Trump’ın İkinci Kez Seçilmesi Dünya İçin Ne Anlama Geliyor
Trump’ın yeniden seçilmesini bir kuşatma harekatı, uluslararası düzene iki taraftan saldırı olarak düşünün.
Donald Trump engelleri aşıp ikinci kez seçilirse önümüzdeki dört yıl önceki dört yıla kıyasla ABD dış politikası ve dünya siyaseti için muhtemelen daha yıkıcı olacak. Trump’ın yeniden seçilmesini bir kuşatma harekatı, uluslararası düzene iki taraftan saldırı olarak düşünün. Trump hükümet kurumları üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırarak onları kendi iradesine bağlayıp Cumhuriyetçi Parti’nin henüz bitmemiş tüm direnişini de tasfiye edecek. Trump’ın ikinci dönemi aynı zamanda ABD’nin geleneksel rolünü reddettiğini onaylayarak özellikle tam da korunmasız olduğu bir zamanda dünya üzerinde kalıcı bir etki yaratacak. ABD’nin ittifakları muhtemelen çatırdayacak, küresel ekonomi kapanacak ve demokrasi ve insan hakları hızla geriye gidecek.
Trump’ın ilk döneminin net bir anlatı akışı vardı. Kendisine karşı duranları sistematik bir şekilde hükümetten tasfiye edip yerlerine heveslerine ve dünya görüşüne boyun eğen yandaşlarını getiriyor. 21 Ocak’ta hala başkansa Trump imkansız görünen ikinci zaferini kazanmakla haklı olduğunun tamamen kanıtlanmış olduğunu hissedip gerçekten de Amerikan halkıyla temas eden tek kişi olduğunu düşünecek.
Trump ikinci döneminde yaptığı her atamada sadakat isteğinde ısrar edecek ama iki tip yandaş var. Birincisi, Trump’la Rusya veya Ortadoğu’daki askeri müdahaleler konusunda şahsen anlaşamasalar da kararlı bir sadakat gösteren kıdemli Cumhuriyetçiler. Bu isimler Mike Pompeo ile aynı kalıptan çıkma. Aralarında Senatörler Tom Cotton ve Lindsey Graham, eski BM Büyükelçisi Nikki Haley ve Hazine Bakanı Steve Mnuchin de var. Trump bunlara üst düzey makamlar verebilir ama Trump’la geçici olarak anlaşmazlarsa başkanla ters düşme veya kendi gündemlerinin peşine düşme özgürlükleri olmayacak.
İkinci grup makamlarını tamamen Trump’ın iltimasına borçlu olan aşırı yandaşlar. Bunlar Trump’ın Almanya büyükelçisi olan ve 96 günlüğüne milli istihbarat başkan vekilliğini yürüten Richard Grenell gibi siyasi ajanlar ve Anthony Tata ve Douglas McGregor gibi şimdi televizyon yorumculuğu yapan emekli subaylar. Bu grupta aşırı aşırılar; Trump’ın ilk döneminde bir rol oynayan ve ikinci dönemde de resmi devlet makamları verilebilecek aile üyeleri de var. Cumhuriyetçilerin Senato’da çoğunluğu elde etmesi halinde Jared Kushner’ın ulusal güvenlik danışmanı veya dışişleri bakanı olduğunu düşünün.
Kendisine sadık bir ekip kuran Trump ne yapmak istiyor? En iyimser teori sorumluluk sahibi bir milliyetçi olacağı. [Buna göre] mücadele verilecek seçim kalmayıp ilk döneminde dünyayı hizaya çektiğine ikna olduğundan işleri oluruna bırakacak. Mesela NATO’dan memnun olacak çünkü üye ülkeler kendi savunmaları için daha fazla ödemeyi taahhüt etti. Yönetiminin merkezi politika yapma amacı ABD’yi, özellikle Çin’e karşı, büyük güç rekabeti dönemine hazırlama stratejisi olacak.
Ancak sorumlu-milliyetçi teorisini destekleyecek fazla kanıt yok. Trump hiçbir zaman, planı ortaya koyduğu Aralık 2017 konuşmasında bile Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin büyük güç rekabetiyle ilgili ana argümanını şahsen desteklemedi. Şu anda Çin’e karşı çok şahince davranıyor ama bunun nedeni belki de bu retoriğini dikkatleri korona virüsü konusundaki başarısızlıklarından başka yöne çekmenin bir yolu olarak görmesi. Hala Hint-Pasifik bölgesindeki daha geniş jeopolitik çıkarlardan ziyade dar ticari ve ekonomik kaygılarla hareket ediyor. Bu teori ayrıca Trump’ı dışarıda bırakıp oluşturulmasında küçük bir rol oynadığı politika belgelerini vurguluyor.
Bültenimize Üye Olabilirsiniz
Trump’ın davranışları için en doğru kılavuz hiçbir zaman belirli bir konudaki görüşleri olmadı. Asıl kılavuz onun psikolojisi ve eğilimi; paranoyası, kendisini nasıl gördüğü, çaresizce haber döngüsünün merkezinde olma ihtiyacı hissetmesi, dalkavukluğa açık olması, saygısızlık algıladığında öfkelenmesi ve derin kökleri olan ilkel içgüdüleridir. Mary Trump’ın aile geçmişi Donald Trump’ın planlarına dair resmi belgelerden daha fazla içgörü sunar.
Başkanın kim olduğu göz önüne alındığında başka bir teori, sınırsız Trump, daha muhtemel görünüyor. Bu senaryoda ne kadar yerse iştahı o kadar kabaracak. John Bolton kitabında çıkarsadığı gibi Trump ikinci döneminde “ilk dönemine kıyasla siyasetle çok daha az sınırlı olacak.” Kendisi olma: kararları ticari menfaatlerine bağlayarak, reyting ve drama heveslerine kapılarak, Angela Merkel gibi sevmediği insanlara saldırıp Kim Jong Un gibi sevdiği kişilere de yardım ederek şahsına yarayacak politikalar yapma konusunda özgür olacak.
Dahası içgüdülerine daha fazla kapılarak başkan olmadan önceki fikirlerine başvuracak. Almanya, Fransa ve diğer belirli ülkeleri karşılıklı savunma maddesi kapsamında savunmayı reddederek NATO’nun fişini tamamen çekebilir. Kongre’nin onayını almadan tek taraflı olarak bu kararı verebilir çünkü basitçe NATO’nun kasten muğlak bırakılmış kurucu anlaşmasını yorumlama biçimini değiştirmesi yeterli olacaktır.
İlk döneminde zaten Güney Kore’den Amerikan birliklerini çekmeyi denemişti. Ama bunu ikinci döneminde Kuzey Kore ile bir barış anlaşması imzalayarak gerçekleştirebilir. 1980’lerde yaptığı ilk dış politika yorumları Japonya’ya yönelik eleştirilerdi ama ilk döneminin başlarında Shinzo Abe ile olan, o zaman başbakan olan Abe’nin de özenle geliştirdiği arkadaşlığı nedeniyle bitmek bilmeyen düşmanlığını değiştirdi. Şimdi Abe resimde yer almadığı için Trump .Japonya’yı paylamaya ve bizzat Japonya ile olan ittifakı sorgulamaya dönebilir. Bu iki adım da ABD’nin Çin karşısındaki rekabet gücünü azaltabilir.
Çin Trump’ın ikinci dönemi için büyük bir belirsizlik. Cumhuriyetçi dış politika elitleri Çin’le rekabetin ABD dış politikasının düzenleyici ilkesi olacağını ümit ediyor. Trump bu duruşu benimserse bu yetkililer bunu Ortadoğu (Çin’i dışarıda bırakmak için bölgeden çekilmeme), Avrupa (NATO’yu Çin’e karşı yanına alma) ve ekonomi (Çin’le rekabet etmek için dostlarınla ticaret yapma) konularında kendi istedikleri konumları savunmak için kullanabilir. Ama kimse Trump’ın bu gündemi mi destekleyeceğini yoksa Pekin ile salt ekonomiye odaklanıp Amerika’nın ittifaklarından çekilen çok daha dar bir rekabet biçimine mi döneceğini kimse bilmiyor.
Kuşatma harekatının ikinci parçası (dünyanın geri kalanının nasıl tepki vereceği) da ikinci dönem için önem arz ediyor. Amerika’nın müttefik ve düşmanları 2016 seçimlerinden sonra derin bir nefes aldı. Trump’ın zaferinin geçici bir durum mu yoksa kalıcı bir değişim mi olduğunu bilmiyorlardı; gerçekten de bu geçen dört yılda çoğu yabancı hükümetin ABD ile ilgili en öncelikli sorusuydu çünkü cevabı gelecekleri açısından son derece önemli.
Korona virüsü başlamadan önce konuştuğum çoğu müttefik yabancı yetkili tereddütle Trump’ın ikinci kez kazanacağını düşünüyordu. Şimdi neredeyse herkes gibi onlar da Trump’ı kaybedecek tarafta görüyor. Eğer kazanırsa dost ve düşman II. Dünya Savaşı sonrası dönemin Amerikan liderliğinin kesin bir sona erdiğini kabul edecek. Etki ülkeden ülkeye değişecek. Bazı müttefikler Çin ve Rusya ile anlaşmalar yapabilir. Küçük bir kısmı bağımsız nükleer caydırıcılık arayışına girebilir. Hepsi daha az işbirliği olan bir dünyaya hazırlık yapacak.
Korona virüsü işleri çok daha kötüleştiriyor. Birçok kişi artık yaygın bir şekilde güvenilir bir aşı geliştirilip geniş ölçekte dağıtılana kadar normal yaşantıya dönülemeyeceğini kabul ediyor. Virüsün ve ABD ile Çin arasındaki rekabetin vurduğu küresel ekonomi hala uçurumun kenarında sendeliyor. İşbirliği, özellikle de ABD ile Avrupa arasında durma noktasına geldi. Trump yönetiminin önceliği ortak sorunlarla baş etmek için uluslararası bir koalisyon kurmaktan ziyade kendi tabanına “Önce Amerika” konusundaki samimiyetini göstermektir.
Trump’ın ikinci döneminde yabancı ülkeler küresel ekonomik toparlanma, aşı geliştirilmesi, uluslararası kurumların onarılması veya krizle istikrarsızlaşanlara yardım konusunda bir koordinasyon olmayacağını bekleyebilir. Seyahat ve ticaret açılarından açıklık korona virüsünden önceki normal seyrine dönmeyecek. Her millet başının çaresine bakmak zorunda olacak. Avrupa Birliği ve diğer bir avuç demokrasi çok taraflı düzeni hayatta tutmaya çalışabilir ama büyük oranda dünyadaki gelişmelerle ilgisi olmayan bir hatıraya dönüşecek.
Vladimir Putin, Xi Jinping, Muhammed bin Selman, Recep Tayyip Erdoğan ve diğer otokratlar Trump’ın ilk döneminde hem derin bir endişe içindeydi hem de cesaret kazandı. Onu bir kafa dengi olarak görüyorlar ve etkileyip ikna etme becerilerinden eminler. Trump bu kadarını Bob Woodward’a itiraf etmişti: “Sahip olduğum ilişkiler komik; ne kadar sert ve acımasız olurlarsa onlarla o kadar iyi geçiniyorum… Kolay olanlar belki o kadar sevmediklerim veya o kadar anlaşamadıklarım.” Sıcak ilişkiler ikinci dönemde sürecek ve ivme kazanacak. Trump’ı okumak kolay ve liderler biraz iltifat ve ikna ile onu, ister ülkeleri içindeki muhalefeti bertaraf edilmesi isterse bölgesel saldırganlıklarına göz yumulması olsun, davalarına ortak edecek.
ABD’nin diplomatik tarihine bakıldığında büyük karşı-olgusal senaryolardan biri Franklin D. Roosevelt’in 1944’te başkan yardımcısı Henry Wallace’ın yerine Harry Truman’ı getirmeseydi ne olurdu sorusundan çıkıyor. Wallace Sovyetler Birliği’ne sempati besliyordu ve Soğuk Savaş’ın ateşli bir muhalifi oldu. FDR Nisan 1945’te öldüğünde o başkan olsaydı takip eden yarım asır çok farklı gelişebilirdi: NATO, Marshall Planı, Japonya ile ittifak, sınır ötesi askeri varlık ve Avrupa Birliği hiç olmayabilirdi.
ABD şimdi başka bir tarihi öneme sahip anda sendeliyor. Trump gelirse sadece Truman’ımızdan mahrum kalmayacağız. Wallace’ımızla, içgüdü ve eylemleri anın gerektirdikleriyle taban tabana zıt bir liderle baş başa kalırız. Birkaç sınırı kalmış ve savunmasız bir dünya karşısında yeniden seçilmiş bir Trump dünya siyasetinin gelecek on yıllardaki gidişatını belirleyebilir.
Bu yazı 30 Eylül 2020 tarihinde The Atlantic sitesinde yayınlanmış olup Mustafa Kaymaz tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.