Katar’ın Enerji Politikası Avrupa’ya Yardım Edebilir mi?
Katar’ı teröre destek veren ülke olarak gündemine alan Trump’ın aksine, Biden’ın ülkeye ‘NATO üyesi olmayan önemli müttefik’ statüsü vermesi ve enerji desteği istemesi, bu küçük monarşinin dış politikasının ve enerji piyasasındaki rolünün örtüşmesini perçinleyen bir örnek oldu.
Geçtiğimiz hafta Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad Al-Sani Beyaz Saray’da ABD Başkanı Joe Biden ile görüştü ve akabinde Katar’a, ‘NATO üyesi olmayan önemli müttefik’ statüsü verildi. Biden, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ederek Avrupa ülkelerinin doğalgaz alımını kesme riskine karşın Katar’ın LNG kaynaklarıyla bu açığı kapatması ihtimaline değindi.
Biden’ın çağrısına karşılık Katar Enerji Bakanı Saad Al Kaabi, dünya genelinde Katar’dan gaz alan bütün partnerlerine yardım etmeye hazır olduklarını ama Avrupa’nın gaz ihtiyacının tek bir ülke tarafından karşılanamayacak kadar yüksek olduğunu söyledi. Al-Kaabi, böyle yüksek miktarda ve ani gelişen ihtiyaçlar için kolektif bir çaba gerektiğini de sözlerine ekledi. Katar daha önce, 2011 yılında Japonya’ya Tsunami felaketi sonrasında 4 milyon ton ekstra LNG satışı gerçekleştirmişti. BP verilerine göre, Japonya zaten Katar’ın Güney Kore ve Hindistan’dan sonra üçüncü yüksek hacimli ve uzun vadeli alıcısı. O nedenle, böyle kriz anlarında enerji ortağını zor durumda bırakmama prensibinin devreye girdiği söylenebilir. Fakat Katar’ın, Avrupa gibi talebi yüksek bir alıcının ihtiyacını kısa zamanda ve kapsayıcı olarak karşılaması çok muhtemel gözükmüyor.
Çeşitlendirilmiş Enerji Politikası
Katar’ı dünya siyasetinde ve ekonomisinde önemli bir konuma getiren doğal kaynakları ve diplomatik ilişkileri bu vesile ile tekrar gündemde. Katar devleti, 1940’lardan bu yana stratejik bir enerji politikası yürütüyor. Katar’ın doğal kaynak profiline kısa bir bakış, dış politikasıyla birlikte enerji gücünün nasıl hassas bir dengede yürütüldüğünü görmek adına yol gösterici olacaktır.
Bu noktada ilk kaynaklardan birisi, Katar’ın ekonomik, siyasi ve sosyal kalkınma politikalarını tanımladığı 2030 Vizyonu. Vizyonda, enerji politikaları, çevre sorunları, kültürel meseleler, Katar’ın ekonomik ve siyasi hedefleri geniş bir çerçeveden tanımlanıyor. Katar doğal kaynaklarını, 2030 Ulusal Vizyonu’nda belirttiği üzere hem sürdürülebilir bir ekonomik kaynağa çevirmek hem de siyasi gücüne dayanak oluşturmak için stratejik bir varlık haline getirmek hedefiyle yönetiyor. Bu nedenle, enerji politikasının dış politika ile nasıl örtüştüğünü anlamak adına vizyonun sürdürülebilirlik vurgusu yol gösteriyor.
Katar’ın İran ile ortak olduğu Kuzey Sahası, dünyadaki en büyük “ham petrol yatağı ile ilişkili olmayan doğalgaz alanı”. Kuzey Sahası, nerdeyse Katar’ın anakara toprağının yarısı kadar bir alana dağılmış, dünyadaki bilinen doğalgaz kaynaklarının yaklaşık %10’una ev sahipliği yapıyor. Bu rezerv sayesinde Katar, Rusya ve İran’dan sonra dünyanın en büyük gaz rezervine sahip ve toplam çıkarılabilir kaynağı 900 trilyon standart kübik fitin üstünde.
Daha eskilere gidildiğinde, 1930’larda Katar’da doğal kaynak aramaları yalnızca petrol üzerine kuruluydu. Sonraki yıllarda, komşusu Suudi Arabistan kadar petrol zengini olmadığı anlaşılan monarşi, verimli bir doğalgaz kaynağı haline geldi. İlk yıllarda petrol yerine doğalgazın öne çıkması, henüz bu kaynağa çok aşina olmayan toplum için şaşırtıcı oldu ve 1990’lara kadar ülkede az da olsa çıkan petrolün rolü daha büyüktü. Bir önceki Emir Şeyh Hamad’ın doğalgaz kaynaklarını teknolojik imkânlarla sıvılaştırarak dünyaya satmayı hedeflemesi ve bütün altyapıyı buna yönelik kurması, Katar’ın sürdürülebilirlik ve siyasi esneklik getiren enerji politikasının ilk belirleyici unsuru oldu. Doğalgaz üretim kapasitesi belli aralıklarla kontrollü bir şekilde artırıldı ve temelde uzun dönemli yapılmış büyük bütçeli anlaşmalarla Asya ülkelerine satış yapılmaya başlandı. Bu nedenle, Katar’ın LNG anlaşmaları kısa vadeli ve ani gelişen manevralarla değil sürdürülebilir ve gelirin garanti altına alındığı anlaşmalarla yürütüldü. BP’nin 2019 için açıkladığı verilere bakıldığında Katar’ın en yüksek bütçeli doğalgaz satışı sırasıyla; Güney Kore, Hindistan, Japonya, Çin, Birleşik Krallık, Pakistan, İtalya ve Tayvan’a yapılıyor. İspanya, Belçika, diğer Asya Pasifik ülkeleri, diğer AB ülkeleri, Kuveyt, Türkiye, Tayland ve Fransa ise ikincil olarak en çok satış yapılan ülkeler.
Katar Petrol ve Katar Gaz, ülkenin doğal kaynaklarını yöneten ana firmalar ve 10’dan fazla şirketle beraber kurumsallaşmış bir yapıda doğal kaynakları gelire ve yatırıma çeviriyorlar. Bu firmalar yalnızca Katar’ın doğal kaynaklarını ihraç etmiyor aynı zamanda dünya enerji devleriyle veya kendi yapılarındaki alt şirketlerle LNG terminali inşası ve doğalgaz keşifleri yaparak hem yapısal olarak hassas olan LNG piyasasında daha çok söz sahibi oluyorlar hem de enerji odaklı ekonomik aktivitelerini satışa indirgemiyor ve yatırım portföyünü geniş tutuyorlar. Örneğin Katar Gaz, Tayland’da ve Meksika’da terminal inşası; Angola’da, Güney Afrika kıyılarında ve Fildişi Sahili Cumhuriyeti’nde doğalgaz keşifleri yürüttü. Benzer bir planlama ve iş birliği ile Katar Petrol, İngiltere’nin South Hook gaz firmasıyla bir anlaşma yaptı ve South Hook LNG terminalinin %67,5 hissesini satın aldı. Bu anlaşma sonucunda Katar Gaz, İngiltere’nin LNG ihtiyacını 7,5 milyon tonluk bir satışla 2050’ye kadar temin edecek bir pozisyona geldi.
Sürdürülebilirlik ve Siyasi Esneklik
Katar aslında dünya çapında LNG satışına ve yatırımlarına geçmeden önce doğalgaz ihtiyacı olan bölge ülkelerine de satış yapmak istedi, hatta bu nedenle Yunus Boru Hattı inşa edildi. Fakat her ne kadar şu an Katar’ın Körfez bölgesine satışı devam etse de hem dünya piyasasının altında bir fiyata vermesi beklendiği için hem de siyasi çalkantılardan etkilenmesi çok muhtemel bir ticaret ortaklığı olduğu için, enerji politikasının odak noktası küresel bağlantılar oldu.
Katar siyasi elitlerinin asıl amacının siyasi sıkıntılardan ve dönüşümlerden etkilenmeyen sürdürülebilir ortaklıklar peşinde olduğunu söylemek mümkün. Katar’ın bahsi geçen Kuzey Sahası’nı İran’la paylaşması ve bu noktada bir kriz yaşanmaması için İran’la diplomatik ilişkilerini hep rasyonel bir hatta ilerletmesi de enerji politikasını siyasi çıkmazlara sokmak istemeyişine örnek gösterilebilir. Aynı şekilde Katar, BAE, Suudi Arabistan ve Umman’a gaz ihraç etmek için ortak kurulan Yunus Boru Hattı projesinde de siyasi gerilimi tırmandıracak adımlardan kaçındı; hatta 2017 Körfez Krizi’nde bu ülkeler kendisine ambargo uyguladığı halde güvenilir enerji kaynağı imajını zedelememek için doğalgaz akışını durdurmadı.
Katar’ın bölgeden ve siyasi etkilerden uzak bir ekonomik ağ geliştirmesi, Körfez Krizi gibi diplomatik ve fiziki ambargo doğuran bir süreçte temel gelir kaynağının etkilenmemesine neden oldu. Bu nedenle, doğalgazı satış ve yatırıma dönüştürme biçimi, Katar’a siyasi hamlelerde özgürlük ve bölge lideri Suudi Arabistan’dan bağımsız olma esnekliği getirdi. Eğer doğal kaynağı doğalgaz değil petrol olsaydı aynı durum Suudi Arabistan’ın kaynak üzerindeki otoritesi ve lojistik olarak taşınmasının zorlukları nedeniyle söz konusu olmazdı.
Tam olarak bu nedenle Katar’ın OPEC’le ilişkileri de çalkantılı oldu. Katar, 1961 yılında OPEC’e katıldı fakat temel enerji kaynağı petrol olmadığı için OPEC, Katar’ın enerji politikalarını yönlendirmedi. 2018 yılında ani bir kararla Katar Enerji Bakanı Saad Al-Kaabi OPEC’ten ekonomik gerekçelerle ayrılacaklarını, Katar’ın enerji politikaları açısından OPEC’in verimli bir iş birliği sunmadığını söyledi. Her ne kadar Katar’ın doğalgaza ve özellikle LNG’ye olan yatırımı bilinse de ayrılığın 2017 Körfez Krizi’nden sonra gelmesi siyasi ihtimalleri de düşündürdü. Katarlı yetkililer ise ülkenin OPEC’teki ikinci küçük petrol üreticisi olduğunu ve odak noktasının doğalgaz olduğunu söylediler. Enerji politikası bu kararın arkasındaki temel unsur olsa da Katar’ın OPEC’ten özgürleşmesi ve enerji kararlarında Suudi Arabistan hakimiyetinden çıkması da bir sembolik neden olarak görüldü.
Dış Politika ve Enerji Gücünün Hassas Dengesi
Şubat 2022’ye gelindiğinde, Emir Tamim’in ABD ziyaretinde ikili ilişkilerin 50’nci yılı kutlanırken, Bahreyn (2002) ve Kuveyt’ten (2004) sonra Katar’a da ‘NATO üyesi olmayan önemli müttefik’ statüsü verilmesi ve Rusya’nın potansiyel hamlesine karşılık Avrupa’nın gaz ihtiyacını desteklemesinin talep edilmesi, bu küçük monarşinin dış politikasının ve enerji piyasasındaki rolünün örtüşmesini perçinleyen bir örnek oldu.
Katar’ın ve diğer körfez ülkelerinin ABD ile politikaları Körfez siyasi denklemindeki en önemli bileşenlerinden biri. Rantçı ekonomik bir sistemle gelirlerini vatandaşlarına sosyal ve ekonomik refah imkânlarıyla dağıtarak monarşi rejimini sürdüren Arap Körfezi ülkeleri için, doğal kaynaklarını dünya piyasasına akılcı bir metotla satmak ve gelirlerini yatırımlar ve ekonomik planlarla uzun vadeli ve sürdürülebilir kaynaklara çevirmek çok taraflı dış politika inşalarının ve ABD ile yürüttükleri dengenin de temel unsurlarından biri. O nedenle, Katar’ın enerji politikası “Kaynak Lanetinin” aksine, enerji kaynakları sayesinde bağımsız bir dış politika inşa etmesini ve dünya siyasetinde kritik roller almasını sağladı.
Biden’ın Katar’dan talep ettiği enerji desteğine gelince, Enerji Bakanı Al-Kaabi’nin açıklamalarında da görüldüğü üzere, Katar daha yapısal bir açıdan yaklaşarak bu durumun bir Rusya-Katar gerilimine dönmesini arzu etmiyor. Katar’dan enerji alan mevcut Avrupa ülkelerinin zor durumda kalmaması Katar için nasıl bir öncelikse, enerji politikaları üzerinden dış politikada bir sorun yaşamamak da o kadar kritik bir durum.
Avrupa’nın LNG aldığı ülkelerin 2000-2019 yılları arasındaki toplam satışına bakıldığında sırasıyla Cezayir, Katar, Nijerya, ABD ve Rusya öne çıkıyor. Burada hassas olan nokta, Rusya’nın bazı AB ülkeleri için lider satıcı olması; yoksa AB genelinde doğalgaz alımı çeşitlendirilmiş ve tek bir kaynağa dayalı bir alımdan kaçınılmış. Journal of Petroluem Technology’nin 2021 verilerine göre ABD, tüm Avrupa’nın LNG ithalatının %24’ünü, Rusya %21’ini ve Katar %18’ini karşılamış. Avrupa’nın boru hattıyla aldığı doğalgazda ise Rusya’dan sonra lider ülke Norveç. Fakat gerek boru hattıyla gerek LNG ile ağırlıklı olarak Rusya’dan doğalgaz alan İspanya, Fransa, Hollanda, Portekiz, Belçika, Almanya ve Polonya Rusya’nın satışı durdurma kararı ile belli zorluklarla karşılaşabilir. Katar enerji üretimini 110 milyon tona çıkarmayı düşündüğünü yıllık planlamasında açıkladı ve bu yeni açılan pay elbette Avrupa’ya tahsis edilebilir. Fakat Al-Kaabi, yaşanması muhtemel teminat krizinin enerji politikalarının yapısal bir sorunu olduğunu ve kolektif bir çabayla uzun vadede çözülebileceğini; Rusya-Ukrayna krizinin meselenin yalnızca bir ayağı olduğunu söyleyerek Katar’ın ani bir hamleden kaçındığı ama bu enerji krizi sürecinden de izole olmayacağı fikrini uyandırdı.
Katar’ın komşu ülkelerle yaşadığı ve üç yılı aşan diplomatik kriz sürecince LNG kaynaklarıyla gelen siyasi ve ekonomik özgürlüğü, bu küçük monarşiye oldukça etkili ve kullanışlı bir manevra alanı sağlamıştı. Körfez Krizi çözülse de Katar’ın ambargo ülkeleriyle süregelen sorunları var. Özellikle FIFA 2022 Dünya Kupası öncesi, Katar’ın uluslararası arenada ne kadar olumlu bir imajı olursa ev sahipliği yapacağı bu turnuva, ülkenin imajı ve başarısı için o denli etkili bir araç olur. Katar’ı teröre destek veren ülke olarak gündemine alan Trump’ın aksine, Biden’ın ülkeye ‘NATO üyesi olmayan önemli müttefik’ statüsü vermesi ve enerji desteği istemesi, hem Katar’ın dış politikası adına destekleyici bir hamle hem de enerji politikalarının önümüzdeki yıllarda ittifakları ve çatışmaları belirleyici bir unsur olacağının göstergesi olarak okunabilir.