Okul Yemekleri ve Çiçek Dürbünleri

Yıllardır tüm ısrarlı çağrılara ve verilerle kanıtlanan gerekliliğe rağmen Türkiye’de çocukların beslenme hakkını güvence altına alan bir “Ulusal Okul Yemeği Programı” hâlâ hayata geçirilmiş değil. Oysa açlıkla, yoksullukla mücadele eden bir çocuğun zihni de kalbi de öğrenmeye kapalıdır ve tam da bu yüzden okul yemekleri programları yalnızca bir sosyal yardım değil; çocukların hayallerini besleyen, onlara adil bir yaşam sunmanın anahtarıdır.

Bir süredir çok zor zamanlardan geçiyoruz. Her sabah son dakika haberlerinin ağırlığıyla uyanıyor, gün boyu yaşam sevincini avuçlarımızda tutmaya, dünya üzerindeki varlığımızı anlamlandırmaya, herkes için adalet çağrısında bulunmaya çalışıyoruz. 

 

Ama çoğu zaman bu çaba, elimizden kayıp giden bir sabun kütlesine dönüşüyor. 

 

Zihinlerimiz yorgun, kalplerimiz huzursuz, adalet arayışımız sürekli… Bazen bir labirentin içine kıstırılmışçasına yaşadığımız belirsizlik halleri, bugüne ve yarına dair umutlarımızı gölgeliyor.

 

Çocukluğumuzu anımsıyoruz bazen… Adeta şu anda yaşadığımız dünyaya bir çiçek dürbünü ile bakmamızı sağlayan görüntüler üşüşüyor zihnimize ve çoğu kez hüzünle neşe bir anlığına yer değiştiriyor o imgelerle… 

 

Oysa bu karanlıktan çıkış yollarından biri de, mutlu ve umutlu bir çocukluktan geçiyor. Zira çocukların iyi oluş hali, yalnızca bilgiyle veya çiçek dürbünleriyle değil, hak ettikleri fırsatlarla desteklendiğinde çevrelerini değiştirme gücüne sahip. 

 

Türk-İş’in Mart 2025 verilerine göre, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 23.615 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 76.922 TL’ye ulaştı. Aynı dönemde gıda fiyatları aylık yüzde 1,25, yıllık ise yüzde 40,62 oranında artış gösterdi. Bu sürecin çocukların beslenmesi, açlığı ve eğitimi üzerindeki izdüşümleri kaçınılmaz.

 

Açlıkla, yoksullukla mücadele eden bir çocuğun zihni de kalbi de öğrenmeye kapalıdır. Karnı aç bir çocuk, ne derse odaklanabilir ne de hayal kurabilir. İşte tam da bu yüzden, her zaman yinelediğim gibi, okul yemekleri programları yalnızca bir sosyal yardım değil; çocukların hayallerini besleyen, onlara adil bir yaşam sunmanın anahtarı… Eğer çocukların beslenme hakkını korursak, umut da tıpkı onlar gibi büyür ve çoğalır.

 

“Eğitim, dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silahtır” der Nelson Mandela. Bu sözüyle yalnızca sınıflarda öğretilen bilgiye değil, çocukların yaşam koşullarını iyileştiren ve fırsat eşitliği sağlayan her türlü müdahaleyi kapsayan geniş bir vizyona işaret eder aslında. 

 

Kısa süre önce, 26 Mart günü Paris’te düzenlenen Büyüme için Beslenme Zirvesi’nde dünya liderleri bir araya geldi. Masada kritik bir konu vardı: Çocukların açlığı… 

 

UNICEF’in son analizlerine göre, küresel fon kesintileri hız kesmeden devam ederse en az 14 milyon çocuk beslenme desteği ve sağlık hizmetlerindeki aksamalardan dolayı şiddetli yetersiz beslenme ve ölüm riskiyle karşı karşıya kalacak.

 

Üstelik bu fon kesintileri, en kırılgan durumdaki 17 ülkede yıkıcı sonuçlar doğuracak. Şiddetli akut yetersiz beslenmeden muzdarip 2,4 milyon çocuk, 2025 sonuna kadar hayatta kalmaları için gerekli olan tedavi edici gıdadan mahrum kalabilir. UNICEF tarafından desteklenen 28 bin beslenme merkezi ya faaliyetlerini durdurdu ya da büyük risk altında. 

 

Bu kriz en çok hamile kadınlar ve ergenlik çağındaki kız çocukları etkileyecek. Zaten fon kesintilerinden önce bile, bu gruplardaki akut yetersiz beslenme oranı 2020’den bu yana yüzde 25 artmıştı ve 6,9 milyona ulaşmıştı. UNICEF’in uyarısı ise net: Ülkeler derhal harekete geçmezse bu rakamlar daha da tırmanacak.

 

UNICEF Genel Direktörü Catherine Russell’ın dediği gibi, beslenmeye yapılan yatırımlar sadece çocukların yaşamını kurtarmıyor, aynı zamanda daha güçlü aileler, daha sağlam toplumlar ve daha istikrarlı ülkeler yaratıyor. Bu nedenle UNICEF, hükümetlere ve bağışçılara çocukların sağlığı ve beslenmesi için yerel hizmetlere daha fazla fon ayırmaları çağrısında bulunuyor.

 

Bu çabanın bir parçası olarak UNICEF, 2023’te Çocuk Beslenme Fonu’nu (CNF) başlattı. Birleşik Krallık Dışişleri ve Kalkınma Ofisi (FCDO), Gates Vakfı ve Çocuk Yatırım Fonu Vakfı’nın (CIFF) desteğiyle hayata geçen bu fon, çocuklarda ve annelerde yetersiz beslenmenin önlenmesi, tespiti ve tedavisi için kritik bir adım. Ancak bu fonun etkili olması için hükümetlerin, paydaşların ve hayırsever donörlerin katkılarını artırması gerekiyor.

 

Bir yandan da Mart ayında çarpıcı bir gelişme yaşandı. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, Beslenme için Eylem On Yılı’nın 2030’a kadar uzatılmasını karara bağlarken, okul yemeklerini yalnızca bir beslenme politikası değil, aynı zamanda eğitimde fırsat eşitliği ve toplumsal kalkınma “platformu” olarak resmen tanıdı. 

 

Bu karar, 84’ü Uluslararası Okul Yemekleri Koalisyonu üyesi olan 158 üye devletin ortak iradesiyle alındı ve Türkiye’nin de üyesi olması için uzun zamandır samimi bir çağrıda bulunduğumuz Koalisyon’un küresel düzeyde politik bir ivme yaratmadaki kritik rolü de uluslararası düzeyde kabul gördü.

 

2021 yılında kurulan, sekretaryası BM Dünya Gıda Programı tarafından yürütülen Uluslararası Okul Yemekleri Koalisyonu’nun şu anda 108 ülkesi var ve dünya nüfusunun yüzde 67’sini kapsıyor. Bünyesindeki araştırma konsorsiyumu ise, üye ülkelerin veriye dayalı ve güçlü ulusal politikalar tasarlamalarında onlara destek oluyor. 

 

Bu tarihi adım, dünya genelinde milyonlarca çocuğun sağlıklı beslenme hakkını güvence altına almanın ötesinde, okul yemeklerinin sürdürülebilir kalkınma ve eğitimde eşitliği destekleyen bir politika aracı olarak küresel yönetişim seviyesinde bundan sonra daha fazla dikkate alınacağını gösteriyor. 

 

Bunun yanı sıra 13 Mart Uluslararası Okul Yemekleri Günü’nde Uluslararası Okul Yemekleri Koalisyonu’nun bünyesindeki Araştırma Konsorsiyumu, Avrupa Birliği’ndeki okul yemeği programlarının mevcut durumu ve faydalarına dair kapsamlı bir rapor yayımladı.  

 

Bu rapor, Aralık ayında gerçekleştirilen 19. Çocuk Garantisi Koordinatörleri toplantısının çıktılarından yola çıkarak, ihtiyaç sahibi çocuklara her okul gününde en az bir sağlıklı öğün sağlanmasının önemini vurguluyor. 

 

“Avrupa Birliği’nde Okul Yemeği Programlarının Mevcut Durumu, Faydaları ve Örnek Modelleri” başlıklı bu rapor, söz konusu programların çocukların açlığını gidermenin ötesinde, eğitim, sağlık ve sosyal adalet gibi birçok alanda çok daha geniş çaplı faydalar sunduğunu ortaya koyuyor.

 

2022/2023 eğitim-öğretim yılında Avrupa Birliği ülkelerinde 25 milyon çocuğa okul yemeği ulaştırıldı. Bu programlar için en az 12 milyar euro kamu kaynağı ayrıldı. Peki neden? Çünkü okul yemeği, devletin çocuklara doğrudan dokunduğu en etkili sosyal yatırım araçlarından biri. Her sosyo-ekonomik kesimden çocuğa ulaşabiliyor ve bunu çocukluklarının en kritik 10 yılı boyunca sürdürülebilir biçimde yapabiliyor.

 

Avrupa Birliği’nin Çocuk Garantisi (EU Child Guarantee) girişimi de tam olarak bu noktaya işaret ediyor: Yoksulluk ya da dışlanma riski altındaki her çocuğun temel hizmetlere erişimini güvence altına almak. Bu hizmetlerin başında da okul yemeği geliyor. Çünkü bir çocuğun sınıfta karnı tokken öğrenmesi ile açken öğrenmesi arasında dağlar kadar fark var.

 

Sağlıktan Eğitime: Çok Yönlü Kazanımlar

 

Okul yemekleri programları, çocukların yalnızca açlığını gidermekle kalmıyor; bilişsel gelişimlerini destekleyerek eğitim sonuçlarını iyileştirme potansiyeline de sahip. Sağlıklı ve dengeli beslenen çocuklar, daha iyi odaklanıyor, daha hızlı öğreniyor ve eğitim sürecinde daha başarılı oluyor.

 

Özellikle yetersiz beslenme veya sağlıksız gıda tüketimi nedeniyle bilişsel gelişimi olumsuz etkilenen çocuklar için bu programlar, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak adına kritik bir araç olarak öne çıkıyor. Araştırmalar gösteriyor ki beslenme eksikliği yaşayan çocuklar derste odaklanma sorunları yaşıyor, bilgi işleme hızları yavaşlıyor ve bu da uzun vadede akademik başarılarını olumsuz etkiliyor.

 

Avrupa’daki okul yemekleri programları, yoksulluk ve eşitsizlik döngüsünü kırmak için bir fırsat yaratıyor. Dezavantajlı bölgelerde yaşayan çocuklara her gün en az bir sağlıklı öğün sunmak, onların hem fiziksel hem de zihinsel gelişimine doğrudan katkı sağlıyor. Sağlıklı beslenen öğrenciler, devamsızlık oranlarını azaltıyor ve okulu erken bırakma ihtimali düşüyor. Bu da yalnızca bireysel başarıları değil, toplumsal refahı artıran bir dönüşüm yaratıyor.

 

Ekonomik ve Sosyal Yatırımlar: 1 Euroluk Yatırımdan 34 Euro Sosyal Fayda

 

Okul yemekleri programlarının etkisi yalnızca eğitim ve sağlıkla sınırlı değil. Rapor, bu programlara yapılan her 1 euroluk yatırımın, 7 ila 34 euro arasında bir dönüş sağladığını ortaya koyuyor. Bu dönüşüm, uzun vadede sağlık harcamalarının azalması, obezite, diyabet ve diğer beslenme kaynaklı hastalıkların önlenmesi, sağlık sistemine binen yükün hafiflemesi, eğitim başarılarının artması, daha sağlıklı bireylerin iş gücüne katılmasıyla gerçekleşiyor. 

 

2035 yılına kadar dünya çapında 400 milyona yakın çocuğun obeziteyle mücadele edeceği verisi göz önüne alındığında okullarda bir öğün sağlıklı yemeğe erişimin ve doğru beslenme alışkanlıkları kazanmanın kartopu etkisi görülüyor.  

 

Bu tablo, okul yemeği programlarının yalnızca bir sosyal yardım aracı değil, toplumun geneline yapılan stratejik bir yatırım olduğunu gösteriyor. Latince deyişle: Ut sementem feceris ita metes! Yani ektiğini biçiyorsun. Yani mesele kaynak değil, öncelik meselesi. Örneğin 80 yıldır bu politikayı kararlılıkla sürdüren İsveç’te ücretsiz okul yemeklerinin, çocukların günlük besin ihtiyacının yüzde 30’unu karşılaması hedefleniyor.

 

Çevresel ve Tarımsal Faydalar: Yerel Üreticiye Destek

 

Raporun dikkat çeken bir diğer yönü ise, okul yemekleri programlarının çevresel ve tarımsal faydaları. Yerel üreticilerden temin edilen organik ve mevsimlik gıdalarla hazırlanan yemekler, karbon ayak izini azaltırken aynı zamanda küçük ölçekli tarım işletmelerini destekliyor.

 

Avrupa’da birçok ülke, okul yemekleri programlarını çevresel sürdürülebilirlik politikalarıyla entegre ediyor. Bu sayede yerel üreticiler ve kooperatifler destekleniyor, gıda israfı önleniyor ve ekolojik denge korunuyor. 

 

Türkiye’de Durum: Avrupa’dan Neler Öğrenebiliriz?

 

Avrupa’daki bu model Türkiye için de önemli dersler barındırıyor. Yıllardır tüm ısrarlı çağrılara ve verilerle kanıtlanan gerekliliğe rağmen Türkiye’de çocukların beslenme hakkını güvence altına alan bir “Ulusal Okul Yemeği Programı” hâlâ hayata geçirilmiş değil. Bu konudaki eksikliği yerel düzeyde Beylikdüzü, Ataşehir, Beyoğlu, Konak gibi birçok belediyenin başarılı programları, ellerindeki sınırlı kaynaklarla, en güzel şekilde ve bir elin verdiğini diğeri görmeksizin, kardeşçe, dayanışmayla telafi etmeye çalışıyor. 

 

Oysaki Türkiye’de gelir dağılımı eşitsizliği, yetersiz beslenme ve çocuklarda obezite gibi sorunlar göz önüne alındığında, bu tür programlar hem sosyal adaleti sağlamak hem de gelecekteki sağlık maliyetlerini azaltmak için kritik önemde. Özellikle dezavantajlı bölgelerde yaşayan çocuklar için her gün sağlıklı ve dengeli bir öğün sunmak, onların hem fiziksel hem de zihinsel gelişimine doğrudan katkı sağlar. Ayrıca yerel üreticilerden gıda tedarik ederek, kırsal kalkınmaya da destek olunabilir.

 

Avrupa’da okul yemekleri programlarının sunduğu faydalar açık: Daha sağlıklı, daha başarılı ve daha eşit bir toplum inşa etmek. Türkiye’nin de bu fırsatı kaçırmaması ve her çocuğa en az bir sağlıklı öğün sunmayı hedefleyen kapsamlı bir okul yemeği programını hayata geçirmesi gerekiyor. 

 

Bir Hukuk Meselesi: Ulpianus’un Pusulası

 

Roma İmparatorluğu’nun en büyük hukukçularından biri olan Ulpianus’un klasikleşmiş “hukuk” tanımı şöyle der: “Hukukun temel ilkeleri şunlardır: Onurlu yaşamak, başkasına zarar vermemek, herkese hakkını vermek.” Ulpianus’un yüzyıllar önce çizdiği bu hukuk pusulası, günümüz toplumlarında çocuklar için de geçerliliğini koruyor. Çocukların aç kalmasına göz yummak, bu temel ilkelerin ihlalidir. Ücretsiz okul yemekleri programları, yalnızca beslenme sağlamak değil, aynı zamanda çocuklara onurlu bir yaşam sunmak, fırsat eşitsizliklerini azaltmak ve herkesin hakkını teslim etmek anlamına gelir. Bu, yalnızca sosyal politikaların bir gereği değil, aynı zamanda bir hukuk ve adalet meselesidir.

 

Umudu ve Çiçek Dürbünlerini Kaybetme

 

Bir süredir aklıma 2006 yapımı “The Pursuit of Happyness” (Umudunu Kaybetme) filmi geliyor. Will Smith’in canlandırdığı Chris Gardner’ın yaşam mücadelesi, yalnızca yoksulluğa karşı verilen bireysel bir savaş değil, aynı zamanda fırsat eşitliği sağlandığında nelerin mümkün olabileceğini gösteren ilham verici bir hikâye. Chris Gardner’ın oğlu Christopher’a duyduğu sorumluluk ve ona daha iyi bir gelecek sunma arzusu, aslında milyonlarca ebeveynin ortak hayalini yansıtıyor.

 

Açlık ve yoksulluk karşısında mücadele eden bir baba, oğlunun eğitimi ve refahı için her yolu deniyor. Ancak bu hikâye aynı zamanda küçük bir fırsatın bile, doğru zamanda sunulduğunda bir hayatı nasıl dönüştürebileceğinin kanıtı. Okul yemekleri programları da tam olarak bunu sağlıyor: Her çocuğa eşit fırsatlar sunarak, onların bugününün ve geleceğinin şekillendirilmesine olanak tanıyor.

 

İşte bu yüzden, okul yemekleri programları yalnızca bir beslenme politikası değil, toplumsal dönüşümün, hakkın, hukukun, adaletin ve umudun ta kendisidir. Çiçek dürbünlerinden devşirilmiş mutlu çocukluk imgelerini uzakta aramayın.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.