Bir Sosyal Medya Hamaseti: Arnavutluk İçin ABD “Büyük Şeytan” mı?
Birkaç gündür sosyal medyada dönen bir video kaydında, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın ABD Dışişleri Bakanı Anthony J. Blinken’ın gözlerinin içine bakarak “Dünyada üç büyük şeytan var(dı): ABD, Sovyetler Birliği ve İsrail…” dediği görülüyor. Ancak ne Edi Rama siyasetçi profili olarak ne de Arnavutluk ülke profili olarak bu tür bir diyaloğun vuku bulabileceği bir gerçeklik zemini sunuyor.
Birkaç gündür sosyal medyada bir video kaydı dönüyor. İki resmî yetkilinin, görüşme sonrası uluslararası medya mensuplarının huzurunda yaptıkları bir basın konferansından “edit”lenerek oluşturulan görüntüler bunlar. Son dönemde sosyal medyada sıkça görülen coşma, heyecan duyma ihtiyacı, kuru hamaset, birkaç saniyelik bir video kesitinden hareketle bilgisizce makro kurgular icat etme, kitleleri içi boş sloganlarla güdüleme… Birbirinden taban tabana farklı çok sayıda kaynakta yer aldığını gördüğüm bir video kaydının doğurduğu hayal kırıklığı ve umutsuzluktan hareketle bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim.
Bahsettiğim video kaydında, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın ABD Dışişleri Bakanı Anthony J. Blinken’ın gözlerinin içine bakarak “Dünyada üç büyük şeytan var(dı): ABD [Blinken’a işaret edip bakarak], Sovyetler Birliği ve İsrail. Yani bir başka deyişle Amerikan emperyalizmi, Sovyet sosyalist emperyalizmi, Yahudi Siyonizm’i” dediği görülüyor.
Başı sonu kesilmiş, toplam 18 saniyelik bir video kesiti bu, ama bunun üzerinden günlerce hamasi bir gürültü kopartıldı.
Video benim de dikkatimi çekti, gerçek olamayacağını ve sosyal medyada atılan sloganlarla uyumlu olmadığını ilk izlediğimde fark ettim. Hâlbuki günlerdir sosyal medyada çok farklı mecralarda paylaşılan bu videoya yapılan yorumlarda, ideolojik olarak yan yana gelmesi mümkün olmayan bu kullanıcılar/platformlar ortak bir muhayyel ders verme faraziyesine vurgu yapıyordu: “ABD’ye haddi bildirildi, sonunda biri çıkıp gerçeği söyledi, hem de dışişleri bakanlarının gözünün içine baka baka ‘büyük şeytan ve emperyalist’ olduklarını vurgulayarak!”
Esasen bu sözlerin içeriğine, ideolojik yaklaşanların haricinde, pek fazla kimsenin itiraz etmeyeceği aşikâr. Ancak mesele bu değil. Zira hadisenin aslı, yansıtılan tablodan da verilen hamasi mesajlardan da çok daha farklı ve bu kuru slogancı kesimler için hayal kırıklığı yaşatacak cinsten.
– Evvela video kaydı yeni değil; Blinken’ın 15 Şubat 2024 tarihinde Arnavutluk’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında, Başbakan Rama ile yapılan görüşmenin akabindeki basın toplantısından alınmış bu görüntüler. Bu yönüyle yeni ve “taze” bir haber konusu değil, ziyaretten yaklaşık 2,5 ay sonra görüntülerin bu şekilde kesilip kullanılması da maksatlı bir eyleme işaret ediyor.
– Burada asıl sorunlu olan husus, ABD’ye “büyük şeytan olduğunu haykıran” Edi Rama’nın siyasetçi profili olarak, Arnavutluk’un da ülke profili olarak bu tür bir diyaloğun vuku bulabileceği bir gerçeklik zemini sunmuyor oluşu. Zira Arnavutluk, Soğuk Savaş’ın bitiminden beri ABD ile yakın ilişkiler tesis ederek Batı ile yakınlaşma politikası izliyor. Nitekim iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edildiği 15 Mart 1991 tarihinin yıldönümü Arnavutluk’ta her sene törenle kutlanıyor. Tek başına bu törenlerin varlığı bile videoda kastedilen kurguyu yalanlamaya yetiyor.
Buna ilaveten Arnavutluk, 2009 yılındaki genişleme dalgasında bölgenin diğer bir eski Doğu Bloku bileşeni Hırvatistan’la birlikte NATO’ya girdi. Bu stratejik hamle Tiran’ın 1991’den beri bilinçli şekilde gerçekleştirdiği Batı’ya yönelme hamlesinin en somut ve zirve adımıydı. Dolayısıyla Arnavutluk’tan bahsederken, uzun yıllar bekleyip çeşitli müzakereler sonucu NATO’ya dâhil edilen bir ülkeden bahsettiğimizi, Arnavutluk-ABD ilişkilerinin de bu stratejik üyeliğin tutkalı olduğunu hatırda tutmakta fayda var.
Bu yakın ilişkileri simgeler mahiyette ilginç bir ayrıntı da ülkenin Fush Kruja şehrinde, ABD eski Başkanı George W. Bush anısına dikilen heykel. 2007’de şehri ziyaret eden Bush’un onuruna şehirde bir meydana kendisinin adı verildi ve ayrıca heykeli dikildi. Her ne kadar Soğuk Savaş’ın sona erişindeki liderliği nedeniyle Reagan’ın Berlin, Varşova ve Budapeşte’de; köleliğin kaldırılmasındaki rolü sebebiyle Abraham Lincoln’ün Moskova’da; II. Dünya Savaşı’ndaki rolü nedeniyle Eisenhower’ın ve ayrıca George Washington’ın Londra’da dikilen heykelleri bu tür jestlerin tarihsel emsallerini oluştursa da Bush gibi Irak ve Afganistan işgalleriyle tarihe kötü şöhretle geçen bir ismin heykelinin ABD dışında bir ülkede dikilmesi başlı başına ilgi çekici.
Keza Arnavutluk’un komşusu Kosova’da Bill Clinton’ın heykeli var ki her iki ABD başkanının Arnavutluk ve Kosova’nın yakın tarihteki kaderleri üzerindeki olumlu rolüne atıfla bu heykeller dikilmiş durumda. Dolayısıyla böyle bir ülkede, üstelik başbakanın ağzından ABD’ye “büyük şeytan” sözüyle ders verilmesi, uluslararası siyaseti biraz bilenler için bile oldukça şaşırtıcı olmalıydı. Ancak sosyal medyada ve hayaller dünyasında her şey mümkündür.
– Hâlbuki bilgiye erişmenin bu kadar kolaylaştığı bir çağda, çok kısa bir internet araştırmasıyla bu meselenin doğrusuna ulaşmak oldukça kolaydı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın resmî internet sayfasında dökümü verilen bu basın toplantısının kayıtları da gösteriyor ki Başbakan Rama, sorulan bir soru üzerine Filistin meselesinden ve ülkesinin Arap-İsrail ihtilafındaki tutumundan bahsederken bu sözleri sarf ediyor. Zira Rama 1944-85 yılları arasında Arnavutluk’u yöneten Enver Hoca dönemine ve bu yıllarda ülkesinin pek çok uluslararası aktörle kavgalı tutumuna atıfla şu sözleri zikrediyor:
“Biraz arka plan bilgisi vermek gerekirse; Arnavutluk [o dönem] komünist bir diktatörlüktü ve diktatörümüz, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Yaser Arafat’ın en yakın dostlarından ve müttefiklerinden biriydi. Öte yandan, rejimimiz üç büyük şeytana; ABD’ye, Sovyetler Birliği’ne ve İsrail’e, yani Amerikan emperyalizmine, Sovyet sosyalist emperyalizmine ve Yahudi Siyonizmi’ne şiddetle karşıydı. Ama öte yandan bu ülke, Avrupa’da II. Dünya Savaşı’ndan sonra eskisinden daha fazla Yahudi’ye ev sahipliği yapan tek ülke ve Yahudilerin dışarı kaçmadığı, bilakis sığınmak için göç ettiği bir ülke. Ve Yad Vashem’de [Kudüs Müzesi] oldukça iyi bir şekilde gösterildiği gibi, burası Nazilerin tek bir Yahudi’yi bile teslim almayı başaramadığı bir ülke. Bu arka plana sahibiz.”
Dolayısıyla açıkça görüldüğü üzere, Başbakan Rama 40-45 yıl önceki durumdan bahsediyor ilgili bölümde ve biraz da müstehzi bir edayla geçmişteki anti-Amerikancı konjonktürle ikili ilişkilerde bugün gelinen aşamayı göz önüne sermeyi amaçlıyor. Ancak bir videonun bağlamını, eskilerin deyimiyle siyak ve sibakını gözden kaçırınca veya kasten değiştirince tam tersi bir resmin ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor.
Lakin burada beni kişisel olarak hayal kırıklığına uğratan bu maksatlı “video editi” eylemi değil; daha ziyade çok sayıda aklı başında ve rasyonel davranması beklenen kişi, platform, bölge uzmanı, siyasetçi, gazeteci, haber sitesi vb. kullanıcının hiçbir sorgulamaya tabi tutmadan, tamamen ezbere ve dolduruşa gelerek heyecan içinde bu sahneyi kuru sloganlarla kutsaması. Bilgiye erişimin bu kadar kolaylaştığı bir devirde, uluslararası siyaset üzerine kafa yorma iddiasındaki kişilerin daha özenli ve olgunlukla hareket etmelerini mi beklememiz gerekiyor, yoksa bu gösteri çağında algıların olgulardan daha ön plana çıkmasına şaşırmamak mı?… Bilemiyorum.