Öze Dönüş ve Sosyal Demokrasinin Yeniden İnşası
CHP’nin, Türkiye’nin mevcut siyasi ikliminde politize olarak iki ayrı kutba bölünmüş kesiminin ikisinden de ayrı ayrı oy almak adına matematiksel hesaplarla değil, toplumun tarihi köklerine bağlı ortak değerlerinin yanında yeni ve samimi bir gelecek tahayyülü ile hareket etmesi gerekmektedir.
2023 seçimleri sonrasında CHP için başlatılan değişim tartışmaları tazeliğini korurken, meselenin odak noktasını Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu arasında geçen lider değişikliği tartışmaları oluşturmaktadır. Ancak CHP’de vücut bulması gereken değişim, yalnızca lider değişikliği ile yetinilecek bir durum teşkil etmemektedir. CHP, 20 yılı geride bırakarak neredeyse girdiği her seçimi kazanan, kazandıkça otoriterleşen bir iktidarın kurduğu otoriter rejime son verip demokratik bir düzene geçiş yapmak istiyorsa, bu istencin yalnızca lider değişimi ile gerçekleşmesini bekleyemez. CHP’de lider ve kadro değişikliğinden de öte birtakım algıları kırarak seçmeni tatmin edecek yeni bir politik doktrin inşa edilmelidir. CHP, Türkiye’deki seçmen ile arasında yeni bir sayfa açmalıdır.
CHP’nin yeni bir siyasi söylem inşasında; bir taraftan büyükşehirlerdeki kitlesini konsolide ederken diğer taraftan arka mahallelere ve kırsala dokunması gerekmektedir. Bir taraftan Avrupa yakasının sesi olurken diğer taraftan Anadolu yakasının yarasına merhem olması gerekmektedir. Bir taraftan Kemalist/modernist/seküler tabana hitap ederken diğer taraftan muhafazakâr/milliyetçi/gelenekçi kesimden oy alması gerekmektedir. Bir taraftan dar gelirli kentlinin/emekçi şehirlinin/sömürülen beyaz yakalının sorunlarına kulak verirken diğer taraftan unutulan köylü/çiftçi/işçinin hakkını savunması gerekmektedir. Bir taraftan yaşam tarzlarının hürriyetini garanti ederken diğer taraftan inanç özgürlüklerinin yanında olması gerekmektedir.
CHP’nin, Türkiye’nin mevcut siyasi ikliminde politize olarak iki ayrı kutba bölünmüş kesiminin ikisinden de ayrı ayrı oy almak adına matematiksel hesaplarla değil, toplumun tarihi köklerine bağlı ortak değerlerinin yanında yeni ve samimi bir gelecek tahayyülü ile hareket etmesi gerekmektedir.
Kuruluş Yılları
Kuruluş yıllarında ayrıntılı bir program yapamayan CHP, ilk ayrıntılı programını 1931 yılında yapılan 3. Kongre’de kabul etmiştir. 3. Kongre’de, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik ve Halkçılık ilkelerinin yanına; Laiklik, Devletçilik ve İnkılapçılık ilkeleri de eklemiştir. 1931 Kurultayı’nda parti içi seçim kanallarının belli kurallar çerçevesinde düzenlenmesi eğilimi doğmuştur. Parti meclisi ve milletvekillerinin genel başkan tarafından belirlenmesi, parti içi demokrasinin henüz olmadığının bir göstergesi ve parti içinde de tepkilere neden olurken 1931 Kurultayı itibarıyla CHP, biçimsel anlamda daha modern bir parti haline gelmiştir. 1931 Kongresi’nin dikkat çeken bir diğer tarafı da partinin halka açılma çabasıdır. Mustafa Kemal Atatürk, kongrede yapmış olduğu konuşma esnasında, 18 yaşını tamamlamış yurttaşların partide örgütlenmesini dile getirmiştir. Mete Tunçay, Atatürk’ün bu eğilimini, liderliğin siyasi hedeflerine uyumlu teşkilatlı solidarist tebaa gayesinin bir parçası olarak değerlendirmiştir. CHP, bu dönemde geniş halk kesimlerini partiye bağlamayı hedeflerken parti içindeki kadro yapılanmasının düzeni ancak 1938 yılında çizilebilmiştir.¹
Her şeyden önce CHP’nin mayasındaki ana damar Kemalist/Atatürkçü çizgidir. Kuruluşundan beri sistematik bir ideolojiye sahip olmayan ve kimlik arayışlarına devam eden CHP’nin bir ideolojiye sahip olması düşüncesiyle, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve arkadaşları tarafından 1932 yılında Kadro Dergisi çıkartılmaya başlamıştır. 1935 yılında gerçekleştirilen 4. Kongre’de, kimlik arayışları neticesinde “Kemalizm” terimi parti tüzüğüne resmen girmiştir.² Altı okla ifade edilen ilkelerin tamamı olarak özetlenebilecek “Kemalizm” terimi, Mustafa Kemal Atatürk’ün söylem ve fikirlerinin sistematize edilerek ideolojik bir nitelik kazandığının da göstergesi olmuştur.³ Kemalizm’in tek parti dönemindeki korporatif özelliğine değinen Ahmet Makal, bilhassa 1920-1930 yılları arasında korporatif izlenimler bırakan hukuksal düzenlemeler yapıldığını vurgularken, bu uygulamaların faşist sistemlerde olduğu gibi sistematik hale gelmediğini, Türkiye’de bu dönemde daha ziyada neo-korporatist koşulların mevcut olduğunu belirtmiştir.⁴
CHP, birden fazla fraksiyonu çatısı altında barındırabilen bir siyasi parti olarak “kurucu geleneğin” en önemli temsilcisidir. Dolayısıyla Kemalist ya da Atatürkçülük olarak adlandırılan siyasi duruş, CHP için tartışmasız bir “ilk” kimliktir.
Yeni İdeoloji Arayışları
CHP, tek başına süren 27 yıllık iktidarın ardından Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle 1953 yılında ilk kez somut bir ideolojik yeniliğe gitmiş ve parti programında işçilere grev hakkı verilirken ezanın Arapça okunması teklifine kabul oyu verilmiştir. Ancak 1954 seçimlerinde yaşanan oy oranlarındaki yüzde 35,1’e düşüş, CHP’de yeni ideoloji arayışlarını hızlandırmıştır.
Tek parti döneminin ardından başlayan DP’nin 10 yıllık iktidarı ve sonrasında gerçekleşen 1960 darbesiyle birlikte uzun zamandır bir arayış içerisinde olan CHP’de ideolojik değişimler vücut kazanmıştır. 1961 Kurultayı’nda temel hedefler beyannamesi ve 1964 Kurultayı’nda Bülent Ecevit’in “ileri Türkiye ülkümüz” bildirileri değişimin ilk adımları olurken, 1965 yılında partinin yeni politikası “Ortanın Solu” olmuştur. CHP, 1965’te Ortanın Solu ile başlattığı sola açılma süreci sonunda Ecevit’in genel başkanlığıyla “Demokratik Sol” ve bugün bir Sosyalist Enternasyonal üyesi olarak kendisini sosyal demokrat bir parti olarak tanımlamaktadır. Dolayısıyla partinin temel hedeflerinden birisi sosyal demokrasinin iktidarıdır.
Gelinen nokta göstermektedir ki CHP, “CHP, artık Atatürk’ün partisi değil” söylemlerine karşın Kemalist/Atatürkçü asli çizgisine dönüş yapmalıdır. Ancak bu dönüş 1930’lu yılların mental yapısıyla sınırlı kalmaktan öte, arkaik politikalardan uzak, ileri dönük gelecek inşa eden dinamik bir ruh ile hayat bulmalıdır.
Atatürkçü özüne dönüş yapması gereken CHP’nin gelecek tasavvuru adına da salt Avrupai tandanstan ziyade Anadolu dokusunu kapsayan yeni bir sosyal demokrasi inşasına koyulması gerekmektedir. CHP’nin bu yeni sosyal demokrasi inşası; köylüyü, çiftçiyi, işçiyi kucaklayan, kırsaldaki “aşılamayan duvarları” aşarak sömürülen kentli emekçilerin omuzlarından yükselen bir Anadolu sosyal demokrasisi olmalıdır. Zira bakıldığında ne Anadolu sosyal demokrasiye ne de sosyal demokrasi Anadolu’ya uzaktır.
Anadolu kültürü; çoğulcu demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük gibi kavramlara karşı ya da uzak değildir. Ancak bu mezkûr birikimlerden yeteri kadar faydalanamayan toplumun yanında sanayileşme ve kentleşme gibi sosyo-kültürel süreçlerin doğurduğu toplumsal yapılanmaların zaruri kıldığı yetkin kurumlar inşa edilememiştir. Örneğin; Batı’da çok belirgin bir şekilde mevcudiyetini benimseten işçi sınıfı, Türkiye’deki özkütlesini yeteri kadar koruyamamıştır. Hâlbuki Anadolu tarihi, Fütüvvet anlayışı ve Ahilik kültürü gibi ahlaki bir meslek felsefesinden beslenerek gelişen bir arka plana sahiptir. Ancak bu işçi hareketi, Batı’da olduğu gibi kendi hakkını ve hukukunu korumak adına Türkiye’nin siyasi yelpazesinde yeteri kadar örgütlenememiştir.
Çoğulculuğun Beşiği
Tarihi süreçte çoğulcu anlayış, eşitlik, adalet, özgürlük ve hoşgörü gibi kavramlar geniş toplum kesimleri tarafından benimsenerek evrensel bir demokrasi düşüncesine dönüşürken, benzer fikrî olgunlaşma, tarih boyunca çeşitli medeniyete ayrı ya da aynı dönemlerde ev sahipliği yapan Anadolu’da da mayalanmıştır. Zira karşıt kültür birikimi, ilk olarak dışlanmışların, güçsüzlerin ve baskılanan sosyal kesimlerin yürüttükleri kapsamlı mücadelelerin tezahürüyle ortaya çıkarken, Orta Asya’daki Moğol baskısından kaçan Oğuzlara kucak açması, Rumlara yüzyıllar boyunca ev sahipliği yapması, dışlanarak otoritelerce kabul görmeyen çeşitli din ve mezhepleri kabul etmesiyle Anadolu, “karşıt kültürlere” sahip çıkması bakımından çoğulculuğun beşiği mahiyetindedir.
Çoğulcu demokrasi ya da sosyal demokrasi anlayışı bugün birçok Avrupa ülkesinde özgürlüğün, adaletin, dayanışmanın ve toplumsal barışın güvencesi olarak görülmektedir. Avrupa, çoğulculuk kavramını kuramsallaştırarak fiiliyata dönüştüren pek çok filozof yetiştirirken Mevlâna, Hacı Bektaş, Yunus Emre gibi Anadolu irfanının temsilcileri sayılan pek çok isim de benzer anlayışı bu topraklarda özgün bir dille filizlendirmiştir. Hatta Batı’daki bazı düşünürler, daha önce Şeyh Bedreddin ve Börklüce Mustafa⁵ tarafından dillendirilen “kamusal yarar ve ortak yararlanma” ilkesini daha da ilerleterek üretimin, insan ihtiyaçlarını eşitçe karşılamak gayesiyle yapılması gerektiği üzerine yoğunlaşmıştır. Dolayısıyla yüzyıllardır süregelen bu düşün yoğunluğu karşılığında emekçilerin hak ve özgürlük mücadelesini, baskı ve sömürüyle engelleyen her türlü durumun yok edilmesini öngören yeni toplum modellerine hayat kazandırmak imkânsız değildir.
CHP’nin Atatürkçü öze dönüşle birlikte yeni bir sosyal demokrasi söylemi inşa etmesi gerekmektedir. Zira Anadolu’nun özü sosyal demokrasiye uzak değildir; mesele CHP’nin Anadolu’nun özüne yaklaşmasından ibarettir. Bu manada CHP’nin ideolojik değişim kertesinde bir Anadolu sosyal demokrasisi inşa etmesi gerekmektedir.
__
¹Harald Schüler, Türkiye’de Sosyal Demokrasi – Particilik, Hemşehrilik, Alevilik, İletişim Yayınları, İstanbul, 1999, 49.
²Arsev Bektaş, Demokratikleşme Sürecinde Liderler Oligarşisi, CHP ve AP (1961-1980), Bağlam Yayınları, İstanbul, 1993, 22-23.
³Levent Köker, Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2009, 133.
⁴Ahmet Makal, “Türkiye’de Tek Parti Dönemi ve Korporatizm Tartışmaları”, Toplum ve Bilim Dergisi, İstanbul, sayı: 93, 2000, 177.
⁵Şeyh Bedreddin’in başlıca müridi, Türkmen Alevi halk önderi.