Mutlu Hissetmek…
BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı imzalı Dünya Mutluluk Endeksi Raporu, 137 ülkeyi gayrisafi milli gelir, sosyal destek, ortalama yaşam süresi, vatandaşların kendi hayatlarıyla ilgili karar alabilme durumları ve ülkedeki yolsuzluk düzeylerine göre değerlendiriyor. Türkiye, son verilere göre 106’ncı sırada.
Mesafelerin anlamını yitirdiği ve ülkelerin, kültürlerin ve insanların birbirinden giderek daha fazla etkilenir hale geldiği günümüz dünyasında mutlu olmak paradoksal bir biçimde hem kolay hem de zor. Bilgiye ulaşmanın giderek daha kolay hale gelmesi, bireylerin farkındalık seviyelerini artırırken tüketim-odaklı hayatın popülerleşmesi ise kısıtlı imkânlara sahip kitleyi mutsuz hale getirebiliyor.
Teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği ve bazı mesleklerin insanlar eliyle yapılmasını gereksiz hale getirecek yapay zekâ uygulamalarının giderek önem kazandığı günümüz dünyasında, insanların birbiriyle olan yüz yüze etkileşimi günden güne azalıyor. Sosyal medya mecralarında görünmenin ve tıklanmanın var olabilmenin bir koşulu olarak yansıtıldığı böylesi bir atmosferde psikolojik rahatsızlıklar hem toplumsal hem de ekonomik anlamda önemli sorunlarından biri. Psikolojik olarak bir rahatsızlık tanısı olmasa da dünyanın farklı coğrafyalarında kitlelerin mutsuzluktan muzdarip olduğu biliniyor. Madde ve alkol bağımlılığı, iş ve özel hayat dengesinin, alanı giderek daralan özel hayat aleyhine bozulması, büyük şehirlerde yalnız yaşayan insanı giderek köklerinden koparırken materyal unsurlarda mutluluk aramaya yöneltiyor. Bu yönelim insanı huzursuz ve doyumsuz hale getirirken, maddi ihtiyaçları karşılanmış ancak ruhsal ve manevi yönden yetersiz ve mutsuz hissetmesine yol açıyor.
Mutlu hissetmenin bireyin salt manevi yönüne bağlı olmadığı biliniyor. Güçlü aile bağları ve dostluk ilişkileri mutlu olmak için önemli bir şart ancak yeterli değil. Mutlu olmak maddi yönden belli koşullara bağlı ve bunların içinde ekonomik durum da önemli bir yere sahip. BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı imzalı Dünya Mutluluk Endeksi Raporu’nun geçtiğimiz aylarda paylaşılan son verilerinde, Afganistan en mutsuz ülke olarak karşımıza çıkmakta. Toplamda 137 ülkenin değerlendirildiği rapor için gayrisafi milli gelir, sosyal destek, ortalama yaşam süresi, vatandaşların kendi hayatlarıyla ilgili karar alabilme durumları ve ülkedeki yolsuzluk düzeyleri göz önüne alınıyor. 2022 raporunda, 112’nci sırada bulunan Türkiye, son verilere göre 106’ncı sırada yer aldı.
Mutluluk ve Sağlık
Mutlu hissetmenin psikolojik ve fizyolojik olarak sağlıklı olma ile doğru orantılı olduğu biliniyor. Modern çağın önemli hastalıklarının başında depresyon ve anksiyete gelmekte. Tüketimin ve hızın günden güne arttığı bu çağda kalabalıklar arasında yalnızlaşan insanların oranı da artmakta. Zayıflayan aile bağları ve artan geçim derdi sıkıntısı insanları giderek daha yalnız hale getiriyor. Böylesi bir çağda yaşayan insanın anlam arayışı ise giderek zorlaşıyor; psikolojik dayanıklılığı zayıflıyor ve depresyon gibi rahatsızlıkların pençesine düşüyor. Depresyon gibi rahatsızlıkların tedavisinde hem farmakolojik (ilaç tedavisi) hem de terapi yardımı önem taşımakta.
Sanat terapisi de psikolojik rahatsızlık yaşayanların iyileşmesi amacıyla uygulanan bir tedavi şekli. Sanatçının Yolu kitabının yazarı Julia Cameron’a göre, “Sanat; içimizdeki sandıkları ve yüklükleri açar. Mahzenleri ve tavan aralarını havalandırır. Bizi iyileştirir”. Bu anlamda, başkalarıyla paylaşılmayan dertlerin sanatsal faaliyetler ile dışa aktarımı, iyi hissetmek adına önemli bir role sahip. Mutlu olmak bir eylem ise bu eylemde meşguliyet ve boş durmamak adına sanatsal faaliyetler önemli.
Kitle İletişim Araçları ve Kutuplaşma
Psikolojik olarak iyi olma halinin tek düşmanı yalnızca depresyon gibi hastalıklar değil. Özellikle TV ve sosyal medya gibi kitlelerin zihin dünyalarını, olayları değerlendirme ve davranış biçimlerini etkileyen kitle iletişim araçlarının da son yıllarda toplumsal kutuplaşmayı besleyerek bireyleri mutsuz ve gergin yaptığı biliniyor. Özellikle sosyal medya eliyle yürütülen linç kampanyaları ve ötekileştirici söylem, “hain” veya “terörist” gibi yaftalar ile toplumun belli bir bölümüne yönelik nefreti körüklüyor, böylesi bir atmosferde nefrete maruz kalan bireylerin depresif ve umutsuz hissetmeleri maalesef sıradanlaşıyor. Sıradanlaşan bu durum ile mücadele etmek için toplumun farklı katmanlarının birbirini anlaması ve “öteki” olarak görmek yerine ortak bir dil bulmaya ve asgari müştereklerde buluşmaya gayret etmesi önemli. Bu gayretin sonuç vermesi ise toplumu yöneten ve kullanılan dili şekillendiren siyasilerin aynı yönde çaba göstermesi ile olanaklı hale gelebilir. Ayrımcı ve dışlayıcı bir dil ile kitleleri yönlendiren ve kutuplaşmadan beslenen bir siyasi irade ile işini icra etmeye çalışan yönetici sınıfın, toplumsal huzura ve dolayısıyla da bireylerin huzur ve mutluluğuna katkı sunması beklenemez.
Kitle iletişim araçlarının yol açtığı toplumsal kutuplaşma, ayrımcılık gibi faktörlerin yanında hayat tarzını ve yaşam kalıplarını radikal bir biçimde dönüştüren ani değişimler de insanı mutsuz ve köşeye sıkışmış hissettirmekte. Koronavirüs pandemisi sürecinde yaşanan izolasyon ve karantina uygulamaları sebebiyle birçok kişinin psikolojik destek almak zorunda olduğu biliniyor.
Kendini Gerçekleştirememe
Öte yandan, mutlu hissetmenin temelinde bireylerin kendilerini gerçekleştirmeleri önemli bir yere sahip. Kendini gerçekleştirmenin en önemli yollarından biri ise şüphesiz bireyin sahip olduğu eğitim ve bilgi birikimine yakışan bir meslek sahibi olabilmesinden geçiyor. Sahip olunan eğitim ve donanımın, hak edilen kariyer basamağına çıkmada yeterli olmadığı bir toplumda, nepotizm ve patronaj gölgesinde, hayatta bir yer edinmeye çalışan bireylerin mutlu olması çok zor. Uzun ve yorucu eğitim maratonunun ardından, gençlerin bir dizi sınavdan ve mülakattan geçmesi zorunlu olan toplumumuzda, işe alım süreçlerinde vuku bulan haksızlıklar ve ayrımcılık gençliğin büyük bir bölümünün neden mutsuz olduğu sorusunun temel yanıtlarından biri. Hedeflerine ulaşmada umudu günden güne zayıflayan gençlerin artan belirsizlik ve ekonomik zorluklar nedeniyle yurt dışına çıkma planları yapmaları, aslında içinde bulundukları mutsuzluktan kurtulmak adına atılan bir adım. Gençlerin mutluluk ile arasındaki mesafe, hedeflerine ulaşmak için gösterdikleri çaba oranında azalacak. Bu anlamda, Bertrand Russell’ı hatırlamakta fayda var: Mutlu Olma Sanatı adlı eserinde Russell, mutsuzluğa neden olan koşulların yalnızca dış dünya ile ilgili olmadığını ifade eder. Russell’a göre mutluluk, çevremizdekilerin elimizden alabileceği bir hak değildir. Bireyler, mutluluğu başkalarını suçlayarak değil, belirlediği hedeflere ulaşmak için mücadele ederek yakalayabilir. Günümüz Türkiye’sinde mutluluğa bu pencereden bakmak gerek. Her ne kadar maruz kalınan hak ihlalleri fazla olsa da ancak bu şekilde başkalarını suçlamanın getireceği yorgunluğu ve öfkeyi azaltıp enerjimizi mutlu hissetmeye yönlendirebiliriz.