İndira Gandhi’nin siyasal yaşamını gerçek olaylara sadık kalarak anlatan Emergency adlı filmi izlerken, İndira’nın, Shakespeare’in trajik kahramanı Macbeth’e büyük ölçüde benzediğini, III. Richard’ı da yer yer anımsattığını düşündüm…

Zero Day dizisi, hem kurgu hem de işleniş biçimi olarak yeni Amerika olarak adlandırılabilecek sürecin nasıl tehlikeler barındırabileceğini oldukça etkili bir şekilde ortaya koyuyor.

Türk dizilerinin Latin Amerika ülkeleri üzerindeki etkisi oldukça büyük ve eğlencenin nasıl kültürel diplomasi ve yumuşak güç aracı olarak işlev görebileceğinin etkileyici bir örneği. Artık Türk dizileri, Türkiye ile Latin Amerika ülkeleri arasında daha derin bağları güçlendiren bir kültürel alışveriş aracı haline geldi.

Gassal, kimsenin kendi ile doğrudan bağlantılı olarak yüzleşmek istemeyeceği bir kimlik. Bu açıdan baktığımızda dizinin ele aldığı konunun bugüne kadar hikâye edilmiş hemen her meseleye şerh düştüğünü söyleyebiliriz. Haliyle de Gassal dizisi toplumda herkesi ilgilendiren bir yapıya sahip. Ve belki de hepimizin kaçtığı en temel şeyi yüzümüze vuruyor.

Gassal, bir yandan Tabii için bir başarı hikâyesi olarak ortaya çıkarken bir yandan da yarattığı kültürel tartışma ile Türkiye’deki ‘nitelikli televizyon’ geleneğinin sınırlarını görünür hale getiriyor. Dijital dizilerin belirli formüller içerisine sıkıştığı ve aydınların da sadece grup asabiyetiyle belirli örnekleri suni bir biçimde öne çıkardıkları bir ortamda dijital dizi formuna dair yeni bir örnek teşkil ediyor.

Kızıl Goncalar 25 yıl öncesinde toplumu derinden kesen laik-anti laik kutuplaşmasını, bugünün diliyle, bugünden bakarak, bugünmüş gibi sahneye koyuyor. Belki de hikâyenin bugün karşımıza çıkışı zaten o günlerdeki derin kesiğin can alıcılığını artık aşıyor olduğumuzun kendi başına bir kanıtı. Yani hikâyeyi anlatmanın şimdi zamanı gelmiş, diyebiliriz.

Dizilerin bu kadar gündem olmasının, hatta kimilerine göre yerel seçim gündeminden daha çok konuşulmasının bir sebebi de müzakere alanı ihtiyacını son dönemlerde akademi, medya, sivil toplum ve siyasetten daha iyi karşılamaları, yani mecra olabilmeleri… İlk bölümünden beri ilgiyle izlenen, bir o kadar da tartışılan Kızıl Goncalar dizisinde sıra dışı bir mürit olan Cüneyd karakteri, hele […]

Hepimizin “Açlık” çektiği alanlar, inanç haline getirdiğimiz kısır döngüler var ve buralardan elbirliğiyle çıkmak istiyorsak, evrensel normları, toplumsal empati hallerini, hakiki çoğulculuk iklimini kendi mahallerimize kendi dilimizle götürmek zorundayız. Hangi kesimden olursa olsun buna engel olmaya çalışan; jeopolitiğin getirdiği sorunları kaşıyıp resmî ideolojik hallerinden taviz vermeyen “şahinler”le ortak demokrasi ve hukuk bilinciyle mücadele etmek ve bunu ortak bir kimliksel şuura dönüştürmek kaçınılmazdır.

“Kendine demokratlık” ve “kendine hukuk” dışında bir çıkış yolu öneremeyen; önermeyi ‘zaaf, güç kaybı, aldanma, düşmana kolunu kaptırma’ olarak gören zihniyet kalıpları, bütün bir ülke insanının kazancının nerede olduğu üzerine düşünüp eylemezse, kendini bu minval üzere terbiye etmezse bataktan çıkmak mümkün olur mu?

Her iki dizi de başladıkları sahici yerde kalamadıklarında, dolayısıyla kendi iddialarından vazgeçtiklerinde ve ‘tüketiciye’ bütünüyle teslim olduklarında bile bir hayli öğretici sayılır. Kızılcık Şerbeti ve Ömer’den -esas olarak dinsellikten beslenen iki dizi filmden söz ediyoruz- geç haberim oldu ve yayınlanmalarından çok sonra izleme fırsatı buldum.¹ Diziler devam ediyor ve anladığım kadarıyla bir seyirci kitleleri de […]

  • 1
  • 2
Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.