2023’te Beklentiler
2023’te Rusya’nın Ukrayna işgali veya küresel lojistik krizi sonlanır mı bilemiyorum ama her ikisinin tetiklediği enerji krizi ve küresel enflasyonist dalga devam edecek gibi gözüküyor. Bu şartlar altında ayağımızı yorganımıza göre uzatmayı bırakın ayağımızı yorganımıza diksek yeridir. Nasıl ki dişimizde bir sorun olduğunda dilimiz istemsizce oraya gidiyor, ekonomik darboğazda refahımız azaldıkça dilimiz derdimize varıyor çünkü aşk ağlatır, dert söyletir.
Hiçbir zaman dilimi kendisinden menkul bir fiil işlemeye ne amirdir ne de memurdur. Adı üstünde, zamanı ölçmek üzere icat ettiğimiz terimlerin kendilerinden beklenildiği üzere birer zarf olarak eylemi, mekân gibi belirginleştirmekten öte bir vazifeleri yoktur. İşin özü, yer ve zaman zarfları nihai kertede birer uzay-zaman koordinatından daha fazlası değildir. O yüzden Gregoryen takvimine göre miladi 2023 yılı -kendisinden öncekiler gibi- ne bize bir şey getirebilir ne de bizden bir şey götürebilir. Lakin galat-ı-meşhur lügat-ı-fasihten evla olduğundan kesretten kinaye zamana da özne kudreti bahşederiz günlük konuşmamızda. Yeni bir güne, haftaya, aya ve/ya yıla vasıl olduğumuzda yekdiğerimize mevzubahis zaman diliminin iyi, hayırlı ve/ya güzel geçmesi bağlamında temenni ve dualarda bulunmak da bunun bir başka versiyonudur. Yoksa birbirimize iyi günler veya hayırlı geceler dilediğimizde gün veya gece kendi başına iyi olabilir mi? Ya da birisi böyle dilekte bulundu iyileşebilir mi? Nihayetinde bulunduğumuz koordinatlara göre enlem-boylam değerleri ve mevsimsel etkiler eşliğinde astronomik olarak ne kadar süre güneş ışığına maruz kalacağımız ve/ya ne kadar süre karanlıkta kalacağımız bellidir ve bunun ne kadarının iyi olduğu bile görecelidir. Böylece günün ve/ya gecenin iyi veya kötü olması ancak bizim ona atfettiklerimizin gerçekleşmesiyle mümkündür. Bu çerçevede “Yeni yıldan beklentileriniz ne/ler/dir?” sorusunu oldum bittim yanlış dizilmiş bulurum, zira yeni yıldan değil yeni yılda beklentilerimiz olabilir ancak. Peki ne bekleyelim 2023’te?
Tam “yeni yıl, yeni umutlar” demeye yeltenirken sağ olsun Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, CBS televizyonuna verdiği röportajda, küresel ekonominin üçte birinin resesyona girmesinin beklendiği tahminiyle 2023’ün hiç de kolay geçmeyeceğinin muştusunu verdi. Bize güzel haberler lazımken kötümserliğe yakın pek ihtiyatlı bu haber canımızı sıkacak cinstendi. Bir Başkadır’daki Meryem olsa IMF Başkanı’na herhalde “Eviriyon çeviriyon lafı çaktırmadan istediğin yere getiriyon” diye sitemde bulunurdu hepimizin yerine. Halbuki 2023’e girer girmez Lozan Antlaşması’nın gizli maddelerinin sona ermesiyle artık çıkardığımız madenleri istediğimiz gibi işleyip satabileceğimiz için geçen yıl yavaşlamasına rağmen büyük bir şantiyeyi andıran ülkemizin bundan sonra büyük bir maden sahasına döneceğinden o kadar umutluyduk. Dünyanın üçte biri resesyona girerse çıkardığımız bu kadar madeni kime satacağız endişesi haklı bir endişe olarak belirdi haliyle. İnşallah bu yöndeki dönüşüm her maden kazasından sonra yürekleri burkan haberlerinin artmasıyla tecelli etmez.
Aslında belki Haziran belki Haziran’dan da yakın seçimler yaklaştıkça bulunma sıklığı ve miktarı artan petrol ve doğalgaz rezervleriyle ilgili müjdeler, hem yeraltı madenciliğinde hem de umut tacirliğinde son dönemde kat ettiğimiz mesafeyi gözler önüne sermişti. Her ne kadar bu minvaldeki her müjdeden sonra ekseriyetle doğalgaz ve petrol ürünlerine zam gelse de sanayi elektriğine yeni yılın ilk üç ayında uygulanmak üzere yüzde 16 indirim gelmesi yüreklerimize kısmen de olsa su serpti. Kendi adıma erke dönergecinden itibaren enerji haberlerine oldukça ihtiyatlı yaklaştığımdan olsa gerek bireysel ve hane bazlı enerji harcamalarımda fark edilir bir düşüş yaşamadan izninizle yoğurdu üfleyerek yemeye devam edeceğim.
İlk 10 Ekonomi Arasına Girme Hayali
Ekonomiden siyasete doğru yürüdüğümüzde, Türkiye Cumhuriyeti 2023’te dalya diyecek. Daha öncesinde altı asır Osmanlı hanedanlığınca yönetildiği düşünülürse bu toprakların ve üzerinde yaşayan halkın atalarının, bir asırdır istifini bozmadan Cumhuriyet üzerinde bir oydaşmaya ulaşılması hiç de yabana atılacak bir dönüşüm değil. Cumhuriyet, bir siyasal rejim olarak, ismine yakışır anlamda iktidarın babadan oğula veya hanedanlığın hassaten erkek bireyleri arasında değişimi olmaması şeklindeki kadim anlamıyla tecelli ettiyse de demokratikliği her zaman oldukça kırılgandı ve demokratik konsolidasyonu da askeri darbeler ve muhtıralar eşliğinde bu kırılganlığı tuz buz etmede katalizör rolü üstlendi. Demokrasinin pekişebilmesi için kalkınmanın bütün iktidarlarca programlarına hedef olarak konduğu ama bu hedeften sıklıkla uzaklara düşüldüğünü akılda tutarsak bu yıl Türkmenistan’ınki kadar doğalgaz ve/ya Suudi Arabistan’ınki kadar petrol rezervi bulamazsak hedeflendiği gibi Cumhuriyetin birinci asrına küresel ilk 10 ekonomi arasına giremeyeceğimiz aşikâr, hatta geçen yılki konumumuzu korusak ve bir basamak çıkabilsek bile yeğdir.
Kalkınmanın lokomotifi günün sonunda beşerî sermaye olduğuna göre her aşamada eğitim ve yüksek öğretimin önemi perçinleniyor. Yüksek öğretimde nicel ifadelere odaklanıp nüfusun kabaca yüzde 10’una tekabül eden 8 milyon üniversite öğrencisinden dem vurulunca, ülkeyi her anlamda üst sıralara taşıyacak bir müthiş bir patlama bekliyoruz haklı olarak. Öte yandan, bu sayısal artışta önemli payı bulunan açık öğretim öğrencilerinin bir bölümünün bunu İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerde indirimli abonman için yaptıklarını öğrenmek nitelikli bir efkâr sağlıyor. Yeterince dertlenmediyseniz, eksi fizik neti ile Fizik bölümüne ve eksi Türkçe neti ile Edebiyat bölümüne hem de öyle açık öğretim değil örgün yüksek öğretimde yer alabildiğiniz oldukça kerim bir yüksek öğretim sisteminin çarkları işliyor.
Hiç Harcama Yapmadan Nasıl Yaşanır?
Üniversite mezuniyetinin halen iyi çalışma ve ücret koşulları sağlayacağının düşünüldüğü ülkede mezunların giderek artan işsizliği üniversitelere de oldukça gölge düşürüyor. Kaldı ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın ifadesine göre, çalışanların yüzde 37’sinin asgari ücretle geçindiği bir ülkede, asgari ücret skalanın merkezinde olduğundan diğer ücretler de kaçınılmaz olarak onun etrafında kümeleniyor. Nasıl ki son 30 yılda belirgin bir şekilde hem otomasyonun gelişimi hem de Çin’in ucuz işçilik politikası küresel emek fiyatlarını negatif etkilediyse, Türkiye’nin son 10 yılda maruz kaldığı yabancı göçü ve teknolojik gelişme de ücret politikalarında benzer etkileri beraberinde taşıdı. Örneğin, ortalama bir ev 1 milyon TL olsa, asgari ücret alan birisi tüm gelirini biriktirse 2023 Şubat’ında almaya başlayacağı 8.506 TL ile 10 yılda ev sahibi olabilir tabii. Ortalama bir arabanın da 1 milyon TL olduğunu varsaysak diğer 10 yılda da arabasını alabilir. Lakin sorunumuz şu: Yemeden içmeden, velhasıl-ı-kelam hiç harcama yapmadan yaşamak nasıl mümkün olacak? Her şeyi sosyal bilimcilerden beklemeye alışmış müspet ilim erbabını başta biyologlar olmak üzere en azından güneş enerjisiyle beslenmenin nasıl mümkün olacağı konusunda hepimizi aydınlatmaya bekliyorum. Bir sosyal bilimci olarak başarıya ulaşmasa da Nasreddin Hoca’nın eşeğini açlığa alıştırması yeterince öğretici olarak bilgi dağarcığımızda duruyor.
İşlemeyen Eğitim Sistemi
Yüksek öğretim bir yana, ilkokuldan lise sona kadar bazı ülkelerin nüfusuna denk öğrenci nüfusumuz ile övündüğümüz kadar lise ve üniversite giriş sınavlarındaki ortalamaları öğrendiğinizde yüreğiniz parçalanmıyor mu? Sekiz veya 12 yıl boyunca gördükleri eğitimin sonunda tek haneyle ifade edilen soru çözme kapasiteleri eşliğinde bu gençlerden geleceğe dair hangi kalkınma hamlesini bekleyeceğiz? Çok basit bir çözüm önerisi olarak tüm eğitim sisteminin PISA testinde başarılı olmaya göre ayarlanması isabetli olmaz mı? Öğrencilerin yönelişleri bakımından herkesin üniversiteli olmak istemesi elbette anlamlıdır ve siyaseten de her şehre bir üniversite açmak gerekmesi durumunda her ilçeyi şehir yapmak gibi oldukça oy getirici bir karardır. Lakin sonuçları itibarıyla üniversiteleri işsizler ordusuna veya asgari ücretliler ordusuna yeni kalabalıklar sağlayan üniteler kılmaktan öte ne gibi bir işlev sağlamaktadır? Üniversitelerin hatırı sayılır bölümünün araştırmadan ziyade adeta gençliği işsizlik istatistiklerinden uzaklaştırmaya yarayan mekânlar haline gelmesi gözden kaçırılmamalıdır ve gençlere pompalanan umutlar yerini giderek büyük yeislere ve travmalara bırakmaktadır. Elbette dâhiler, çalışkanlar ve ayak oyunlarında mahirler her devirde olduğu gibi aradan sıyrılacaklardır, ama onlar zaten sistem başarıyla çalıştığında da var olacaklardır. O yüzden ihtiyacımız olan tikel veya tekil başarılar değil işleyen bir sistemdir.
2023’te bir diğer beklentimiz de sayıları son yasayla artan emekliler için daha iyi yaşam şartları olacaktır. Sadece emekli maaşıyla yaşayamayacağını fark eden yığınlar bulabildikleri işlerde çalışmaya devam edecekler ve bu şekilde yaşamlarını idame ettireceklerdir. Peki bu kişiler ne zaman gerçek anlamda emekli olabileceklerdir? Umulur ki seçimlerin yaklaşmasıyla tüm toplum kesimlerine, ama başta emekliler olmak üzere özellikle dar gelirlilere daha fazla nefes aldıracak bir yaklaşım içine girilsin.
Enflasyon ve Maaş Artışları
2023’te en azından enflasyon konusunda bir yeknesaklığın sağlanması benim bir diğer beklentimdir. Nasıl ki serbest piyasa göreceli başarılı çalıştığında döviz kurlarında döviz bürolarıyla bankalar arasındaki makas göreceli daralır ve 1980 öncesinde olduğu gibi farklı döviz tarifeleri olmaz; aynı şekilde serbest piyasanın daha düzgün işlediği ortamlarda birkaç çeşit enflasyon da olmaz. Nasıl mı? Devletin resmî enflasyon açıklaması TÜİK tarafından yapılıyor, fakat devletin enflasyonu anlamına gelen yeniden değerleme oranına baktığımızda ifade edilen enflasyondan en az yüzde 70 daha fazla oranda bir enflasyon hesabı yapıldığı ortaya çıkıyor ve bu yeniden değerleme oranı motorlu taşıtlar vergisine uygulandığında ise yarıya düşürülüyor. Gördüğünüz üzere bunların hepsi resmî rakamlar. Daha ne ENAG’ın enflasyon hesaplamasına ve kullandığı metoda ne ülkenin beşte birinin fiilen yaşadığı ve gündüz nüfusunun dörde birine yaklaştığı İstanbul için İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) açıkladığı enflasyona bile sıra gelmiş değil. Açıklanacak resmî enflasyondan hareketle asgari ücret bir yılda yüzde 100 zamlanmasına rağmen yeniden değerleme oranının altında kalırken, eğer katkı sağlamak üzere bir düzenleme yapılmazsa memur ve emekli maaşlarında yıllık reel enflasyonun çok gerisinde artış gerçekleşecek.
Sonuç olarak, 2023’te Rusya’nın Ukrayna işgali veya küresel lojistik krizi sonlanır mı bilemiyorum ama her ikisinin tetiklediği enerji krizi ve küresel enflasyonist dalga devam edecek gibi gözüküyor. Bu şartlar altında ayağımızı yorganımıza göre uzatmayı bırakın ayağımızı yorganımıza diksek yeridir. Nasıl ki dişimizde bir sorun olduğunda dilimiz istemsizce oraya gidiyor, ekonomik darboğazda refahımız azaldıkça dilimiz derdimize varıyor çünkü aşk ağlatır, dert söyletir.