Şiddet, bireyler ve toplum üzerinde derin etkiler yaratan karmaşık bir sorundur ve bu sorunun ele alınmasında ruh sağlığı uzmanlarının rolü hayati önemdedir. Ancak Türkiye’de bu alanda çalışan uzman eksikliği ve gerekli teşviklerin olmaması, şiddetle mücadele çabalarını sınırlamaktadır.

Narin’in öldürülmesi ve akabindeki gelişmeler, ülkemizin vicdansızlık durumunu sembolize ederken; kökeni bu topraklara bağlı olan Ayşenur Ezgi Eygi’nin Gazze Direnişi için ölümü göze alıp öldürülmesi, “insanlık” adına umutvar olmamızı gerektiriyor. İnsandan da Tanrı’dan da umut kesilmez.

İdam cezası 2004 yılı itibarıyla ülkemiz bakımından hukuken tarihe karışsa da sonrasında çeşitli vesilelerle tekrar tekrar gündeme gelmiştir. Son olarak hepimizin içini parçalayan Narin Güran olayında idam cezasının geri gelmesi yüksek sesle dillendirilmiştir. Peki, idam cezası geri gelebilir mi? Geri gelirse de bu tür suçların işlenmesinin önüne geçer mi yahut işlendikten sonra uygulanırsa adalet sağlanır mı?

Çoğu zaman kızlarımızı, gençlerimizi, çocuklarımızı kaybettikten sonra yasını tutmaya başlıyoruz. Onu bile tam beceremeyerek. Yeni yasların yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınmasını, teamüllerin değişmesi gerektiğini hep unutarak. Onların hayatlarını güven içinde yaşayabileceği bir gündelik hayat inşa etmek zorundayız. Bunun ilk adımı da buzdağının sadece görünen kısmına odaklanma kolaycılığından vazgeçmek… Ülke olarak birçok toplumsal, siyasi olayda olduğu […]

Bir Afrika atasözü der ki: Bir çocuğu büyütmek için koca bir köy gerekir. Ama bir çocuğu korumak için ayakları yere basan, çağdaş, etkin, adil ve çok güçlü bir çocuk koruma sisteminin işlemesi şarttır. Yoksa o köyün “yerel kültürü”, “normları”, “doğru bildikleri yanlışlar”, yerel dinamikler, sözde “ahlaki” değer yargıları o köydeki çocuğu büyütmek şöyle dursun öldürüp dere yatağında bir çuvala koyarak tüm hayatını noktalayabilir de…

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.