Taşıdığı Anlam Kendisinden Büyük: Haniye’den Sonra Hamas Siyasi Liderliği
İsrail, Haniye suikastıyla sadece İran güvenlik mimarisine nüfuz edebildiğini göstermedi ya da “stratejik sabır” içindeki İran’ı vekil güçlerinin gözünde biraz daha zor duruma düşürmedi. Aynı zamanda Hamas siyasi bürosu içinde uzun süredir derin dondurucuda bekletilen bir ihtilafı da güneşe çıkarmak istedi.
7 Ekim’de Hamas’ın İsrail hedeflerine yönelik düzenlediği Aksa Tufanı Harekâtı’nın ardından İsrail’in Gazze’de giriştiği ve artık açık bir soykırım boyutuna vardırdığı saldırılardaki sivil kayıpları artık konuşulmuyor bile. Dünyanın geri kalanının “korkusu”, bu ateşin diğer ülkelere de sıçrayarak savaşın bölgesel bir hâle dönüşme ihtimali.
Analizlerinin boyutunu sivillerin yaşadığı bu eşi çok az görülmüş trajediden strateji-risk-menfaat üçgenine çok çabuk kaydırabilme yeteneğine sahip analistler, bölgesel savaş ihtimalini hep İran’ın Ortadoğu’daki vekil güçleriyle birlikte anıyor. Her ne kadar İran, savaşın Filistin topraklarından dışarı taşmaması için gayret gösterse ve bu tutumunu da vekil güçlerini teskin etmek için “stratejik sabır” kavramıyla meşrulaştırmaya çalışsa da savaşı bölgeselleştirmeyeceğine dair analistleri ikna edebilmiş değil.
Diğer taraftan, savaşın yayılmasını isteyen ve buna uygun adımlar atan tarafın İsrail olduğu da artık açık.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin 19 Mayıs 2024’te bir helikopter kazasında ölmesinin ardından yapılan seçimlerde İran Cumhurbaşkanı seçilen Mesud Pezeşkiyan’ın yemin töreni, dünyadan üst düzey davetlilerin katılımıyla 30 Temmuz 2024’te gerçekleşti. Davetliler arasında Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye de vardı. Burada bir dizi temaslarda bulunan Haniye, İran Devrim Muhafızları’na ait bir misafirhaneye yerleştirildi ve yemin töreninin yapıldığı günün sabahında bir İsrail operasyonuna kurban gitti.
İsrail, daha önce de İran topraklarına saldırı sayılacak şekilde İran’ın Suriye’deki büyükelçiliğini bombalamıştı ama bu defa direkt olarak İran içinde bir saldırı gerçekleştirmiş oldu. Bunu yaparken de İran güvenlik kurumlarının alarm halinde olması gereken bir toplantı için başkaca üst düzey misafirlerle birlikte Tahran’a gelen bir ismi, en önemli düşmanlarından birini hedef aldı. Hem savaşın bölgesel hale gelmesinden bir endişe duymadığının altını çizdi hem de Gazze, Suriye, Yemen ve Lübnan’da “Direniş cephesine” karşı yapılan saldırılara şimdiye kadar net bir yanıt veremediği için iddialarını kaybetmeye yüz tutmaya başlamış olan Tahran’ı vekil güçlerinin gözünde biraz daha küçük düşürdü.
“Stratejik Sabır” Tesbihinin Taneleri
Saldırının yansıması bunlarla da sınırlı kalmadı. İsrail, İran güvenlik ve istihbarat mimarisinin temeline nüfuz ettiğinin de mesajını vermiş oldu ve nükleer kapasitesini geliştirene kadar “stratejik sabır” tesbihini çekmeye devam etmeye kararlı olan Tahran’a savaşı yaklaştırma niyetini beyan etti.
Nükleer kapasitesini geliştirene kadar savaşı İran toprakları dışında karşılama niyetini koruyan Tahran’ın Haniye suikastına, Perslerden bu yana İran’ın yetiştirdiği en operasyonel isimlerden biri olan Devrim Muhafızları Ordusu Dış Operasyonlar Birimi Kudüs Gücü’nün komutanı Kasım Süleymani suikastına verdiği yanıttan daha “sert” bir yanıt vermesi beklenmemeli.
Sonuç itibariyle İsrail, Gazze’de fiilen savaştığı ve “yok etme” hedefiyle hareket etse de büyük sivil katliamları hariç yok etme hedefine yaklaşamadığı Hamas’ın Gazze dışındaki en bilinen ismini ortadan kaldırdı ve bu suikast Hamas içinde de çeşitli tartışmaları alevlendirdi.
Siyasi Kanadın Taşıdığı Mesaj Asıl Anlamından Daha Büyük
Hamas içinde siyasi kanat, Gazze’de savaşan ve savaşın tozunu-dumanını yutan askerî kanat kadar belirleyici değil. Savaşın rutini içinde bir ağırlıkları yok. İsmail Haniye ya da Halid Meşal’in, Aksa Tufanı’nı Al Jazeera’dan öğrenmesi bu gerçeği zaten gün yüzüne çıkarmıştı. Ancak siyasi liderlik pozisyonun ağırlığı ve pozisyonun verdiği mesaj, ihtiva ettiği anlamdan daha büyük. Diğer devletlerle, devlet dışı aktörlerle ve geniş Filistin diasporasıyla temaslar hep siyasi kanat üzerinden şekillendi.
Haniye’den sonra siyasi büronun başına geçeceği konuşulan isimlerden biri Halid Meşal. Aslında Haniye’den önce Hamas siyasi liderliğinde o vardı. 2011’de başlayan Suriye İç Savaşı’nda Şam yönetimine destek vermeyen hatta Suriyeli muhaliflerle sıcak ilişkiler içinde olan Meşal bu nedenle hem İran hem de Hizbullah’ın tepkisini çekmişti. Meşal’in bir gösteride muhaliflerin kullandığı 3 yıldızlı “Özgür Suriye” bayrağını havalandırması ve Hamas’ın Şam’daki merkezini o günlerde Katar’a taşıması İran ile Hamas arasında soğuk rüzgârlar esmesine neden oldu. O süreçte, Hamas’a verdiği askerî desteği sınırlayarak yapı içerisinde aktör değişimini de İran sağlamış ve Meşal yerine İsmail Haniye getirilmişti. Meşal ise Hamas’ın diasporadan sorumlu dış siyasi ofisinin başına geçti.
Böylece Hamas ile İran arasındaki gerginlik son buldu, askerî ar-ge desteği devam etti. Hatta Hamas, bizzat üst düzey Devrim Muhafızları komutanları tarafından Direniş Cephesi’nin asli unsuru sayılarak Hamas bayrağı; Hizbullah, Ensarullah, Haşdi Şâbi gibi örgütlerin bayraklarıyla yan yana kullanılmaya başlandı.
Burada bir parantez açmakta fayda var. İran ile Hamas arasındaki ilişki, Haşdi Şâbi ile İran arasındaki ilişki gibi değil. Hamas-İran ilişkisi, İran’ın jeopolitik amaçlarını tahkim için bir siyasi kültür haline getirdiği Şii teo-politik ağın dışında. İran ile Hamas arasında hâla itikadi bir ihtilaf var ama böylesi bir savaşta bu görünmez bir çizgi. İslami Cihad örgütü Gazze’de yeteri kadar taban bulamadığı için İran, desteğini Hamas’a vermek durumunda kalıyor.
İran’ın İstemediği Adam: Halid Meşal
Haniye suikastının ardından İran’ın Hamas siyasi liderliğinde tekrar Meşal’i görmek istemeyeceği açık ve bu mesajı da çeşitli aktörler üzerinden dışa vuruyor. Arap damarı bir hayli güçlü olan, Ortadoğu’dan Asya’ya kadar IŞİD hariç neredeyse bütün silahlı direniş gruplarıyla ilişki kurma yeteneğine sahip Meşal, İran açısından geçmiş bagajları nedeniyle rahat çalışılabilir bir aktör olmayacak.
Hamas’ın siyasi bürosu Türkiye, Katar, İran ve Lübnan olmak üzere 4 ayak üzerinde duruyor. Esasında Türkiye ve Katar, Hamas’ın İran’la bu düzeyde bir ilişki kurmasından çok da hoşnut değil. Hatta Katar’ın “İran’ın size sağladığı tüm imkânları biz sağlayalım” dediği bile konuşuluyor. Ancak Körfez Araplarının herhangi bir dış baskıda mevziyi çok çabuk terk edeceğini düşünen Gazze’deki askerî kanat, İran’la kurulan bu denklemin devam etmesi gerektiğini düşünüyor. Burada da kritik isim Yahya Sinvar. Savaşın ortasındaki karizmatik bir aktör olan Sinvar, İran’dan gelen askerî desteğin devam etmesi için “gerekenin” yapılmasından yana.
Hamas’ın İran’la ilişkilerini diri tutma nedenlerinden biri de Hizbullah’ın hâla İsrail’le bir savaşa girme ihtimalinin ardında saklı. Eğer Hizbullah ile İsrail arasında sıcak bir savaş çıkarsa Hamas’ın eli de bir nebze rahatlayacak ve savaşın sıklet merkezi Kuzey’e kayacak.
Hizbullah ile Hamas arasındaki ilişkinin boyutu da İran-Hamas arasındaki ilişkinin boyutunu aşan bir nitelikte. Çünkü her ne kadar son tahlilde bir İran vekili de olsa Hizbullah’ın özgül ağırlığı diğer vekil örgütlerin çok ötesinde. Zaman zaman çeşitli konularda İran’la yatay düzlemde ilişki kurabiliyor ve önemlisi Hamas’a Şiilik değil Arapçılık satıyor.
Bütün bunların gün yüzüne çıkması İsrail’in, Tahran’ın göbeğinde yaptığı o kritik nokta operasyonla oldu. Sadece bütün dünyaya bir mesaj vermedi aynı zamanda uzun süredir derin dondurucuda bekletilen bu ihtilafları da ortaya çıkardı. Hamas da savaş ve işgal altında yoğrularak Ortadoğu’nun kıvrımlı sokaklarında diplomatik ve politik yetenekler kazanmış güçlü bir örgüt olarak bu badireyi de atlatmayı başaracak gibi duruyor.