmiyle, valiz tekerleklerinin kaldırım taşlarına çarparak çıkardığı ses birbirine karışır. Bir yerlerde Arapça bir pazarlık yankılanırken hemen ardından bir Rusça kahkaha gelir. Ama hepsinin üstünde, görünmeyen bir para akışının uğultusu vardır ve Laleli’nin asıl dili budur.
İşte bu sesin tam ortasında, birkaç hafta önce İstanbul polisi 47 milyar TL’lik bir operasyon yaptı. Ajanslar “kara para operasyonu” diye geçti abonelerine. Ama bu sadece bir operasyon değil, Laleli’nin damarlarına kadar sızmış bir sistemin, bir ekonominin, hatta bir kültürün kalbine atılmış bir çentikti.
Operasyonun merkezinde bir isim vardı: Taç Döviz. Taç Döviz, Laleli’de “kral” diye anılır. Herkes bilir ama kimse asıl hikâyeyi yüksek sesle anlatmaz. O kadar yerleşik bir otoritedir ki, semtte biri “Taç’ta işler durdu” dediğinde Laleli’de nabzının kesildiği sanılır.
Buranın kaldırım taşıyla bezenmiş sokaklarından birinde, yıllardır aynı kahvede oturan bir tekstilci anlatıyor: “Burası para kokar. Sen daha sabah çayını bitirmeden milyon dolar el değiştirir. Ama hiçbir banka bu parayı görmez.”
Onun anlattıklarına göre Laleli’de ihracatçı ve fasoncu tekstilciler yıllardır aynı sistemi kullanıyor. Rusya, Orta Asya ve Kuzey Afrika’ya giden malların ödemesi çoğu zaman kayıtdışıdır. Resmi fatura başka, gerçek fiyat başkadır ve haliyle bu fark sisteme sokulmak istenmez. Çünkü bankalar sorular sorar, çünkü Maliye iz sürer. Ama Taç Döviz sormaz. O yüzden bu yaşlıca Malatyalı teksitlcinin dediği gibi, “O yüzden herkes oraya gider.”
Yüzde 2 ila 3 komisyon karşılığında, paralar güvenle saklanır, transfer edilir, alınır, satılır, gerektiğinde nakit olarak “motorla” gelir. Bu, kuryelerin sırtına yüklenmiş görünmez bir ekonomidir. Bir motorcunun çantasında 100 bin dolar olabilir ama o sadece ulaştırılması gereken bir pakettir ve bu sistem tamamen güvene dayanır. Yazılı sözleşme yoktur, sadece “kelime” vardır. Bir kere bozuldu mu, semtin de dengesi bozulur. Taç Döviz’in çökmesi, işte bu güven zincirinin de kırılması anlamına geldi.
Kurşun Sesleri
Operasyonun ardından Laleli’de sessizlik olmadı. Tam tersine, sokaklarda kurşun sesleri yankılandı. Bir döviz bürosunun camına gece yarısı üç el ateş edildi. Ertesi gün bir başka büro, “Taç’a yakın” diye bilinen bir dükkan demir kepenkleri indirdi. Semt, kendi kurallarını hatırlatıyordu: Bu para dünyası boşluk kaldırmaz.
“Yeni bir baba lazım” diyor aynı Lalelili. “Taç gitti, ama o koltuk boş kalmaz. Paranın olduğu yerde güç de olur. Silah da olur.”
Bu sözleri söylerken gözlerini kaçırıyor, sanki Laleli’nin duvarlarının bile kulakları varmış gibi. Çünkü burada “baba” demek sadece bir patron değil bir düzen demektir.
Laleli’nin Altındaki Laleli
Laleli’de sokaklar ne kadar hareketliyse, altındaki dünya o kadar sessizdir. Tıpkı Narcos dizisindeki gibi, Laleli’nin alt katlarında döviz kasalarından, zırhlı çelik kapılardan, kamera olmayan depolardan bahsedilir. Bu depolar, tekstil deposu gibi görünür ama aslında para istiflenir. Bir söylentiye göre, işte bu depolardan birinde ele geçirilen milyarlarca lira, tek tek büronun çalışanlarına saydırıldı. Çünkü polisler paraları sayarken yorulmuştu.
Laleli, her zaman devletin göz ucuyla baktığı bir yer olmuştur. Kaçak ticaretin, bavul ekonomisinin, gölgesinde büyüyen bir sistemdi bu. Bir yandan döviz rezervine katkı sağlarken diğer yandan vergi kaybına yol açıyordu. Ama bu çelişki kimseyi o kadar da rahatsız etmedi. Çünkü herkes bilir ki Laleli olmazsa İstanbul ticaretinin kalbi de teklerdi.
Bu “büronun” çöküşü bu yüzden sadece bir mali soruşturma değil İstanbul’un görünmeyen düzeninde bir kırılma noktası. Devlet kara parayı buldu belki ama düzenin ruhunu aramadı. Çünkü Laleli’nin ruhu sadece parada değil, o paranın etrafında örülen hikâyede gizliydi. Kaybolan itimatlarda, vurulan dükkanlarda, sessizce el değiştiren çantalarda…
Kahvede bir süre sessizlik oldu. Yaşlı tekstilci sigarasını söndürdü, gözlerini sokağa dikti.
“Laleli’ye bir şey olmaz” dedi. Öyle ya ne krizler, ne badireler atlatmıştı. Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte açılan sınırlar en çok Laleli’ye yaradı. 1990’ların başında, Doğu Avrupa’nın yeni yoksulları trenlerle, otobüslerle, valiz dolusu hayal ve birkaç yüz dolarla İstanbul’a akın etti. “Bavul ticareti” denen şey aslında bir dönemin halk diplomasisiydi. Ne Moskova’da imzalanan anlaşmalar ne Ankara’daki kabine toplantıları Laleli sokaklarında yapılan o el altı alışverişler kadar iki tarafı birbirine yakınlaştırabildi. Ukraynalı kadınların giydiği suni deri montların iç cebinde yüz dolarlıklar, Rumenlerin plastik poşetlerinde çocuklarına götürecekleri tekstil malları vardı. Laleli, bir anda post-Sovyet dünyanın gayriresmî ticaret üssüne dönüşmüştü. Oteller, dükkânlar, kasalar, hatta sokak köşeleri bile nefes alır oldu. Jeopolitik kırılma, burada somut bir hayata dönüştü: Ruble çökerken, Laleli yükseliyordu.
2001 krizi, ardından gelen 2008 küresel çalkantısı ve Rusya’nın 2014’teki dar boğazı… Hepsi Laleli’nin kalbine birer darbe gibi indi. Otellerde ışıklar söndü, bavullar küçüldü, motor sesleri azaldı ama Laleli hep olduğu gibi kendini yeniden kurmayı bildi. Yeni kuşak tüccarlar, eski ilişkilerin üzerine dijital köprüler kurdu. O yüzden iyi biliyor hikâyeyi; “Burada sistem çöker, ama insanlar yeniden kurar. Çünkü herkesin cebinde biraz umut, biraz da dolar vardır.”
CİHAT ARPACIK