Belirsizlikler Çağında Türkiye-Hindistan Ortaklığının Stratejik Zorunluluğu

Küresel düzen bir değişim sürecinden geçiyor ve geleneksel ittifaklar yeniden tanımlanıyor. Bu bağlamda, Hindistan ve Türkiye arasındaki ortaklık bir seçenek değil, stratejik bir zorunluluktur. Böyle bir ortaklığın faydaları, yalnızca ekonomik ve diplomatik kazanımlarla sınırlı kalmayacak; aynı zamanda bölgesel istikrar, küresel barış ve daha adil bir uluslararası sistemin oluşumuna da katkıda bulunacaktır.

erdoğan modi

Uluslararası sistemin ciddi bir türbülansa yakalandığı, siyasal belirsizliklerin hâkim olduğu, çatışmaların ve savaşların giderek daha geniş alanlara yayıldığı bir çağda yaşıyoruz. Küresel düzenin sarsıldığı bu dönemde, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar derinleşirken geleneksel ittifakların yerini esnek ve stratejik ortaklıklar alıyor. Devletler, ulusal çıkarlarını korumak ve yeni ortaya çıkan zorluklarla başa çıkmak için alternatif politikalar üretme arayışında. Bu bağlamda, Hindistan ve Türkiye gibi yükselen güçlerin yakın işbirliği, sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel barış ve istikrarın sağlanmasında da kritik bir rol oynayabilir. Kendi başına birer yükselen güç olan her iki ülke de bölgesel ve küresel dinamikleri yeniden şekillendirebilecek bir ortaklık kurma potansiyeline sahip. Tarihi ve kültürel bağlar her zaman bir temel sağlasa da 21’inci yüzyılın stratejik, ekonomik ve jeopolitik zorunlulukları, bu iki ülkenin çok daha derinlikli ve kapsamlı bir ilişki ağı kurmasını zaruri hale getiriyor.

 

Her şeyden önce ifade edilmelidir ki Hindistan ve Türkiye, dinamik ekonomileriyle doğal ticaret ve yatırım ortaklarıdır. Hindistan’ın güçlü bilişim sektörü, büyüyen orta sınıfı ve geniş tüketici pazarı, Türkiye’nin stratejik konumu, çeşitlendirilmiş ekonomisi ve üretim gücüyle mükemmel bir şekilde örtüşmektedir. Dolayısıyla ekonomik bağların derinleştirilmesi, her iki ülkenin de büyük faydalar sağlamasına olanak tanıyacaktır. Nitekim Türkiye, Avrupa ve Asya arasında bir köprü olarak, Hindistanlı işletmelere Avrupa Birliği, Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarlarına bir transit geçit sunabilir. Teknoloji, altyapı ve yenilenebilir enerji gibi sektörlerdeki dirsek teması, eşi benzeri görülmemiş büyüme fırsatlarının kapısını aralayabilir. Örneğin, inşaat alanında uzmanlaşmış Türk firmaları, Hindistan’ın devasa altyapı projelerinde önemli bir rol oynayabilir, buna karşılık Hindistanlı teknoloji şirketleri Türkiye’nin dijital dönüşümünü hızlandırabilir. Bununla birlikte savunma sektörü güçlü bir alternatif olarak göze çarpıyor. Hindistan, askeri yeteneklerini modernize etmeye ve geleneksel silah tedarikçilerine bağımlılığını azaltmaya çalışırken, Türkiye’nin gelişen savunma sanayii, uygun maliyetli ve yüksek kaliteli alternatifler sunabilir.

 

Diplomatik cephede, her iki ülke de uluslararası sistemde tek bir gücün hâkim olmadığı çok kutuplu bir dünya düzenini şiddetle savunuyor. Hindistan ve Türkiye, 21’inci yüzyılın değişen gerçeklerini yansıtacak şekilde Birleşmiş Milletler gibi küresel kurumlarda reform yapılmasını sürekli olarak dile getirmektedir. Daha yakın bir ittifak, küresel platformlarda seslerini daha güçlü kılacak, uluslararası normları ve politikaları daha etkili bir biçimde şekillendirmelerine olanak tanıyacaktır. Her iki ülke de terörizm ve bölgesel istikrarsızlık gibi benzer zorluklarla karşı karşıya bulunuyor. Güvenlik konularında, istihbarat paylaşımı ve terörle mücadele girişimleri de dahil olmak üzere stratejik ortaklık, Hindistan ve Türkiye’nin güvenlik paradigmalarını güçlendirebilir ve bölgesel istikrara katkıda bulunabilir.

 

Öte yandan, Ankara ve Yeni Delhi’nin ikili ilişkilerini üçüncü tarafların etkisinden bağımsız bir şekilde ele alarak geliştirmesi son derece önemlidir. Pakistan faktörünün bu ilişkiye zarar vermemesi için her iki ülkenin de pragmatik ve uzun vadeli bir strateji benimsemesi gerekir. Ekonomik ortaklık ve diplomatik diyalog alanlarında sağlam temeller üzerine inşa edilecek bir Türkiye-Hindistan ilişkisi, dış müdahalelere karşı daha dirençli olacaktır. Dolayısıyla her iki ülkenin de soğukkanlı bir yaklaşım benimseyerek, farklılıklardan ziyade ortak çıkarlar üzerine odaklanmaları elzemdir. Ekonomik büyümeyle desteklenen diplomatik diyalog, bu engelleri aşmaya ciddi manada yardımcı olabilir. Bununla beraber kültürel diplomasi de stratejik bağların güçlendirilmesinde önemli bir rol oynayabilir. Kültür diplomasisi, Hindistan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin filizlenmesinde, toplumsal etkileşimlerin ötesinde stratejik bir araç olarak işlev görebilir. İki ülkenin ortak tarihi ve kültürel benzerlikleri, karşılıklı anlayışın artırılması için zengin bir zemin sunabilir.

 

Sonuç olarak, Hindistan ve Türkiye’nin stratejik yakınlaşması sadece ekonomik bir gereklilik değil, aynı zamanda değişen küresel manzaranın getirdiği bir zorunluluktur. Her iki ülke de daha yakın ve sürdürülebilir bir ortaklıktan büyük kazançlar elde edebilir. Ekonomik olarak, Hindistan’ın teknoloji odaklı büyümesi ve Türkiye’nin üretim ve altyapı kabiliyetleri arasındaki sinerji, her iki ülkeyi de yeni büyüme ve direnç seviyelerine taşıyabilir. Böyle bir işbirliğinin karşılıklı faydaları, ikili ticaretin ötesine geçerek, küresel piyasaları ve tedarik zincirlerini 21’inci yüzyılda ekonomik güç dinamiklerini yeniden tanımlayabilecek şekilde etkileyebilir.

 

Diplomatik cephede, Hindistan ve Türkiye’nin çok kutuplu bir dünya vizyonundaki uyumu küçümsenmemelidir. Her iki ülke de küresel yönetişimde reform yapılması gerektiğini savunan ülkeler olarak uluslararası arenada seslerini güçlendirebilir, küresel meydan okumalara, iklim değişikliğinden enerji güvenliğine, terörle mücadeleden sürdürülebilir kalkınmaya kadar birçok alanda yeni yaklaşımlar getirebilir.

 

Ancak bu potansiyelin gerçekleşmesi, her iki ülkenin de siyasi farklılıklarını aşabilmesine bağlıdır. Tarihsel ve bölgesel meseleler, ilişkileri zaman zaman zorlasa da olgun ve ileriye dönük pozitif bir yaklaşım, uyuşmazlıklardan ziyade uyum alanlarına odaklanmayı gerektirir. Diplomatik angajman, karşılıklı güven ve anlaşmazlıkların barışçıl çözümüne yönelik ortak bir taahhütle desteklenmelidir. İşte tam bu noktada kültürel diplomasi ikili ilişkileri perçinleştirebilir. Her iki ülkenin zengin kültürel mirası ve canlı toplumları, halklar arası etkileşimler, eğitim değişimleri ve kültürel programlarla desteklenerek daha derin bir anlayış ve vizyon inşa edilebilir. 

 

Şurası açık bir gerçek ki küresel düzen bir değişim sürecinden geçiyor ve geleneksel ittifaklar yeniden tanımlanıyor. Bu bağlamda, Hindistan ve Türkiye arasındaki ortaklık bir seçenek değil, stratejik bir zorunluluktur. Böyle bir ortaklığın faydaları, yalnızca ekonomik ve diplomatik kazanımlarla sınırlı kalmayacak; aynı zamanda bölgesel istikrar, küresel barış ve daha adil bir uluslararası sistemin oluşumuna da katkıda bulunacaktır. Hem Hindistan hem de Türkiye, giderek daha karmaşık ve birbirine bağlı bir dünyada, bu stratejik zorunluluğu benimseyerek gelecek nesiller için daha müreffeh, istikrarlı ve adil bir dünya inşa edebilir.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.