Yeniden Canlanan Birleşik NATO Cephesi Rusya Karşısında Çökebilir
“İttifak’ın en büyük çelişkisi, İttifak’ı oldukça sağlam bir biçimde bir arada tutan çimentonun, yani Rusya’nın emperyal emellerine karşı koyma kararlılığının, en önemli zaafı olmaya devam etmesi.”
NATO Madrid zirvesinde büyük bir birliktelik ruhu sergilediyse de karşımızda bölünmüş bir Avrupa ve kıtanın güvenliğini sağlamanın bedelini ödemekten bitap düşmüş bir ABD olduğunun farkında olmalıyız.
Çoğu zirve kendini “tarihi” addeder ve bu zirvelere katılanlar da şu ya da bu şekilde “yeni bir fikir birliği oluşturmaktan” bahseder. NATO’nun Madrid zirvesinin bu gibi iddialarda bulunmasıysa makul görülebilir. Sadece birkaç yıl önce Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “beyin ölümü gerçekleşti” diyerek yol verdiği askeri ittifakın eski formunu yeniden kazandığından ve stratejik amacını yeniden tasdik ettiğinden şüpheniz olmasın.
İttifak’ın Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in de belirttiği gibi, Rusya’nın daha da saldırganlaşmasını engellemek üzere NATO’nun ani müdahale gücünü 300 bine çıkarma kararı “Soğuk Savaş’tan bu yana en büyük ortak caydırıcılık ve savunma revizyonumuzu oluşturuyor.”
İttifak’a üye 30 devletin tümünün savunma harcamalarını artırma konusundaki kararlılığının eşi benzeri görülmedi. Çok daha önemlisi de NATO’nun Avrupa kıtasını toplu olarak savunabilecek tek kuruluş olarak öneminin yeniden vurgulanması oldu. İsveç ve Finlandiya’nın halihazırda Avrupa Birliği’ne (AB) üyeliklerinin bir parçası olarak oldukça sağlam ortak bir güvenlik teminatından faydalanmakta olduğu genellikle unutuluyor. Yine de iki ülke, AB’nin amaçları ile ABD askeri gücüyle desteklendiğinde NATO’nun yeteneklerinin varabileceği yerin farkını anladığı için Madrid zirvesinde İttifak’a katılma konusunda sağduyuluydu.
Bunların yanında, NATO liderlerinin hepsinin gayet iyi bildiği gibi, İttifak’ın sorunları önemini koruyor. Madrid zirvesinde Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen gibi bazılarının iddiası, Finlandiya ve İsveç’in üyeliğinin NATO’yu “daha Avrupalı” kılacağıydı. İttifak’ın kurulmasından bu yana tüm NATO genişlemeleri Avrupa’da gerçekleştiğinden bu, gün gibi ortada bir beyan. Dolayısıyla NATO’nun Avrupa’daki genişlemelerinden her birinin İttifak’ı daha Avrupalı kıldığını söylemek mümkün.
ABD’ye Bağımlılığı Azaltmak
Ancak genişlemelerin başaramadığı, İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğinin de başaramayacağı şey, NATO’nun ABD’nin desteğine yoğun bir biçimde bağımlılığını azaltmaktı. Transatlantik İttifakı Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısına iyi tepki verdi. NATO Mart’tan bu yana sadece Baltık ülkeleri ve Polonya’da değil, Slovakya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan’da da çokuluslu savaş gruplarıyla birlikteydi. NATO’nun varlığı Baltık Denizi’nden Karadeniz’e uzanıyor. Askeri ittifak, sorunlu bölgedeki asker sayısını da artırdı. 40 bin NATO askerinin 10 bin kadarı sekiz çatışma grubuna dağıldı. Çatışma grupları bulundukları konumun askeri gerekliliklerine göre farklı birimlerle donatılmakta. Her çatışma grubu farklı bir ülke tarafından yönetiliyor ve askerlerin çoğunu gruba liderlik eden ülke sağlıyor.
Müttefiklerin çoğu fayda sağlasa da ABD’nin katkısı Avrupalıların tümünün ortaya koyduğu katkıyı gölgede bırakıyor. Avrupa’daki ABD birlikleri şu aralar 100 bini bulmasaydı (1990’ların ortalarından bu yana en yüksek sayı), İttifak’ın böylesi bir birleşik cephe sağlayabileceği şüpheliydi.
Savunma harcamalarını artırmaya yönelik son vaatler de etkileyici. Fakat, en azından şimdilik, 30 üye ülkeden sadece dokuzu GSYH’sının yüzde 2’sini savunmaya ayırdı. Bu sınıra ulaşamayan ülkeler arasındaysa Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya gibi büyük Avrupa ülkeleri yer alıyor. Gerisi, derler ya, “devam eden bir iş” olarak duruyor.
NATO, üyelerinin mevcut savunma bütçelerine ek savunma harcamaları için 172,6 milyar sterlin harcama sözü verdiğini ve Almanya’nın bu tutarın belki de yarısından sorumlu olduğunu hesaplıyor. Sorunsa bunun nasıl ve hangi dönemde harcanacağı. Avrupa’nın kapasitesini iyileştirmenin en kolay yolu, bu parayı satışa hazır ABD ekipmanlarını almak için kullanmak olurdu. Bu, önemli bir ölçek ve zaman ekonomisi sağlar. Yine de böyle bir yaklaşım Avrupa’nın savunma sanayiini güçlendirme amacına ters düşecektir. Fransız diplomatlar Ukrayna savaşının ABD’li silah üreticileri için bir kazanç kaynağına dönüşmesine neden olmaması gerektiği uyarısında bulunuyorlar. Daha fazla nakit olsa dahi NATO’nun sonu gelmeyen “yük paylaşımı” tartışmasının sürme ihtimali yüksek. Atlantik’in diğer yakasında, Donald Trump ve müritleri NATO’nun Amerikalı vergi mükelleflerini kandırmak için bir aldatmaca olduğunu öne sürmeye hazır. Sahnelere geri dönmese bile, ABD’nin şişman ve varlıklı Avrupalıları savunmak için gereğinden fazla harcama yaptığı fikrinin, Kasım ayında yeni bir Kongre seçildiğinde öne çıkması muhtemel.
Rusya saldırganlığının düpedüz küstahlığı, Biden yönetiminin Kongre’den ihtiyaç duyduğu parayı almasını sağladı. Buna rağmen, Washington’da, Ukrayna’ya güvenlik desteği için 40 milyar dolarlık bir paketin Kongre tarafından onaylanmasının bir tekrarının pek mümkün olmadığı kesin kabul ediliyor. İlerideki bir NATO yük paylaşımı tartışması, 500 milyar dolarlık bir proje olacağı tahmin edilen Ukrayna’nın savaş sonrası ekonomik yeniden yapılandırılması için ödemelere ilişkin paralel bir tartışmayla birleştiğinde kesinlikle daha da sertleşecek.
İttifak’ın Rusya Sınavı
NATO ayrıca, yüksek hazırlık seviyeli kuvvet sayısını 300 binin üzerine çıkarmayı taahhüt ederek kendisine büyük bir hedef belirledi. Çünkü bu, Rusya’yı daha saldırgan olmaktan caydırmak için, İttifak’ın Rusya yakınındaki ülkelerde kalıcı olarak önemli güçler yerleştirmesinin gerekip gerekmeyeceği temel sorusuna hâlâ cevap vermiyor. Böyle yapmamak mevcut NATO üyelerini, onları kurtarmak için yardım gelene kadar en azından bir süre Rus işgali tehlikesine maruz bırakabilecektir ki bu risk, Bucha dehşeti dikkate alındığında İttifak ülkelerinden hiçbirinin düşünmeye hazır olduğu bir risk değil. Ama çokuluslu birliklerin daimî olarak Orta ve Doğu Avrupa’ya konuşlanmasını sağlamak da oldukça masraflı ve halihazırda ortaya çıkmış olan harcama planlarının hayli ötesinde.
Aslına bakılırsa, NATO’nun Madrid’de yaptığı tek şey, hem vaadin niteliğinin hem de bu vaatleri yerine getirme koşullarının daha sonra tartışılabileceği umuduyla konuyla ilgili bir senet vermek oldu. Yine de İttifak’ın en büyük çelişkisi, İttifak’ı oldukça sağlam bir biçimde bir arada tutan bu çimentonun, yani Rusya’nın emperyal emellerine karşı koyma kararlılığının, en önemli zaafı olmaya devam etmesi. Madrid’deki tüm bu karşılıklı sırt sıvazlamaya rağmen, Rusya ile nasıl başa çıkılacağı konusunda uzlaşmaya varılmadı. Herkes Rusya’nın saldırılarında başarı sağlamasına müsaade edilmemesi gerektiğinde hemfikir. Ama bu, Britanya ile Orta ve Doğu Avrupalıların öne sürmekte olduğu gibi Rusya’nın Ukrayna’daki savaşta fiziksel olarak yenilgiye uğratılması anlamına mı geliyor, yoksa Almanya’nın liderlerinin tercih edeceği gibi savaşın Moskova’nın olası bir zafer iddiasında bulunması mümkün olmadan sona ermesi yeterli olur mu?
Bu tartışma şimdilik soyut görünüyor. Ancak Moskova Ukrayna ile ateşkes yapmayı istediğini ima ettiği an, NATO’da farklılaşan tüm bu görüşler açığa çıkacak. NATO’nun Madrid’de kabul edilen yeni Stratejik Konsepti, sadece 11 sayfalık metne dağılmış toplam 71 “yapacağız” kategorik taahhüdüne yer veriyor. Kesinlikle takdire şayan bir dizi vaat. Ne var ki bunların bazıları Ukrayna’da silahlar susana kadar varlığını sürdüremeyecek.
Bu yazı The Guardian sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için buraya tıklayınız.