Başmazoşist: Biden, İsrail ve Ortadoğu

İsrailli liderler, Başkan Biden’ın önemli konulardaki taleplerini sürekli olarak ya geri çevirdiler ya da kulak arkası ettiler. Yasa dışı yerleşim genişlemesini durdurma ve iki devletli çözüme yönelik barış görüşmelerinin kaldığı yerden sürdürülmesi talepleri de dahil. ABD Devlet Başkanı küçük bir uydu devlet tarafından küçük düşürülmeye neden bu kadar hevesli?

Başmazoşist: Biden, İsrail ve Ortadoğu

Joe Biden’ın azmini takdir etmeniz gerek.

 

Biden bir deha olmayabilir ama selefinden farklı olarak istikrarlı. Aynı zamanda da bu hafta ziyaret ettiği İsrail ve Ortadoğu konusunda mütemadiyen yanılıyor olsa da onlarca yıldır tutarlı ve güvenilir bir figür.

 

Biden’ın Trump’tan daha az popüler olduğu tek “Batılı ülke” İsrail, üstelik Ortadoğu politikası selefininkine oldukça benzer olmasına rağmen; “nükleer anlaşma iptal oldu, Suudiler geldi ve insan hakları bir yana bırakıldı.” Ve İsrail bir kez daha gündeme ve merkeze oturdu. Biden’ın Suudi Arabistan ziyareti Suudi Arabistan ya da petrol hakkındadır diye düşündüyseniz, bir daha düşünün. Ziyaretinin esas amacı İsrail’in güvenliğini artırmak ve bölgeye entegrasyonunu derinleştirmek.

 

Biden’ın İsrail’in bir dediğini iki etmeyen ilk devlet başkanı olmadığı doğru. Yine de İsrail ile ilişkisinde bambaşka bir şeyler var. Bu ilişki bir tür sado-mazoşist ilişki – istismar arttıkça aralarındaki geyik muhabbeti de artıyor.

 

Delaware’den 30 yaşındaki genç senatör 1973’te bölgeye gerçekleştirdiği ilk ziyarette İsrail’e olan sevgisini, zamanın İsrail Başbakanı Golda Meir’e olan hayranlığını ifade etmişti. Tutkusu, fikirleri ve Mısır’la arabuluculuk teklifine şaşıran İsrailliler, genç Joe’yu gözardı ettiler ve onu siyasi ağırlığı olmayan tecrübesiz bir siyasetçi olarak görüp ciddiye almadılar.

 

Bundan yarım yüzyıl sonra, Biden daha yaşlı, görmüş geçirmiş biri ve dünyanın en önemli süper gücü ABD’nin başkanı olarak bölgeyi yeniden ziyaret ediyor. Artık her zaman olduğundan daha da kötü olan İsrail’e daha az boyun eğiyor da görünmüyor yazık ki. Apartheid olarak da bilinen, “demokratik Yahudi İsrail”e hayranlığını ifade ediyor ve övgüler yağdırıyor, İsrail’in o kutsal güvenliğine dair eski mitleri ve mantraları tekrarlarken, kendinden genç İsraillilerden gördüğü muamele geçmişte gördüğü küçümseyici muamelenin aynısı.

 

Biden’ın Geri Çevrilen Talepleri

 

Aslında İsrailli liderler, geçtiğimiz yıl görevi devraldığından bu yana Başkan Biden’ın yasa dışı yerleşim genişlemesini durdurma ve iki devletli çözüme yönelik barış görüşmelerinin kaldığı yerden sürdürülmesi de dahil olmak üzere önemli konulardaki taleplerini sürekli olarak ya geri çevirdiler ya da kulak arkası ettiler. Geçen yıl yaptığı Gazze savaşının dindirilmesi çağrısını da reddettiler. Kudüs’teki ABD Konsolosluğu’nun ve Washington’daki Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) bürosunun yeniden açılması kararına engel olarak, gazeteci Şirin Ebu Akile’nin cenazesinin barışçıl bir şekilde kaldırılmasının sağlanması isteğini görmezden gelerek, aciliyeti olan meselelerde de ağzının payını verdiler.

 

İsrailli askerler 11 Mayıs günü sabah Şirin’i öldürdüler, aynı gün öğleden sonra evine baskın yaptılar, ertesi gün de cenaze yürüyüşüne saldırdılar. Yine de Biden yönetimi, İsrail ordusunun Filistin asıllı bir Amerikan vatandaşına karşı işlediği suçu tam da Bağımsızlık Günü’nde aklamayı ve İsrail’e işgaline devam etmesi için dokunulmazlık sağlamayı seçti.

 

Bu bana geçen yaz, Biden’ın Beyaz Saray’daki bir görüşmede, söz konusu tarihlerde İsrail’in Cumhurbaşkanı olan Reuven Rivl’in ve özel kalemi Rivka Ravitz’in önünde, Ravitz’in 12 çocuğa annelik ettiğini duyduğunda diz çöktüğünü gösteren fotoğrafı hatırlatıyor. Komik olmaya çalışmıştı, ama verdiği görüntü pek de komik değildi.

 

İsrail’in eski Başbakanı Benjamin Netanyahu, kum torbası olarak tercih ettiği Biden’a karşı yıllar boyu sadistçe davrandı.

 

Bu durum bilhassa, Netanyahu hükümeti o zamanlar Başkan Yardımcısı olan Biden’ın 2010’da İsrail’e gelişinin hemen öncesinde büyük bir yasa dışı yerleşim genişlemesine gidildiğini duyurduğunda göze batıyordu. Yine de Biden Netanyahu’ya sevgi duyduğunu itiraf etmeyi sürdürdü, bu da İran’la nükleer anlaşma konusunda ilişkiler bozulduğunda Biden’ın Beyaz Saray’a açılan üst düzey bir kanal olmasını sağladı.

 

Bundan 10 yıl sonra, 2021’de, artık Başkan olan Biden dostu Bibi’den Gazze’ye yönelik saldırıyı durdurmasını özel olarak istediğinde, Bibi sakınılarak yapılan bu çağrıyı halka açık bir biçimde geri çevirdi ve tatmin edici sonuçlar elde edene kadar İsrail’in durmayacağına ant içti. Netanyahu, görevden ayrıldıktan sonra bile, yeni İsrail başbakanıyla Beyaz Saray’da yaptığı bir toplantıda “uyukladığı” için Biden’la dalga geçti. Tüm bunlara rağmen Biden’ın İsrail’e yapacağı ziyarette eski başbakanla görüşmeyi planladığı söyleniyor.

 

Başkomutanın, “Rus tehdidine” ve Çin’in “sistematik meydan okumasına” karşı büyük bir koalisyon kurarken, sanki kamuoyu önünde küçük düşürülmeye ihtiyacı var.

 

Biden’ın da İsrailli mevkidaşlarını terslediği ama bunu kapalı kapılar ardında yaptığı iddia ediliyor. Ancak gelişi güzel olarak rivayet edilenler dışında böyle bir şeye cesaret edildiğine dair kanıt yok ve uzak ihtimalle bunlar doğruysa bile ortada somut bir sonuç yok. Ve tekrarlayalım, ABD Başkanı küçük bir uydu devlet tarafından neden küçük düşürülsün ki, yani bundan gerçekten hoşlanmıyorsa ya da İsrail lobisi sayesinde böyle bir alışkanlık edinmediyse.

 

İsraillilerin Hakları Meselesi

 

Gerçi, Biden’ın İsraillilerin hakları muhabbeti onlarca yıl öncesine gidiyor.  

 

1984’te Biden New York’ta dönemin generali ve Lübnan işgalinin mimarı Ariel Sharon’la birlikte radikal Herut Siyonistleri’nin yıllık toplantısında bir konuşma yaptı. “Ortadoğu’da ABD politikasını yönlendiren üç efsane” dediği şeyi, yani “Suudi Arabistan’ın barış için arabulucu olabileceği inancını, [Ürdün] Kralı Hüseyin’in barış için müzakereye hazır olduğu inancını ve FKÖ’nün barış için bir uzlaşma sağlayabileceği inancını” hedef almıştı.

 

Bunun üzerinden 10 yıl geçmeden, FKÖ ve Kral Hüseyin İsrail ile barış anlaşması imzaladılar ve Suudi Arabistan da bunu destekledi. Ardından da İsrail ve Filistinlilerle birlikte 1991 Madrid Uluslararası Barış Konferansı’na katıldı.

 

2002’de Suudi Kral Abdullah, daha sonra tarihi Arap Barış Planı adını alacak olan, 1967’de işgal edilen Arap topraklarından tamamen çekilmesi karşılığında İsrail’i tam olarak tanıyacağını önerdiği barış planını açıkladı. İsrail bu teklifi geri çevirdi ve ABD de bunu önemsiz bir şey olarak gördü.

 

Biden siyasi çıkarlarının yönlendirmesiyle, Kuveyt’i özgürleştirmeye yönelik BM destekli Birinci Körfez Savaşı’na karşı çıkmış, fakat sahte beyanlarla Irak’a karşı girişilen hukuksuz ve korkunç İkinci Körfez Savaşı’nı desteklemişti.

 

Kısacası Biden aleyhinde konuşanlar, Biden’ın önemli dış politika kararlarının tümünü yanlış anladığını söylerken yanılmamıştı, hatta onu eleştirenlerin söylediklerinin daha kötüsü oldu. 20 yılın Amerika, İsrail, Suudi ve Rus savaşlarını ve felaketlerini hızla ileri alalım. Başkanlık seçimi için yürüttüğü kampanyalarda Biden, gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin ardından Suudi Arabistan’ı bir “parya” olarak adlandırdı ve o günden sonra da Suudi Arabistan’a buna göre davrandı. Şimdiyse Başkan İsrail’in baskısı ve rehberliği ile, Arap dünyasını cezbetmek için Suudi Arabistan’ı odak alıyor. İsrail Biden’ı, yayılmacı İran’ı kontrol altına almak ve ona karşı koymak için, ABD/İsrail liderliğindeki bölgesel entegre füze sisteminin bir parçası olmasını umduğu yeni ve daha gelişmiş bir füze sistemini Suudi Arabistan’a satmaya sürüklüyor.

 

Böyle bir hareket, Ortadoğu-NATO’sunun çok konuşulan geleceğinin operasyonel çekirdeği haline gelebilir. Böyle bir ittifak fazla iddialı olabilir, hatta düpedüz özlemi çekilen bir şey de olabilir. Tabii yine de ABD ve onun bölgedeki müttefikleri için stratejik bir çerçeve işlevi görebilir: ABD liderliğindeki İbrahim Anlaşmaları’nın stratejik kolu olabilir.

 

Başta Bahreyn’de bulunan Beşinci Filo ve Katar’daki El Udeid üssündeki ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) olmak üzere tüm Körfez ülkelerinde konuşlanmış ABD askeri üsleri veya birlikleriyle, İsrail’i denkleme sokmak önemli ölçüde siyasi bir hamle. Ve aptalca.

 

Yanlış olmasın, İsrailliler Körfez güvenliğini sağlamak için bırakın ölmeyi savaşmazlar bile. Hiçbir zaman.

 

İsrail-Filistin Barışı

 

Her halükârda, Biden’ın İbrahim Anlaşmaları üzerine inşa çabası ve İsrail’i Arap bölgesine daha fazla entegre etme konusundaki kıymet görmeyen girişimleri, İsrailliler ve Filistinliler arasında dengeli bir barış teklifinin ortaya çıkmasını gerektiriyor. Bu da FKÖ lideri Mahmud Abbas’ın Barış Süreci çöpünden çıkarılmasını, tozunun alınmasını ve Başkan ile poz vermesi için bir güzel cilalanmasını gerektiriyor.

 

Heyecanlı olacak ve belki de ortak bir açıklama olacak, hatta destek vaatleri bile olacak, ama sözlerimi bir kenara not edin: Günün sonunda hepi topu bir poz ve belki Biden direkt Suudi Arabistan’a uçmadan önce iki dede için hızlı bir siesta olabilir, belki de dümende İsrailli bir yetkiliyle.

 

Bu absürt oyunda, Abbas’ın kendini karşısındakilerden kurtarabilecek en iyi fırsat, yani “son dayanağı”, bu işe yaramayacak ve bir sonuca da varmayacak pozu tümden es geçmek ve doğruca siestaya yollanmak olabilir. Joe’yu neşelendirmek için gereken belki de Filistinli bir haddini bildirmedir, bilemezsiniz.

 

Bu yazı Al Jazeera sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için buraya tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.