Hakikat Rejimi Değişince Gerçek Aynı Kalır mı?

Kardeşçe ve huzur içinde yaşamanın yolu “kol kırılsın yen içinde kalsın” değildir. Görünmez kılınan hiçbir yara zamanla iyileşmez, acılar hep teper. Sıkıntılı da olsa ilerlemenin yegane yolu yüzleşmektir. Ya da bile isteye kolu kırmamak. Ama iktidar, istediği zaman kol kırmanın, istediği zaman yara açmanın olduğu kadar “iyileşmenin” de kendi tekelinde olmasını istiyor.

iktidar değişimi

Yeni yasama yılına, iktidar gücünün her şeyi olduğu gibi toplumsal hafızayı da yeniden şekillendirebileceğine olan güvenle kurulmuş yeni bir söylem ve aksiyon setiyle girdik.

 

İktidar, yıllardır “biz” ve “onlar” ayrımı üzerinden siyaset yapan kendisi değilmiş gibi önce hiyerarşik bir fotoğraf kurguladı, ardından siyasette “diyalog”, “müzakere” kavramlarını kullanmaya başladı. Desteği de hemen buldu. Toplumu ve hafızasını zikrediyorum çünkü zaten kurumsal siyaset ve kanaat dünyası yeni rotalara uyarlanmakta mahir. İktidarın çelişkilerine dikkat çekmenin bir faydası olmadığını daha önce uzun uzun yazmıştım. O yüzden bu yazının amacı çelişkiye dikkat çekmek değil; iktidara gücü olduğu için söylemi, düşünceyi belirlemesini olağanlaştırmanın ve her daim onu haklı görmeye yatkınlığın bireyleri, toplumu “kaynayan kurbağa” sendromuna hapsetmek olduğunu hatırlatmak.

 

Hakikat rejimi kavramsallaştırmasıyla biliyoruz ki; doğruyu da sınırları da ölçüyü de çoğu zaman iktidar belirler. Devlet gücüyle belirler, medya ve kurumlarıyla belirler; uzun yıllardır sıkça aşina olduğumuz gibi yargıyla da belirler. Öyle bir belirler ki, Orwell’in müthiş betimlemesiyle: savaş barış olur, özgürlük kölelik, cahillik güç. Hakikat ötesi, zaten hakikatin, gerçeğin değil; duyguların şekillendirilmesinin, rıza üretiminin alanıdır. Ve iktidar uzun yıllar eksilterek ya da tersyüz ederek dayattığı hakikat tanımıyla gündemi de kuralları da doğruyu söyleme biçimini de belirliyor.

 

“İstiyoruz ki, kol kırılsın yen içinde kalsın. İstiyoruz ki, geçmişten tevarüs ettiğimiz yaraları saralım ve şifa dağıtalım. Kardeşçe ve huzur içinde yaşayalım.”

 

Hakikat rejimi ve sembolik iktidar kavramsallaştırmalarının günümüz siyasetine düşen izdüşümünden sadece üç cümle yukarıdakiler. Söz dizimi ve retorik olarak ahenkli olan bu cümleler iktidarın hakikat rejimiyle hedeflediğini ve bunun niye sadra şifa olmadığını veciz bir şekilde anlatıyor. Hepimiz biliriz ki kardeşçe ve huzur içinde yaşamanın yolu “kol kırılsın yen içinde kalsın” değildir. Ne ailede ne geniş toplum kesimlerinde görünmez kılınan hiçbir yara zamanla iyileşmez, acılar hep teper; başka acılar doğurarak da teper. O yüzden sıkıntılı da olsa ilerlemenin yegâne yolu yüzleşmektir. Ya da bile isteye kolu kırmamak, kırıldıysa da adaletin gereğinin yapılmasıdır ihtiyacımız olan. Ama iktidar istediği zaman kol kırmanın, istediği zaman yara açmanın olduğu kadar “iyileşmenin” de kendi tekelinde olmasını istiyor. Ve kendinden önceki iktidarlar gibi “mutlu ol, bu bir emirdir” dediğinde herkesin hizalanmasını bekliyor. Bu, bazıları için kısa vadede makul görünebilir ancak makul sayılmanın şartı da bizzat iktidarın elindedir ve sayılmama durumu, hizalananın güvence altına alabileceği bir konu olamaz.

 

Hakikatin Ritüelleri

 

Şunu iyice görmemiz gerekiyor ki gerçeğin tersyüz edilmesi, hakikatin eksiltilmesine olan rıza, bizim gerçekliğimizi de gerçekleri nasıl söyleyeceğimizi de biçimlendiriyor.  Yıllarca düşman hukuku uyguladığı bir alana yeni bir kapı açtığında bunun “lütûf” gibi algılanmasının sebebi ise sadece hakikati değil ritüellerini de üretmesi. İyinin, kötünün, dostun, düşmanın kodlarını istediği gibi değiştirip yeni dizilimler yaratıyor toplum için; hakikat imkansızlaşana kadar bu oyunu yeniden, yeniden kurabiliyor. 

 

Yeni rota, eski rotanın tamamen değiştiğini, eski yoldan dönüldüğünü göstermez öte yandan. El uzatılanlar ile tokat atılanlar yer değiştirir sadece. Yani bugün konuşmaya, müzakereye, diyaloğa dahil edilenler için konuşmanın nerede başlayıp nerede biteceğine dair sınırlar bir yandan görünmez biçimde çizilir ama bir yandan da neyle sınırlandığı açıkça işaret edilir: Rotanın dışına itilenle mesafelenme, ona yüklenerek yerini sağlamlaştırma… 

 

Yaşananlarla yüzleşmeyen, özeleştirisini ve sorumluluğunu almayan iktidara geniş konfor alanını tam da bu her dönem yeni kum torbaları bulma kolaycılığı açıyor. Gerçi en son eski bir vekilinin başına gelenlerle de görüldü ki iktidara onun belirlediği sınırların dışında muhalefet etmenin bedeli ağır. Maddi-manevi bedeller bunlar, bazen özgürlükten men edilmek, bazen “medeni ölüm”. O yüzden de siyasetçiler için de düşünce dünyası için de her dönem maliyeti olmayan kum torbası bulup ona yüklenmek konforlu seçenek oluyor. Böyle böyle, iyi giden her şeyi kendi hesabına yazan, kötü gidenlerin sorumluluğunu almayan bir yönetim biçimi norm haline geldi.

 

Bu kolaycılığın da hakikat rejiminin de siyasette genişlemeye, müzakereye, diyaloğa, toplumsal kutuplaşmanın azalmasına, huzurun ve refahın artmasına bir katkısı yok. Değerlere, iç cephe tahkimlerine dikkat çekilse de kişisel değil ülkenin menfaatlerinin öncelendiği söylense de yapılan, tehlike anında camı kırmaktan ibaret. Bu tehlike anında kırılan camlar toplum için olmadığı gibi onun yaşadığı krizleri çözmeye de yetmiyor. Biri çözülürken başka krizlere maruz kalınıyor. Kısacası geniş kesimlerin huzur içinde bir arada yaşaması, sevinçte ve tasada ortaklaşabilmesi imkansızlaşıyor.

 

Hakikat, Adalet ve Ölçü

 

Toplumsal hafızaya yaslanmayanlar için rota değişikliği “öze dönüş”, “nedamet”, “yenilenme” olarak algılanabilir. Yaşanan günün, sorunların, acıların sorumluluğunu almayan tutumu değiştirmeden söylem değişikliği ve sembolik aksiyonlarla yürümek makbul görüldüğünde en önce hakikat incitilir, adalet ötelenir.  Bu yüzden diyaloğa, müzakereye her zaman evet; ülkenin var olan doğal ve insan kaynağının böyle hoyratça heba edilmemesine, kutuplaşmanın bitmesine elbette ki evet. Ancak şunu unutmadan: Bugünkü rota kimin tarif ettiği zeminde kuruluyor? Kim, hangi sınırlar içinde konuşabilecek? Hangi söz “makbul” sayılacak; hangisi düşmanlaştırılacak ve cezalandırılacak? Kim hukuk önünde de toplumsal hayatta da imkanlarda da daha eşit olacak. Kimin için hukukun üstünlüğü kağıt üstünde kalacak? 

 

Bütünlüklü değişmeyen dil, toplumun tümüne, özellikle de makbul görülmeyene açılmayan siyaset alanı, her dönem yeni düşman belirleyerek yapılan siyaset pratikte farklı bir sürüm gibi görünse de, olsa olsa bir ihtiyaç güncellemesidir. Tek ölçüsü kendi gemisini yüzdürmek olanlar için kısmi korunaklılık sağlanır ama topyekün huzur getirmez.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.