Muhammed Bin Selman’ı Anlamak-I
Muhammed bin Selman’ın 21 Haziran 2017’den günümüze iç politikada ve bölgede etkide bulunduğu politikaları ve kırılma anlarını tartışmak, her an Suudi Arabistan kralı olabilecek bu ismin siyasal zeminde oturduğu gerçekliği anlamak adına önemli.
Suudi Arabistan veliaht Prensi Muhammed Bin Selman (nam-ı diğer MbS) henüz 38 yaşında ve yükselen bir bölgesel lider. MbS’nin veliaht prensliğe geçişi; o dönemde Suudi Arabistan’ın içinden geçtiği iç politika ve dış politika süreci ve Suud ailesi içindeki güç savaşı, bölgesel ve küresel manada Krallığın politika tutumlarını anlamak adına önemli mihenk noktaları.
Muhammed bin Selman’ın 21 Haziran 2017’den günümüze iç politikada ve bölgede etkide bulunduğu politikaları ve kırılma anlarını tartışmak, her an Suudi Arabistan kralı olabilecek bu ismin siyasal zeminde oturduğu gerçekliği anlamak adına önemli.
2030 Vizyonu
Bu noktada ilk olarak MbS’nin ekonomik reform ve mega projelerle öne çıkan ve henüz ikinci veliaht prensken uygulamaya başladığı ‘Suudi Arabistan yüzyılı’ politikasına değineceğiz. MbS, bölgedeki diğer veliaht prenslerin isimlerini ve projelerini öne çıkarma sürecinde yaptıkları gibi milli vizyon projesinin başını çekti. Körfez ülkelerinin genelinde doğal kaynakların ağırlıklı olarak kullanıldığı ekonomik sistemin sonrasına ve dönüşen dünyaya hazırlanmak için ulusal vizyon hedefleri belirleniyor. Ekonomi, bu hedeflerin en öne çıkan başlıklarından biri. Fakat genel olarak Körfez monarşilerinin ulusal vizyon projelerinin ‘insan sermayesi’ ve buna dayanarak toplumsal sermayenin hedeflendiği teşvik metinleri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Diğer bir deyişle, hem kültürel ve dini değerlerinin farkında hem de toplum için daha çok üreten, dinamik ve vergi veren bir nesil hedefiyle planlanan bu metinler, Körfez genelindeki işgücü ve entelektüel sermaye eksikliği motivasyonlarıyla ortaya çıktılar. Ulusal vizyon projeleri hemen hemen bütün monarşilerde oldukça hırslı ve kapsamlı hedefler koyuyorlar.
Rantiyer Toplumsal Sözleşme ve İddialı Hedefler
Benzer bir süreçle, Suudi Arabistan 2030 Vizyonu da 2016 yılında açıklandı. Azimli ulus, gelişen ekonomi ve enerjik toplum gibi üç ana temel hedef etrafında toplanan vizyon, toplamda 11 kalkınma programını aynı anda yürütüyor. Temelde bu 11 program, Krallığı petrol sonrası ekonomik sürece, sürdürülebilir bir toplumsal ve siyasi yapı ile hazırlamayı hedefliyor. Programların hemen hepsi, kalkınma, yatırım, barınma, toplumun yapı dönüşümü, özelleştirme, ulusal sanayinin gelişmesi, sürdürülebilir finans ve para politikalarının düzenlenmesi, sağlık sektörünün dönüşümü, yaşam kalitesinin artırılması ve haccın iyileştirilmesi gibi kamu yatırımları ve kamunun doğrudan etkileneceği kalkınma hamlelerinden oluşuyor. Yalnızca Beşerî Kabiliyetleri Geliştirme programı, daha çok kimlik ve ulusal aidiyet vurgusunun ve kültürel politikaların öne çıktığı daha sosyal hedefleri de barındıran bir içerik sağlıyor. Vizyon genel manada dinamik, üretken, toplumsal farkındalığı olan ve toplum için çalışan ve vergi veren bir Suud vatandaşı profili hedefliyor.
Belirledikleri zaman diliminde bu hedeflere ulaşmak ne kadar mümkün, bu hâlâ bir tartışma konusu. Fakat petrol sonrası sosyo-ekonomik sürece toplumsal ve siyasi bir hazırlık için bu projelerin kullanıldığı ve halkın bu şekilde belli reformlara ikna edildiği bir gerçek. Petrol sonrası ekonomik süreç derken kasıt, kaynakların topyekûn tükendiği bir zamanı ifade etmekten ziyade, kaynakların eskisi kadar gelir getirmediği yahut ekonomik varlıkların çeşitlendirilmesinin zorunluluk olduğu bir sürece atıfta bulunuyor. Suudi Arabistan’ın Petrol eski Bakanı Ahmet Zeki Yamani’nin “Taş Devri dünyada taş kalmadığı için bitmedi. Petrol devri de dünyada petrol kalmadığı için bitmeyecek” sözü, aslında toplumun üretime ve sermayeye minimum katkı yaparak maksimum pay alma anlayışı üzerine kurulu rantiyer ekonomik sistemin yeni bir kaynak ve toplumsal sözleşme modeli arayışının ekonomik nedenlerini özetliyor.
Rantiyer toplumsal sözleşme, petrol ve doğalgazın keşfedilmesiyle ortaya çıkan ani ve muazzam zenginliğin, kültürel olarak süregelen şeyhlik sistemine uygun olarak ‘kaynakları dağıtma’ temelli bir siyasi araca dönüşmesi. Diğer bir deyişle, bir kabilede şeyhin halkını koruma ve yeterince kaynağa eriştiğinden emin olma sorumluluğu olduğu gibi, Arap Körfezi monarşileri de siyasal olarak halkın devlete güven duyması ve uyması karşılığında onlara yüksek maaşlar, sigorta ve sosyal hizmetler sağlıyor. Körfez monarşilerinde, Batılı manada demokratik bir yapının olmadığını düşündüğümüz zaman, ‘temsil yoksa vergi de yok’ ifadesinin tam tersi olarak verginin de temsilin de olmadığı bir toplum yapısı inşa edildiği söylenebilir. Fakat petrol ya da doğalgaz henüz bitmese de bir gün bu kaynakların dünya için önemi azaldığında yahut gelirlerini paylaşmak eskisi kadar cazip olmadığında bu toplumsal sözleşme nasıl devam edebilir?
Ekonomik Reform
MbS’nin ekonomik reform çabası da tam olarak bu düzleme oturuyor. Henüz ikinci veliaht prensken, Suudi Arabistan’ın petrole bağımlı ve reforma ihtiyaç duyan bir ekonomik sistemi olduğunu dile getiren MbS, vatandaşların özel sektöre ve sanayiye teşvik edildiği ve katma değer vergisinin 2018’den itibaren uygulamaya konulduğu bir model vurgusu yapıyor. Suudi Arabistan’da vatandaşların yüzde 70’inin devlete bağlı kurumlarda çalıştığı düşünüldüğünde, vizyonun ekonomik hayata ve üretime katkısı yüksek bir nesil hedeflemesi şaşırtıcı değil. Ülkede hâlâ gelir vergisi uygulanmıyor ve cömert sosyal hizmetler mevcut, fakat halkın ekonomik rolünün artırılması daha sık vurgulanan bir durum haline geldi. Örneğin, dönemin kamu hizmetlerinden sorumlu bakanı Halid Alaraj, 2016 yılında Suudi devletine bağlı kurumlarda çalışan bazı insanların günde sadece bir saat işe gittiklerini fark ettiklerini söyledi. Aynı yıl MbS’nin önayak olduğu bilinen ekonomik reform uygulamalarıyla, bakanların ve Şura Meclisi üyelerinin de içinde olduğu üst düzey bürokratların maaşlarında ve ek ödeneklerinde yüzde15-20 arasında kesintiye gidildi. Buna ek olarak, kadınların araba sürme yasağının kaldırılması, sinemaların ve belli eğlence merkezlerinin açılması, sokakta görev yapan ahlak polislerinin yalnızca online ihbar ile çalışmaya başlaması, kadınların yurt dışına çıkışını ve pek çok gündelik faaliyetini etkileyen vasi uygulamasının değişmesi, toplumsal olarak, ekonomik sürece paralel bir ‘göreceli’ reform süreci başlattı.
2016’dan bu yana ulusal vizyon çerçevesinde devam eden bu ekonomik ve sosyal reformlar, bir yandan yalnızca yüzeysel değişiklikler olarak yorumlanırken bir yandan da gerçekten bir toplumsal dönüşümün öncüsü olur mu ihtimali tartışılıyor. Peki Krallığın yaşamaya başladığı bu reform sürecine halk, muhafazakâr ulema ve kaynaklara sınırsız erişime alışkın elitler, Suud hanedanlığı nasıl ayak uyduruyor? Yahut daha önemli bir yerden sorarsak, toplumun bu sosyo-ekonomik sistemin meşruiyetine inancı nasıl sağlanıyor? Bu noktada MbS’nin genç fakat oldukça otoriter üslubu, Krallığın elitlerini dönüştüren zorunlu ekonomi politikaları, yolsuzluk operasyonu, Körfez Krizi, ABD ile Trump dönemi ilişkileri ve hâlihazırda devam eden Yemen savaşı, yazı dizisi boyunca konuşacağımız farklı fakat benzer stratejilere çıkan hamleler.
Bir sonraki yazıda bu bağlamda öne çıkan diğer unsurları ele alacağız.