Temel Karamollaoğlu: Peki Şimdi Nereye?
Temel Karamollaoğlu’nun yükü her anlamda çok ağır. Bu yük onu ve partisini iktidar olma talebini yitirerek aktivizme daha çok yaklaştırıyor gibi görünüyor. Seçimler için girilen son düzlükte aldığı kararların yalnızca kendi partisini değil, tüm Türkiye’yi etkileyeceği bilinciyle kendisinin aktivizmden uzaklaşarak yeni bir siyasi kurgu kurması gerekiyor.
“… Camları kırık koğuşta kaldık. Kayseri’nin soğuğu da Sivas’ı aratmaz. Bunu niye söylüyorum, ben orada kışın kar yağdığında, pek çok sabah battaniyenin üzerinde iki üç parmak yüksekliğinde karla uyandığımı bilirim.” (1)
Temel Karamollaoğlu, Kayseri Lisesi’nde battaniyesinin üzerinde karla uyandığı günden bugüne birçok şey yaşadı. Kazandığı Sümerbank bursuyla gittiği İngiltere’deki üniversite hayatından Devlet Planlama Teşkilatı’na, Refah Partili yıllardan Sivas Belediye Başkanlığı’na kadar Türkiye siyasi tarihinin neredeyse her evresinde hem tanık hem de aktör olarak yer aldı.
Ancak bu sefer omuzlarındaki yük geçmişe nazaran çok daha fazla. Saadet Partisi 8. Olağan Kongresi’yle yeniden partisinin Genel Başkanlığına seçildi. Böylelikle hem Saadet Partisi hem de tüm Türkiye için son derece kritik bir dönemeç olan 2023 seçimlerinin en önemli aktörlerden biri oldu.
Omuzlarındaki bu ağır yükün temelde altı sebebi bulunuyor.
AK Parti’nin Yaşadığı Oy Kaybı
2018 seçimlerinde AK Parti yüzde 42,56 oy aldı. Günümüzde ise kamuoyu araştırmaları AK Parti’de yüzde 10’a yakın bir oy kaybı olduğunu gösteriyor. Ancak AK Parti’den kopan seçmen Saadet Partisi’ne gelmiyor. Oysa AK Parti seçmeni ile Saadet Partisi seçmeni benzer kültürel kodlara sahip.
Diğer taraftan Saadet Partisi, hazırladığı etkili reklam kampanyalarıyla muhalif seçmenden alkış alıyor, ancak aldığı bu alkış seçmen nezdinde bir oy tercihine dönüşmüyor.
Saadet Partisi’nin tercih ettiği bu siyasi söylem AK Parti’den kopan seçmen kitlesini ıskalıyor, muhalif seçmeni ise kendisine oy vermeye ikna edemiyor. Bu durum, siyasi bir partinin lideri olarak kendisine getirilen eleştirileri meşru bir zemine çekiyor.
Buna ek olarak, Kadir Has Üniversitesi’nin hazırladığı 2021 Türkiye Eğilimleri Araştırması’na göre ülkeyi dini liderin yönetmesini olumlayanların oranı yüzde 28,1 olarak karşımıza çıkıyor. AK Parti, MHP ile ittifakı sebebiyle yapısal olarak dindar seçmene yönelik siyasi söylem beceresini görece kaybetmiş durumda. İslamcılığın siyaset aranasında bu denli alıcısının olduğu bir dönemde Temel Karamollaoğlu siyasi söylem tercihini daha seküler bir dil üzerine kurgulamayı tercih ediyor.
Örneğin, Üsküdar’da Mihrimah Sultan Camii önündeki meydanda karşılıklı duran Yeniden Refah Partisi standı ile Saadet Partisi standından el broşürü aldığınızda, Yeniden Refah Partisi’nin hazırladığı el broşüründe “ehveni şer”, “hayrın kendisi”, “fetih” gibi dindar seçmenin anlam dünyasına hitap eden; Saadet Partisi’nin hazırladığı el broşüründe ise “insanca yaşam”, “adil paylaşım”, “sosyal sınıf” gibi daha steril kelimelerin tercih edildiği görülüyor.
Bu durum, AK Parti’den kopan seçmenin Saadet Partisi’ne de gidememesiyle sonuçlanıyor.
Oğuzhan Asiltürk’ün Vefatı
Asiltürk’ün vefatıyla birlikte Karamollaoğlu, Saadet Partisi Genel Başkanlığı’nın yanı sıra Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanlığı görevini de üstlenmiş oldu. YİK Başkanlığı, Saadet Partisi de dahil olmak üzere Millî Görüş’e ait tüm kurumların bağlı olduğu bir çatı kuruluş. Böylelikle Anadolu Gençlik Derneği (AGD), Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) gibi bürokraside ve toplumda karşılığı olan birçok sivil toplum kuruluşunun da mesuliyetini omuzlarına almış oldu.
Karamollaoğlu aynı anda hem Millet İttifakı’nın bir parçası olan Saadet Partisi’nin lideri olarak siyaset üretmek hem de bürokrasiye nitelikli kadro ihracatına devam etmek için iktidar nezdinde “güvenilir insan kaynağı” olma pozisyonunu devam ettirmek zorunda.
Eğer siyasete ağırlık verirse iktidar, sivil toplumda faaliyet gösteren Millî Görüş kurumlarına açtığı alanı daraltabilir. Baskı grubu oluşturma yeteneğinin kısıtlanmasıyla sonuçlanacak bu daralma, bu kurumlarda yer alan kişilerin faturasını parti yönetimine kesmesiyle sonuçlanabilir.
Diğer taraftan, eğer sivil topluma ağırlık verilecek olursa seçim atmosferi içinde Saadet Partisi siyasetsiz kalabilir. Bu siyasetsizlik ciddi bir oy gerilemesiyle sonuçlanabilir.
DEVA ve Gelecek Partilerinin Kurulması
Saadet Partisi; 2018 yılında CHP, İYİ Parti ve DP ile Millet İttifakı’nı kuran dört partiden biri oldu. Saadet Partisi’nin bu kritik tercihi Millet İttifakı’nı dindar, muhafazakâr seçmen nezdinde meşru bir zemine çekti. Bu durum 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin toplumda oluşturduğu ruh hâliyle birlikte düşünüldüğünde Cumhur İttifakı’nın siyasi söylem gücüne önemli ölçüde zarar verdi.
Ancak Saadet Partisi’nin oynadığı bu kritik rol DEVA ve Gelecek partilerinin de Millet İttifakı’na katılmasıyla görece kıymetini yitirdi. Çünkü DEVA ve Gelecek Partisi de dindar ve muhafazakâr seçmen tarafından yadsınamayacak önemli görevlerde yer almış kişiler tarafından kuruldu.
Gelinen noktada Karamollaoğlu her ne kadar zor şartlar altında Millet İttifakı’nın yükünü sırtlanmış olsa da ittifak içindeki anlamını bu yeni partilerle paylaşmak durumunda kaldı.
Sonuç itibarıyla yüzde 1’in altında görünen oy oranıyla Saadet Partisi 6’lı Masa’ya nicelik anlamında önemli bir katkı sunamıyor. Dindar seçmen nezdinde ağırlığı olan iki liderin 6’lı Masa’da olması da nitelik anlamında Saadet Partisi’nin pozisyonunu tartışmaya açıyor.
Önümüzdeki dönemde Saadet Partisi’nin, İstanbul Sözleşmesi gibi konularda yaptığı açıklamalar, 6’lı Masa için radikal ve marjinal kabul edilerek Masa içindeki konumu tartışmaya açılabilir.
Yeniden Refah Partisi’nin Yükselişi
Saadet Partisi, AK Parti’nin Millî Görüş gömleğini çıkardığı günlerde Necmettin Erbakan’ın liderliğinde 2002 erken genel seçimlerinde yüzde 2,5 oy oranıyla TBMM dışında kaldı. Bu krizle siyasi hayatına başlayan Saadet Partisi, 2010 yılında Numan Kurtulmuş’un kurduğu HAS Parti ile kendisini büyük bir krizin içinde buldu. Ancak, 2018’de Yeniden Refah Partisi’nin kurulması bu diğer iki krizden ontolojik anlamda daha önemli.
Her şeyden önce Fatih Erbakan, Necmettin Erbakan’ın oğlu. Necmettin Erbakan hareketin yalnızca siyasi lideri değil aynı zamanda manevi lideri. Bu durum Fatih Erbakan’ın liderlik talebini parti tabanı nezdinde “doğal olarak” anlaşılabilir kılıyor.
Buna ek olarak, Fatih Erbakan doğrudan Millî Görüş kavramları ve üslubuyla konuşuyor. “İslam galaksisi”, “İslam NATO’su”, “İslam Birliği”, “İkinci Yalta” gibi diğer seçmen grubunda karşılığı olmayan kavramlar, Saadet Partisi’nin seçmen grubunda Necmettin Erbakan’ı ve Refah Partisi’nin altın yıllarını anımsatıyor. Oysa Temel Karamollaoğlu kitlesine hitap ettiği konuşmalarda Müslüm Gürses’i anıyor, Azer Bülbül çalıyor, Nazım Hikmet’ten şiirler okuyor.
Özellikle kamuoyu araştırmalarında Yeniden Refah Partisi’nin Saadet Partisi’nin önünde yer almasıyla birlikte tüm bu tercihler Saadet Partisi seçmeni tarafından anlamsız görülüyor.
Dogmadaki Gedikler
Saadet Partisi; kendisine ait doktrini, kutsalları, ritüelleri, “şehitleri” ile alışılageldik siyasi bir partinin ötesinde yer yer siyasi cemaat olarak hareket eden ideolojik bir yapı. Bu sebeple Saadet Partisi’nin tabanı gündelik siyasi tartışmalardaki haklılık kadar aynı zamanda ruhani olarak güdülenmeyi de talep ediyor. Bu anlamda, Temel Karamollaoğlu yalnızca Saadet Partisi’nin idaresini değil, aynı zamanda Saadet Partisi’ne yakın tüm kuruluşların stratejisini de belirlemek durumunda kalıyor. Örneğin TV5’teki bir haber programının kadın sunucusunun kıyafetinden parti kurmaylarının bir kadınla el sıkışmasına kadar parti tabanının hassasiyetlerine ters tüm davranışlar Temel Karamollaoğlu’ndan biliniyor.
Gündelik siyasetin meşgalesi ve entelektüel anlamda bilgi üretiminin geçmiş yıllara nazaran güdük kalması sebebiyle bu tip krizler dogmanın tartışılmasına, parti tabanı nezdinde parti yönetiminin Millî Görüş değer ve inançlarına ters düştüğü iddialarına alan açıyor.
Gelecekteki Belirsizlik
İdeolojik olarak kendisine çok yakın bir parti olan ve dahası Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan tarafından Yeniden Refah Partisi’nin kurulması, ilk nesil yöneticilerin vefatı, maddi sıkıntılar, DEVA ve Gelecek Partisi’nin Saadet Partisi’nin Millet İttifakı’ndaki kritik rolünü bölüşmesi gibi birçok somut güncel sorunlar, geleceği Saadet Partisi için son derece belirsiz bir yere sürüklüyor. Ancak Karamollaoğlu’nun hem yıllarca Necmettin Erbakan’ın yanında olması hem de Asiltürk’ün vefatıyla geldiği Yüksek İstişare Kurulu Başkanlığı’yla birlikte bu sorunlar şimdilik taban nezdindeki şahsi kredisiyle görmezden geliniyor. Lakin bu kredi 2023 seçimlerinde yaşanacak olası bir mağlubiyetle bitebilir. Dahası bu mağlubiyet yalnızca Temel Karamollaoğlu’nun değil, Saadet Partisi’nin siyasi varlığı için de önemli bir kriz doğurabilir.
Sonuç itibarıyla, Temel Karamollaoğlu’nun yükü her anlamda çok ağır. Bu yük onu ve partisini iktidar olma talebini yitirerek aktivizme daha çok yaklaştırıyor gibi görünüyor. Seçimler için girilen son düzlükte aldığı kararların yalnızca kendi partisini değil, tüm Türkiye’yi etkileyeceği bilinciyle kendisinin aktivizmden uzaklaşarak yeni bir siyasi kurgu kurması gerekiyor.
Bu kurgu, AK Parti’yi MHP ile ittifakı sebebiyle dahil olduğu milliyetçi politikalardan vazgeçtiği bir zemine çekebilir. Kendisini Türkiye siyasetinin merkezine çekecek paydaşlarla işbirliği modelleri üreterek Türkiye’nin iç ve dış politika yapımında daha etkili olabilir.
Böylelikle her geçen gün yükselmekte olan seküler milliyetçiliğe karşı uygulayacağı ters mühendislikle AK Parti-CHP-HDP arasında moderasyon rolü üstlenerek dindar, Kürt ve demokrat seçmen grubunu kapsayan siyasi bir söylemin mimarı ve uygulayıcısı olabilir.
KAYNAKÇA
(1) Yılmaz, M. (2022). Son Tanık Temel Karamollaoğlu Hayatı-Hatıraları. Ankara. 2022