Şiddetle Mücadele: Kurumlar Yetersiz, Uzmanlar Yalnız
Şiddet, bireyler ve toplum üzerinde derin etkiler yaratan karmaşık bir sorundur ve bu sorunun ele alınmasında ruh sağlığı uzmanlarının rolü hayati önemdedir. Ancak Türkiye’de bu alanda çalışan uzman eksikliği ve gerekli teşviklerin olmaması, şiddetle mücadele çabalarını sınırlamaktadır.
Fiziksel, cinsel, duygusal veya ekonomik şiddet, bireyleri ve toplumları derinden etkileyen önemli bir sorundur. Şiddetle mücadele etmek için toplumsal ve yasal önlemler yaygın olarak kullanılsa da, bunlar genellikle şiddetin temel nedenlerini ele almakta yetersiz kalmaktadır. Tam da bu noktada, psikoterapinin bireysel ve toplumsal iyileşme sürecine katkısı devreye girer ve hayati önem arz eder.
Psikoterapi, bireylerin şiddet eğilimlerini fark etmelerine, bu davranışları tetikleyen iç ve dış dinamikleri anlamalarına yardımcı olur ve onlara şiddet dinamikleriyle daha sağlıklı yollarla başa çıkmaları için gerekli beceriler kazandırır. Şiddet içeren davranışlar sergileyen kişilerin genellikle çocukluk travması, düşük öz saygı, öfke yönetimi sorunları veya toplumsal baskılar gibi altta yatan psikolojik sorunları vardır. Terapi yoluyla bu kişiler bu sorunları işleyip çözerek daha sağlıklı ve şiddet içermeyen tepkiler verebilir.
Şiddetin Etkilerini Azaltmada Yaygın Psikoterapi Yöntemleri
Şiddetin önlenmesinde en etkili terapi yöntemlerinden biri, bireylerin düşünce kalıplarını ve duygusal tepkilerini yeniden yapılandırmalarına yardımcı olarak daha sağlıklı ve olumlu davranışlar geliştirmelerini sağlayan Bilişsel Davranışçı Terapidir (BDT). BDT’nin yüksek riskli bireyler arasında şiddet ve suç davranışlarını yüzde 50’ye varan oranda azaltmada başarılı olduğu kanıtlanmıştır. Bununla birlikte, diğer terapötik yaklaşımlar da şiddetin önlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Örneğin, Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR) terapisi, bireylerin travmatik deneyimlerin psikolojik etkilerini işlemesine ve azaltmasına yardımcı olarak şiddet eğilimlerini kontrol altına alır. Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT) duygusal kabulü teşvik ederken bireyleri temel değerlerine göre hareket etmeye yönlendirerek şiddet içeren tepkileri önleyebilir.
Psikodinamik yaklaşımlar bilinçdışı çatışmaları araştırarak bireylerin geçmiş travmalarını çözmelerini sağlarken, Danışan Merkezli Hümanistik Psikoloji empati ve koşulsuz olumlu saygı gibi ilkeler aracılığıyla duygusal iyileşmeyi destekler. BDT ile birleştirildiğinde, bu yöntemler bireylerin şiddetle başa çıkma becerilerini geliştirir ve daha sürdürülebilir, uzun vadeli çözümler sunar. Pozitif psikoloji, olumlu duyguları ve iyi oluşu artırmaya odaklanarak bireylerin güçlü yönlerini geliştirmeye yardımcı olur ve bu da şiddet içeren davranışların azalmasına katkıda bulunur. Bir topluluk içinde empati, dayanışma ve olumlu ilişkileri teşvik ederek, bireyler arasında daha sağlıklı iletişimi ve çatışma çözümünü destekler.
Aile içi şiddet bağlamında, psikoterapi özellikle etkilidir. Mağdurlar genellikle travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), depresyon ve anksiyeteden muzdariptir ve terapi duygusal iyileşme için güvenli bir alan sağlar. Bu arada, failler de öfke yönetimi ve empati öğrenerek ve ilişki becerilerini geliştirerek terapiden faydalanabilirler.
Toplumsal Şiddet ve Psikoterapi
Toplumsal şiddet, bir toplumun genelinde yaygın olarak görülen, bireylere ve gruplara fiziksel, duygusal veya psikolojik zarar veren bir olgudur. Psikoterapinin bu tür şiddetin önlenmesinde oynayabileceği rol, toplumsal düzeyde farkındalık yaratma, eğitim ve destek hizmetleri sunma olarak özetlenebilir. Psikoterapistler, toplumsal şiddetin kaynaklarını analiz ederek, kurbanlara yardım etmenin yanı sıra şiddeti gerçekleştirenleri de rehabilitasyon programlarına yönlendirebilir. Ayrıca, psikoterapi, toplumsal şiddetin olumsuz etkileriyle başa çıkmak için destek grupları oluşturmak gibi etkili yöntemler de sunabilir.
Şiddet Mağdurlarına Yaklaşım ve Psikoterapi
Şiddet mağdurlarına yaklaşım ve psikoterapi, mağdur bireylerin yaşadığı travmatik deneyimlerin etkileriyle baş etmelerine yardımcı olmayı amaçlar. Bu süreçte psikoterapi, mağdurların duygusal, zihinsel ve fiziksel iyilik hallerini destekler. Psikoterapistler, mağdurlara güvenli bir ortam sağlayarak onların duygusal yaralarını iyileştirmeye çalışır. Ayrıca, mağdurların kaybettikleri özgüvenlerini yeniden kazanmalarına yardımcı olmak için terapi sürecinde destekleyici ve güçlendirici yaklaşımlar kullanılır. Şiddet mağdurlarına yaklaşım ve psikoterapi, mağduriyetin etkilerini azaltmada ve bireylerin yaşam kalitelerini artırmada önemli bir rol oynar.
Şiddet Konusunu Çalışan Ruh Sağlığı Uzmanlarının Eksikliği
Türkiye’de şiddetin kritik bir toplumsal sorun olduğuna dair artan farkındalığa rağmen bu alanda çalışan kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının (STK’lar) eksikliği göze çarpmaktadır. Daha da endişe verici olan, hem önleme hem de müdahale alanında şiddeti ele alma konusunda uzmanlaşmış ruh sağlığı profesyonellerinin azlığı ve profesyonellerin bu alanda uzmanlaşmaya yeterince teşvik edilmemesidir.
Elimizdeki veriler, Türkiye’de şiddetle mücadele eden kurumların sayısının yeterli olmaktan uzak olduğunu ortaya koymaktadır. Büyük şehirlerde bazı kuruluşlar ve sığınma evleri mevcutken, kırsal kesimlerde veya daha küçük ilçelerde bu tür hizmetlere erişim sınırlı kalmaktadır. Ayrıca, aile içi şiddet merkezleri ve sosyal hizmet kurumları gibi şiddet mağdurları için hayati önem taşıyan hizmetlerde, özellikle ruh sağlığı uzmanları söz konusu olduğunda, ciddi personel eksikliği bulunmaktadır.
Şiddet eğilimlerini azaltmada etkili olduğu kanıtlanmış BDT, EMDR, Kabul Kararlılık, Psikodinamik, Hümanistik terapi modelleri ile Kriz, Yas ve Travma odaklı terapiler yaygın olarak uygulanmamaktadır. Bu durum büyük ölçüde ruh sağlığı uzmanlarının şiddetle ilgili alanlarda uzmanlaşmaları için teşviklerin olmamasından kaynaklanmaktadır. Birçok uzman genel psikolojik sorunlara odaklanırken, şiddet konusunda uzmanlaşmak genellikle zorlu ve yoğun kaynak gerektiren bir kariyer yolu olarak görülmektedir. Bununla beraber maddi anlamda sosyal güvenlik desteğinin eksikliği, uzmanların ekonomik kaygılarıyla örtüşerek şiddet konusunda uzmanlaşmayı tercih etmemelerine yol açabilmektedir.
Şiddet mağdurları ve failleri ile çalışmak yüksek düzeyde sorumluluk gerektirmekte ve çoğu zaman tükenmişliğe yol açmaktadır. Ne yazık ki Türkiye’de bu zor işi üstlenen ruh sağlığı çalışanları ne yeterli maddi destek ne de ihtiyaç duydukları duygusal desteği alabilmektedir. Destek eksikliği, bu zorlu alanda kariyer yapmaya nadiren teşvik edilen genç psikologları da kapsamaktadır. Şiddet önleme ve tedavi merkezlerindeki kamu ve özel sektör rolleri genellikle ağır iş yükü, yetersiz ücretlendirme ve olumsuz çalışma ortamları ile karakterize edilmektedir. Bu da, profesyonelleri bu alana girmekten caydırmakta ve uzmanlaşma konusundaki potansiyel tercihlerinin önünde handikap olmaktadır. Söz konusu durum, bu alanda üretilen kaynakların ve literatürün de yeterli ilgi görmemesiyle birleştiğinde, ciddi bir kaynak eksikliğine yol açmaktadır. Alan uzmanları tarafından yeterince ilgi görmeyen başvuru kitapları, bu sorunun önemli bir göstergesidir. Örneğin, kaynakçasında 800 kaynak bulunan ve zengin vaka örnekleri içeren Yakın İlişkilerde Şiddet ve İstismar kitabının yayıncısı, beş yılda yoğun tanıtım ve sponsorluk çabalarına rağmen yalnızca 200 adet satılabildiklerini ifade ederek, şunları söylüyor:
“Çok güçlü bir kaynakçaya sahip bir eseri Türkçeye kazandırdık. Avrupa’da birkaç baskı yapılmasına rağmen maalesef Türkiye’de ruh sağlığı uzmanları esere ilgi göstermedi. Görüştüğümüz hem kamu kurumları hem de şiddetle mücadele temalı STK’lar da kitaba ilgi gösteremediler. Bu durum bizim için tam bir şok etkisi yarattı. Şiddetin bu kadar ön planda olduğu bir ülkede, kaynakçası bu kadar zengin ve içerik açısından çeşitli vaka örnekleri barındıran bir eserin bu şekilde göz ardı edilmesi oldukça şaşırtıcıydı. Eğer bu eser ilgi görseydi, daha fazla kaynağın Türkçeye kazandırılması konusunda bizi teşvik edebilirdi. Ancak, maalesef böyle olmadı. Biz bu ilgi görmeyişi Türkiye’de özellikle şiddet konusunu çalışan uzmanların olmayışına yorumladık.”
Bu örnek bile tek başına, şiddet konusunun kamu, STK ve uzmanlar nezdinde akademik ve profesyonel düzeyde ne kadar ihmal edildiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Profesyonellerin Gelişimine Yatırım
Dolaysıyla Türkiye’de hükümet ve STK’ların işbirliği yaparak daha fazla ruh sağlığı uzmanını şiddeti önleme ve müdahale konusunda uzmanlaşmaları için eğitmesi ve teşvik etmesi elzemdir. Profesyonellerin gelişimine yatırım yapmak, şiddetin azaltılması ve hem bireysel hem de toplumsal iyileşmenin desteklenmesi için kritik bir adımdır.
Ülkemizde her gün şiddetle ilgili onlarca haberle karşılaşıyoruz. Şiddet eylemleri sıkça yaşandığı için, kolluk kuvvetleri bu olayları çeşitli verilerle istatistiklere dönüştürüyor. İstatistiklerin önemi tartışılmaz; ancak ülkemizde şiddetle ilgili istatistikler, ne yazık ki şiddete yönelik ruh sağlığı uzmanlarının katkısıyla alınabilecek kalıcı önlemlerin önüne geçmiştir. Şiddetle ilgili veriler, sorunun kapsamını anlamak ve çözümler geliştirmek açısından büyük bir önem taşırken, ruh sağlığı uzmanlarının şiddetin bireysel ve toplumsal etkilerini azaltmadaki rolü ise hayati öneme sahiptir. Şiddet yalnızca fiziksel zarara yol açmakla kalmaz, aynı zamanda mağdurlarda depresyon, anksiyete ve TSSB gibi uzun vadeli psikolojik travmalara da neden olur. Bu psikolojik yaraların ele alınması, temel duygusal destek ve başa çıkma stratejileri sağlayan terapistlerin, psikologların ve danışmanların kritik müdahalesini gerektirir. Ayrıca, şiddet faillerinin de davranışlarını anlamak ve düzeltmek için psikolojik yardıma ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla ruh sağlığı profesyonellerinin katılımı, iyileşme ve önleme süreçlerinde vazgeçilmezdir ve şiddetten arınmış bir geleceğe önemli ölçüde katkıda bulunur.
Şiddetin önlenmesinde psikoterapinin rolü üzerine yapılan araştırmalar, psikoterapinin bireylerin şiddet eğilimlerini azaltmada etkili olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, toplumda şiddetin azaltılması için psikoterapinin yaygınlaştırılması ve erişilebilir hale getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, şiddetin önlenmesinde etkili olabilecek psikoterapi yöntemlerinin ve programlarının daha fazla geliştirilerek uygulanması önemlidir. Özellikle çocukluk döneminde ve aile içi şiddetin önlenmesinde psikoterapinin daha yaygın ve etkili bir şekilde kullanılması için eğitim programları ve farkındalık oluşturulmalıdır.
Özetlemek gerekirse; ülkemizde şiddet, bireyler ve toplum üzerinde derin etkiler yaratan karmaşık bir sorundur ve bu sorunun ele alınmasında ruh sağlığı uzmanlarının rolü hayati önemdedir. İstatistikler, sorunun boyutunu anlamak açısından önemli olsa da, kalıcı önlemler alınabilmesi için psikoterapinin sağladığı destek ve müdahaleler kaçınılmazdır. Psikoterapi, şiddet mağdurlarının duygusal iyileşmesini sağlarken, faillerin de davranışlarını düzeltmelerine yardımcı olur. Ancak Türkiye’de bu alanda çalışan uzman eksikliği ve gerekli teşviklerin olmaması, şiddetle mücadele çabalarını sınırlamaktadır. Bu nedenle, ilgili kamu otoritelerinin ve STK’ların işbirliği yaparak ruh sağlığı profesyonellerini şiddet olgusu konusunda eğitmesi ve şiddet vakalarıyla çalışma konusunda teşvik etmesi, şiddetin azaltılması ve bireysel-toplumsal iyileşmenin desteklenmesi açısından kritik bir adımdır.