Dördüncü Senaryo
İktidarın yenilediği Seçim Kanunu’ndan sonra, ancak ev ödevlerini en iyi yapanlar kazançlı çıkacaktır. Yasal düzenlemeler üzerinden siyaset mühendisliğine soyunanların değil, saha gerçekleri üzerinden seçim mühendisliği yapanın kazanacağı bir yarış bizi bekliyor.
Cumhur İttifakı’nın ortaklarından ikisinin (AK Parti, MHP) birlikte hazırlayıp TBMM’ye sundukları ve Seçim Kanunu’nda değişiklikler öneren teklif, özellikle Millet İttifakı’nın CHP ve İYİ Parti dışındaki üyelerinin seçime nasıl girecekleri konusunda büyük bir tartışma başlattı.
Öncelikle şunu söylemek gerekiyor ki, aslında yeni teklif gelmeseydi de bu tartışmanın yapılması gerekecekti. Çünkü d’Hondt sistemi gereği seçim çevrelerinde oluşan doğal baraj nedeniyle partiler ulusal seçim barajını geçse bile, aldıkları oy oranının yetersiz kalması durumunda milletvekili çıkaramayabiliyor. Bu durumda düşük oy oranına sahip partilerin milletvekili çıkarabilmesi için çeşitli formüller bulması gerekiyor. Bu nedenle, ittifak sisteminin ilk kez uygulandığı 2018 Genel Seçimlerinde BBP, TİP, SP ve DP başka partilerin listelerinden milletvekili çıkarma yöntemini kullandılar.
Kanun teklifini yanlış yorumlayanlar artık küçük partiler açısından ittifaklara üye olmanın anlamı kalmadığını dahi ileri sürerken, daha iyimser yorumcular ise teklifin yasalaşması durumunda Millet İttifakı’nda yer alması muhtemel küçük partilerin seçime nasıl katılabileceklerine dair senaryolar üzerinde kafa yordular. Teklif kamuoyuna açıklandıktan sonra bu köşede yayınlanan yazımızda söz konusu senaryoları biz de sıralamıştık. Kamuoyunda ön plana çıkan üç senaryoyu şöyle sıralamak mümkün:
- 2018 Senaryosu: Küçük partilerin bir kısmının CHP, geri kalanının da İYİ Parti listelerinden seçime girmesi.
- Millet İttifakı çatısı altında kalmak koşuluyla, CHP’nin tek başına diğer tüm sağ partilerin İYİ Parti listesinden seçime girmesi; böylece ittifak içinde Cumhur İttifakı bileşenlerinin rakibi olacak büyük bir sağ blok oluşturulması.
- Yine Millet İttifakı çatısı altında kalmak koşuluyla CHP ve İYİ Parti’nin müstakilen, geri kalan küçük partilerin ise kendi aralarında adeta bir iç ittifak oluşturarak birlikte tek liste halinde seçime girmeleri.
Nasıl Bir Seçim İş Birliği?
27 Mart akşamında bir araya gelen 6’lı masa liderleri, toplantı sonrası yaptıkları yazılı açıklamada iktidarın Seçim Kanunu’nda yapmaya çalıştığı değişikliklerle ilgili şu değerlendirmeyi yaptılar: “Milletimizin bilmesini isteriz ki, demokratik ilkelere dayanan birlikteliğimiz bu gibi siyasi mühendislik çabalarından etkilenmeyecektir. İş birliğimizi uyum içinde sürdürmeye kararlıyız.” Liderler bu açıklamayla kötümser beklentileri boşa çıkararak, iş birliğinin sürdürülmesi konusunda kararlılıklarını ifade ettiler. Ancak, bunun hangi yöntemle yapılacağı konusunda kamuoyuna bilgi vermediler. Bu nedenle Millet İttifakı içinde nasıl bir modelle seçim iş birliği yapılacağı konusu henüz netlik kazanmış değil. Dolayısıyla senaryo tartışmalarını bundan sonra da sürdürmeye devam edeceğiz.
Burada sorulması gereken soru şu: Millet İttifakı’nın çıkaracağı milletvekili sayısını maksimize etmesine yardımcı olacak bir senaryo kolayca geliştirilebilir mi, yoksa bu, göründüğünden daha zor ve kompleks bir iş mi?
Bazı sabırsız yorumcular bundan çok basit bir şeymiş gibi bahsetse bile, aslında 6’lı masa zor bir denklemi çözmek zorunda. Millet İttifakı bileşenlerinin hem birden çok hedefi gerçekleştirmeyi sağlayacak ve hem de hiçbir ittifak ortağının mağduriyetine yol açmayacak bir “optimizasyon” (bu kavramı Gelecek Partisi sözcüsü Serkan Özcan’dan alıntılıyorum) sürecini hayata geçirmeleri gerekiyor.
Bir kısmı yasalardan, bir kısmı siyaset sosyolojisinden ve bir kısmı da reelpolitikten kaynaklanan zorluklar nedeniyle 6’lı masanın bu optimizasyonu sağlayabilmesi için ciddi bir çalışmaya ve seçim mühendisliğine ihtiyaç var.
Peki nedir bu zorluklar yahut zorunluluklar?
- Bir partinin ittifaka resmen dahil olabilmesi, dolayısıyla oy pusulasında logosunun yer alabilmesi ve TRT’deki yayın olanaklarından yararlanabilmesi için en az 41 ilde kendi adayları ile yarışa girmesi gerekiyor. Dolayısıyla tüm ülke genelinde başka bir partinin listelerinden yarışa girme senaryosu aslında çok gerçekçi değil. O durumda resmen seçime katılmamış oluyor. Bunun diğer sakıncası da partilere yapılan devlet yardımından istifade edememesi.
- Partilerin devlet yardımından yararlanabilmesi için kendi isimleri altında yarışmasının yanı sıra seçimde de en az yüzde 3 oy oranına ulaşması gerekiyor. Genel seçimlerin ardından 2024 yılında yerel seçimlerin yapılacağı göz önünde bulundurulduğunda, küçük partilerin sadece bağışlarla iki seçimi atlatabilmesi çok da kolay değil. Dolayısıyla hem en az 41 ilde seçime girmesini hem de en az yüzde 3 oy oranına ulaşmasını sağlayacak bir senaryo gerekiyor. Tabii senaryonun sağlaması gerekenler bunlarla da sınırlı değil.
- Ankara kulislerinde AK Parti ve MHP’nin dezavantajlı oldukları Trakya, Ege ve Akdeniz’de seçime tek liste olarak girecekleri konusunda çok güçlü bir beklenti var. Hatırlanacağı gibi, Cumhur İttifakı bu bölgelerde yerel seçimlerde ortak adayla yarışmasına rağmen başarısız olmuştu. Bu nedenle, çok sayıda milletvekili çıkaran söz konusu şehirlerde iki ayrı milletvekili listesi ile seçime girmesi, arzu ettiği sandalye sayısına ulaşamaması anlamına gelecektir. Cumhur İttifakı’nın ülkenin batısında ortak liste çıkarması durumunda, Millet İttifakı’nın ayrı listelerle seçime girmesi ise çok sayıda milletvekilliğini altın tepside rakibine hediye etmesi anlamına gelecektir. Bu durumda Millet İttifakı’nda yer alacak küçük partilerin ilk iki madde gereği çok sayıda yerde kendi listeleri ile yarışması gerekirken, stratejik açıdan önemli birçok seçim çevresinde ise ortak liste çıkarabilmeleri gerekiyor.
- Millet İttifakı açısından ortak liste çıkarma zorunluluğu sadece ülkenin batısı için geçerli değil. Aynı zamanda rakibinin yüksek oy aldığı Erzurum, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kayseri, Konya, Malatya, Sakarya, Sivas, Şanlıurfa ve Trabzon gibi nüfusu ve çıkardığı milletvekili sayısı çok olan illerde de güç birliği yapılması gerekebilir.
- Millet İttifakı’nın tek rakibi tabii ki Cumhur İttifakı değil. Bir de HDP’nin güçlü olduğu Diyarbakır, Van, Mardin ve Batman gibi şehirler var. Bu illerin tamamında aynı zamanda AK Parti de milletvekili çıkarabilecek oy oranlarına ulaşıyor. Dolayısıyla Millet İttifakı’nın iki rakiple birden mücadele edeceği seçim çevreleri için de özel senaryolara ihtiyacı var.
Buraya kadar yazılanların amacı okuyucuya veya Millet İttifakı’nın başarılı olmasını isteyenlere kötümserlik pompalamak değil elbette. Anlatılmaya çalışılan şey, öncelikle partilere kolaycı reçeteler üzerinden baskı yapmanın anlamsızlığı ve sürecin daha ciddi biçimde analiz edilmesinin gerekliliğini vurgulamak. İkinci olarak da partilerin şimdiden seçim çevresi bazında yukarıda bahsettiğimiz optimizasyonu sağlayabilecek senaryoları ve stratejileri geliştirmek üzere çalışma başlatmalarının zorunluluğunu ifade etmek.
Artık yasalaşan yeni seçim düzenlemelerinden sonra, ancak ev ödevlerini en iyi yapanlar kazançlı çıkacaktır. Yasal düzenlemeler üzerinden siyaset mühendisliğine soyunanların değil, saha gerçekleri üzerinden seçim mühendisliği yapanın kazanacağı bir yarış bizi bekliyor.