YUSUF TOSUN

1972 Adıyaman Kâhta doğumludur. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuş, yüksek lisansını Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde yapmıştır. Yazın dünyasına deneme, öykü, mektup, günlük, biyografi türlerinde katkıda bulunmuştur. Bengisu Yayınları, Çıra Yayınları, Birey Yayınları ve Yarın Yayınları aracılığıyla yayımlanan eserlerinin yanı sıra çeşitli dergi, gazete ve sanal mecralarda yazıları yer almıştır. Birçok sivil toplum kuruluşunda aktif görevi bulunmaktadır. Anadolu Yazarlar Birliği Genel Başkanı olup evli ve iki çocuk babasıdır.

YUSUF TOSUN

1972 Adıyaman Kâhta doğumludur. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuş, yüksek lisansını Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde yapmıştır. Yazın dünyasına deneme, öykü, mektup, günlük, biyografi türlerinde katkıda bulunmuştur. Bengisu Yayınları, Çıra Yayınları, Birey Yayınları ve Yarın Yayınları aracılığıyla yayımlanan eserlerinin yanı sıra çeşitli dergi, gazete ve sanal mecralarda yazıları yer almıştır. Birçok sivil toplum kuruluşunda aktif görevi bulunmaktadır. Anadolu Yazarlar Birliği Genel Başkanı olup evli ve iki çocuk babasıdır.

TÜM YAZILARI

Bütün dünyanın “uygarlık krizi” yaşadığı bir dönemde, insanlık “yeni bir yol” arayışıyla karşı karşıyadır. Sezai Karakoç’a göre bu yeni yolun mimarı “diriliş insanı” ve ondan peyda olacak nesil “diriliş nesli”, o eşsiz neslin kuracağı toplum “diriliş toplumu” ve ortaya koyacağı uygarlık da “diriliş uygarlığı” olacaktır.

Bütün dünyanın bunalım yaşadığı bir dönemde, Aliya İzzetbegoviç’in şahsında yeni bir “yol haritası” çıkarmanın belki de tam zamanı. Doğu ile Batı arasında tarihe tanık bu bilgeden öğreneceğimiz çok şey var.

Şehirlerin kendine has bir ruhu vardır ve o ruhu yaralayıcı, zedeleyici adımlar bünyeyi bozar. Bu ruh her şehirde farklı şekilde tezahür eder. Şehrin tarihçesi, coğrafyası, demografik yapısı vb. bu ruhu oluşturan etkenler bütünüdür. Dolayısıyla kendi medeniyet değerlerimize uygun şehir tasavvuru oluşturmak ve bu çerçevede akıllı adımlarla yol almak gerekir.

Kentsel Dönüşüm adı altında eski binaların yerine dikilen beton yığını kafesler adeta kanser tümörü gibi… Hem insan bünyesine hem de şehir ruhuna aykırı olan bu külçeler, geçmişten devraldığımız gelenek-görenekleri ve kültürel değerlerimizi bir değirmen gibi öğütüyor.

Kültür, sanat, edebiyat ve dahi şiirin kiloyla tartılıp metre ile ölçüldüğü zamanlardan geçiyoruz. Eli kalem tutan kurşundan kalemlerin, politikacıların kırıp döktüklerini toparlama karşılığında ücretlendirilip ödüllendirildiğini hayretle seyrediyoruz. Söz hiç bu kadar irtifa kaybetmedi. Fikir hiç bu kadar pespayeleşmedi. Aydın namına kırıntı bile yok! Ya âlimi, uleması? Kim kaybetmiş ki bulasın!…

Haziran ayında kimleri kaybetmemişiz ki… Şöyle küçük bir tarama yaptığımızda karşımıza onlarca ismin çıktığını görürüz. Farklı tarih aralıklarında neredeyse haziran ayının her günü ölen bir veya birkaç şair, yazar, sanatçımız var.

Hıdırellez, Gılgamış Destanı’ndan bu yana mitoslar halinde yazılı ve sözlü edebiyat geleneğinde yer almıştır. Anadolu’nun pek çok yerinde Hıdırlık denilen mesirelerin bulunması ve Hıdırellez başta olmak üzere bahar eğlencelerinin buralarda düzenlenmesi, edebiyatta Hıdırellez temasının canlı tutulmasına sebep olmuştur.

İlkçağlardan günümüze su, bir meta ve ekonomik güç kaynağı olmanın yanı sıra birçok toplum tarafından kutsanmıştır da. Bu yönüyle tarih birbirinden iddialı su yönetim projeleri ve hidrolik mühendisliği örnekleriyle doludur.

Mehmet Akif’in ümmetçi bir dava adamı olduğunu, bu nedenle de İslami esaslara göre birlik, beraberlik tesis etmeye çalışan ‘Osmanlılık’ düşüncesini ‘İslam’ olarak benimseyip savunduğunu ve bu çerçevede mücadele yürüttüğünü hatırlatmakta fayda vardır. Nitekim bir bütün olarak Akif’in fikriyatına, şiir, sanat poetikasına ve dava anlayışına bakıldığında, onun ırkçılık yapmak bir yana bilakis hayatı boyunca ırkçılıkla mücadele halinde olduğunu görürüz.

  • 1
  • 2
Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.