Tekerrür-Rövanş Bilinmezliğinde 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri
31 Mart 2019’da ittifak siyasetinin sonuç tayin ediciliğinde muhalefetin eline geçen büyükkentleri AK Parti’nin geri alıp alamayacağı, işbirliği olmadan gidilen bu seçimde CHP’nin özellikle 11 ilde yerelde iktidarını sürdürüp sürdürmeyeceği çok bilinmeyenli bir denklem. Bu yönüyle 31 Mart 2024 yerel seçimi bir açıdan rövanş, diğer yandan ise bir tekerrür bilinmezliğine denk düşmektedir.
Türkiye 31 Mart 2024’te yeni bir yerel seçime gidiyor. 1960 sonrası 13’üncü kez yerel seçim için sandığa gidecek seçmenin sandıkta nasıl bir refleks göstereceğini öngörmek bugünden mümkün olmasa da, kimi çıkarsamalar yapmanın, soru sorup cevap aramanın önünde engel yok. Bu sorular arasında cevabı en fazla bilinmeyenlerden biri; 31 Mart’taki seçmen reflekslerinin hangi geçmiş seçimlerde gösterdikleri reflekse benzeyeceği. Bu konuda karşılaştırma yapmak için en cazip seçimler, 27 Mart 1994 ve 31 Mart 2019 yerel seçimleri. Her iki seçim de sonuçları itibarıyla Türkiye parti siyasetinin geleceği anlamında ipucu verir nitelikteydi. 27 Mart yerel seçimleri, başta büyükkentlerin çoğu olmak üzere, seçim haritasında merkez sağ ve merkez sol partilerin hâkimiyetine son verirken, 31 Mart seçimi AK Parti’nin özellikle batıdaki büyükkentlerde 15 yıllık yerel iktidarının devredilmesiyle sonuçlandı.
Yeni bir 31 Mart seçimine giderken, 31 Mart 2019’da ittifak siyasetinin sonuç tayin ediciliğinde muhalefetin eline geçen büyükkentleri AK Parti’nin geri alıp alamayacağı, işbirliği olmadan gidilen bu seçimde CHP’nin özellikle 11 ilde yerelde iktidarını sürdürüp sürdürmeyeceği çok bilinmeyenli bir denklem. Bu yönüyle 31 Mart 2024 yerel seçimi bir açıdan rövanş, diğer yandan ise bir tekerrür bilinmezliğine denk düşmektedir. Rövanştan kastettiğimiz; AK Parti’nin geçen seçimde kaybettiği büyükkentleri geri alıp almayacağı, alırsa ne kadarının bu partiye geri döneceğidir. Tekerrür ise, AK Parti’nin 1994’te büyükkentlerde gösterdiği başarıyı gösterip göstermeyeceği, CHP’nin ise 2019’da büyükkentlerde elde ettiği yerel iktidarları sürdürüp sürdürmeyeceğidir. Aslında rövanş- tekerrür bilinmezliğinin tarihsel arka planında 26 Mart 1989 yerel seçimleri bir kırılma noktasıdır.
ANAP’ın 1983-89 döneminde merkezi iktidarda uyguladığı ekonomi politikalarının toplumun önemli bir kesiminde, özellikle büyükkentlerde yol açtığı olumsuz etkiler, yerel seçimde ciddi oy kaybına uğramasına yol açmıştır. İl genel meclisi üyeliği seçiminde oy oranı 20 puan gerileyerek yüzde 41,5’ten yüzde 21,8’e düşerken, SHP yüzde 28,7 ile birinci parti olmuş, DYP oyları yüzde 13,2’den yüzde 25,1’e yükselmiştir. DSP ilk kez katıldığı seçimde yüzde 9 oy alırken, milliyetçi sağda MÇP yüzde 4,1 elde etmiş, RP oyları yüzde 4,4’ten yüzde 9,8’e çıkmıştır. SHP; İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere büyükkentlerde belediye başkanlıklarını kazanırken, 34 ilde birinci parti olmuştur. DYP, 25 ilde, ANAP sadece yedi, RP ise bir ilde (Muş) birinci partidir. SHP’nin bu başarısında iktidarın uyguladığı politikalara seçmen tepkisi yanında, vaatleriyle seçmeni harekete geçirebilmesi ve kendisine yönlendirmesi rol oynamıştır. RP’nin bir önceki yerel seçim olan 25 Mart 1984’e göre oylarını ikiye katlaması, Türkiye parti siyasetinde yükseleceğine dair önemli bir işaretti. Nitekim SHP’nin, iktidarda olduğu belediyelerde beklentileri karşılayamaması nedeniyle, bir sonraki seçim olan 1994’te oyları il genel meclisinde yüzde13,6’ya gerilerken, RP yüzde 19,1 ile 1.parti oluyor, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyükkentler ve çoğu Anadolu kentinde belediye başkanlıklarını kazanıyordu.
1994 seçimi, 80’lerden itibaren uygulanan ekonomi politikalarına karşı, başta büyükkentler olmak üzere seçmen tepkilerinin açığa çıkmasıyla açıklanabilecek sonuçlarla doludur. Özellikle RP’nin oylarındaki yükseliş bunun en açık kanıtı. Seçmen çareyi önce sosyal demokratlarda, ardından muhafazakârlarda aramıştır diyebiliriz. Merkez sağ ve solun klasik partilerinin merkezi ve yerel yönetimlerde toplum adına sorun çözme yerine taraftarlarına destek, kaynak tahsisi, bu kanatlardaki partilerin tabanlarındaki erimeyi açıklayıcıdır ki söz konusu seçmen refleksi RP lehine kendisini özellikle İstanbul, Ankara gibi büyükkentlerde belediye başkanlıklarını kazanmasıyla, ayrıca aday sayısının çokluğuna bağlı oy parçalanmasıyla göstermiştir. RP’nin seçim başarısı sadece muhafazakârlığın kapsama alanının genişlemesiyle açıklanamaz. Seçmenin mevcut partilere tepkisi yanında, ANAP’ın ekonomi politikalarıyla yeni bir sınıf olarak yükselen Anadolu merkezli muhafazakâr burjuvazinin RP ile kurduğu ittifakın payı da önemlidir. Konya, Kayseri, Çorum başta olmak üzere, Anadolu’nun bu dönemde iktisadi bakımdan büyüyen kentlerinde RP’ye olan destek bunu açıklayıcıdır. Büyükkentlerin yoksul kesimlerinde parti “Adil Düzen” söylemiyle kitleleri yeniden toplumsallaştırıcı örgütlenme modeli ve siyasi pratikleriyle makus talihlerini yenme konusunda ikna etmiştir.
18 Nisan 1999 yerel seçimlerinde parti oylarında bir miktar farklılık olsa da, en azından birinci, ikinci ve üçüncü parti sıralaması anlamında benzer sonuçlar ortaya çıkmıştır. DSP il genel meclisi oyları itibarıyla birinci, MHP ikinci, RP Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldıktan sonra yerine kurulan Fazilet Partisi (FP) üçüncü olarak aynı gün yapılan genel seçimdekine yakın oy almışlardır. Belediye başkanlığı sonuçları itibarıyla ise FP yüzde 18,4 ile birinci, ANAP yüzde 17,4 ile ikinci partidir. MHP ve DSP yüzde 15,2, CHP yüzde 13,2, DYP yüzde 12,8 oranında oy elde etmiştir.
FP’nin 28 Şubat darbesinin etkilerine rağmen RP seçmenini çok büyük ölçüde kontrol ve konsolide etmesi, Türkiye parti siyasetinde bu çizginin geleceğine dair önemli ipuçları veriyordu. FP’nin de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılıp İslamcı muhafazakâr sağın Saadet Partisi ve muhafazakâr demokrat kimlik inşasıyla AK Parti olarak bölünmesinin ardından, 3 Kasım 2002 genel seçimleriyle AK Parti önce merkezi iktidarı tek başına elde etti, ardından yapılan tüm yerel seçimlerde İzmir hariç büyükkentlerde de birinci parti olarak çoğu ilde belediye başkanlıklarını kazandı.
31 Mart 2019 Yerel Seçimleri
AK Parti’nin ulusal siyasette 2015’e kadar süren hâkim parti kimliği, 2019 yerel seçimleriyle birlikte belirli ölçüde kırılmıştır. 2000’li yıllardaki yerel seçimler arasında özellikle 31 Mart 2019 sonuçları, parti siyasetinde yeni seçmen gruplaşmaları ya da mevzilenmelerinin oluşabileceğine ilişkin sinyallerle doludur. Bunun göstergesi, AK Parti’nin bir önceki genel ve yerel seçimlere göre uğradığı oy kaybı ve büyükkentlerde CHP’nin diğer muhalefet partileriyle yaptığı işbirliği sonucunda 11 büyükşehirde belediye başkanlıklarını kazanmasıdır. AK Parti yüzde 42,5 oy ortalamasıyla 742 belediye başkanlığı elde ederken, CHP yüzde 29,8 ile 240, MHP yüzde 7,4 ile 233, İYİ Parti yüzde 7,7 ile 24, HDP yüzde 4,5 ile 57 belediye başkanlığı kazanmıştır.
31 Mart 2024 öncesi son seçim olan 31 Mart 2019 yerel seçim süreci¹, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptal edilerek yeniden yapılması, 31 Mart’ı kendine özgü bir yerel rekabet yarışına büründürmüş, seçim sonrası yaşanan gelişmeler ise 31 Mart’ın etkisinin ulusal boyuta taşmasına neden olmuştur. Seçim öncesinde 24 Haziran 2018 genel seçimlerine kadar uzanan partiler-arası rekabet, ittifak biçimleri, AK Parti ve MHP’li Cumhur İttifakı ile CHP ve İYİ Partili Millet İttifakı arasındaki şiddetli rekabetin toplumda özellikle iktidarın tetikleyiciliğinde keskin bir siyasal kutuplaşma şeklinde tezahür etmesi, 31 Mart’ta sandıktan nasıl bir tablo çıkacağına dair merakları artırmıştır. 31 Mart seçiminin ardından YSK kararıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptal edilip seçimin yenilenmesine karar verilmesi, bu sürece dair en tartışmalı hususlardan biri olmuştur.
31 Mart seçimi, ülke genelinde AK Parti’yi cezalandıran, CHP ve MHP’yi umutlandıran, İYİ Parti’yi daha fazla çalışmaya yönlendiren, Saadet Partisi’ni belirsizliğe sürükleyen, HDP’ye patinaj yaptıran seçmen tasarrufuydu. Bu sonuç aynı zamanda Daron Acemoğlu ve Robinson’ın da ifade ettiği gibi, son yıllarda popülist otoriter niteliği süratle artan siyasi rejimde demokrasinin nasıl kazanılacağını da göstermiştir.² İstanbul seçimleri bir yönüyle de Erdoğan’ın öncülüğünde Türkiye siyasetinde son dönemde inşa edilen çaprazlama kesen toplumsal bölünmenin (cross-cutting social cleavage) muhafazakâr sacayağında konumlanmış popülizmdeki “sessiz muhafazakâr-mütedeyyin çoğunlukla, aktif Batıcı-seküler azınlık”³ arasındaki siyasi rekabette kazananın ne geleneksel ideolojik/kültürel sorun ve çatışma boyutlarından beslenme ne de geçmişin seçkinci sol tahayyülüne yaslanma olduğunu ilan ediyordu.
Seçmen Eğilimleri
Konuya ilişkin değerlendirme yaparken, Türkiye’de seçmen eğilimlerinin birkaç karakteristik özelliğine değinmek gerekir. Çok şiddetli ekonomik ve politik krizler yaşanmadığı takdirde 2002’den beri seçmenlerin genel olarak konformist, parti değiştirme alışkanlıklarının zayıf, bir seçimden diğer seçime parti değiştirenlerin de -istisnalar hariç- aynı ideolojik bloktaki partilere yöneldiğini belirtmek gerekir. Bloklar-arası geçişkenliğin az olduğu bir parti sisteminde, özellikle yerel seçimlerde seçmen tercihlerini etkileyen en temel dinamikler, parti ve lider bağlılığı dışında, adayların nitelikleri, seçmenlerle kurdukları duygusal, rasyonel bağlar, belediye başkanı ise yönetim performansları, bunları ilave olarak küçük seçim çevrelerinde hemşehrilik başta olmak üzere ilksel bağlar, klientalist ilişkiler ve siyasal patronajdır. Bu bağlamda özellikle küçük kentlerde AK Parti aleyhine rövanşist seçmen refleksinin işlemesi kolay değil gibi. Hâl böyle olunca, 31 Mart’a AK Parti buralarda avantajlı giriyor. Üstelik çoğu seçim çevresinde MHP ile işbirliği bunu pekiştirmektedir.
CHP’nin oy performansı ise buralarda muhtemelen aday belirlemesindeki isabete göre olacaktır. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere son yerel seçimde CHP’nin kazandığı başarıyı bu seçimde de sürdürmesi halinde, seçmenlerin rövanşist eğilimler yerine seçimde yapacağı tercihlerle tekerrürün baskın olacağı, AK Parti’nin İstanbul başta olmak üzere büyükkentlerde geri almayı hedeflediği belediye başkanlığı sayısının yüksek olması halinde ise, CHP’den rövanşı alma gibi bir siyasi fotoğraf göreceğiz. Seçime bir ay kadar bir süre kaldı. Tercihler rövanştan mı tekerrürden mi yana izleyeceğiz. Bugün için bilinmezlik baskın.
__
¹Bkz. Tanju Tosun, Gülgün Erdoğan Tosun, “31 Mart’tan 23 Haziran’a Türkiye ve İstanbul’da Yerel Seçimler”, (Liberal Perspektif Rapor), Özgürlük Araştırmaları, Eylül 2019, s.11.
²https://medyascope.tv/2019/07/01/daron-acemoglu-james-a-robinson-istanbul-demokrasinin-nasil-kaza- nilacagini-gosterdi-yeni/
³Yüksel Taşkın, “31 Mart-23 Haziran Seçimleri Türkiye Sağı Açısından Ne Anlama Geliyor?”, https://www.birikimdergisi.com/haftalik/9605/31-mart-23-haziran-secimleri-turkiye-sagi-acisindan-ne-anlama-geliyor#. XTLvpdX-_1s