Bir İleri Bin Geri: Kürt Meselesi
Sadece Kürt meselesinde değil tüm meselelerde siyasetçiler, seçmeni hizalayarak toplumsal mutabakatı zedelemekten imtina etmediği gibi vebali de sorun etmiyor. Kürt meselesini ‘iki Kürt vekille’ çözdüğünü düşünmek, ‘PKK’lılar 10-15 çocuk yapıyor’ söylemlerine ise söylenecek bir şey yok zaten.
‘Bir ileri bin geri’ bahsinde ikinci mesele; Kürt meselesi demiştim. Bu meseledeki zikzaklara, u dönüşlerine, bir adım ileri giderken 10 adım geriye düşmeye çok aşinayız. Ancak bunun en ibretlik örneklerini çözüm sürecinde ve sonrasında yaşadık. Sürecin kim tarafından, niye bitirildiğiyle ilgili tartışmalar halen sürüyor. Tartışmalarda ortaklaşılan sebeplerden biri; sürecin Kürtlerin merkeze yolculuğunu hızlandırdığının görülmesi ve bunun istenmemesiydi… ‘Barış dili’ önce seçim meydanlarında siyasiler tarafından terkedildi sonrasında hızla medya ve topluma yansıdı. O dönemlerde yazdığım ‘Yeni Türkiye’den Tek Türkiye’ye dönmek’ başlıklı yazımda toplumsal barışın bu şekilde zedelenmesinin bir vebal olduğunu dile getirmiştim:
“‘Seçimi kazanalım da gerisini sonra düşünürüz’ anlayışının topluma ve barışın kalıcılaşmasına olan olumsuz etkisini hiç önemsemeyip ‘çözüm süreci bu restleşmeden etkilenmez’ diyenlere de hayret etmemek mümkün değil. Süreç dediğiniz eğer toplumun bir arada sorunsuzca yaşamasını sağlamayacaksa; kriz anlarında ötekinin boğazına sarılacak ruh yapısını, nesillere devredilen travmaları gidermeyecekse ne işe yarar? Siyasi başarı sağlanacak diye; ekonomik, siyasi istikrar, cenazelerin gelmemesi ve daha nice sebeple üç yıldır barışa ikna edilen insanları şimdi yine miting meydanlarından, manşetlerden çatışmaya hazırlanmak -kim ne derse desin- vebaldir.”
Sadece Kürt meselesinde değil tüm meselelerde siyasetçiler, seçmeni hizalayarak toplumsal mutabakatı zedelemekten imtina etmediği gibi vebali de sorun etmiyor. Kürt meselesini ‘iki Kürt vekille’ çözdüğünü düşünmek, ‘PKK’lılar 10-15 çocuk yapıyor’ söylemlerine ise söylenecek bir şey yok zaten. Emine Şenyaşar’ın çığlığını duymayan, gün gibi açık bir adaletsizliği siyasi korumayla örten bir vasata ne söylesek kâr etmez…
Devrim Sloganlarıyla Sönen Hayatlar
Bu vebalin diğer tarafında da; bunca yıldan sonra çözümün ancak silahla sağlanabileceği tezini sürdürenler var… Siyasetle, müzakereyle çözüm sağlanabileceği, eşit yurttaşlık talepleri güç kazandıkça; örgütün hoşnutsuz olması anlaşılmayacak bir şey değil. Varlığını çatışma ortamına, Kürtlerin ayrımcılık görmesine, hak ihlallerine uğramasına hatta şiddet görmesine borçlu olan bir örgüt nihayetinde. Ortalama yaşam süresinin 5-6 yıl olduğu söylenen dağda, 40 yıldır yaşayan yöneticilerin ‘devrimcilik’ sloganlarıyla gençleri ateşe atmasının halen kabul görüyor olması, siyasetçilere gözdağı verebilmesi, yine oluşturulan algılarla ilgili. Çözüm sürecinde bile siyasi hareket tu kaka edilirken, örgüt, çözümün tarafı olarak gösterildi. Demirtaş sık sık Öcalan’ın gadrine uğramakla tehdit edildi. Yeni bir şey değil, ilk cumhurbaşkanlığı adaylığından beri sanki örgütün kurucusu Öcalan değil de Demirtaş’mış gibi gösteriliyor. İki tarafın kuşatmasına rağmen cezaevinden ‘şiddetsizlik’ çağrılarıyla sivil siyasetin alanını güçlendirmeye çalışan Demirtaş’ın yalnız bırakılmaması önemli.
Akademisyen-yazar Cuma Çiçek, Birikim’deki yazısında geçmişten günümüze Kürt meselesindeki dönüşümleri duygular üzerinden çarpıcı bir şekilde betimlerken; karşı karşıya olduğumuz önemli bir ikilemi şöyle hatırlatıyor: “Tüm bu tablo içinde ana soru şu: HDP umudun yeni adresi olarak yeniden ortaya çıkabilecek mi? Ortak bir gelecek ufku inşa ederek Kürt sokağının güvenine talip olabilecek mi? Belki bu sorular kadar önemli olan bir diğer soru da şu: Türk sokağı şiddeti arkada bırakmak ve bir arada yaşamaya şans vermek için bugün kapatma davasıyla karşı karşıya kalan HDP’ye, başka bir ifadeyle siyasi çözüme sahip çıkabilecek mi?”
Kürtlerin İnsan Hakları Algısı
Tahir Elçi Vakfı’nın Rawest Araştırma’yla birlikte yaptığı “Kürtlerin İnsan Hakları Algısı” araştırması, siyasetin Kürt meselesindeki tutumunu netleştirmesi açısından önemli veriler sunuyor. Katılımcıların büyük çoğunluğu, insan hakları alanında kötüye gidiş olduğunda hemfikirken; (ki 90’lara dönüş olarak görenlerin oranı da yüksek) insan hakları bilinci ve duyarlılığının da geçmiş yıllara göre arttığı anlaşılıyor. “İnsan hakkı ihlaliyle karşılaştığımda bir şey yapmam gerekir” diyenlerin oranı yüzde 69 civarında. AK Parti seçmeni diğer araştırmalarda olduğu gibi bu araştırmada da ayrışmış, ancak AK Parti’ye oy vermiş her 10 kişiden yaklaşık dört kişi de durumun kötüye gittiğini düşünüyor. Ayrımcılıkla ilgili tecrübelerde etnik kimlik en önemli ayrımcılık sebebi olarak belirlenirken, kadınların hem etnik hem cinsiyet kimlikleri sebebiyle, çift katmanlı bir ayrımcılığa maruz kaldıklarının altı çizilmiş.
Önceki yazıda iki meselenin sebepleri, etkileri, dönemleri arasında farklar olsa da ortak olan yönlerinin eşit yurttaşlık, demokratikleşme, özgürlüklerle ilişki olduğunu yazmıştım. Kürtlerin İnsan Hakları Algısı araştırmasının “İnsan hakları kavramı, Kürtler için temel insan hakları, refah ve kamu nimetlerinden eşit faydalanma gibi anlamları içeriyor. Bu kavramlar özellikle eşit, adil bir hayat sürmek ve kamu kaynaklarından eşit düzeyde faydalanarak, refahın kendilerine kadar yayılması beklentisini çerçeveliyor” çıkarımı, meselenin muhataplarının da konuyu aynı şekilde değerlendirdiğini ortaya koyuyor. Siyaset fırsat, sembolik, duygusal ve maddi eşitlik gibi konuları içeren eşit yurttaşlık talebinin bu iki mesele başta olmak üzere diğer tüm meselelerde yolun başı olduğunu umarım bu kez fark eder.