Haziran ayında kimleri kaybetmemişiz ki… Şöyle küçük bir tarama yaptığımızda karşımıza onlarca ismin çıktığını görürüz. Farklı tarih aralıklarında neredeyse haziran ayının her günü ölen bir veya birkaç şair, yazar, sanatçımız var.

Kemal Tahir eleştirilerinin temel mantığı AK Parti’nin son 10 senelik sürecine gömülmüş vaziyette. Böylesi bir mantaliteye kilitlenmiş eleştiriyi gerçeklikle eşleştirmenin ise mümkünatı yok. Bir de liberal solcular dışındaki solcularda daha fazla potansiyel var. Onların eleştirileri çok daha sahici ve samimi olur gibi geliyor.

Mustafa Çalık, taşradan gelip ülkenin başkentinde keskin bilinciyle -asla- taviz vermediği izzetinefsine düşkünlüğüyle, kendini var kılan fikir istikametini Türk kültürünün imkânları ölçüsünde inşa eden bir şahsiyetti.

Oğuz Atay’ın yaşadığı dönemde görmezden gelinmesinin nedeni “farklı” olmasıydı. Ölümünden sonraki yıllarda popüler olmasının nedeni de yine “farklı” olmasıdır. Özellikle 2000’li yıllarda yeni kuşak genellikle farklı olmak, farklı görünmek çabası içine girmiştir. Bu yıllarda farklı olmanın en önemli göstergelerinden biri Oğuz Atay, özellikle de Tutunamayanlar okumaktır.

Tanıl Bora, yaklaşık 600 sayfalık Demirel adlı eserinde; bir yandan Demirel’in 1924’te başlayıp 2015’te sona eren serüvenini gözler önüne sererken, diğer yandan da bize Türkiye’nin bir asırlık hikâyesini, bu hikâyede rol alan belli başlı aktörleri, siyasetteki değişim ve süreklilik noktalarını sunuyor. Süleyman Demirel, yarım yüzyıl boyunca bu ülkede yaşayan herkesin ömrüne, Türkiye’nin siyasetine ve Türk […]

Bir müşkülat çıktığında arkadaşlarımızı yardıma çağırabiliriz, bir hüzne düştüğümüzde arkadaşlarımıza sığınabiliriz. Salt mutluluklarımızı değil mutsuzluklarımızı da arkadaşlarımızla paylaşırız. Bir felakete duçar olduğumuzda, başımız dara düştüğünde arkadaşlarımıza müracaat ederiz. Bittabi bunların hepsi kıymetlidir, ancak bunlardan öte bir arkadaş, sırf varlığı ile mutluluk sebebidir. Wilhelm Schmid, Alman bir felsefeci; Berlin, Paris ve Tübingen’de felsefe eğitimi almış; farklı […]

Bütün yaşamı boyunca bir “kaderci kurbağa” olmama mücadelesi verir Benedict Anderson. Kaderci kurbağa, hayatı boyunca yarım bir Hindistan cevizi kabuğu altında yaşar. Bütün gördükleri, bütün düşüncesi, kabuğun altındaki hayatıyla sınırlıdır. Anderson ise kaderci kurbağanın tersine, kabuğunun altında büzülmez, kabuğunu kırar ve hiçbir yerde yerleşecek kadar uzun süre kalmaz. İlgi alanlarını sürekli genişletir, yeniler. Benedict Anderson […]

Olma, bir durum değil eylem hâlinin sonucu olan aktif bir süreçtir ve arkasında mutlaka bir irade, enerji vardır. İnsanda bu enerjinin kaynağı ahlâktır. O olmadan hiçbir şey olmaz. Bugünkü medeniyetimiz dâhil her şey bu istencin sonucudur. “İnsanın başına bu memlekette her şey gelir,  bunların en önünde akıl almaz alçaklık, en sefil kişisel çıkar,  en korkunç […]

Tekniğin hızla ilerlediği bir çağda hayatın her geçen gün daha da mekanikleştiğinin ve her yanımızı saran modernleşmenin yaşamımızı kolaylaştırmakla birlikte bizi belli kalıplara zorladığının farkındadır Zweig. Ancak mevzu seyahat olunca, şahsiliğimizi muhafaza adına daha direngen olmamızı öğütler. New Yorker’da geçen hafta Agnes Callard imzalı “The Case Against Travel” başlıklı bir yazı yayınlandı. Hasan Ayer tarafından […]

İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi’nin kısıtlı olanaklar, dar bir kadro ve çok az bir maliyet ile kotarılan Kirazın Tadı filmi, teknoloji ve devasa mali bütçelerin egemenliğini sürdürdüğü sinema sektöründe, saf sanatsal dehaya olan inancımızı diri tutuyor. İran sineması, Batılı film yapım tarzından epey farklı bir dille inşa ettiği alternatif sinema anlayışı ile son yıllarda adından sıkça […]

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.