Uluslararası Adalet Divanı: İsrail’in Hemen Her Eylemi Yasa Dışı
Uluslararası Adalet Divanı’nın danışma görüşü, Batı’nın İsrail’e yönelik politikalarını yeniden gözden geçirmesini sağlamalı.
İsrail’in Filistin topraklarında onlarca yıldır sürdürdüğü işgalin hukuka aykırı olduğu konusunda belirsizlik sürüyorsa hâlâ, dünyanın en üst mahkemesinin görüşü bu belirsizliği ortadan kaldırmalı. Uluslararası Adalet Divanı (UAD), 83 sayfalık ayrıntılı danışma görüşünde, İsrail’in 1967’den bu yana kontrol ettiği Filistin topraklarındaki faaliyetlerini inceledi. Sonuç oldukça çarpıcı.
BM mahkemesi, İsrail’in bölgedeki hemen her eyleminin uluslararası hukuku ihlal ettiğine karar verdi: Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ te yaklaşık 700 bin İsrailli Yahudi’ye ev sahipliği yapan yerleşimler, Filistinlilerin serbest dolaşımına getirilen kısıtlamalar, zorla yerinden edilmeler ve Filistinlilerin evlerinin yıkılması. Danışma görüşünde, İsrail’in eylemlerinin işgal altındaki toprakların büyük bölümünün ilhakı anlamına geldiği ve bu eylemlerin “sahada dönüşü olmayan etkiler yaratmak” üzere tasarlandığına da yer veriyor. Buna göre İsrail’in varlığı “hukuka aykırı” ve “mümkün olan en kısa sürede” sona erdirilmeli.
Bağlayıcılığı olmayan bu görüş, Başbakan Benjamin Netanyahu’nun Batı Şeria’nın ilhakını savunan aşırı milliyetçi yerleşimcilerin oluşturduğu aşırı sağcı hükümetinin tavrında bir yumuşamaya neden olmayacak. Filistinlilerin devlet kurma isteklerini engellemekle övünen Netanyahu’nun gözetiminde yerleşkelerin inşası hızlandı nitekim. İsrail, Batılı müttefiklerinin sessiz rızasıyla, eylemlerini eleştiren BM kararlarını ve uluslararası mahkeme kararlarını görmezden gelme konusunda da bir geçmişe sahip.
Ancak Güney Afrika tarafından İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığı iddiasıyla açılan ayrı bir davaya da bakan UAD’nin bulguları önemli. UAD, Hamas’ın 7 Ekim’deki korkunç saldırısıyla tetiklenen savaşın iki devletli çözüm gerekliliğini yeniden gündeme getirdiği bir dönemde, İsrail’in işgal altındaki topraklardaki yasa dışı uygulamalarını tüm boyutlarıyla mercek altına almış oldu.
UAD, görüşünde, İsrail’in politikalarının Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme haklarına saygı gösterme “yükümlülüğünü” ihlal ettiğini belirtiyor.
İngiltere, AB ve dünyanın geri kalanının büyük bir kısmı İsrail yerleşimlerini uzun zamandır yasa dışı kabul ederken, ABD de gayrimeşru olarak değerlendiriyor. Yine de Batı, İsrail’e yumuşak davranarak uluslararası hukuku ihlal etmesine göz yumuyor. Yerleşimlerle Batı arasında mal akışı serbest. İsrail Batı Şeria’da yeni inşaatlara başladığında, hükümetler en iyi ihtimalle kınama açıklamaları yayınlıyor. Haziran’da İsrail 1990’lardan bu yana Filistin topraklarına en büyük el koyma işlemini açıkladığında neredeyse hiçbir tepkiyle karşılaşmadı.
Bu tür eylemsizlikler Batı’nın ikiyüzlülüğüne dair algıları besliyor, adil ve kurallara dayalı bir uluslararası düzen kavramının da altını oyuyor. Batı’nın, İsrail’in Gazze’deki yıkıcı saldırısını dizginleyememesi bu algıyı daha da kötüleştiriyor.
ABD ve müttefikleri İsrail ve Hamas’a savaşın sona erdirilmesi ve 7 Ekim saldırısı sırasında kaçırılan İsrailli rehinelerin geri verilmesi konusunda anlaşmaları konusunda baskı yapıyor. Ancak İsrail hiçbir bedel ödemeden ilhakını derinleştirebildiği müddetçe İsrail-Filistin krizine müzakere yoluyla kalıcı bir çözüm bulunması ihtimali boş bir hayal olarak kalacak. UAD’nin görüşü, Batı’yı İsrail’in işgal altındaki topraklarda uluslararası hukuku ihlal etmesine yönelik politikalarını yeniden gözden geçirmeye zorlamalı. Görüşün açıklanmasının ardından AB dış politika şefi Josep Borrell, “güçsüz bir uluslararası toplumun gözetimi altında” hukuk ile sahada yaşananlar arasındaki uçurumun daha önce hiç bu kadar aşılamaz halde olmadığını söyledi. Oysa böyle olmak zorunda değil.