Eğitim Sistemi: Yapısal Sorunlar ve Çözüm Yaklaşımları – I
Yeni eğitim-öğretim yılı başlarken, Eğitim Sen Genel Başkanı Kemal Irmak ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, sistemin yapısal sorunlarını ve olası çözümleri Perspektif için değerlendirdi.
Yeni eğitim-öğretim yılının başlamasıyla birlikte Türkiye’de eğitim sistemine dair yapısal sorunlar ve çözüm tartışmaları her yıl olduğu gibi bu yılda gündemde. Bu sorunların giderilmesi; salt ülkenin ekonomik kalkınması için değil, huzurlu ve sağlıklı birey ve topluma erişmek için de elzem. Bu nedenle; eğitim sistemine dair tartışmalar çokça yapılıyor olsa bile, bu sorunu gündemleştirmek hem öncelikli hem de vazgeçilmez olmalı.
Perspektif; bu öncelikli sorunun yapısal boyutunu ve çözüm yaklaşımlarını odağına alan bir dosya hazırladı. Odağa aldığı konuyu ise, Türkiye’nin en etkili eğitim sendikaları üzerinden şu sorular ile analiz etmeye çalıştı:
Yeni eğitim-öğretim yılı, geçmiş yıllarda olduğu gibi yapısal sorunlar, yeni vaatler, sahadaki sorunlar ve yeni uygulamalarla başladı. Eğitim sendikalarının gözünden bakıldığında; eğitim sistemimize dair yapısal sorunlar olarak görülen hususlar nelerdir?
Yeni uygulama ve vaatlerle başlayacak olan eğitim-öğretim yılına dair eğitim sendikalarının beklentileri ve eğitim sisteminin belli başlı sorunlarına dair çözüm modelleri nelerdir?
“EĞİTİMDE SORUNLAR ARTARAK DEVAM EDİYOR”
Kemal Irmak / Eğitim Sen Genel Başkanı
2024-2025 eğitim-öğretim yılı, Türkiye’de eğitim sisteminin karşı karşıya kaldığı derin sorunların gölgesinde başlamaktadır. Ekonomik krizin ağırlaşarak sürmesi nedeniyle eğitim masraflarının artması, ÇEDES ve benzeri projeler üzerinden eğitimin dinselleştirilmesi çabaları, laikliğe ve bilime aykırı müfredat değişiklikleri, öğrencileri Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) yönlendirme girişimleri, Öğretmenlik Mesleği Kanunu (ÖMK) tartışmaları, çok sayıda bölgede taşımalı eğitime son verilmesi gibi konular bu eğitim yılının temel tartışma başlıkları arasında yer almaktadır.
Eğitim sistemimiz, piyasa merkezli, rekabetçi ve sınav merkezli eğitim politikaları sonucunda tam bir sorun yumağı haline gelmiştir. Türkiye’de okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri, uzun yıllardır en temel işlevlerini yerine getiremez durumdadır. Bu durum kaçınılmaz olarak eğitimin niteliğini de olumsuz etkilemektedir.
Okulların fiziki altyapı ve donanım eksikliklerinin giderilmemesi, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocuk ve gençlerin dinî cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocuklara yönelik taciz ve istismar vakaları, geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında da devam etmiştir. Öğretmen açıkları sorun olmayı sürdürmekte, mülakata ve arşiv araştırmasına dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulaması eğitim emekçileri arasındaki eşitsizliği ve adaletsizliği derinleştirmektedir.
Eğitimde yaşanan ve yapısal hale gelen sorunlar her ne kadar görmezden gelinmeye çalışılsa da eğitim sorunu, ülke ekonomisinde yaşanan sorunların ardından halkın en öncelikli gündemi olmayı sürdürmektedir. Çocuklar eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamakta, çocuk istismarı anlamına gelen çocuk yaşta evlendirmeyi engelleyen adımlar atılmamaktadır. Yoksul, emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere kız çocukları ve kırsal kesimde yaşayan çocuklar açısından eğitime erişim konusunda yaşanan sorunlar sürmektedir. Bölgesel, cinsel, sınıfsal vb. eşitsizlikler, anadilinde eğitim gibi en temel sorunları, iktidarın çözmek bir yana daha da derinleştiği bir eğitim-öğretim dönemi bizi beklemektedir.
MÜFREDAT DEĞİŞİKLİKLERİ LAİKLİĞE VE BİLİME AÇIK BİR MEYDAN OKUMADIR
2023-2024 eğitim-öğretim yılının ikinci yarısında kamuoyu ile paylaşılan müfredat değişiklikleri gündeme geldiği ilk günden itibaren kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olmuş, ayrıntıların ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte yapılan değişikliklerin bilimsel ve laik eğitime temelden aykırı düzenlemeler olduğu görülmüştür. Yeni müfredat değişiklikleri aynı zamanda öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerinin zayıflatılması açısından önemli kaygılar doğurmuştur. Örneğin, yeni müfredatla birlikte sosyal bilimler derslerinin kapsamının daraltılması, öğrencilerin toplumsal olayları ve tarihsel süreçleri derinlemesine anlama yetilerini ciddi şekilde sınırlamaktadır. Özellikle tarih derslerinde Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi ve Cumhuriyet’in kuruluş sürecine dair içeriklerin iktidarın siyasal-ideolojik bakış açısı dikkate alınarak azaltılması, gençlerin bu kritik dönemi anlamasını zorlaştıracaktır.
EĞİTİM BÜTÇESİ VE OKULLARA AYRILAN ÖDENEKLER YETERSİZDİR
Türkiye’de eğitim kurumlarının büyük bölümünün mülkiyeti hâlâ devlete ait olsa da eğitim kurumlarında verilen hizmetlerin önemli bir bölümü geçtiğimiz yıllar içinde ticarileştirilmiştir. Eğitimde yaşanan ticarileştirme ve özelleştirme uygulamaları, kimi zaman açık; ama çoğunlukla gizli olarak yapılmıştır. Bir taraftan eğitimin büyük bir bölümü ‘ticari işletme’ haline getirilen devlet okullarında sürdürülürken, eğitimin kamusal finansmanının tasfiyesiyle yoksul halkın eğitim finansmanı içindeki payı sürekli artmıştır.
Ülkemizde okulların önemli bir bölümü ciddi anlamda ödenek sıkıntısı çekerken, bakanlığın okullara ihtiyacı kadar ödenek ayırmaması nedeniyle, okulların pek çok ihtiyacı öğrencilerden düzenli olarak toplanan aidatlar, bağışlar ve okulların ticari faaliyetlerinden karşılanmaktadır. Eğitime bütçeden yeterli pay ayrılmaması, okullara gönderilen ödeneklerin zorunlu harcamalara yetmemesi, okulların altyapı sorunları ve fiziki donanım eksikliklerinin artmasına yol açmaktadır. Devlet okulları yıllardır kaynak yaratmaya zorlanmakta, öğretmenler ise öğrenci ve velileri ile ‘satıcı-müşteri’ ilişkisi gibi para ilişkisine girmek zorunda bırakılmaktadır.
EĞİTİM HAKKINA ERİŞİMİN ÖNÜNDEKİ BÜTÜN ENGELLER KALDIRILMALIDIR
Eğitim hakkı, her çocuğun temel bir anayasal hakkıdır ve bu hakkın ihlal edilmemesi için devletin acil adımlar atması gerekmektedir. Bunun için tüm öğrencilerin eşit şartlarda ve ücretsiz olarak nitelikli eğitime erişim hakkını sağlamalıdır. Eğitim materyallerinin fiyatlarının kontrol altına alınması, kayıt ücretlerinin kaldırılması ve eğitime erişimde yaşanan derin eşitsizliği ortadan kaldıracak politikalara öncelik verilmelidir. Eğitimde yaşanan eşitsizliklerin önüne geçmek için piyasacı eğitim anlayışı derhal terk edilmeli, eğitimin bütün kademelerinde kamusal eğitim anlayışı benimsenmelidir. Her çocuğun eşit ve nitelikli eğitim alabilmesi için:
Okul ve kırtasiye masrafları devlet tarafından karşılanmalıdır. Dar gelirli ailelerin eğitim masraflarını karşılayabilmesi için devlet desteği sağlanmalıdır. Özellikle temel eğitim seviyesinde her öğrenciye ücretsiz kırtasiye yardımı yapılmalıdır.
Bütün eğitim kademelerinde öğrencilere ücretsiz yemek hizmeti sunulmalıdır. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, her adımın paralı hale geldiği bir eğitim sisteminde öğrencilerin, velilerin ve eğitim emekçilerinin taleplerini gerçekleştirmenin tek yolu, herkesin eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanmasının sağlanmasıdır. Ancak bu temel koşulun sağlanması için eğitim harcamalarının tamamı devlet tarafından karşılanmalıdır.
Eğitim bütçesi acilen artırılmalıdır. Eğitim bütçesi başlangıç olarak en az iki kat artırılarak okullara daha fazla kaynak aktarılmalıdır. Her okulun ihtiyaçları için bütçeden yeterli ödenek ayrılmalı, velilerden çeşitli adlar altında bağış toplanması yasaklanmalıdır. Okul alanlarının ticari faaliyetler için kiralanması ve kullandırılması uygulamalarına son verilmelidir.
Eğitimde kamu hizmeti anlayışı güçlendirilmeli ve kamusal eğitim politikaları benimsenmelidir. Eğitimin ticari bir faaliyet değil, toplumsal bir hak olduğu anlayışı benimsenmelidir. Devlet, öğrencilerin eğitim masraflarını üstlenerek toplumun farklı kesimlerinden çocukların eğitim hakkından mümkün olduğunca eşit koşullarda yararlanmasını sağlayacak adımlar atmalıdır. Kamusal eğitim, siyasal iktidarın ve bir bütün olarak devletin ekonomik ve demokratik talepleri karşılaması için zorlandığı, eğitim hizmetinin herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını ifade eden bir kavramdır.
Eğitim hakkının önündeki bütün fiziki ve yasal engeller kaldırılmalıdır. Çağdaş ve nitelikçe yeterli bir eğitim hakkından bahsedebilmemiz için eğitim; herkesi kapsamalı, yeterli sürede verilmeli, yaşam boyu ulaşılabilmeli, kamusal bir anlayışla parasız olmalı, içeriği çağdaş, bilimsel ve laik olmalı, resmî dil yanında diğer ana dillerde de yapılabilmelidir. Eğitime erişim hakkını düzenleyen her türlü ulusal/uluslararası yasa/sözleşme, devletlere bu hakkın ayrım yapılmaksızın sağlanması yükümlülüğünü getirmektedir.
“TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ, EĞİTİM SİSTEMİNİ İYİLEŞTİRMEYE DÖNÜK EN KAPSAMLI ADIMLARDAN BİRİDİR”
Ali Yalçın / Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı
Yeni eğitim-öğretim döneminden en büyük beklentimiz, gelecek yıllara güven ve refah içinde erişmemizi sağlayacak biçimde eğitim politikalarının oluşturulduğu, eğitim çalışanlarının sorunlarının çözüme kavuşturulduğu, etkili eğitim politikaları ve iyileştirilmiş eğitim sistemi ile nitelikli nesillerin yetiştirileceği bir dönemin olmasıdır.
Bu sene Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli müfredatı yayınlandı. Bu model, misyonu ve vizyonu itibarıyla Türk Eğitim Sistemini iyileştirmeye yönelik atılan en kapsamlı adımlardan biridir. Bu konu ile ilgili izleme ve değerlendirmelerimizi içeren birçok yayın ortaya koyduk. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli müfredatının; değerlerine önem veren, bilgiyi beceriye dönüştüren, başarılı nesiller yetiştirecek bir müfredat olarak hayata geçirilecek olması yerinde olsa da yeni müfredatın uygulamaya konularak istenen sonuçları üretmesi, ancak öğretmenlerimizin uyum sağlamasıyla mümkündür. Bu amaçla öğretmenlerimizin hizmet içi eğitimlerine ağırlık verilmeli; öğretmenlerimiz yeni müfredatı özümsemeleri ve öğrencilerine aktarabilmeleri için desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Buna ilaveten raporlarımızda da ele aldığımız gibi yeni onaylanmış müfredatın hâlâ geliştirilmeye muhtaç yönleri de bulunmakta olup gerekli etki analizleri yapılarak iyileştirilmeler yapılmalıdır.
Millî Eğitim Bakanlığı, yeni eğitim öğretim yılında ilk dersin “Çanakkale’den Gazze’ye Bağımsızlık Ruhu ve Vatan Sevgisi” teması ile başlayacağını belirtmiştir. Geleceğimizin teminatı olan öğrencilerimizin bu bilinçle yetişmesi, yarınlarımızı da daha güçlü inşa edecektir. Ayrıca İsrail’in abluka altında tuttuğu Gazze ve Filistin’in diğer bölgelerinde masum halka yönelik gerçekleştirdiği katliam, zulüm, insan hakları ihlalleri ve diğer insanlık dışı uygulamalara karşı sessiz kalmamak ve İsrail’in ekonomisine katkıda bulunmamak için okullarda boykot ürünleri satılmamalıdır.
VİCDANLARI YARALAYAN MÜLAKAT KALDIRILMALIDIR
Bizim yeni dönemde de en büyük taleplerimizden biri, eğitim çalışanlarının sorunlarının çözülmesidir. Bunun için öğretmen açığı, öğretmen istihdamının bölgeler arası dengesiz dağılımı, iş güvencesiz ücretli öğretmen istihdamı, çalışma barışını ve iş motivasyonunu bozan sözleşmeli öğretmenlik ve mülakat uygulaması, yer değişikliği taleplerinin karşılanamaması, yasal düzenlemeye muhtaç kariyer basamakları sistemine süreklilik kazandırılamaması, ek ders ücretlerinin yetersizliği, okul yöneticiliğinin kariyer mesleği yerine ikincil görev olarak yürütülmeye çalışılması, okulların yardımcı personel ve bütçe sorunu gibi birçok konuda beklentileri karşılayan adımlar hâlâ atılmış değildir.
Öğretmenlerin işlerinden memnuniyetleri ya da memnuniyetsizlikleri, eğitimin niteliğini, dolayısıyla ülkenin geleceğini ilgilendirir. Öncelikle bu sorunlara yönelik çalışmalar yapılmalı ve adımlar atılmalıdır. Buna ilaveten eğitim çalışanlarının alım gücü artırılmalı ve tasarruf, memurun üzerinden yapılmamalı, kamu görevlisi emeklilerinin sesi duyularak beklentileri karşılanmalıdır. Bu tasarruf tedbirlerinden öğretmen atamaları etkilenmemeli ve Bakanlığın duyurmuş olduğu 20 bin atama sürecindeki belirsizlik de ortadan kaldırılmalıdır. Vicdanları yaralayan mülakat uygulamasına son verilmeli, alımlar KPSS puan üstünlüğüne dayalı olarak yapılmalıdır.
Diğer bir önemli alan ise ÖMK sürecidir. Kariyer basamakları sürecinde ilerlemenin sadece öğretmenlikteki hizmet süresine dayalı olması ve sınav zorunluluğunun kaldırılması ile seçimlerden önce verilen sözün hayata geçirilerek öğretmenlikte beş yılını tamamlamış olanların uzman öğretmenlik, 10 yılını tamamlamış olanların başöğretmenlik unvanı için başvuru yapabilmesi yönünde bir düzenleme yapılmalıdır. Dahası, ÖMK içerisinde kadrolu, sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik ayrımının kaldırılması, öğretmenlerin mesleki gelişimlerinin yanı sıra görev ve yetkilerinde de ilerleme sağlayacak bir kariyer basamakları tasarımı, istihdamda güçlük çekilen bölgeler başta olmak üzere zorunlu hizmet gibi zorlayıcı dayatmalar yerine öğretmenlerin ilk atamadan itibaren çalışmaya istekli olmasını sağlayacak teşvik edici önlemler alınması gerekmektedir. Bakanlığın okul yöneticiliğini profesyonel bir meslek olarak yapılandırması; aynı zamanda şube müdürlerinin sorunlarını çözmesi ve bunun yanında hizmetli ve memurların da haklarını iyileştirmesi gerekmektedir.
Okulların temizlik ve güvenlik gibi hizmetleri sağlayabilmesi için çok sayıda yardımcı personele ihtiyacı vardır, ancak kadrolu personel yetersizliği nedeniyle bu ihtiyaçlar İŞKUR’un programlarıyla karşılanmaya çalışılmaktadır. Yeni İşgücü Uyum Programı ise güvence ve gelir sağlamadığı için ihtiyacı tam karşılayamamaktadır. Bu durum, eğitim-öğretim yılında okulların temel ihtiyaçlarının giderilemeyeceğini göstermektedir. Ayrıca yeni eğitim ve öğretim dönemine başlarken öğretim yılına hazırlık ödeneği tüm eğitim çalışanlarına ödenmelidir. Son olarak, henüz etkileri devam eden deprem bölgesindeki eğitim ve öğretimi etkileyecek en önemli unsurlar arasında bulunan öğretmenlerin psikolojik iyi olma hâlleri, barınma ve hayat şartlarının niteliği ve mevcut desteklerin devamlılığı, yeni atanacak öğretmenlerin nerelerde görevlendirileceği ve barınma şartları ile ilgili sorunlar hızla çözüme kavuşturulmalıdır.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.