Zorunlu Eğitim Üzerine Düşünceler

Bir eğitim kurumunun süresini belirlemek, kazandırılacak bilgi ve beceri ile, bir başka deyişle kazanımlarla ve müfredatla ilgilidir, dolayısıyla bir uzmanlık sorusudur. Henüz güncellenen müfredatla ilgili tartışmalar bitmemişken, lisenin süresinin ne olacağını tartışmak yersiz ve zamansız olacaktır.

zorunlu eğitim

Zorunlu eğitim bugünlerde eğitim gündemini işgal eden konulardan biri. Daha çok zorunlu eğitimin süresi üzerinden tartışmalar sürdürülüyor. Sendikalar açıklama yapıyor. Millî Eğitim Bakanı konuyu sık sık bu tartışmalar üzerinden gündeme getirerek bu bir kanun meselesidir, toplumsal talep varsa Meclis’e götürürüz türünden açıklamalarla kaçak güreşmeye devam ediyor. Oysa Bakanlık’ın bu konudaki rolü ve tavrı yol gösterici olmalıdır; konuyla ilgili bilim insanlarının görüşlerini almak, araştırmalar yaptırmak, yapılan araştırmaların sonuçlarını değerlendirmek, toplumsal koşulları bilmek, değişimin sonuçlarını kestirmek, ekonomiye yansıma biçimlerini değerlendirmek, kısaca Bakanlık’tan beklenen davranış bir etki analizi yapmak; eğitimin bileşenlerini bilgilendirmektir. Bu nedenle Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) önce bu konuda kendi rolünü doğru olarak algılamalıdır.

 

Şark Kurnazlığı

 

Maalesef Türkiye’nin sorunlarını bilimin ışığında, demokratik yollarla çözme konusunda yeterli birikime ve deneyime sahip olduğunu söylemek çok zor. Yönetim erkini elinde bulunduranların kendilerini layüsel görmeleri ataerkil bir davranış kalıbıdır. Bu en üsten en alta kadar egemen olan kültüre özgü bir davranış biçimidir. Zaman zaman eğitim bileşenlerinin görüşlerini alıyormuş gibi yapmak ya da iktidara yakın sendikaların talep oluşturmasını sağlamak demokratikleşme açısından bir gelişmeden çok şark kurnazlığı olarak değerlendirilebilir. Nitekim iktidara yakınlığı ile bilinen bir sendika tarafından yapılan bir anketten söz ediliyor ve liselerin 2+2 şeklinde yeniden düzenlenmesi öneriliyor. Oysa liselerin zorunlu olmaktan çıkarılmasının iki yıla yakın bir süredir Bakanlık’ın gündeminde olduğu bilinen bir konudur. 

 

Zorunlu Eğitim Süresi Neden Kısaltılmak İsteniyor?

 

Konunun şimdi gündeme gelmesinin çok çeşitli nedenleri olabilir; bazı dersleri müfredattan çıkarma isteği, liselerdeki güvenlik sorunları, devamın sağlanamaması, okul terkleri, açık liseye yönelme, zorunlu olarak gelen öğrencilerin eğitimin niteliğini olumsuz olarak etkilemesi, ara insan gücüne duyulan ihtiyacın karşılanamaması, liselerden mezun olan öğrencilerin üniversiteye gitmeme eğiliminin artması, barajsız olarak üniversiteye giden öğrencilerin niteliği düşürmesi, her ile üniversite açılması nedeni ile giriş barajının kaldırmasına rağmen boş kalan kontenjanların nedenini açıklayabilme çabası, ilk akla gelen nedenler olarak görülebilir. Sebep bunlardan biri olabileceği gibi bizim de aklımıza gelmeyen daha başka politik bir hesap da olabilir. 

 

Gömleğin İlk Düğmesi Yanlış İliklenmeye Çalışılıyor!

 

Her ne sebeple gündeme gelirse gelsin konunun liselerin süresinin azaltılması olarak algılanması sorunun doğru algılanmadığını, doğru tanımlanmadığını gösteriyor. Araştırma adı altında öğretmene, öğrenciye, veliye liselerin süresi ne kadar olsun diye sormak doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü bir eğitim kurumunun süresini belirlemek, kazandırılacak bilgi ve beceri ile, bir başka deyişle kazanımlarla ve müfredatla ilgilidir, dolayısıyla bir uzmanlık sorusudur. Henüz güncellenen müfredatla ilgili tartışmalar bitmemişken, lisenin süresinin ne olacağını tartışmak yersiz ve zamansız olacaktır. Yapılan iş gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemektir. Ayrıca bu, alan uzmanlarının katılımı ile yapılması gereken, çeşitli bilimsel çalışmaları gerektiren uzun soluklu bir iştir. Salt toplumsal taleple açıklanamaz. Bilimde demokrasi olmaz. Oylayarak, anket yaparak fay hattının yerini değiştiremezsiniz. Yaparsınız ama olmaz. Unutmayalım ki bugünkü sorunlar dünkü çözümlerden kaynaklanır. Liseleri dört yıla çıkarırken neyi düşünememiştiniz, yeni ne öğrendiniz diye sorarlar adama. 

 

Taylorist Bir Anlayışla Öğrenciler Kalıba Konuyor

 

Belki bu vesileyle konun genel çerçevesinin çizilmesine katkıda bulunacak bazı noktalara değinmek yararlı olabilir. Bu amaçla zorunlu eğitimin mantığı, temel felsefesi sorgulanabilir. Özgürlüklerin bu denli vurgulandığı bir dönemde sanayi toplumunun ürünü olan okullarda Taylorist bir anlayışla öğrencilerin daha uzun süre kalıba konulma çabalarının giderek daha da anlamsız hale geldiği açıktır.

 

Sahi bir kavram olarak alışmış olabiliriz ama zorunlu eğitim ne demek, eğitim neden zorunlu, bu zorunluluğun ölçüsü/süresi ne olmalıdır diye bir kenara çekilip hiç düşündük mü? 

 

İstenen İnsan Tipi Değişiyor

 

Eğitim konusu Batı düşüncesinde Platon’dan sonra, en yoğun Rönesans ve Aydınlanma döneminde tartışılmıştır. Köklü değişimlerin yaşandığı bu dönemde ihtiyaç duyulan insan tipi değiştiği için (dindar insan yerine üretici insan ) insanın nasıl, hangi yöntem ve tekniklerle yetiştirileceği sorun olmuştur. Zorunlu eğitim, Batı kaynaklı eğitim kuramları ile ilişkili bir konu olarak ulus-devletlerin oluşumuyla da doğrudan ilişkili bir konudur.

 

Modernitenin Bir Enstrümanı Olarak Okul

 

Yalın olarak ifade etmek gerekirse, zorunlu eğitim, çocukların okula gitmeleri ve eğitim almaları için yasal olarak belirlenen gerekli süreye verilen addır. Batı dünyasında, bu yasalar genellikle çocukların 5 ila 18 yaşları arasında okula gitmelerini gerektirir. Zorunlu eğitim uygulaması sayesinde toplumdaki her birey, modern toplum yapısına adapte olması için gerekli olduğu düşünülen bilgi ve becerilerle donatılmakta; uyması gereken davranış kuralları ile toplum içindeki yerini, hak, ödev ve sorumluluklarını öğrenmektedir. İlk olarak 18’inci yüzyılın sonlarında Prusya’da ortaya çıkan zorunlu eğitim uygulaması, modernleşme sürecinde ulus-devletlerin inşasıyla birlikte yaygınlık kazanmıştır. Modernleşme, kökleri Rönesans’a dayanan toplumsal anlamda köklü bir değişimdir. Modernleşme olarak tanımlanan dönem boyunca, yapısal dönüşümlerin yerleşmesini ve kalıcı olmasını sağlamak amacıyla eğitim bir enstrüman olarak kullanılmıştır. Bu çerçevede modernleşme projesinin üretmiş olduğu mitlerin ve söylemlerin bireylere aktarılabilmesinin en etkin yolu, fabrika metaforuyla tanımlanan, bireysel farklılıkları dikkate almayan, tek tip insan yetiştiren okullardır. Okullar önceden belirlenmiş müfredat ve tasarlanmış ortamıyla doğal olmayan kurumlardır. Doğallıktan uzak bu kurumlara siyasal sistemlerin meşruluğunu sağlamak için önemli bir işlev yüklenmiş,  hatta neredeyse okulların temel işlevi bu olmuştur. 

 

Dayatılan Paradigma: Pozitivizm 

 

Hakikat anlamında pozitivist bilim paradigmasının bilgiyi nesnel ve mutlak bir yapı gibi tanımlaması, modern toplumlarda bürokratik sistemlerin toplumsal düzeni sağlamasını kolaylaştırıcı bir araç olmuştur. Çünkü hakikatin herkes için tekleşmesi, insanlara öğretilmesinde okul gibi yapıların oluşturulmasına meşru bir zemin oluşturmuştur. Bireysel haklar çerçevesinde herkesin aynı bilgileri öğrenmesi devletin bir sorumluluğu olarak belirlenmiş ve eşitlik anlayışına dayandırılmıştır. Devlet ve iktidarlar bu yolla toplumsal düzeni sağlamak için eğitim sistemlerini kullanmıştır. Böylelikle temelde toplumsal yapıyı inşa eden ekonomik sistemin meşruluğunu ve devamlılığını sağlamak mümkün hale gelmiştir. Aynı zamanda ulus-devletlerin ihtiyaç duyduğu benzer niteliklere sahip yasalara göre yetiştirilmiş vatandaş tipi insan yetiştirmeye başlanmıştır. Örneğin Çin’de, Küba’da, Vietnam’da komünist devrimlerin, İran’da İslami devriminin Türkiye’de Cumhuriyet’in ve temel değerlerinin kabul ettirilmesi ve sürekliliğinin sağlanması için okullardan bir enstrüman olarak yararlanılmıştır. 

 

Meritokratik Bakış Açısı Artık Bir Ütopyadır

 

Zorunlu eğitim sayesinde sanayileşen toplumda ihtiyaç duyulan nitelikli iş gücü sağlanabilecek ve toplumdaki insanlar gelişen kapitalist sistemin insan kaynağı hâline gelecekti. Nitekim günümüzde insanların eğitim yoluyla yaşam standartlarını değiştirebilmek için rekabet ettiğini görmekteyiz. Fakat artık toplumun çeşitli kesimlerinden gelen insanların, çocuklarının eğitim yoluyla istedikleri statüleri elde edebileceklerini ileri süren meritokratik bakış açısı, sistemin dikte ettiği bir ütopyadır. Kapitalist sistemin getirdiği bu anlayış eğitimin ticari bir araca dönüştürülmesinde de temel faktör olmuştur. 

 

Üniversiteler Bilgi Üretme Tekelini, Okullar Bilgiyi Dağıtma Tekelini Kaybetti

 

Ancak sanayi toplumunun temel dayanağı olan bu düşünce biçimi günümüzde giderek geçerliğini yitirmektedir. Bilgi toplumunda üniversiteler bilgiyi üretmede, okullar bilgiyi yaymada tekel olmaktan çıkmıştır. Günümüzde üretilen bilginin büyük bir kısmı şirketlerin Ar-Ge birimleri tarafından üretilmektedir. Bazı üniversiteler şirketlerin siparişi üzerine istenen bilgiyi üreten kurumlar haline gelmiştir. Üniversiteler artık bilgi üretimine ortak olma çabası içindedir. Öğrenciler okulda öğrendiklerinden çok daha fazlasını çok daha kısa sürede başka kaynaklardan okul dışında öğrenebilmektedir. Bu durum eğitim kurumları aracılığı ile toplumu kontrol etme çabasında olan ulus-devletlerin işini zorlaştırmaktadır. Öyleyse bu bağlamda sorulması gereken esas soru, liselerin süresinin azaltılabilmesi için hangi derslerin müfredattan çıkarılacağı ya da içeriğinin değiştirileceği ile ilgilidir. 

 

Zorunlu Eğitimin Politik Yansımaları 

 

Liselerin süresinin azaltılması ve zorunlu olmaktan çıkarılması, her halükârda ideolojik bir tartışmanın fitilini ateşleyecektir. Taraflar kendi saflarını sıklaştırmak adına yeni bir fırsat yakalamış olacaktır. Bu noktada deneyimler, sürekli haftalık ders yüklerinin azaltılması tartışmaları sonunda ders yüklerinin daha da arttığını göstermektedir. Bir başka deyişle süreyi azaltmak kesinlikle artırmaktan çok daha fazla tepkiyle karşılaşacaktır. Sürenin iki yıla indirilmesi öneriliyorsa, öncelikle haftalık ders yüklerinin ve içeriğinin ne olacağının belirlenmesi gerekir. Çünkü süreyi belirleyen içerik olacaktır. Bu nedenle 2+2 ya da 3+1 gibi bir öneride bulunmak, bilimsel temeli olmayan, veriye dayanmayan bir yaklaşım olacaktır. 

 

Ya da ihtiyaca binaen yine bir MEB klasiği olabilir, islim arkadan gelsin denilebilir.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.