Savaş Altında Çocuklar ve Mahler

Çatışma bölgelerindeki çocuklar için çocukluğun allı pullu düşleri, tıpkı Mahler’in Dokuzuncu Senfonisi misali, derin bir melankoli, azap ve kapkaranlık duygular eşliğinde dramatik bir şekilde sessizliğe karışıyor. Mahler’in ifadesiyle, geriye sadece “ölümün görkemi” kalıyor. Hem de tüm dünyanın gözlerinin önünde yaşanan bir toplu ölüm…

“Acı geçiyor. Acı elbette geçiyor. Acı çekmiş olmak geçmiyor.” 

Kemal Varol 

 

İsrail’in saldırıları altında ailesiyle birlikte Gazze’de yaşayan 35 yaşındaki inşaat mühendisi Mohammad Matar, “3 yaşındaki kızım füzeleri duyduğunda uykusunda sıçrıyor. Bana ‘Neden böyle oluyor?’ diye soruyor. Ama ben ne söyleyebilirim ki?” diyor. 

 

Mohammad’ın dört kişilik ailesinde herkes uyumakta zorluk çekiyor. Çünkü bir gün sonra uyanıp uyanamayacaklarından emin değiller. 

 

Bombardıman altında yaşayan yetişkinleri olduğu gibi çocukları da zor, yoksun ve travmatik bir yaşam bekliyor. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve uluslararası savaş hukuku normları ise hayatlarının hiçbir aşamasına yansımıyor. 

 

Acımasız savaş koşulları altında çocukların temiz suya erişimleri yok. Hijyen standartları düşük. Bu yüzden grip, ishal gibi hastalıklara uygun ortam var. Aşırı hava durumları karşısında korunamıyorlar. 

 

Sürekli öldürülme ve yaralanma endişesiyle fiziksel ve zihinsel sağlıkları çökmüş. 

 

Gıda güvensizlikleri var, çünkü abluka altında gıdaya erişim zor. Kimisi sokakta arkadaşlarıyla futbol oynarken isabet eden hava saldırısı sonrasında ampüte olmuş durumda.

 

Okula gidemiyorlar, çünkü okulları da bombalanıyor. Hastaneye gittiklerinde de hastanenin bombalanması an meselesi. Ağrılı bir yaraya dönüşen bir hayatta “gidecek yeri olmamak”, ne ağır bir his… 

 

Yas Tutan Çocuklar 

 

Save the Children’ın 15 yıl abluka altında yaşamanın çocukların zihinsel sağlıkları üzerindeki etkisini ölçmek için 488 çocuk ve 160 ebeveyn/bakım verenle yaptığı başka bir araştırmaya göre, çocukların yüzde 84’ü sürekli korkuyor, yüzde 80’i sinirli, yüzde 78 sürekli yas tutuyor, yüzde 77’si de üzgün. Bunun sonucunda çocukların yüzde 79’u uykularında yataklarını ıslatıyor, yüzde 59’u konuşmayı reddedip içe kapanıyor, yüzde 48’i bir işe konsantre olmakta zorluk yaşıyor. 

 

Yine Save the Children’ın Ekim ayı sonunda yaptığı açıklamaya göre, İsrail’in sadece üç hafta içerisinde bombardımanlarıyla Gazze Şeridi’nde öldürdüğü çocuk sayısı son dört yıldır dünya çapında çatışma bölgelerinde her yıl öldürülen çocuk sayısını geride bıraktı. 

 

Açıklamanın yapıldığı günden beri beyaz kefenlere sarılı ufacık çocuk bedenleri ve acılı ebeveynlerin matem ve isyan dolu haykırışları kapladı Gazze sokaklarını… Sayı da giderek katlandı. Birleşmiş Milletler’in 11 Kasım verilerine göre, Gazze’de öldürülen 11 binin üzerinde Filistinlinin yüzde 74’ü çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşurken, 4.500 kadarı çocuk. 1.500 çocuğun da kayıp olduğu ve muhtemelen bina enkazları altında kaldığı tahmin ediliyor. 

 

Çocuklar avutulmak değil, yaşamak istiyorlar. Hem de 2,3 milyon nüfuslu ve nüfusun yaklaşık yarısının çocuklardan oluştuğu Gazze’de… 

 

Ukrayna ve Suriye’deki Çocuklar 

 

Acıların kıyaslaması da merkez üssü de elbette olmaz. Ama yakın dönem savaşlarına baktığımızda, Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya yaptığı saldırı sonucunda bu zamana değin yaklaşık 520 çocuk öldürüldü. Ukrayna’nın nüfusunun yüzde 18’i çocuk. Veya Suriye’de 2011 yılında başlayan savaştan bu yana geçen 12 yılda Birleşmiş Milletler verilerine göre 12 bin, Suriye İnsan Hakları Ağı’na göre 30 bine yakın çocuk öldürüldü. Suriye’nin nüfusunun yüzde 37’si çocuklardan oluşuyor. 

 

Savaşlar, çocukların haklarının yok sayıldığı, iyi olma hallerinin ortadan kalktığı, çocuk hastanelerinin bile vurulduğu, çocukların bir gecede yetişkinlerle aynı ölüm kalım mücadelesi içerisine girdiği, temel hedef haline geldiği, acımasız bir tragedya sahnesi…

 

Savaş dönemlerinde çatışma alanlarında yaşayan çocukların karşılaştığı altı temel hak ihlali söz konusu. Bu altı temel başlık da, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 2005 yılında 1612 sayılı Karar ile belirlendi: 

 

  1. Çocukların öldürülmesi ve sakat bırakılması; 
  2. Silahlı güçler ve silahlı gruplar tarafından çocukların kullanılması veya çocukların silah altına alınması; 
  3. Okullara veya hastanelere saldırıda bulunulması; 
  4. Çocuklara yönelik tecavüz veya cinsel istismar; 
  5. Çocukların kaçırılması;  
  6. Çocukların temel insani yardıma erişiminin engellenmesi. 

 

Ne acı ki, şu anda tüm bu başlıklardan oluşan trajik bir potpuriyle karşı karşıyayız Gazze ve Batı Şeria’da… Gazze’deki Şifa Hastanesi’nde yoğun bakımda tutulan bebeklerin oksijen yetersizliği nedeniyle birbiri ardına hayatını kaybetmesi karşısında gözyaşlarımız kaplıyor atmosferi…  

 

Birleşmiş Milletler, “Bebekler, çocuklar, okullar, siviller, hastaneler, yardım kuruluşu çalışanları, sağlık çalışanları hedef değildir. Her zaman korunmalıdır. Her durumda. Her yerde” şeklinde sosyal medya paylaşımlarına hız veriyor. 

 

Lev Tolstoy’un İvan İlyiç’in Ölümü romanının meşhur sözüdür: “İvan İlyiç tam o sırada düştü ve ışığı gördü; evet yaşadığı hayat yaşaması gereken hayat değildi, ama yanlış hâlâ düzeltilebilirdi sanki.” 

 

Evet, yanlış hâlâ düzeltilebilir. Ancak tüm uluslararası toplumun, başka çatışma alanlarında da gündeme getirdiği gibi, uluslararası insan hakları hukukuna saygı duyulması şartıyla… 

 

Uluslararası insan hakları hukuku, ülkelerin çocuklar dahil sivilleri koruma altına alacak tedbirlere başvurmalarını şart koşuyor. Zira özellikle çocuklar çatışma zamanlarında en hassas gruplardan biri.

 

Birleşmiş Milletler ilke kararlarına göre, okullara veya hastanelere saldırı yapılması, uluslararası insan haklarının ihlali demek. Birleşmiş Milletler’e göre, okullar da hastaneler de korunaklı mekânlar olmalı ve çocuklar bu mekânlara çatışma sırasında güvenli bir şekilde sığınabilmeli. 

 

Sahada Durum Nasıl? 

 

Ancak teori ile pratik birbiriyle ne Gazze’de örtüşüyor, ne de diğer çatışma alanlarında. 2005-2022 arasında Birleşmiş Milletler’in verilerine göre, okullara ve hastanelere 16 binin üzerinde saldırı gerçekleşti. Bu saldırılar sadece çocukların yaşamlarını riske atmakla kalmadı, aynı zamanda eğitim ve öğretim haklarını da elinden aldı, tıbbi desteğe erişim imkânlarını sınırlandırdı. Yani hem eğitim hem sağlık hem ekonomik fırsatlar üzerinde yaşam boyu etkisini gösterecek bir döngü söz konusu… 

 

Sadece Gazze’ye yönelik son saldırılarda en az 279 eğitim binası hasar gördü, 135 sağlık tesisine saldırıda bulunuldu, 21 hastane ve 47 sağlık hizmet merkezi hizmet dışı kaldı. Rafah’ta bir okulun avlusunda çocukları eğlendirmek için akrobatik hareketler yapan, parende atan, uzun eşek oynayan genç erkeklerin görüntüleri ise, bu yıkımı sadece bir anlığına unutturuyor. (https://x.com/VOANews/status/1723566290357379221?s=20

 

Çocukların uluslararası insani yardıma erişiminin engellenmesi de uluslararası insan hakları hukukuna ters düşüyor. 2005-2020 yılları arasında Birleşmiş Milletler verilerine göre 14.900 kez çocukların insani yardıma erişimi engellendi. Bu vakaların yüzde 80’i ise 2016-2020 yılları arasında gerçekleşti.

 

2005-2022 yılları arasında Afrika, Asya, Ortadoğu ve Latin Amerika’daki 30’dan fazla çatışmada çocukların hakları 315 binden fazla kez ciddi şekilde ihlal edildi. Ukrayna, Suriye, Irak ve Gazze’yi bu tabloya kattığımızda söz konusu rakam bir yıl içerisinde ciddi şekilde arttı elbette… Öyle yüklü rakamlar ki bunlar, hiçbir çocuğun tek başına taşıyamayacağı kadar ağır. Türkiye’nin de çatışma bölgesinden tedavi için getirdiği Filistinlilere -hele ki içlerinde çocuklar varsa- burada ciddi bir psikolojik destek sunması şart.  

 

Çatışma bölgelerindeki çocuklar için çocukluğun allı pullu düşleri, tıpkı Mahler’in Dokuzuncu Senfonisi misali, derin bir melankoli, azap ve kapkaranlık duygular eşliğinde dramatik bir şekilde sessizliğe karışıyor. 

 

Gazze Şeridi’nin güneyine göçen ve İkinci Nakba yaşadıklarını ifade eden çoluklu çocuklu ailelerle birlikte çocukluğun müziği gittikçe yavaşlıyor ve sonunda duyulmaz oluyor; beraberinde tüm hayalleri de söndürerek usulca sahneden çekiliyor. 

 

Mahler’in ifadesiyle, geriye sadece “ölümün görkemi” kalıyor. Hem de tüm dünyanın gözlerinin önünde yaşanan bir toplu ölüm… 

 

Acının, vahşetin, mahrumiyetlerin ve endişelerin ağırlığı çöküyor gri gökyüzüne… 

 

Oysa tüm çocuklara, “Tüm insanlar kardeş olur / Yumuşak kanadın altında” diyen Friedrich Schiller’in Neşeye Övgü şiirinin ve Beethoven’ın tüm insanlığa adadığı Dokuzuncu Senfonisi’nin coşkusunu, neşesini ve umudunu armağan etmemiz gerekirken…  

 

Unutmayalım ki, Beethoven’ın Dokuzuncu Senfonisi’nin en sonundaki Neşeye Övgü bölümü Avrupa Birliği’nin resmi marşı. Neşeye Övgü, Neşeye Ağıt veya Neşeye Şarkı isimleriyle bilinen şiirin bestelenmiş sözleri ise şöyle: “Kardeş olun ey insanlar, / Bunu ister tanrımız! / Bu dünyada her şey geçer / Yalnız sana dost kalır / İnsanlığa doğruluğa / Göğsünü aç korkma sakın / Hür doğmuştur insanoğlu / Hür yaşamak hakkıdır.” 

 

Batı’da halkların büyük kısmının Gazze’deki çocuk kırımına karşı gösterdiği kitlesel hassasiyet ve samimi duygudaşlığa karşın, Avrupa Birliği’nde tıpkı Beethoven’ın sağırlık döneminde bestelediği Dokuzuncu Senfoni’de olduğu gibi sağır kalan ama bunu da “bilinçli” bir şekilde yapan siyasetçilerin bu marşın sözlerini anımsamasının vakti çoktan geldi. 

 

Kardeş olun ey insanlar… Hür yaşamak ve hayatta kalmak, hakkıdır çocukların…

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.