Dünya Sağlık Örgütü’nden (DSÖ) çekilme kararının hem ABD hem DSÖ hem de dünya sağlık siyaseti açısından önemli sonuçlara gebe olduğu söylenebilir. Öncelikle bu adım, ABD’nin sağlık konusunda küresel ölçekteki reformları teşvik etme konumunu zayıflatabilir. Ayrıca, ABD’nin tek başına yürüttüğü programların, DSÖ gibi küresel bir kurumun sağladığı kapsamlı işbirliğinden mahrum olması, programların sekteye uğramasına zemin hazırlayabilir.

Ne kadar zorlama analizler yapılırsa yapılsın, bir değer setine veya ideolojik eksene oturmayan yapısıyla Trump’ın ekibiyle birlikte Amerika veya dünya için önerdiği bir vizyon bulunmuyor. Tam bir kaos halinin, birinci döneminden çok daha güçlü bir şekilde Washington’da hayata geçmesi, Amerikan siyasal istikrarsızlığının ve ekonomik dengesizliğinin dünyaya yansıması ilk senaryo olarak önümüzde duruyor.

Küreselleşmeyle yaşam ve iş yapma biçimlerinin standartlaşması, kazananları sağlama alırken kaybedenleri savurdu. Artık bizler için tüm hayatlar 30 yıl öncesine kıyasla çok tanıdık. Hepimiz malların, hizmetlerin, uygulamaların ve dijital eğlencenin akınına uğradık ama yine de başka bir şeyin eksikliğini duyuyoruz: Kısa vadede tüketme becerimizin ötesinde bir güvenlik duygusu. Donald Trump’ın zaferini mümkün kılan da bu ihtiyacı karşılıyormuş gibi yapması oldu.

Trump’ın yeniden seçilmesi, ABD dış politikasında tersine çevrilmesi zor iki eğilimin habercisi. İlki, ABD politikalarını tehlikeye atacak, önlenmesi mümkün olmayan yozlaşma. İkincisi ise Amerikan istisnacılığının sona ermesi.

NATO’nun zayıflatılması, özgürlük karşıtı milliyetçilerin cesaretlendirilmesi, transatlantik bir ticaret savaşının yanında Avrupa’nın ABD’nin sosyal medya platformlarına, yapay zekâ ve kripto para birimlerine yönelik düzenlemeleri üzerine bir savaş, Trump’ın ikinci başkanlığının öne çıkan risklerinden sadece birkaçı.

Her ne kadar kendisini “müesses nizam karşıtı” bir figür olarak lanse etse de Trump’ın kampanya döneminde dile getirdiği söylemleri ve seçimden sonra açıkladığı dış politika ve güvenlik ekibi göz önüne alındığında, ikinci Trump döneminde ABD dış politikasında radikal bir kopuş yaşanması muhtemel gözükmüyor.

Amerika’yı her alanda önceleyen politika vaatlerini son sürat uygulamaya geçirecek olan Trump’ın yeniden seçilmesi Avrupa açısından “kötü haber”. Cevap bekleyen soru ise şu: Macaristan, İtalya, Slovakya gibi ülkelerin Trump’a meyleden popülist ve pragmatik politikacıları mı, yoksa AB’nin sağgörüyü önceleyen, Birlik saflarını sıklaştıran, ilkeler üzerinden ilerleyen siyasetçileri mi galip gelecek?

Donald Trump, birçok sanayi ve finans kaptanının aklını çelen bir ahbap çavuş kapitalizmi vizyonu sunuyor. Onların daha fazla vergi indirimi ve daha az regülasyon isteklerini yerine getirirken de çoğu Amerikalının yoksullaşmasına, hayatlarının zorlaşmasına ve ömürlerinin kısalmasına neden olacak.

Eskinin işlemediği yeninin de ortaya çıkmadığı bir küresel siyasal ve jeopolitik bunalım döneminde ABD’nin negatif çarpan etkisi dünya genelinde sert bir şekilde hissedilecektir. Küresel ve bölgesel ittifak haritaları baskı altında kalacak, deglobalizasyon süreci yönsüz bir şekilde mesafe almaya devam edecek ve çatışma bölgelerindeki krizler derinleşecektir.

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.