Bir LNG Dosyası: ABD’yle Enerji Anlaşmaları ve Gerçekler

Türkiye’nin enerji tartışması yalnızca “yerli gaz mı, LNG mi?” sorusuna indirgenemez. Mesele çok daha karmaşık bir dengeyi içeriyor. ABD başta olmak üzere farklı ülkeler ve şirketlerle imzalanan kısa, orta ve uzun vadeli sözleşmeler Türkiye’ye çeşitlilik ve esneklik sağlıyor ancak yanlış kurgulanırsa bütçeye ağır yük getirebilir.

lng turkiye abd

Gündemi epey meşgul eden Birleşmiş Milletler (BM) ziyareti sırasındaki Erdoğan-Trump görüşmesi sonrası açıklanan enerji anlaşmalarıyla birlikte kamuoyunda en çok sorulan sorular bunlar: “Hani bizim 30–35 yıllık gazımız vardı”, “Rusya burnumuzun dibindeyken neden ABD’den LNG alıyoruz”, “Bu anlaşmalarla kamu kaynakları Amerika’ya mı aktarılıyor?” 

 

ABD’yle yapılan bu anlaşmada esas mesele yalnızca birkaç kargo gaz almak mı yoksa çok daha karmaşık bir denklemden mi söz etmeliyiz?

 

Türkiye’nin doğalgaz talebi yılda 56–57 milyar metreküp civarında. Bunun içinde elektrik üretimi ve sanayi için gerekli gaz ile birlikte evlerde kullanılan doğalgaz da bulunuyor. Karadeniz’deki 540 milyar metreküplük keşif bu tablonun önemli bir parçası ancak orada üretim kademeli artıyor. Bugün 3–4 milyar metreküp seviyesinde olan üretimin 2028’de 14–15 milyar metreküpe ulaşması öngörülüyor. Yani Karadeniz gazı faturayı ciddi biçimde düşürecek olsa da kısa vadede talebi tek başına karşılamıyor. Siyasette sıkça duyulan “Karadeniz gazı 30–35 yıl yetecek” sözleri yanlış anlaşıldı. Bu hesap yalnızca “hane tüketimine” göre yapıldı. Türkiye’nin toplam talebini kapsamadığı için “Yerli gazımız bizi uzun yıllar bağımsız kılacak” algısı yanıltıcı oldu.

 

Neden LNG Hâlâ Gerekli?

 

Karadeniz gazı stratejik bir dayanak olsa da sistemde boşluklar var. LNG bu boşlukları kapatıyor ve birkaç kritik işlev üstleniyor. 

 

Öncelikle, kış aylarında talep aniden yükseldiğinde Silivri ve Tuz Gölü gibi depolama tesisleri LNG ile destekleniyor. İkincisi, LNG çeşitlendirmeyi sağlıyor. Boru gazında birkaç kaynağa bağımlı kalmak pazarlık gücünü düşürürken, LNG farklı coğrafyalardan ve şirketlerden alınarak Türkiye’ye masada daha geniş bir manevra alanı veriyor.

 

Üçüncü işlevi ise ticari esneklik. Burada teslim modelleri belirleyici. FOB (Free on Board) modelinde satıcı, gazı yükleme limanında teslim ediyor, gemiyi ve rotayı alıcı belirliyor. Bu sayede fazla kargoyu gerekirse başka pazara yönlendirmek mümkün olur. DES (Delivered Ex Ship) modelinde ise satıcı, gazı doğrudan alıcının terminaline getiriyor. Bu, lojistik açıdan rahattır ama esneklik daha sınırlıdır.

 

Son olarak fiyat mantığı. Uzun vadeli LNG kontratları üreticiye yatırım finansmanı, alıcıya ise fiyat dalgalanmalarına karşı kısmi sigorta sağlıyor. 2022–2023 dönemindeki spot piyasa şokları hatırlandığında bu kontratların koruyucu etkisi daha da netleşiyor.

 

Son Bir Ayda Yapılan Anlaşmalar

 

Türkiye son bir ayda Avustralya, Japonya, Almanya, ABD, Norveç ve İtalya ile BP, Shell, ENI, Cheniere, SEFE, Equinor, Hartree, JERA ve Mercuria adlı şirketler üzerinden çok sayıda farklı LNG anlaşmaları imzaladı. Vadeler 1 ile 20 yıl arasında değişiyor. Örneğin Mercuria ile yapılan sözleşme 20 yıl boyunca her yıl yaklaşık 4 milyar metreküp gazı kapsıyor, toplam hacim 70 milyar metreküpü buluyor. Kısa ve orta vadeli kontratlar (örneğin BP, Shell, ENI ve SEFE ile üçer yıllık anlaşmalar) kış aylarında esneklik sağlarken, uzun vadeli Mercuria sözleşmesi portföyün tabanını güvence altına alıyor. Ayrıca Woodside ile dokuz yıllık bir ön mutabakat da gündemde.

 

Bu tablo, Türkiye’nin bu kez gerçekten “sepet çeşitlendirme” stratejisini uyguladığını gösteriyor: farklı ülkeler, farklı şirketler, farklı vadeler.

 

Uzun vadeli sözleşmelerin doğal riskleri var. “Al ya da öde” yükümlülüğü, talep düşerse bütçeyi zorlayabilir. Fiyat endeksi de kritik. ABD çıkışlı LNG’nin fiyatı çoğunlukla Henry Hub (HH) endeksine bağlanır. Avrupa piyasasında ise TTF (Title Transfer Facility) ve brent petrol fiyatı referans olarak kullanılır. Bu endeksler zaman zaman birbirinden kopar, böyle dönemlerde Türkiye aleyhine fark doğabilir. Bu yüzden karma endeks formülleri ve düzenli fiyat gözden geçirme maddeleri hayati.

 

Çevresel uyum da bir başka başlık. AB’nin yeni metan düzenlemeleri tedarik zincirinde emisyon ölçümü ve raporlamayı zorunlu kılıyor. Eğer sözleşmelerde bu hüküm açıkça yazmazsa ileride uyum maliyetleri büyüyebilir. Ayrıca Panama veya Süveyş gibi boğazlarda yaşanabilecek dar boğazlara karşı mücbir sebep ve yaptırım maddelerinin alıcıyı koruyacak şekilde yazılması gerekiyor.

 

ABD ile Nükleer İş Birliği

 

Aynı dönemde ABD ile imzalanan nükleer iş birliği mutabakatı da dikkat çekici. Henüz çerçeve aşamasında olsa da küçük modüler reaktörler (SMR), yakıt tedariki, insan kaynağı yetiştirme ve düzenleyici uyum gibi başlıkları içeriyor. Akkuyu’dan farklı olarak burada yeni bir sahiplik ve finansman modeli söz konusu olabilir. Pilot uygulamanın sanayi bölgelerinde ya da ada şebekelerinde denenmesi gündeme gelebilir. Bu girişim, enerji güvenliğine kısa vadede değil uzun vadede katkı sunacak, şimdilik gaz dengemizi yerli üretim ve LNG belirlemeye devam ediyor.

 

Bölgesel Karşılaştırmalar

 

Bölge ülkeleriyle karşılaştırma Türkiye’nin tercihlerini daha görünür kılıyor. Polonya, ABD ile yaptığı uzun vadeli FOB sözleşmeleri sayesinde fazla kargoları başka pazarlara yönlendirebiliyor. Yunanistan, Cezayir’le uzun vadeli kontratlarını korurken ABD’den dönemsel kargolar aldı ve giriş noktalarını çeşitlendirdi. Bulgaristan, Türkiye altyapısına erişim anlaşmasında kapasite kullanımı tartışmaları yaşadı. Romanya, 2027 sonrası Karadeniz üretimini artırarak ithalatı azaltmayı planlıyor. Pakistan ve Bangladeş ise brent endeksli, esnekliği düşük sözleşmeler yüzünden bütçe şoklarına daha açık hale geldi. Türkiye’nin avantajı çoklu giriş noktaları ve esnek portföyü, zayıf tarafı ise fazla sözleşme ve endeks uyumsuzluğunu zamanında yönetemezse oluşacak bütçe baskısı.

 

Satır Aralarında Gizli Denge

 

Enerji tartışmasını “LNG mi, yerli gaz mı?” ikilemine sıkıştırmak gerçeği yansıtmıyor. Asıl mesele hangi vadelerle, hangi fiyat endeksleriyle ve hangi esnekliklerle ilerleyeceğimizdir. Mantıklı yol haritası baz ihtiyacı uzun vadeli sözleşmelerle güvenceye almak, kalan dilimi kısa ve orta vadeli esnek kontratlarla yönetmek ve Karadeniz üretimi yükseldikçe 2026–2030 arasında sözleşme yükünü kademeli olarak azaltmaktır. Bu süreçte ticari sırları koruyan ama bir yandan da kamuoyunu da bilgilendirecek açık özetler yayımlanırsa tartışma da daha sakin yürütülebilir. İklim hedefleri açısından ise metan emisyonu eşikleri, gaz kullanımında zirve yıl ve azaltım takvimi net biçimde ortaya konmalıdır.

 

Türkiye’nin enerji dosyası yalnızca bugünün değil gelecek on yılların meselesi. Doğru tasarlanmış LNG sözleşmeleri ve nükleer iş birliği mutabakatı kış günlerinde ışığın ve ısının teminatı olabilir. Yanlış kurgulanırsa ağır bir mali yük haline gelir. Fark, sözleşmelerin satır aralarında gizli. O satırların açık, anlaşılır ve şeffaf yazılması Bakanlığın, veriye dayalı tartışmayı sürdürmek ise gazetecilerin sorumluluğu. Zira halkın, çevresi tehlike ve savaş izleri kokan bu coğrafyada enerji politikaları başta olmak üzere her konuda siyasete kurban verilmemiş temiz bilgi almaya hakkı ne olursa olsun korunmalı.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.