Kimsenin Kazanamayacağı Bir Savaş Nasıl Sona Erdirilir?
Şu aralar karşımızda duran soru, 21’inci yüzyılda Avrupa’nın ilk büyük savaşının nasıl sona ereceği ve bu sonda ön plana çıkanın ne olacağı. Romalı senatör ve alim Cicero, adil olmayan bir barışın haklı savaştan daha iyi olduğunu savunmuştu. Ukrayna ve Rusya arasındaki müzakerelerde bu önerme teste tabi tutulacak.
- LIANA FIX & MICHAEL KIMMAGE
- 28 Mart 2022

20’nci yüzyılın iki dünya savaşı, birçok örneğe ve analojiye kaynak oldu. İkinci Dünya Savaşı’na giden yol, 1938’de Britanya ve Fransa’nın Nazi Almanyası’nın Çekoslovakya’nın bir kısmını ilhakına izin veren kararına bir gönderme olan Münih analojisini üretti. “Münih”, “yatıştırma politikasını” ifade eder haline geldi. Savaş sonrası süreç de, tamamen bozguna uğrayan Nazi rejiminin hayatta kalan liderlerinin halka açık yargılanmalarına göndermede bulunan Nürnberg analojisini üretti. “Nürnberg” artık “koşulsuz teslimiyet” anlamına geliyor.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarıysa belirsiz ve eksikti. Berlin 1918 Kasım’ında düşmedi. Aslında, hükümetin yürüttüğü savaş sona erdi; Kaiser Wilhelm sürgün edildi. Ağır barış koşulları (savaş tazminatları ve savaşın suçunun Almanya’ya yüklenmesi) Adolf Hitler’in yükselişine ve İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine zemin hazırladı. İşte bu da, başka savaşlara yol açan bir barış anlaşmasına atıfta bulunan “Versay”ın hikâyesi.
Şu aralar karşımızda duran soruysa, 21’inci yüzyılda Avrupa’nın ilk büyük savaşının nasıl sona ereceği ve bu sonda ön plana çıkanın ne olacağı. Romalı senatör ve alim Cicero, adil olmayan bir barışın haklı savaştan daha iyi olduğunu savunmuştu. Ukrayna ve Rusya arasındaki müzakerelerde bu önerme teste tabi tutulacak.
Ukraynalıların cesur direnişi Rusya’nın ilerleyişini durdurdu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’nın istilasını buyururken fevri davrandı. Artık stratejik bir biçimde düşünüyorsa, daha fazla zarar görmeden buna son verecek ve savaşı bitirmenin bir yolunu arayacaktır. Putin’in büyük siyasi hedeflerine erişebilmesi daha şimdiden mümkün görünmüyor. Ukrayna’nın kontrolünü ele geçiremiyor ve Rus işgaline karşı olan bir ülkeyi parçalamaya çalışacak. Moskova’nın önünde sadece masraflı ve tehlikeli bir savaş yolu var. Savaşın maliyeti ve Moskova’yı bekleyen tehlikeler, yaptırımlarla birlikte Putin rejimine oldukça ağır yükler getirecek. Ancak Ukrayna’da her ne olursa olsun, Rusya nükleer bir güç olmayı ve Avrupa’nın en büyük konvansiyonel ordusunu elinde tutmayı sürdürecek.
Ukrayna’nın savunması oldukça güçlü. Ancak bu savunmanın Rusya’nın genel askeri üstünlüğünü tersine çevirmesi ya da sivillere ve askeri hedeflere yönelik bombardımanları engellemesi mümkün değil. Ukrayna’nın egemenliğini korumak ve zalimane bir savaşı sonlandırmak arasında diplomatik bir denge kurması son derece güç olacak. ABD’nin ve Avrupalı müttefiklerinin silahları Ukrayna’nın müzakere konumunu güçlendirecek. Ama savaşa doğrudan dahil olmazlarsa, ki böyle bir şey olmayacak, Ukrayna tam anlamıyla bir zafer yaşayamayacak, Rusya da tam olarak yenilgiye uğramayacak.
Müzakereler sonucu bir anlaşmaya varmaları halinde hem Ukrayna hem de Rusya kısmi ve kırılgan kazanımlara razı olmak durumunda kalacaktır. Bu savaşta ne Münih ne Nürnberg ne de Versay olacaktır.
Yakın tarih, taraflara (pek de cesaretlendirici olmayan) başka bir analoji sağlıyor: Minsk analojisi. Minsk analojisi, 2014 ve 2015’te Belarus’un aynı isimli kentinde, Ukrayna ve Rusya destekli ayrılıkçılar arasında, halihazırdaki savaşın da fragmanı niteliğinde olan savaşı sonlandırmak amacıyla müzakere edilen anlaşmalara göndermede bulunuyor. Putin’in Ukrayna’yı geniş çaplı istilası, Ukrayna’nın temel sorunlarını öteleyerek ve belki de daha kötü bir hal almasını sağlayarak, herkese rahatsızlık veren ve kimseyi tatmin etmeyen bir kriz yönetimi biçimine karşılık gelen Minsk anlaşmalarının yetersizliğini ortaya koydu.
ABD ve Avrupa, Rusya ile savaşta değil ve ne Nürnberg ne de Versay modellerini bu istisnai Avrupa ihtilafına uygulamak mümkün. Dolayısıyla, görevleri Minsk’ten daha iyisini yapmak. Batı’nın Rusya’ya yönelik yaptırımları ve Ukrayna’ya sağladığı askeri yardım gerçek bir baskı gücü oluşturuyor. Washington ve Avrupalı müttefikleri bu baskıyı kullanmalı ve Rusya’nın Ukrayna’nın egemenliğine yönelik süregiden ihlalleriyle orantılı olarak da genişletmeli. Transatlantik ittifakının Putin’e herhangi bir şey dikte etmesi mümkün değil. Yalnızca pek tatmin edici olmayacak olası bir barışa giden yol arayışında Ukrayna’ya destek sağlayabilir. Politika ve diplomasinin çıkış noktası da bu basit gerçeklik olmalı.
Minsk Neden Başarısız Oldu?
Putin, Minsk müzakereleri aracılığıyla Rusya’nın koşullarına uygun bir biçimde Ukrayna’nın tarafsız olmasını sağlamayı ve ülkenin doğusunda yarı özerk bir bölge oluşturarak Ukrayna’nın egemenliğinden ödün vermesini ummuştu. Umulanın aksine Ukrayna, Minsk anlaşmalarının sonuca bağlanmasının ardından ABD, NATO ve Batı Avrupa ülkeleriyle çok daha yakın ilişkiler kurdu. Ülkenin doğusunda, Ukrayna ile Rusya kontrolündeki Ukrayna bölgesi arasında bir temas hattı oluşturuldu. Rusya önemli bedeller karşılığında, Ukrayna’nın jeopolitik geleceğine gerçek bir etkisi olmayan bir bölgeyi ele geçirmişti.
Bu süre zarfında, ABD ve Avrupa ülkeleri Rusya’ya yaptırımlar uyguladı. Rusya savaş alanında yenilmemiş olsa bile askerlerini Doğu Ukrayna’dan çekene ve savaşı sonlandırana kadar bu yaptırımların kaldırılmayacağı taahhüdünde bulundu. Minsk anlaşmasının koşullarını yerine getirmediği sürece Putin’in ABD ve müttefikleri ile ilişkilerini normalleştirmesi mümkün değildi. Putin de bunu yapma niyetinde olmadı. Yaptırımlarsa Rusya’yı istikrarsızlaştıracak ve Moskova’yı Batı’nın şartlarını kabul etmeye mecbur bırakacak derecede güçlü değildi.
Minsk’in başarısızlığının pek çok müsebbibi var. Anlaşmaların imzacıları Fransa, Almanya, Rusya ve Ukrayna’ydı. Paris ve Berlin lafta anlaşmaya bağlı olsalar da anlaşmayı yürürlüğe koymak için pek bir şey yapmadılar. Yaptırımların etkisi de her geçen yıl zayıfladı. Washington da aynı ölçüde kayıtsız ve tembeldi. Donald Trump yönetimi, öldürücü askeri yardım sağlamaya karar verdiğinde, Ukrayna’ya ABD askeri desteği yağmıştı. Bu da Trump’ı Ukrayna ile olan manipülatif ilişkileri nedeniyle suçlamaya yetecek bir bağın kurulmasına yaradı. Önceden vaat edilmiş de olsa, Ukrayna’ya NATO’ya ya da diğer herhangi bir ittifaka dahil olma imkânı sağlanmadı: Şimdiye kadar ABD ya da diğer önemli güçlerden pakt taahhüdü gelmedi.
Putin’in Şubat ayında Ukrayna’yı işgali, Putin’in Ukrayna’nın Rusya ile tarihi bağlarına dair kendine biçtiği, Ukrayna’nın devlet olma haline son verme misyonundan doğan rövanşist bir kuruntudan kaynaklanıyordu. Bunun yanında, Putin’in Minsk’te uğradığı hüsrandan da esin alıyordu. Rus ordusu 2014 ve 2015’teki savaşları kazanmıştı ama Kremlin Ukrayna’nın geleceğine yönelik savaşı kaybediyordu. Putin, Kiev’deki hükümeti hızlıca devirmenin bu gidişatı değiştireceğine ve Kiev’in Avrupalı ve ABD’li ortaklarını cezalandırarak Ukrayna’yı tekrar Rusya’ya çekeceğine inanmıştı. Putin’e göre, bir işgal daha büyük bir savaşla sonuçlanmayacaktı, zira Avrupa ve ABD Ukrayna’ya yalnızca yüzeysel olarak bağlıydı. Gerçekten bağlı olmuş olsalardı Minsk’in konunun dışında bırakılmasına müsaade etmezlerdi.
Yerine Getirilmeyen Vaatler
Ukrayna’nın beklenmedik başarısı, Kremlin’in, başlattığı savaşın amacını yeniden gözden geçirmesine neden oldu. Putin, bu işgali Ukrayna hükümetini devirme gibi uç bir gaye ile başlatmıştı. Savaşın ana gayesi, Putin’in tuhaf tabiriyle, Ukrayna’yı “Nazilerden arındırmaktı”; ki bu rejim değişikliği anlamına geliyordu. Rusya’nın büyük savaş kayıpları dikkate alındığında, Rus güçlerinin Kiev’i alması imkânsız olabilirdi. Putin, Nazilerden arındırmaktan bahsedip kapsamı daraltarak Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin yönetimini müzakerelerde meşru bir mevkidaş olarak kabul edebileceğinin işaretlerini verdi. Tabii bu Kiev için bir tuzak, Rusya için taleplerini artırarak dönmeden önce kısa bir ara da olabilir. Putin her halükârda, Rusya’nın geçtiğimiz haftalarda işgal ettiği ne kadar alan varsa tümünü pazarlık kozu olarak kullanacaktır.
Putin’in bu noktada büyük ihtimalle üç ana hedefi var. Bunlardan biri Kırım’ın Rusya’ya katılımına resmiyet kazandırmak. Bu da Putin nazarında başkanlığına damgasını vuracak önemli bir başarı. Belki Donetsk ve Luhansk bölgelerinin sadece 2022 istilasından önce işgal edilmiş olan kısmının ilhakı da bu talebin içine yedirilir. Bununla ilgili olarak Rusya, savaşın nasıl gittiğine de bağlı olarak, Moldova’dan Mariupol’a bir kara köprüsü kurma isteğinde diretebilir de.
İkinci hedef, Ukrayna’nın tarafsız olmasını sağlamak. Bu da NATO’ya katılmaya ve kendi seçtiği antlaşma ittifaklarına girmeye gücü olmaması veya Putin’in ifadesiyle “askerden arındırılması”, yani askeri kapasitesinin ortadan kaldırılması anlamına gelebilir. İşin aslı Putin her ikisini sağlamaya çalışabilir. Bu kadar sert olmayan bir diğer senaryoda tarafsızlık, bazı silah sistemlerine sınırlama getirme ve Ukrayna’da yabancı üslerin bulunmasının yasaklanması anlamına da gelebilir. Velhasıl Putin, Ukrayna’nın Avrupa kurumlarına, özellikle de Avrupa Birliği’ne bağlı olanlara entegrasyonunu engellemek ve bunun önünü almak isteyecektir.
Zelenski ise kendince ülkesinin tam bağımsızlığını ve özerkliğini güvence altına almak istiyor. Teoride bu, Rus birliklerinin Ukrayna’dan çekilmesini, Kırım’ın Ukrayna’ya dönmesini ve ABD ve Avrupa ile ekonomik ilişkileri derinleştirme özgürlüğünü gerektirir. Ne var ki bunların sağlanması için Rusya’nın savaşı kaybetmesi icap eder. İmzaladığı belgelere saygı duyacağına güvenilemezken ve işlediği savaş suçlarına taviz verilmemesi gerekirken, Putin’in müzakerelerin dışında tutulması mümkün değil. Rusya’nın elinin altında kimyasal, biyolojik ve taktik nükleer silahlar tehdidi var. Daha başka konvansiyonel askeri güce başvurma tehdidi de cabası. Zelenski, bu karanlık gölge altında, ne düzeyde tavizlere göz yumabileceğini ve Ukrayna vatandaşlarının bu tavizlerin ne kadarını kabul edeceğini belirlemek zorunda. Hakkaniyetsiz bir barışın zorunlulukları ile haklı ancak yıkıcı bir savaşın zorunluluklarını tartmak durumunda.
Zelenski’nin Kırım ve NATO üyeliği konusunda biraz hareket serbestliği var. Rusya’nın Kırım’ı ilhakı, Ukrayna’nın egemenliğini hukuksuz bir biçimde ihlal etti. Yine de Rusya’nın (sadece Putin’in Rusyası da değil), Kırım’ı yeniden Ukrayna’ya vermesi pek mümkün değil. Aynı zamanda Kırım, Ukraynalılar için ülkenin halihazırda Rusya’nın kısmi kontrolünde olan ve böylece Rusya’nın kontrolünün fiilen kabulünü daha kolay kılabilen bölgelerinden daha az önemli olabilir. Buna ek olarak NATO, İsveç ya da Finlandiya’yı üyeliğe kabul etmeye karar verebilirse de, Ukrayna’yı kabul etmeyecek (önceden kabul edeceği sözü vermiş olmasına rağmen). Zelenski, NATO üyeliği dışındaki alternatifleri değerlendirmeye istekli olduğunu ifade etti ve Batı’dan güvenlik teminatı, yani, Rusya ile olası bir anlaşmanın yürürlüğe konmasını ve yapılacak herhangi bir anlaşmanın boş sözlerden ibaret olmayacağının garanti edilmesini istedi.
Kiev için ABD, Rusya, Avrupa ülkeleri ve imkân dahilinde Türkiye’nin de dahil olduğu yasal açıdan bağlayıcı bir güvenlik teminatı çok önemli. Böyle bir teminat NATO’nun 5’inci maddesinin Ukrayna’yı da kapsayacak şekilde genişlemesine denk. Yani Ukrayna’nın egemenliğinin veya Ukrayna ve Rusya arasında olası bir anlaşmanın şartlarının ihlal edilmesi halinde savaşa girme taahhüdünde bulunulmuş olacak. Böylesi bir teminatın, savaşın içine çekilmekten imtina etmeye çalışan ABD ve müttefikleri için dramatik ve teamüllere meydan okuyan bir adım olacağı muhakkak. Putin buna rıza göstermeyebilir ya da dürüst bir biçimde buna razı olmayabilir. Ancak Rusya’nın ilk olarak 2014’te Kırım’ı gasp ederek ihlal ettiği ve yürürlüğe konmamış 1994 Budapeşte Memorandumu’nun aksine, bağlayıcı teminatlarla tüm taraflar Ukrayna güvenliğinin ana sorununa bir çözüm sağlayacaktır. İkili ya da çok taraflı hakiki güvenlik teminatları, NATO’nun genel olarak herkese açık ancak Ukrayna’ya kapalı olan açık kapı politikasından daha iyi olacaktır. Putin, Ukrayna’nın NATO’ya dahil olma ihtimalini ortadan kaldıran bu çözümü bir kazanç olarak gösterebilir. Aynı zamanda, Ukrayna’ya verilecek ABD destekli bir güvenlik garantisi, Rusya’nın bu ülkeye tekrar saldırmasına engel olabilir.
Her Zaman İstediğinizi Elde Edemezsiniz
Rusya savaşta önemli kayıplar vermeyi sürdürürse, bir ihtimal taraflar Ukrayna lehine büyük bir pazarlığa girişebilir. Ancak büyük ihtimalle bu savaş kolaylıkla sürdürülebilir bir barışa izin vermeyecektir. Rusya boyun eğerse, muhtemelen geçici bir barışa boyun eğecektir. Putin hatalarından ders çıkarabilirmiş gibi görünmüyor. Yine de Zelenski hükümetini koruyan geçici bir barış, kalıcı bir ateşkesi yanında getirir ve Ukrayna’nın bağımsızlığının, egemenliğinin ve özerkliğinin (Kiev’in belirlediği şartlarda) sürekli olarak ihlal edilmemesi sağlanabilir. Bu ne kadar adaletsiz olursa olsun, mevcut tüm alternatiflere tercih edilir.
Savaş, Rusya’nın dış politikasını savunulamaz hale getirdi. Putin, Rusya ekonomisinin ve Rusya yönetiminin hayata geçiremeyeceği emeller peşinde koşuyor. Putin temelde yeniden ayarlama yapmayacak olsa da Rusya, amaçlarının araçlarının önüne geçtiği gerçeğinden kaçamayacak. Putin önünde sonunda, bu savaşın bir sonucu olarak kendi siyasi Waterloo’suyla yüz yüze gelecek. Nihayetinde, Putin’in sınırlarını aşmasının getirdiği sonuçlar Moskova’nın üzerine çöktüğünde ve diktatör gittiğinde, Ukrayna’nın geçiciden daha fazlası olabilecek bir barış şansı da görünmeye başlayabilir.
Bu yazı Foreign Affairs sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

LIANA FIX & MICHAEL KIMMAGE
