İki Diktatör: İndira ve Macbeth

İndira Gandhi’nin siyasal yaşamını gerçek olaylara sadık kalarak anlatan Emergency adlı filmi izlerken, İndira’nın, Shakespeare’in trajik kahramanı Macbeth’e büyük ölçüde benzediğini, III. Richard’ı da yer yer anımsattığını düşündüm…

emergency film kangana ranaut

Netflix’te İndira Gandhi’nin yaşamını anlatan Emergency (Kangana Ranaut, 2025) adlı filmi izlerken, İndira’nın, Shakespeare’in trajik kahramanı Macbeth’e büyük ölçüde benzediğini, III. Richard’ı da yer yer anımsattığını ve bu siyasi kişiliğin trajik kahraman olarak resmedildiğini düşündüm. Film, İndira’nın siyasal yaşamını gerçek olaylara sadık kalarak anlatıyor. Ancak senaristin trajik bir figür olarak İndira’nın bilincinin geçirdiği değişimi, trajik bilincin trajedinin ötesine geçerek bilgeleşmeye ve bireyleşmeye evrilmesini neye dayanarak kurguladığını bilmiyorum; bunu önemli bulmuyorum da, çünkü amacım filmin, yani kurgunun dünyasında gördüğüm diktatör İndira’yı, tiyatrodaki diktatör Macbeth’le kıyaslayarak yorumlamak. Bu karşılaştırmalı yorumun bir diktatörün başkalarına, başkaları kadar kendisine nasıl zarar verdiğine, kendisine nasıl yabancılaştığına ve sonuçta yaşamını anlamsızlaştırdığına sanat aracılığıyla tanıklık etmeyi mümkün kıldığını düşünüyorum.

 

Film, İndira’nın küçük bir kızken siyasi bilincinin oluşmasında dedesinin etkisiyle başlıyor. Dede, torunu İndira’ya gücü elinde tutmanın iktidar anlamına geldiğini ve en yüce hükümdarın büyük zorlukları aşan kişi olduğunu bir masal aracılığıyla anlatıyor. Hemen ardından genç İndira’yı babası Nehru’nun yanında, bağımsız hareket eden, başarılı aktif bir siyasetçi kimliğiyle görüyoruz. Ancak baba kız arasında gizli bir rekabet sezinliyoruz. Nehru, kızının özerk tutumundan hoşlanmıyor, İndira’ysa babasını yenik bir siyasetçi olarak görüyor ve hiçbir zaman onun gibi olmamaya, yani yenilmemeye karar veriyor. Başbakanlığı sırasında milletvekilliğinin mahkeme tarafından iptal edilmesi ve altı yıl siyasi yasak konması karşısında oğlunun da desteğiyle olağan üstü hâl ilan etmesi, İndira’nın o yenilmeme kararının sonucu. 

 

Demokratik, hümanist bir babanın elinde büyüyen İndira, demokrasinin gereğini yapmak ve hukuka uygun davranmak yerine, gücü ve iktidarı elinde tutmak için muhalefetteki siyasi rakiplerini ve 1 milyonun üzerinde insanı tutuklattırıyor, medyaya tam sansür getiriyor ve Anayasa’yı (özellikle vatandaşların yaşam hakkı ve kişisel özgürlüklerini korumaya alan 21’inci maddeyi) değiştirecek hâkimleri Yüce Mahkeme’ye atayıp, “yasa benim” diyerek ülkeyi kararnamelerle yönetmeye başlıyor. Şımarık oğlu Sanjay da İndira’nın vicdansız bir diktatöre dönüşmesinde ve güce sahip olma tutkusunun, içindeki şeytanı açığa çıkarmasında epeyce etkin bir rol oynuyor. Bakanlar annesini belki de Anayasa’ya uygun davranarak istifa etmeye ikna edebilecekken, Sanjay kabineyi küstahça hiçe sayıyor ve annesinin mutlak güç isteğini adeta körüklüyor. Daha sonra vasektomi yöntemiyle nüfus kontrolü uygulayıp binlerce erkeğin kötü tıbbi koşullar nedeniyle ölümüne sebep olacak kadar ileri gitmesini de Sanjay’ın insafsız politikasının yakıcı bir örneği olarak görüyoruz. 

 

Hiçlik mi, Bilgelik mi?

 

İktidar hırsının insanı nasıl kötücül bir diktatöre dönüştürdüğünü bize en iyi anlatan edebiyat eserlerinden biri de Macbeth’tir. İyiliği sınanmamış, eril öz-değeri çok zayıf Macbeth kralı öldürerek tacı ele geçirme hırsını önce sağlam bir vicdan sorgulamasına tabi tutarak cinayetten vazgeçse de, karısının kışkırtmasıyla ve karısına erkekliğini ve sevgisini kanıtlamak amacıyla masum kralı öldürür. Ancak bu cinayet ona huzur getirmez, çünkü vicdanına aykırı hareket etmekle yalnızca kralı değil, uykuyu, huzuru, kısaca kendisini de öldürmüştür. Huzurla uyuyabilmek adına şiddetin dozunu artırır ve kendisinden şüphelendiğini düşündüğü insanları (Banquo’yu, ardından Macduff’ın karısı ve çocuklarını da) öldürtür. Oysa şiddet çözüm getirmez. Macbeth korku girdabında sıkışıp kalmıştır, kendi benzetmesiyle söylersek, kana öyle batmıştır ki yürüyemez, ne ileri gidebilir ne geri dönebilir. Bıkkınlık artık anlamsızlığa dönüşmüştür. Macbeth hissetmez, duygudan kopar. Öyle ki, karısının ölüm haberine bile duyguyla tepki veremez. Yaşamak, var olmak anlamını yitirmiştir. Hiçlik duygusu Macbeth’i ele geçirir. Onun için yaşam bir kaçığın anlattığı, hiçbir anlam ifade etmeyen ses ve öfke dolu bir masaldan başka bir şey değildir artık. Ölüme teslim olduğunda Macbeth adına rahatlarız, çünkü anlamı yeniden yaratması mümkün değildir.

 

Çıkışı siyasal baskı ve şiddeti artırmakta arayan İndira da benzer bir açmaza girer. En yakın dostu halkın kendisinden nefret ettiğini yüzüne söyleyerek İndira’yı sağduyulu olmaya davet eder. Ardından gelen resim sergisindeki sahnede, ressam İndira’yı bir güç tanrıçası olarak çizdiği tabloyu tanıtırken İndira tedirgin olur ve filozof J. Krişnamurti bu huzursuzluğu sezerek İndira’ya, “Yalakalığın farkına vardığınızda, gerçeği aramaya başlamanız gerekir” der. Bu, İndira’nın kendiyle yüzleşmeye zorlandığı ikinci durumdur. Asıl dönüm noktası niteliğindeki olaysa Mucibürrahman ve ailesinin katledilmesidir. İndira aynı sonu yaşama korkusunu kapılır. Tıpkı III. Richard gibi İndira da vicdanıyla bir kâbusta yüzleşir. Kendi yüzünü aynada deforme olmuş, hortlak biçiminde gördüğü kâbustan dehşet içinde uyanır. Bastırdığı iyilik İndira’yı rahat bırakmamaya kararlıdır ve aynı imge uyanıkken aynaya baktığında da belirir. Kendini tanımanın simgesi olarak ayna, İndira’ya nasıl bir canavara dönüştüğünü ve kendisine yabancılaştığını gösterir. 

 

Korku, pişmanlık ve vicdan azabıyla gelen kendini sorgulama sürecindeki İndira ne yapacağını bilemez durumda Krişnamurti’ye sığınır. Bilgeliğin şefkatli aynasında kendisiyle yüzleşir ve derin bir değişim geçirir. İndira’nın bilincindeki değişimin nasıl başarılması güç bir iş olduğunu muhalif rakibi Narayan’ın kaplan benzetmesi yansıtır. Narayan, hapishaneden yazdığı mektupta İndira’yı etkileyici bir dille uyarmıştır, “Vahşi ve korkunç bir kaplanın sırtındasın, o kaplan demokrasiyi yuttu, sırtından indiğin zaman seni de yutacak”. İndira, Krişnamurti’ye şimdi inmeye kalkarsa, sırtına bindiği kaplanın kendisini yutmasından korktuğunu söyler. Bu, tam da Macbeth’in çıkmazıdır. Ne geri dönebilmek ne ileri gidebilmek mümkün görünmez. Ancak İndira, Krişnamurti’nin önerisini dinler ve sorumluluk alarak gerçek anlamda iyi olmayı seçer ki artık bu, iyi olmaktan çok bilgeliktir. Yaptıklarının sorumluluğunu almak kuşkusuz bedel ödemeyi de gerektirecektir ve İndira buna hazırdır. Vicdanın sesini dinlemek İndira’ya iç bütünlüğün verdiği özgüveni ve huzuru armağan eder. Bu güven duygusuyla İndira olağan üstü hâli kaldırır; Lady Macbeth’in, Macbeth’in içindeki kötülüğü açığa çıkardığı gibi annesinin içindeki kötülüğü açığa çıkaran oğlunu kendisinden uzak tutar ve kaybedeceğini bilerek seçimlere gider. Filmde sıkça duyduğumuz halkın gücüne vurgu, İndira’nın benimsediği ve gereğini yerine getirmeye çalıştığı bir düstura dönüşür. Halkına içtenlikle, iktidar ve benlik (ego) kaygısı gözetmeden adaletle hizmet etme bilincine ulaştığında, gerçekten de Hindistan İndira olur, İndira da Hindistan. 

 

İndira ve Macbeth içlerindeki kötülükle karşılaşıncaya kadar iyi insanlardır. Hırslarına yenildiklerinde kötü olmayı bile bile seçerler. Macbeth’in dünyasında nedametle kurtuluş mümkün değildir. Shakespeare, karakterini trajik kahraman olarak kurguladığı için zorunluluk ve kaçınılmazlık ilkelerinden hareketle ona bilgelik yolunu açmaz, aksine bir hız treni gibi süratle kötü sona götürür. Oysa filmdeki ve gerçek yaşamdaki İndira’nın koşulları bilgeleşerek bireyleşmeye izin verir (kötülük ettiği muhalifi Narayan bile İndira’yı affeder, kaybettiklerine değil, kazandıklarına bakarak yeniden başlamaya teşvik eder). Her ne kadar bir dönem diktatöre dönüşmüşse de, İndira’nın bilincinde demokrasi kültürü ve ideali vardır, Hindistan kadim bilgelik diyarıdır ve İndira vicdanını bir süre bastırsa da kendiyle yüzleşecek ahlaki kapasiteye sahiptir. Bu sayede geriye dönmesi ve oradan, zor da olsa, yeni bir yol açarak yürümesi mümkündür. Macbeth’in durumunda iyiliğin ziyan olmasına esefle bakarken, İndira’nın ahlaki başarısını takdirle karşılamamızın nedeni de budur.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.