Japonya’nın Askeri Uyanışının Sınırları
Japonya’nın yeniden silahlanmaya yönelmesi memnuniyetle karşılanmakla birlikte, yalnızca Tomahawk füzelerinin ve hipersonik silahların alınması Çin’i hibrit savaş yürütmekten vazgeçirmeyecektir. Japonya, Çin’in bölgesel statükoyu değiştirmeye yönelik sinsi çabalarını boşa çıkarmanın yollarını da bulmalı, bunu yaparken de açık savaş riskinden kaçınmalıdır.
- BRAHMA CHELLANEY
- 25 Ocak 2023

Japonya on yıllardır uluslararası nüfuzunu askeri gücüne değil ekonomideki rekabet gücüne dayandırıyordu. Şu sıralarsa Çin’in uzayan gölgesinin kapı eşiğini karartmasıyla birlikte savaş sonrası benimsediği pasifist güvenlik politikasını terk ederek Hint-Pasifik bölgesinde güvenliği sağlamada merkezi bir rol üstlenmeyi tercih etmiş görünüyor. Japonya şimdiye dek savunma harcamalarını GSYİH’nin yüzde 1’i kadarıyla sınırlı tutmuş ve saldırı imkânlarını bir yana bırakmıştı.
Japonya geçtiğimiz ay, beş yıl içinde savunmaya ayırdığı bütçeyi iki katına çıkarma planına da yer veren dikkat çekici yeni bir ulusal güvenlik stratejisi açıkladı. Savunma harcamalarına ayırdığı bu tutar (yaklaşık 320 milyar dolar) Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana gerçekleştireceği en büyük askeri yapılanması için kullanılacak. Aynı zamanda bu, ABD ve Çin’den sonra dünyanın en büyük üçüncü savunma bütçesi demek. Asıl önemlisi, Japonya’nın yeni stratejisinde ABD’den Tomahawk Cruise füzeleri almak gibi önleyici karşı saldırı kapasitesi edinmek ve kendi hipersonik silahlarını geliştirmek de yer alıyor.
Japonya bu değişimin ön hazırlıklarını yapmaya, geçtiğimiz Temmuz’da suikasta uğrayan eski Başbakanı Şinzo Abe iktidarında başlamıştı. Abe’nin görevde bulunduğu sürede Japonya savunma harcamalarını yaklaşık olarak yüzde 10 artırmış ve daha önemlisi ABD tarafından ülkeye dayatılan “barış anayasası”nı (parlamentonun da onayıyla) yeniden yorumlayarak ordunun İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez denizaşırı seferberliğine izin vermişti. Abe, anayasanın Japonya’nın “güç tehdidi veya kullanımı”ndan feragat ettiği 9’uncu maddesini de değiştirmeye çalışmış ancak halkın protestoları buna engel olmuştu.
Başbakan Fumio Kişida böyle bir dirençle karşılaşmadı. Hatta aksine, kamuoyu araştırmaları Japonya’da çoğunluğun askeri yığınağı desteklediğini gösteriyor. Dışişleri Bakanı olduğu dönemde bir güvercin olarak görülen (kendisinin de memnuniyetle kabul ettiği bir tanımlamaydı bu) Kişida’da da benzer bir değişim söz konusu.
Bu değişime neden olan itici gücün ne olduğuysa açık. Şi Cinping’in Çin’in devlet başkanı olduğu 2013’te Japonya’nın ulusal güvenlik stratejisi Çin’in stratejik bir partner olduğunu ilan ediyordu. Güncellenen stratejiye göreyse bunun tersine Çin, “Japonya’nın barış ve güvenliğini sağlamada emsalsiz, en büyük stratejik sorununu” temsil ediyor. Çin’in Şi yönetimindeki aşamalı ama amansız yayılmacılığı, Japonya’nın pasifist duruşunu savunulamaz hale getirdi.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından sonra da bu durum hiç olmadığı kadar belirgin bir hale geldi. Rusya’nın işgali Çin’in bilfiil Japon takımadalarının bir uzantısı olan Tayvan’a karşı askeri seçeneği tercih edebileceği endişelerinin yoğunluk kazanmasına yol açtı. Geçen Ağustos’ta Çin’in Tayvan dolaylarındaki sulardaki askeri tatbikatları esnasında ateşlediği dokuz füzeden beşi Japonya’nın münhasır ekonomik bölgesine düştü. Haliyle Japonya Tayvan’ın güvenliğini kendi güvenliği için oldukça önemli buluyor.
Bir zamanların yatıştırıcı gücüyken, savunmasını güçlendirmek ve Çin merkezli Hint-Pasifik’in gelişiminin önüne geçmek için Şi’nin güce dayanan revizyonizmine yeni bir kararlılıkla karşılık verecek tek ülke Japonya değil. Avustralya ve Hindistan da aynı yola girdi.
Japonya’nın Batılı müttefikleri arasında da militarizasyona doğru benzer bir yönelim görülüyor. Bir diğer pasifist ülke Almanya da savunma harcamalarını GSYİH’nin yüzde 2’sine artırmayı taahhüt etti (bu da Kishida’nın hedeflediği ile aynı düzeyde) ve Avrupa’da askeri liderlik rolünü üstleniyor. Birleşik Krallık bir süredir GSYİH’nin yüzde 2’sini aştı, bununla birlikte 2030’a kadar da savunma harcamalarını iki katına çıkarmayı hedefliyor. ABD halihazırda devasa boyutlardaki askeri harcamalarını yüzde 8 daha artırdı. İsveç ve Finlandiya ise canlandırılmış bir NATO’ya katılıyor.
Çin Yayılmacılığı Engellenemeyebilir
Japonya’nın yeniden silahlanması haklı olarak hiç olmadığı kadar büyük ölçüde kabul gördüğü halde Çin’in yayılmacı hamlelerini engellemeye yeterli olmayabilir. Neticede, dünyanın üçüncü büyük savuma bütçesine sahip olmasına rağmen Hindistan, Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun gizli saldırılarına hazırlıksız yakalandığı 2020’den bu yana Himalaya sınırındaki ihtilafta Çin ile bir askeri açmaza sıkıştı. Çatışmalar aralıklı olarak patlak vermeye devam ediyor ki geçtiğimiz ay böyle bir durum yaşanmıştı.
Ukrayna’ya karşı tam bir saldırı gerçekleştiren Rusya’dan farklı olarak Çin kademeli saldırı taktiğini tercih ederek diğer ülkelerin toprağından küçük parçalar kesiyor. Bunu da gizlilik, aldatma ve baskından oluşan bir hamleyle yapıyor. Halkın Kurtuluş Ordusu’nun çatışmanın psikolojik, kamuoyu ve hukuki boyutlarına odaklanan “üç alanda savaş (Three Warfares)” stratejisi, Çin’in -1988’de Johnson Güney Kayalıkları’nı ele geçirmeden 2012’de Scarborough Sığ Suları’nın işgaline kadar- Güney Çin Denizi’nde neredeyse hiç ateş etmeden stratejik galibiyetler elde etmesini sağladı.
Çin genel olarak silahlı çatışmadan kaçındığı için, Güney Çin Denizi’nin jeopolitik haritasını tek taraflı olarak yeniden çizerken ve Bhutan sınırlarını bir seferde bir mera alacak şekilde yavaş yavaş aşındırırken dahi eylemlerinin uluslararası bedeli asgari düzeyde oldu. Pekin’deki hükümet Batı’dan önemli yaptırımlarla karşı karşıya kalmadan Hong Kong’un özerkliğini büyük ölçüde yok edebildi.
Tüm bu cezasızlık, Japonya yönetimindeki Senkaku Adaları üzerindeki iddiasını güçlendirmeye yönelik deniz ve hava saldırılarını artırarak Doğu Çin Denizi’nde de Güney Çin Denizi’nde uyguladığı stratejiye başvurmak isteyen Şi’yi cesaretlendirdi. Hatta Şi buradan hareketle Senkaku açıklarındaki suları dahi kontrol etmeye çalıştı.
Japonya’nın Çin’in provokasyonlarına verdiği karşılık en hafif tabirle ölçülü oldu: Savunma bakanlarından hiçbiri Çin’i kızdırmamak için Senkaku Adaları’na havadan teftişte bulunmadı. Yine de Japonya’nın Tomahawk füzelerine ve hipersonik silahlara kucak açması Çin’in hibrit savaşına direnmenin etkili bir yolunu temsil ettiği anlamına gelmiyor. Bunun için Japonya, Çin’in statükoyu değiştirmeye yönelik kaçamak girişimlerini önlemenin yolunu bulmalı ve açık savaş riskinden kaçınmalı.
Japonya’nın savunma konusunda kendine daha fazla güven duymaya yönelik çabası desteklenmelidir. Savunma kapasitesinin iyileştirilmesi daha güvenli ve güvenlikli bir Japonya ve daha istikrarlı bir Hint-Pasifik sağlayacaktır. Eğer Japonya, ulusal güvenlik stratejisinin ortaya koyduğu gibi tehditleri “bozmak ve alt etmek” istiyorsa Japon liderler de önceden önlem alarak Çin’i kendi yöntemiyle yenmeye yönelik hamlelerde bulunmalıdır.
Bu yazı Project Syndicate tarafından yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için buraya tıklayınız.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

BRAHMA CHELLANEY
