Yargı Ülkesine de Adalet Lazım!

Hukuk devletinde yargı, bağımsızlığını hesap verebilirlikle birlikte taşır; gücünü keyfîlikten değil, hukukun sınırlarından alır. Kimse hukuk önünde eşit olmadığını, kararların kişiye göre değişeceğini, adaletli olmayacağını kolay kolay düşünmez. Oysa bugün karşı karşıya kaldığımız örneklerde olduğu gibi, yargı ülkesinde ise bambaşka bir iklim var.

yargı ülkesi

Ernst Fraenkel’in “İkili Devlet” yaklaşımından hareketle içinde bulunduğumuz ikili hukuk sistemini “Algılarla ve Gerçeklik Arasında Adalet” başlıklı yazımda uzun uzun anlatmaya çalışmıştım. O günden bu yana adalet krizi ve eşitsizlikler daha da derinleşti. Yeni olan, bu eşitsizliğin yegâne sorumlusu olan iktidarın bir yandan yeni adaletsizlikler oluştururken öte yandan keyfi hukuka yıllardır maruz kalanların kurtarıcısı rolüne konulması. Selahattin Demirtaş örneğinde olduğu gibi, yıllar önce tutukluluğun müsebbibi ve olağanlaştırıcıların, evrensel hukukun gereğini yerine getirmeyenlerin şimdi “özgürleştirici” rolüne bürünmeleri. Rol değişiminin hem bireye hem topluma yüklediği maliyetin fark edilmemesi ve yüzleşilmemesi, yeni bedellerin rahatlıkla oluşturulmasına alan açıyor. Bu yönüyle bakınca “Bu ülke yargı ülkesidir, yargı ne derse biz ona uyarız.” cümlesi yaşananları çok iyi bir şekilde özetliyor.

 

Yapay zekâ, hukuk devletiyle yargı ülkesini şu tabloyla karşılaştırıyor.

 

hukuk devleti

 

Yapay zekânın hukukta sarihliği hatırlatan bu karşılaştırmasında görüleceği gibi hukuk devleti ile yargı ülkesi birbirini çağrıştırsa da aralarındaki fark derin. Hukuk devleti, yargının da dâhil olduğu bütün güçlerin hukukun sınırları içinde kalması gerekirken yargı ülkesinde sınırları iktidar belirler. Yargı, hukuk kurallarını uygulayan değil, onları iktidarın çizdiği siyasetin ihtiyacı olan yorumla yazan ve uygulayan bir kaldıraç işlevi görür. “Teröristleri cezaevlerinden bırakma yetkisi bizim değildir” ile başlayan bir süreçte mahkemelerin bağımsız davranmasının artık fiilen mümkün olmadığını hep birlikte gördük. Bugün Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmamasının ötesinde yerel mahkemelerin bu mahkemeyi “yetkisizlikle” itham edebildiği bir ortama ulaşmış durumdayız. Mevcut durumun Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman olmak üzere nice siyasi tutuklunun hayatına olan maliyetini, kızı Vera’yı Silivri yollarında büyüten Meriç Kahraman’ın “Allah kimseyi masumiyetini müdafaa etmek zorunda bırakmasın.” duasıyla bitirdiği vicdanı kararmamış herkesi sarsması gereken paylaşımıyla görmek mümkün. 

 

İmamoğlu İddianamesi ve Masumiyet

 

Masumiyetini müdafaa etme meselesi, bu hafta açıklanan iddianameyle yeniden gündemimize taşındı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın henüz kesinleşmiş bir karar yokken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında “çıkar amaçlı suç örgütü” tanımlamasını kullanması, belediye bürokratlarını ve çalışanlarını birbirleriyle olan telefon görüşmelerinden veya aynı yerde sinyal vermekten dolayı “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklatmış olması, tutuklanan bazılarının isimlerinin iddianamede bile geçmemesi, iddianamede ismi geçenlerin bazılarının soruşturmaya konu olan yıllarda İBB’de çalışmamış oluşu ve daha nice konu, zaten durumu özetlemeye yetiyor. İddianameyle birlikte masumiyetini müdafaa etmek zorunda kalanlardan olan gazeteci Yavuz Oğhan’ın şu cümleleri de… “Gerçeği söylediğimi kanıtlayamıyorsam, hiç tanımadığım biriyle ‘buluşmuşum’ gibi gösteriliyorsam ve açık bir bilgiyi paylaşmam ‘yalan’ diye yazılıyorsa, üstelik benim sözlerimi çürütecek tek bir delil bile ortaya konulmuyorsa ve buna rağmen hakkımda hapis cezası isteniyorsa ortada hukuk adına savunulacak bir metin kalır mı?”

 

Hukuk devletiyle yargı ülkesi karşılaştırmasına tekrar dönersek; hukuk devletinde yargı, bağımsızlığını hesap verebilirlikle birlikte taşır; gücünü keyfîlikten değil, hukukun sınırlarından alır. Kimse hukuk önünde eşit olmadığını, kararların kişiye göre değişeceğini, adaletli olmayacağını kolay kolay düşünmez. Oysa bugün karşı karşıya kaldığımız örneklerde olduğu gibi, yargı ülkesinde ise bambaşka bir iklim var. Toplumun büyük çoğunluğu adaletin er geç tecelli olacağına inanmıyor, kendini hukuk önünde eşit hissetmiyor. Gücü, imkânı olanın hukuk önünde de daha güçlü olacağını biliyor. Adalet terazisindeki bu bozulma sadece hukukun alanıyla sınırlı kalmıyor; bireyin ve toplumun gündelik hayatında bambaşka maliyetleri oluyor. İçimizi kahreden iş cinayetleri, kazalar, zehirlenmeler, afetlerde yitirdiklerimiz, kısacası karşı karşıya kaldığımız sistemsel çöküşün de içselleştirilen ikili hukuk düzeniyle bağı var. İhmallerle, denetimsizlikle, cezasızlıkla, yaşatma sorumluluğunun işletilmemesiyle göz göre göre gelen ölümlere şahit oluyoruz. 

 

“Adalet Yargıyı Siyasallaştıranlara da Lazım”

 

Karşımızda ise ne adalet kriziyle ne de diğer tahribatlarla oluşan bu siyasi ve toplumsal çöküşü görmeyen, sorumluluğunu almayıp onu da muhalefete yüklemeye çalışan bir iktidar var. “Yapabildiği” için hukuki ve toplumsal meşruiyet ihtiyacı bile hissetmeden keyfi tutuklamalar, sayfalarca dosyalarla yargılamayı imkânsız kılmaya çalışan yürütücüleri, yıllardır hakikat bükücülükle hayat karartmayı kendine ikbal kılanlar var. Millet iradesini, maşeri vicdanı yok sayan kibir ve dönüşmeyi fark etmeyen destekçileri var. Öyle ki, bir hafta önce HSK üyesi olarak gösterdiklerini bir hafta sonra parti ilçe başkanı atamaktan imtina etmeyen bir dönüşüm. Kazanamadıkları seçimi yargı vesayetiyle kazanmayı siyasi başarı olarak gören ve kutlayanlarla ilgili zaten ne desek boş. Kendi cümleleriyle bitireyim sözü:

 

“Son olaydan görüyoruz ki, yargı gerçekten de bağımsız değil. Kararının onanması bu durumu tescil etmiştir. Böylece yargının işleyişine adalet ilkelerinin değil, siyasetin egemen olduğu bir kere daha ortaya çıkmıştır. Siyasi rakiplerimiz, güç ve çıkar odakları seçim sandıklarında karşımızda duramayacaklarını, önümüzü kesemeyeceklerini iyiden iyiye anlamış olmalılar ki, böyle bir yola başvurdular. Bu yol yanlış bir yoldur. Çünkü adalet gün gelecek, yargıyı siyasallaştıranlara da lazım olacaktır.”

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.