İLHAMİ GÜLER

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı Üniversite'de İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Kelam-İslam düşüncesi konularında yazdığı makaleleri İslami Araştırmalar, Türkiye Günlüğü, Doğu-Batı, Tezkire, İslamiyet gibi pek çok dergide yayımlanmıştır.

İLHAMİ GÜLER

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı Üniversite'de İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Kelam-İslam düşüncesi konularında yazdığı makaleleri İslami Araştırmalar, Türkiye Günlüğü, Doğu-Batı, Tezkire, İslamiyet gibi pek çok dergide yayımlanmıştır.

TÜM YAZILARI

Narin’in öldürülmesi ve akabindeki gelişmeler, ülkemizin vicdansızlık durumunu sembolize ederken; kökeni bu topraklara bağlı olan Ayşenur Ezgi Eygi’nin Gazze Direnişi için ölümü göze alıp öldürülmesi, “insanlık” adına umutvar olmamızı gerektiriyor. İnsandan da Tanrı’dan da umut kesilmez.

Günümüzde hem dünyada hem de ülkemizde “söz” değerden düştüğü gibi; dinleme de kendiliğinden değerden düşmüş durumda. Paralel olarak nazar, re’y ve basiret de büyük ölçüde kayboldu. Egemen olan dırdır, gevezelik, malayani, konuşma şehveti, dinlememe ve körlük. Bunların toplamı, vicdanın çürümesi, kararması ve dumura uğraması anlamına gelir.

Toplumsal ilişkilerde otorite, liyakat, asalet, mesafe, hiyerarşinin zayıflayarak eşitliğin, vasatlığın, banalliğin, aynılığın yaygınlaşması; mahremiyetin, ötekinin ve acının kovularak şeffaflığın, palyatifliğin, hazzın-hızın, başarı ve performansın yüceltilmesi, küresel ve yerel düzlemde kültürel dekadansın belirtileridir.

İnsan-dünya/hayatın anlamı hususunda insanlığın kültür-düşünce hazinesinde başlıca üç metafizik-ahlaki çanak mevcuttur. 1- Tek/Biricik Dünyalı insan/hayat. 2- Çift/İki Dünyalı insan/hayat. 3- Dünyasız insan/hayat (Kutsallık-Tanrısallık). Bunlardan birincisi, Tanrısız; İkincisi, Tek-Tanrılı; üçüncüsü ise Tüm-Tanrılı (Panteist) bir insan-dünya-evren görüşüdür. Birincisi, ruhsuz bir bedene; ikincisi, ayrı ayrı ruh ve bedene; üçüncüsü ise Tanrısal tek bir ruha inanır.

Batı insanının istiğna ve istikbârının bir sonucu olarak Tanrı’nın öldürülmesi; ruhun, vicdanın, kalbin, dinin, merhametin ve adaletin ölümüdür. Ölen “Tanrı”nın Kilise’nin yarattığı Tanrı imgesi olduğunda kuşku yoktur.

Türkiye’de “düşüncesizlik” hem üniversite-eğitim hem de halk düzleminde yoğun olarak ortaya çıktığı gibi; “vicdansızlık” da hem halkın kendi arasındaki ilişkilerde hem de halk ile devlet, devlet ile halk arasındaki ilişkilerde yoğun olarak ortaya çıkıyor.

Dinsizler, arzuların ve içgüdülerin içine karışmış olduğu bir “akıl” kavramı/tapınımı ile kendilerini kandırırken; dindarlar da yorum yolu ile oluşturdukları bir “Tanrı” veya “hakikat” imgesi ile kendilerini kandırabilmektedirler. Dinsizler ve dindarlar için de ortak çıkış yolu, sürekli tetikte olmak, teyakkuzda olmak, kül yutmamak, uykusuz olmak, eşikte durmaktır.

Eğitim, kültür, sanat, mimari, din, bilim, hukuk ve siyaset, toplumsal hayatı sağ-salim sürdüren ocaklardır. Eskiden bu “ocak”lar bir biçimde “tütüyordu”, yani duman çıkarıyordu. Şimdilerde ise dumanları azaldı ve külleri çoğaldı… Marifet, meziyet, Müslüman olmak, insan olmak; ocak kurmak, ocak yakmak, ocak tüttürmek, tütmesi için odun atmak ve üflemektir; ocak söndürmek değil.

Coğrafya/sınırlar/ulus-devlet kaderimiz olduğuna göre, medeni bir toplum oluşturmak için kimlik-ideoloji politikası değil; dini-mezhebi, dili-ırkı ne olursa olsun eşit vatandaşlık ilkesine bağlı, adil/hukuki bir şiraze/racon, “fikr-i müdir”, atmosfer, iklim oluşturmak gerekir.

Tarikat ve cemaat, Allah rızası için kendini kamu hizmetine adama iken; bugün devletten iş bulma ve kamudan ihale, teşvik, tahsis alarak zengin olma, holding kurma aparatına dönüşmüş durumdadır. İnsanın, kendi vicdanını kandırması kadar sefil bir ahlaki seviye(sizlik) yoktur.

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.