Bir Öğün Ücretsiz Yemek Hakkı: Çocuklar Yokluk Bilmesin
Bir ülkede öğretmenler çocukların beslenme listelerine peynir, et, süt gibi temel gıda ürünlerini yazmaya çekiniyorsa, birçok hane 15 yaş altındaki çocuklarını aileye ek gelir getirmesi için okul saatleri dışında bir işte çalıştırıyorsa, burada büyük bir sorun yumağı var demektir. Bu sorun yumağı çocuklar için çok erken yaşta büyük bir travma ve omuzlarının kaldıramayacağı ağırlıkta bir yaşam mücadelesini de beraberinde getiriyor.
“Derslerimize aç girmeyelim. Bir öğün ücretsiz yemek istiyoruz”.
Çocuk haklarını, insanın en temel beslenme hakkını, sosyal devlet ilkelerini sırça fanuslardan izleyenleri ve içinde bulunduğumuz öznellik çağına kendilerini kaptırıp sadece çocuğunun karnını doyurmayı önemseyenleri bir yana bırakarak sizlere soruyorum: Ne kadar masum, ne kadar trajik ve ne kadar kalbe dokunan bir çağrı değil mi? Peki hayata geçirilmesi neden bu kadar zor geliyor?
“Yoksul bir çocuk görsem, yağmur altında üşüyen, köprü olmak geçer, hiç değilse içimden” dizelerinin sahibi Sunay Akın’ı anımsarcasına, çocukların eğitimle aralarındaki en önemli köprünün de beslenme olduğunun fark edilmesi neden bu denli zaman alıyor?
Türkiye çocuk yoksulluğunun en ağır şekilde yaşandığı ülkelerden biri. OECD ülkelerinde çocuk yoksulluğu ortalaması yüzde 12,8 iken Türkiye’de bu oran yüzde 20’lerin üzerine çıkmış durumda. Ve bu rakam günden güne endişe verici bir hal alıyor.
Şunu en baştan net bir şekilde ortaya koyalım:
Açlık sınırının 6.000 lirayı, yoksulluk sınırının 20.000 lirayı aştığı, resmi enflasyonun yüzde 80,21 olduğu, gıda enflasyonunun ise üç haneye ulaştığı, Enflasyon Araştırma Grubu’nun 12 aylık enflasyonu yüzde 181 olarak açıkladığı bir ülkede 5.500 TL asgari ücretle çalışan birinin bir yandan kira, bir yandan elektrik, su ve doğalgaz ödemeleri, bir yandan mutfak masrafları, bir yandan da çocukların okul gereksinimlerini karşılaması beklenirken, gıda enflasyonu karşısında çocuklara okullarda bir öğün ücretsiz yemek verilmesi, bu kronik yoksulluk ve yoksunluk ortamında hane halklarının bütçeleri üzerinde sembolik de olsa önemli bir katkı sağlayacak.
Açlık Dikkat Süresini Belirliyor
Okul çocukluğu döneminin büyüme ve gelişmenin oldukça hızlı olduğu bir döneme karşılık geldiği düşünüldüğünde, bu süreçte çocukların besin ögesi gereksinimlerini karşılamaları boy uzunluğundan kemik gelişimine, diş sağlığına ve hormonal dengeye dek birçok parametreyi etkiliyor. Bunlar da kümülatif olarak bilişsel yetenekleri ve okul başarısını doğrudan belirler nitelikte. Aç çocuğun dikkat süresi normalden de kısadır; algılaması zayıflar; öğrenmede güçlük yaşar; hastalıklara karşı direnci düşüktür.
Eğitimin kalitesinden çok paranın konuşulduğu bu günlerde, Millî Eğitim Bakanı geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, okullara 2022-2023 eğitim öğretim yılı için 3,1 milyar TL bütçe tahsis edildiğini söyledi. Resmi rakamlara göre Türkiye’de 53.620 devlet okulu var. Dolayısıyla, bu ödenekten okullara düşen pay kapsamında tüm devlet okullarındaki öğrencilere ücretsiz ve sağlıklı yemek verilmesi de olanaklı değil.
Bu konuda çalışan derneklerin son saha araştırmalarına göre her dört çocuktan birinin derslere aç girdiği bir ortamda, uzunca bir süredir okullarda ücretsiz yemek konusunda sivil toplum düzeyinde kampanyalar yürütülüyor. Birçok sivil toplum kuruluşu bu konuda yaygın bir bilinçlendirme kampanyası başlatarak yeterli beslenememe halinin yoksul ve dar gelirli ailelerin çocukları üzerinde yarattığı travmalara ve fiziksel gelişim sorunlarına dikkat çekiyor. İşin özü; tüm toplumsal paydaşlar, temel bir insan hakkının vergi verdikleri devletten kendilerine sunulması için çırpınıp duruyor.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın yayımladığı 2020-2021 yılı istatistiklerine göre ilkokul düzeyinde okullaşma oranı yüzde 93,23, ortaokul düzeyinde okullaşma oranı yüzde 88,85 ve lise düzeyinde okullaşma oranı yüzde 87,93. Ancak 12 yıllık zorunlu eğitime rağmen okullaşmanın yüzde 100 olmaması son derece manidar. Yani ortaokulda her 100 öğrenciden 12’si okula gitmiyor; bu oran liselerde her 100 öğrencinin 13’üne karşılık geliyor.
Yemek, Okulu Cazip Kılar
Okullara bir öğün ücretsiz yemek konmasının okullaşma oranları üzerinde bir artışa yol açacağı ve bir “cazibe unsuru” olacağı ise, sahada çalışan birçok aktivistin üzerinde uzlaştığı bir nokta.
2016 yılında Samsun’da Romanların ağırlıklı olarak yaşadığı bir mahalledeki iki okulda ücretsiz sabah kahvaltısı uygulaması yapılmış ve “Gün Kahvaltı ile Başlar” projesiyle Roman çocuklar arasında okula devam oranı proje sonunda yüzde 13 oranında artırılmıştı. Benzer şekilde 2009 yılında Edirne’de dar gelirli ailelerin çocuklarının okula devamlılığını artırmak, beslenme yetersizliği ile öğrenme güçlüğünü azaltmak amacıyla başlatılan “Okulumda Besleniyorum” projesi de beş okul özelinde birkaç yıl devam etmişti.
İstendiğinde bir şey yapılabiliyor; pilot projeler geliştiriliyor. Asıl önemli olan, bu projelerin sürdürülebilir olması, ülke düzlemine yayılması ve öğrencilere sabah börek, süt, meyve suyu, poğaça veya öğlen pilav, köfte, ayran verebilecek kadar zengin bir ülke olduğumuzun kanıtlanması… Yeter ki kaynaklarımızı doğru bir şekilde kullanalım. Dolayısıyla, şayet ekonomisiyle, duble yollarıyla tüm Avrupa’yı kıskandıran bir ülke isek, vergilerimizin bir kısmıyla çocukların gıdaya erişim hakkının sosyal devlet ilkesi üzerinden güvence altına alınmasının tam vaktidir.
Pazardan eli boş dönen annelerin, Türkiye’de en çok tüketilen meyvelerden biri olmasına rağmen artık taneyle satılan elmaların simgelediği ekonomik açmazların karşısında, çocukların sağlıklı beslenemediği, beslenme çantalarına kuru ekmek bile koyamaz hale geldikleri, son zamların ardından cep harçlıklarıyla birçoğunun simit dahi alamadığı, çocukların canları çekmesin diye kantine inmedikleri bir ortamda, Anayasa gereği kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağını ve eğitimin de sadece kitap ve kalemden ibaret olmadığını anımsamakta yarar var.
Rüzgârgülü Projesi ve Niceleri
Bu açıdan, İYİ Parti’nin “Rüzgârgülü Projesi” ile okul çağındaki her çocuğa kahvaltı ve öğle yemeğinin ücretsiz sunulacağına dair vaadi oldukça önemli. Diğer tüm muhalefet partilerinin de bu konuda inovatif projeler geliştirmesi ve ortaklaşması çocukların üstün yararına olacak. Bu projeyle, hem çocukların beslenmesi hem de ücretsiz öğünleri sağlayacak olan belediyelerin, küçük ölçekli çiftçiler ve tarım kooperatifleriyle çalışarak kırsal kalkınmaya katkı sağlamaları mümkün olacak.
Benzer şekilde, Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) de bir süredir bu konudaki taleplerini dile getiriyorlar. “Hiçbir Çocuk Arkada Bırakılmamalı” diyen CHP, “parasız ilköğretim ve bir öğün sıcak yemek” çağrısında bulunuyor. TİP sözcüsü ve milletvekili Sera Kadıgil geçtiğimiz günlerde verdiği İlköğretim ve Eğitim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nde “Tam gün eğitim veren devlet okullarında 1 öğün olacak şekilde öğrencilere ücretsiz gıda desteği sağlanır” ifadelerine yer verdi.
Eğer bir ülkede öğretmenler çocukların beslenme listelerine peynir, et, süt gibi temel gıda ürünlerini yazmaya çekiniyorsa, birçok hane 15 yaş altındaki çocuklarını aileye ek gelir getirmesi için okul saatleri dışında bir işte çalıştırıyorsa, burada büyük bir sorun yumağı var demektir. Bu sorun yumağı çocuklar için çok erken yaşta büyük bir travma ve omuzlarının kaldıramayacağı ağırlıkta bir yaşam mücadelesini de beraberinde getiriyor.
Eğitimin Çok-Boyutluluğu
Eğitim çok boyutlu bir iştir. Zihinsel, ruhsal ve bedensel gelişimi de içerir ve beslenme de bu kapsayıcılığın sacayaklarından biridir. Beslenme yetersizliğinden dolayı derse konsantre olamayan, gelişemeyen, öğrenme güçlüğü çeken, kısa boylu kalan veya abur cuburla obezleşen çocuklar üzerinden sağlıklı bir eğitim mimarisi oluşturamazsınız.
Ayrıca, ücretsiz okul yemeğinden kasıt, alanında uzman kişiler tarafından oluşturulan, çocukların alerjik duyarlılıklarını de dikkate alan besleyici gıdalar sunulmasıdır. Bu yemeklerin merkezi veya yerel bir sistemden mi dağıtılacağı, yoksa her okulda mutfakların standardize edilerek okul düzeyinde mi yemeklerin pişirileceği ise, işin önemli detayları arasında.
Öte yandan, ücretsiz okul yemeği uygulaması uzun bir süredir Avrupa’da da tartışılıyor. Almanya’da, 18’inci yüzyıl sonlarına doğru evsiz çocuklara çorba yardımı yapılan programlar başlatılmış, yoksul okul çocuklarını beslemeye dönük dernekler örgütlenmişti. Fransa’da ise Victor Hugo’nun yaşadığı bölgenin civarındaki bir okuldaki çocuklara sıcak bir öğün yemek verilmesi için 1865 yılında fon topladığı ve böylelikle Fransa Millî Eğitim Bakanı Victor Duray’ın dikkatini çekerek ihtiyaç sahibi çocuklar için öğle yemeği programlarının başlatmasının fitilini yaktığı biliniyor. Öyle ki bir süre sonra her okul bölgesinde yoksul ailelerin çocukları için okul yemeği sağlayan okul kantinleri kurulmuştu.
1914 yılında, İngiltere’de alınan bir kararla tatil dönemlerinde de okul çağındaki çocuklara ücretsiz yemek servisi yapılması, süreçte önemli bir kırılma oldu. Dolayısıyla 1900’lü yılların başından beri okullarda ücretsiz beslenme gerek dernekler gerekse belediyeler ve merkezi yönetim tarafından üstlenilerek yaygınlaştırıldı. Kimi ülkeler bunda başarılı olurken, kimileri ailelerin alım gücüne veya okullaşma düzeyine göre kriterler belirlediler.
Altın Formül Nedir?
Elbette, bu konuda günümüzde tüm ülkelere uygun bir sihirli çözüm yok; ancak kolektif bir çabanın ürünü olarak alınabilecek dersler ve uygulanabilecek modeller var. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde bu alandaki en iyi uygulamalar incelenip ilgili ülkelerden uzmanlarla temas kurulabilir ve bu alanda literatür taraması yapılabilir.
Ama net hedefler, kalıcı bir strateji ve kolektif bir irade ile gerçekleştirilmezlerse, bu da ucu açık bir şekilde uzayıp giden ve konferanslardan ibaret olan projelerden biri halini alabilir. Örneğin Sağlık Bakanlığı’nın 2019-2023 yıllarını kapsayan çocukluk çağında obezitenin ve diyabetin önlenmesi eylem planı dahilinde doğu ve güneydoğu illerinde okul yemeği programı için pilot uygulamalar başlatma ve bunları ülke sathına yaygınlaştırma hedefi konusunda acilen bir adım atılması gerekiyor.
Teknoloji çağında bir adımla tüm bilgilere erişimin mümkün olduğu bir ortamda örneğin İsveç, Finlandiya, Çekya ve Estonya’daki uygulamalar yerinde incelenebilir. Zira bu ülkelerde ailelerin gelirlerinden bağımsız olarak çocuklara ücretsiz okul yemeği veriliyor. Çünkü bu ülkeler, çocukların okulda karınlarını nasıl doyuracaklarına değil, okulda ne kadar daha fazla şey öğrenmeye, arkadaşlarıyla ne kadar daha fazla sosyalleşmeye, hayalini kurdukları mesleğe bir adım daha yaklaşmak için hangi derslere ağırlık vereceklerini düşünmeye odaklanmalarını istiyor.
Portekiz’de ise, en düşük gelir grubundan ailelerin çocuklarına her gün çorba, et, ekmek, meyve veya tatlıdan oluşan ücretsiz bir menü veriliyor; daha az yoksul kesimlerden gelen çocuklar için daha uygun bir ücretle söz konusu beslenme olanağı sağlanıyor. Burada da temel sorun, okulda kimin düşük gelir grubuna ait bir aileden geldiğinin, verilen ücretsiz yemeklerde ortaya çıkıp akranlar arası bir zorbalık konusu olabilmesinde ortaya çıkıyor.
Birleşik Krallık, ilkokul üçüncü sınıfa kadar devlet okullarında ücretsiz okul yemeği veren bir diğer ülke. İlkokulun ilk iki yılı -isterse ailesi ultra zengin olsun fark etmez- tüm öğrencilere hem atıştırmalık hem de ücretsiz yemek sağlanıyor. Bu da o yaşlarda aralarındaki olası “etiketlemenin” önüne geçmek için önemli; keşke tüm ilkokul dönemini kapsasa…
Avrupa Komisyonu ise Avrupa Birliği (AB) ülkeleri çapında okullarda ücretsiz yemek dağıtımı konusunu birkaç yıldır yakından takip ediyor. Avrupa Çocuklara Yatırım Platformu (European Platform for Investing in Children-EPIC) bu konuda geçtiğimiz yıl Eylül ayında Avrupa Komisyonu’nun rehberliğinde ulusal örnekleri inceleyen çok kapsamlı bir rapor da yayımladı ve düşük gelirli gruplara nasıl daha sağlıklı ve daha cazip menüler ulaştırılabileceği, AB bütçesinden okullara ücretsiz meyve dağıtımının nasıl daha etkin hale getirilebileceği gibi opsiyonlar üzerinden ciddi bir çalışma yürütüldü; yürütülmeye de devam ediyor.
Hindistan Örneği
Öte yandan, Küresel Açlık Endeksi’nde 116 ülke arasında 101’inci sırada yer alan ve beş yaş altındaki üç çocuktan birinin ya bodur ya da sıska olduğu Hindistan’da 2000’li yılların başında “Midday Meal Scheme” olarak adlandırılan Öğle Yemeği Programı ile ülke çapında okul çağındaki çocukların beslenme durumlarının iyileştirilmesi için çalışılmıştı. Amaç, okula devamlılığı artırmak, yetersiz beslenme sorununu çözmek, çocukların sınıfa aç gelmemesini sağlamaktı.
Dünyanın en büyük çaplı okulda beslenme programı olarak kabul edilen söz konusu programla birlikte öğrenme düzeyleri artmış, kız çocuklarının da okula devamlılığı için bir özendirme yaratılmıştı. Birçok araştırmaya göre bu programa dahil olup okula giden Hint kız çocukları daha geç yaşta evlenip daha geç yaşta doğum yapmış, sağlık hizmetlerinden daha çok yararlanmıştı ve çocuklarının da bodur olma eğilimi daha az olmuştu. Bu program, 2022 yılı Nisan ayında pandemiden dolayı yaşanan iki yıllık aradan sonra yeniden başladı.
Tüm bu iyi uygulamaların da gösterdiği gibi, devlet zorunlu eğitim konusunda ısrar ettiği ölçüde, okul çağındaki çocuklara doğru ve erişilebilir beslenme sorumluluğunu üstlenmek konusunda da kararlı olmalıdır. Bundan sonra yapılacak şey; dünyadaki en iyi uygulama örneklerini inceleyerek Türkiye’de okul çağındaki çocukların almaları gereken gıdaların belirlenmesi ve ücretsiz kahvaltının veya ücretsiz öğle yemeğinin ya da tercihen her ikisinin de derhal uygulanmaya başlanarak bunun eğitim çıktıları ve okullaşma oranları üzerindeki olumlu etkisinin istatistiklere nasıl yansıdığının memnuniyetle izlenmesidir.
Çankaya Belediyesi’nin tüm eğitim-öğretim yılı boyunca her gün 3.000 ilkokul öğrencisine ücretsiz öğle yemeği dağıtımına başladığını duyurması, bu konunun giderek yerel düzeyde sahiplenildiğini göstermesi açısından çok önemli. Bu kapsamda ilk etapta dar gelirli ailelerin yaşadıkları mahallelerdeki okullar seçilirken, öğrencilerin sıcak yemekleri her öğlen sıralarına bırakılacak.
Behçet Necatigil’in dizeleriyle baş başa kalalım bir an için:
“Bütün çocuklar
Yokluk bilmesinler
Et, şeker, süt bulsunlar
Giyimli, tok ve rahat
Gitsinler okullara
Sınıflarını geçsinler.
Büyükler biraz daha yorulsun
Onlar da büyüsünler
Onlar da mesut olsunlar
Geçti, kaç savaş ezikliği
Çocukları düşünsünler
Çocuklar iyi gün görsünler.”
Çocuklar yokluk bilmemeli. Et, şeker, süt bulmalı. Okullara gidip, orada proteinini, vitaminini alıp, sınıflarını geçmeli. Çocuklar iyi gün görmeli. Bu dilekler 1950’li yıllarda neyse bugün de toplumda aynı gerçeklikte yankılanıyor. Ne dersiniz, seçim sandığının içine “bir öğün ücretsiz yemek hakkı” da sığar mı?