Suriye Dışişleri Bakanı olarak atanan Esaad Hasan Şeybani, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı ve ardından aynı üniversitede doktora eğitimine başladı. Suriye Milli Ordusu’na bağlı Cephe Şamiye Genel Komutanı iken Halep Valisi olarak görevlendirilen Azzam Garib ise yüksek lisans eğitimini Bingöl Üniversitesi’nde tamamladı. Bu iki ismin dışında da Türkiye’de eğitim gören Suriyelilerin ülkelerinde önemli görevler yapması bekleniyor.

BM’nin belirlediği gönüllülük, güvenlik ve sürdürülebilirlik ilkeleri göz önüne alındığında, kitlesel geri dönüşlerin kısa vadede mümkün olmadığını görmemiz lazım. Suriye’deki mevcut koşullar, güvensizliğin yanı sıra belirsizliklerle dolu. Baas rejiminin çöküşü, Esad’ın kaçarak gitmesi, ülke içinde olduğu kadar dünyanın dört bir yanındaki Suriyeliler tarafından da kutlanmaya devam ediliyor. Karabasan gibi bir dönem nihayet bitti onlar için. […]

Yüzünden nuru, gözünden feri, derunundan vicdanı çekilip alınmış niceleri insan suretinde geziyor dünyada. Ağlayabilen, güldüren, dinleyen, kötülükten el çeken yüzleri arıyoruz mahşeri kötülük kalabalığında.

Hem iktidarı hem de muhalefeti iki yönlü eleştirecek, toplumu selim bir akıl ve uygun bir dille sığınmacılarla ilgili olarak doğru yönde bilgilendirecek, gerçek bekamızın onların felaketine bağlı olamayacağını cesurca dile getirecek uzun soluklu bir perspektife ihtiyaç var. Dileyelim Serik’te öldürülen Suriyeli çocuğun acısı bizi sarsıp uyandıran son trajedi olsun ve Türkiye bu sorunun üstesinden gelebilsin.

Tarihsel örnekler, pogromların yalnızca hedef alınan gruplara değil, tüm topluma büyük zararlar verdiğini göstermektedir. Özellikle mülteci karşıtı pogromlar, günümüz dünyasında acil çözüm bekleyen ciddi bir sorundur. Bu şiddet olaylarının önlenmesi için uluslararası toplumun, devletlerin ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliği içinde hareket etmesi gerekmektedir.

Suriye meselesi konusunda Türkiye’nin beklentilerini, taleplerini beş ayrı başlık altında toplamak mümkün. Bunlar: Yerinden edilen, göçe zorlanan insanların güvenli bir şekilde ülkelerine dönmesi ve buna ilişkin koşullarının sağlanması. Yurtlarından edilen milyonlarca Suriyelinin mülklerine el koyan rejimin bundan vazgeçmesi, mülkiyet sorununun çözülmesi. Suriye’de toprak bütünlüğünün korunması. Suriye genelinde alan hâkimiyeti elde etmiş olan farklı terör örgütlerinin […]

Kayseri gibi muhafazakâr kitlenin yaşadığı bir kentte Suriyelilere ait olduğu düşünülerek saldırılan mekânlardan biri de Kur’an kursuydu. Toplumun belleğinde kutsalı sembolize eden bir mekân (ve içindeki mushaflar) da bu vandallığa engel olamadı.

Son yıllarda yükselen göçmen düşmanlığı üzerinden yapılan iç savaş provaları ile birlikte ciddi bir Suriyeli göçmen düşmanlığının tepeden aşağı doğru, masum çocukları dahi hedefe koyarak yaygınlaşmaya başlaması büyük bir tehlikenin habercisi. Irkçılığa karşı ciddi bir tedbir alınmazsa daha utanç verici olaylarla karşılaşabiliriz. Irkçılığa karşı adalet, hukuk ve merhamet cephesini diri tutmak zorundayız.

Kayseri ve diğer şehirlerde olup bitenler “ırk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep benzeri bir fark gözeterek toplumun kin ve düşmanlığa tahrik edilmesinin” bizatihi kendisidir. Suriyelilere yapılan linç eylemleri toplumda bizzat “nefret duygularının oluşturulmuş” halidir. Ve bu nefretin kaynağı herhangi bir “soykırım iddiası” değildir. Buna karşılık, Kayseri olayları bizzat devlet, siyaset ve medya eliyle yeniden üretilen -ancak devlet nezdinde meşru ve egemen olan- ırkçı nefretten bağımsız değildir.

Kilis’te, henüz dokuz yaşındayken vahşi bir cinayete kurban giden Gina Mercimek’in ölümünün yeterince konuşulmamasının ardında ne var? Jandarma ve savcılık tarafından olayın aydınlatılması için gerekli her şeyin yapıldığını anlayabiliyoruz, ama her fırsatta “galeyana gelmeye” teşne olan toplum neden bu kadar kayıtsız kaldı? Ölen, zaten sayısı yeterince fazla olan Suriyeli bir kız çocuğu olduğu için mi?

  • 1
  • 2
Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.