Geleceğin Medikal Paradigması: Dijital Tıp Eğitimi

Sanayi Devrimi sonrası ortaya çıkan değişim, yaşamın olağan akışına paralel iken dijital devrim sonrası ortaya çıkan dönüşüm tam anlamıyla bir yaratıcı yıkım örneğini oluşturacaktır. Bu durum, son yıllarda sağlık sisteminde dijital dönüşüm anlamında birçok uygulamayı başarıyla hayata geçiren ülkemiz için çok ciddi bir fırsattır. Sağlık sistemimizde olduğu gibi yüksek öğretim sistemimizde de dijital uygulamaları yaşama geçirecek adımları ivedilikle atıp bunları ülke genelinde tüm tıp fakültelerinde standart hale getirmek, ülkemizi tıp alanında çok daha iyi yerlere taşıyacaktır.

dijital tıp eğitimi

Tıp eğitimi, toplumun sağlık alanındaki ihtiyaçlarını karşılayıp bu doğrultuda verilen hizmetleri daha iyiye taşımak amacıyla asırlar boyunca sürekli değişim geçirmiştir. Bu süreçte ortaya çıkan demografik dönüşümler, hasta ve hastalık profillerindeki değişimler, teknolojik ilerlemeler, tıp bilimindeki uygulama ve öğretim yöntemlerini etkilemekle kalmamış aynı zamanda verilen sağlık hizmetlerinin kalitesini de artırmıştır. 

 

Sistematik bir tıp eğitimi ve etik ilkelerin Hipokrat ve öğrencileri tarafından ilk kez uygulandığı Antik dönemlerden sonra Batı’da, Ortaçağ öncesinden başlayarak bu çağın bitimine kadar manastır ve dini kuruluşlarda din ve doğaüstü inançlara dayalı bir tıp eğitimi verilmiştir. Aynı dönemde İslam coğrafyalarında ise tıp ilmi ve eğitimi dünyanın diğer bölgelerine göre çok daha ileri bir düzeyde olup ilerleyen yıllarda bu durum Batı dünyası lehine bir dönüşüm kaydetmiştir. Tıp eğitiminin tekrar bilimsel temellere oturtulduğu Rönesans ve Aydınlanma çağında ise İslam tıbbına ait eserlerin Latince ve Avrupa dillerine çevrilmesi, deneysel yöntemler ile kadavralarda anatomik/cerrahi uygulamaların hayata geçirilmesi gibi o döneme göre devrim niteliğindeki uygulamalar ile modern tıp bilim ve eğitiminin temelleri atılmıştır. 

 

Tıp Eğitiminin Dönüşümü

 

Sanayi Devrimi öncesinde başlayan ve sonrasında devam eden buluşlar ve yenilikler ile ortaya çıkan değişimden tıp eğitimi de payını almıştır. Mikroskobun keşfi, mikropların hastalık etkeni olduğunun bulunması, cerrahi operasyonlarda anestezi tekniklerinin uygulanmaya başlanması, hastanelerin tıp eğitimindeki yerlerinin artması ve uzmanlık alanlarının gelişimi gibi etmenler, tıp eğitimini ciddi manada dönüştürmüştür. Bilimsel araştırma ve klinik uygulama sonuçlarının açık bir şekilde tecrübe edildiği, tıbbi bilginin önceki dönemlere göre katlanarak arttığı 19. ve 20’nci yüzyıllarda tıp eğitimi, birebir aktarımın yanı sıra dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde bir sistem oluşturularak standart hale getirilmiştir. 

 

1910 yılında Abraham Flexner, Amerika ve Kanada’daki tıp okullarının durumunu inceledikten sonra tıp eğitiminde standartları yükseltmek amacıyla bir rapor hazırlayarak tıp eğitiminin tüm seyrini değiştirmiştir. Flexner, tıp eğitiminde bilimsel temellerin tam anlamı ile oturtulması, öğrencilerin laboratuvar ve klinik uygulamalara daha fazla katılımı sonrasında hastalar ile erken dönemde karşılaşmaları, tecrübe ile beraber literatür temelli bilgi aktarımının ön plana alınması gibi önerilerde bulunmuştur. Bu öneriler doğrultusunda ciddi bir revizyon geçiren tıp eğitimi, mevcut felsefesi ile günümüze kadar gelmiştir. 

 

Modern tıp eğitimi dünyanın birçok ülkesinde toplumun ihtiyaçlarına, tıp eğitimi dışındaki eğitim sistemine, demografik veri ve taleplere göre değişiklikler göstermiştir. Modern tıp eğitimine getirilebilecek en önemli eleştiriler ise biyopsikososyal bir canlı olan insanı tamamen bütüncül bir anlayış ile değerlendirmemesi, genel yaklaşımın semptom ve hastalık bazlı ağırlık taşıması ve sistemin endüstri bağımlı bir hale gelmiş olmasıdır. Bilginin çok hızlı arttığı, eğitim yöntemlerinin çeşitlendiği, teknolojinin yaşamın tüm alanlarına sirayet edip dijital devrimin her şeyi dönüştürdüğü 21’inci yüzyılda, tıp eğitiminin de dönüşüm geçirmesi ve çağa ayak uydurması hayati önem taşımaktadır. 

 

Bilgi ve eğitim kaynaklarının çevrimiçi dünyada her daim ulaşılabilir olması ve öğrenci eğitiminde dijital platformların kullanımı, tıp eğitimini gelecekte tahmin bile edilemeyecek dönüşümlere uğratacaktır. Mevcut müfredatların dijital dönüşüme ayak uyduramadığını ve tıp fakültesi öğrencilerini bu yeni dünyaya hazırlayamayacağını açık bir şekilde kabul edip tıp eğitiminde sil baştan bir yapılanmaya gidilmesi zorunluluk haline gelecektir. Bu bağlamda yazımızda, tıp eğitiminin önümüzdeki yıllarda dijital dönüşüm ile beraber nasıl değişebileceğini, hangi yeniliklerin tıp eğitimine entegre halde kullanılabilineceğini, tıp eğitiminin daha fonksiyonel olması ve ihtiyaçlara cevap verip çağa ayak uydurabilmesi açısından neler yapılabileceğini tartışacağız.

 

Yapay Zekâ ve Dijital Teknolojiler

 

Yapay zekâ, makine öğrenmesi, sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojileri, genom bilimi, rejeneratif tıp uygulamaları, üç boyutlu baskı teknolojileri, nano-robot ve partikül/ilaç teknolojileri gibi birçok yenilik, tüm dünya genelinde eğitim sistemlerini ve bilgiye dayalı üretimleri baştan sona değiştirme potansiyelini taşımaktadır. Tıp eğitiminde bu sistemlerin kullanılması, dağınık tıbbi verilerin birleştirilip işlenmesi, analiz edilmesi ve öğrencilerin interaktif öğrenme yöntemlerini öğrenme süreçlerinde kullanmasına olanak sağlamakla beraber, kanıta dayalı algoritmaların daha kolay kullanılmasını ve yorumlanmasını sağlayacaktır. Bu süreç, tıp fakültesi öğrencilerinin öğrenme hız ve tarzlarının bireyselleşmesine de zaman içinde katkıda bulunmakla kalmayıp, meslek hayatlarında, bilgi açısından eskisine göre daha donanımlı olan hastalar ile iletişimlerini de kolaylaştıracaktır. 

 

Yapay zekânın tıpta birçok uzmanlık alanını ve bu alanlara ait eğitimleri de dönüştüreceği açıktır. Örneğin klinik farmakoloji alanında yapay zekâ ve nano-ilaç uygulamalarının birleştirilmesi ile doğru tedavilerin oluşturulmasından tutun radyolojik görüntülemelerin neredeyse hatasız yorumlanmasına kadar birçok alanda yapay zekânın işin ana yürütücüsü olacağı beklenmelidir. Bu sistemlerin kullanımı hekimler için belli derecede bilgi ve beceri gerektireceğinden bunlarla ilgili eğitimlerin tıp fakültelerinin müfredatlarına alınması, hekim adaylarının dijital çağı yakalamaları açısından önem arz edecektir. 

 

Sanal ve artırılmış gerçeklikle ilgili teknolojiler tıp eğitiminde önemli yeri olan pratik eğitimleri gerçeğe yakın simülasyonlar ile dönüştürüp öğrencilerin simülasyon evreninde hata yapma özgürlüklerini artırarak gerçek yaşamda hata yapma oranının azalmasına yol açacak, hasta güvenliğini artıracak, etik ve hukuksal olası problemlerin önüne geçip klinik becerilerinin artmasına yardımcı olacaktır. Örneğin tıp fakültelerinin temel derslerinden biri olan anatomi; geleneksel tıp eğitiminde kadavralar üzerinden, yakın geçmişte ise birçok tıp fakültesinde gerçeğe oldukça yakın maketler ile verilmekteydi. Geleceğin tıp eğitiminde ise bu dersler çoğunlukla sanal ve artırılmış gerçeklik gözlükleri ve sanal kadavralar üzerinden verilecektir. Güncel uygulamalarda bile üç boyutlu olarak organ ve sistemler incelenmekte ve neredeyse gerçeğinden ayırt edilememektedir. Yine bu teknolojiler ile dünyanın herhangi bir yerinde yapılan ameliyatların çok başka yerlerde ameliyatı yapan cerrahın gözüyle seyredilebileceğini, deneyimli cerrahların coğrafi engelleri aşarak binlerce kilometre uzaktaki hastaları robotik cerrahi ve bahsettiğimiz teknolojiler ile ameliyat edeceğini, hasta konsültasyon ve görüşmelerinin bu teknoloji aracılığıyla yapılabileceğini öngörmemiz için kâhin olmamız gerekmemektedir. 

 

Tele-tıp uygulamalarının yaygınlaşmasına, uzaktan hasta takibi ve hekime danışılmasına imkân verecek bu sistemlerin bir süre sonra kullanılabileceği alanlardan biri de, örneğin holografik teknolojiler sayesinde psikoterapi ihtiyacı olan bireylerin tedavileri olacaktır. Ayrıca hastalar, kendilerine uygulanacak cerrahi tedavileri bu teknolojiler sayesinde önceden sanal olarak deneyimleyip kaygı düzeylerini azaltabileceklerdir. Hastanelerin yaygınlaşmasından önceki yıllarda hekimlerin ev ziyaretleri 21’inci yüzyılda gelişen bu teknolojiler yoluyla başka bir formasyonda karşımıza çıkacak gibi durmaktadır. 

 

Tüm dünya genelinde giderek artan bir sorun olan hekim yetersizliği ve hastaların tedavi amaçlı mobilizasyonu, dijital dönüşümün getirdiği bu yenilikler ile ciddi oranda azaltılabilecek, hastanelere gereksiz başvuru ve yatış işlemlerinin minimize edilmesi sağlanacaktır. Bu teknolojilerin kullanımı günümüzde ciddi maliyet gerektirirken, önümüzdeki yıllarda bu sistemlerin seri üretimi ve yayılımı ile fiyatlarının düşeceğini ve ulaşılabilirliğinin artacağını öngörebiliriz. Tıp fakültesi öğrencilerinin geleceğin tıbbına hazır halde mezun olmaları için eğitimleri süresince bu teknolojiler ile tanışıp deneyimlemiş olmaları büyük önem arz etmektedir. Bundan dolayı çok da geç kalmadan tıp eğitimi müfredatlarımızı revize etmenin zamanının geldiğinin farkına varmamız, ülkemiz tıbbı için hayati öneme sahip bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.

 

Dijital devrimin, koruyucu hekimlikten tedavi edici hekimliğe kadar sağlık hizmetlerinin sunulduğu her basamağı derinden değiştireceği geleceğin dünyasında, bu durumdan en büyük payı hastanelerin alacağı ve yeni baştan şekillenecekleri açıktır. Hastalara ait sağlık verilerinin akıllı cihazlar ve elektronik kayıt sistemleri ile neredeyse anlık takip ve analiz edilebildiği, veri analitik sistemlerinin yapay zekâ ve robotik teknolojiler ile birleştiği ünitelerin dünya genelinde hastane sistemlerinde yer alması olağan bir hale gelecektir. Bu sistemlerin etkin kullanımı, teşhislerin daha doğru ve hızlı yapılabilmesine, tedavilerin daha hassas olmasına imkân tanımakla beraber, hastane yatışları ve sürelerini de azaltıp maliyetleri düşürecektir. Teknolojinin doğru şekilde kullanılması halinde hastaların hastane içi bekleme süreleri de ciddi manada düşecektir.

 

Üretim Üssü Olarak Hastaneler

 

Üç boyutlu yazıcıların hastanelerde kullanıldığı ve her hastanın anatomik yapısına uygun tıbbi cihazların hekimlerin kullanımına sunulduğu hizmetler çok da uzak olmayan bir gelecekte rutin bir şekilde kullanılacaktır. Üç boyutlu yazıcı teknolojisi ile, örneğin hastaya uygulanacak bir işlemde kullanılacak materyallerin hastanın organ yapısına uygun şekilde üretilmesi sonrasında simülasyon yapılıp işlemlerde kullanılması için anında üretimler yapılabilecek ve bir anlamda geleceğin hastaneleri aynı zamanda birer üretim üssüne dönüşecektir. Örneğin ameliyatların öncesinde hastanın operasyon yapılacak organının radyolojik değerlendirilmesiyle beraber üç boyutlu yazıcılardan birebir çıkarılarak ya da sanal gerçeklik yoluyla denemeler yapılması ile ameliyatlarda hata payı maksimum derecede azaltılabilecektir. Bunların dışında hastanın anatomik yapısına uygun protezlerin basım ve kullanımı rutin bir hale gelecektir. 

 

Bir diğer önemli konu ise hastane içi konsültasyonların çok daha hızlı yapılabilmesi, farklı sağlık kuruluşlarının birbirlerine hasta danışabileceği ve tedavi uygulayacağı yeni teknolojik altyapı ile ülke genelinde hem hasta hem de sağlık sistemine büyük faydalar sağlanması olacaktır. Aynı ülke içinde ayrı bölgelerde yaşayanların bile sağlık açısından ihtiyaçlarının farklı olduğu gerçeğinden yola çıktığımızda, gelecekte kurulacak veya dönüşecek hastanelerin günümüzdeki gibi birbirinin tıpatıp aynısı olmaması gerektiği açıktır. Veri analiz sistemleri kullanılarak sağlık sistemlerinde popülist uygulamaların dışlanması ile maliyet açısından kullanışlı hastanelerin hizmete alınması toplum sağlığı yararına olacaktır. Tıp fakültelerinin müfredatlarına geleceğin inovatif hastanelerinin işleyişini alması, bu teknolojileri meslek hayatlarında kullanacak geleceğin hekimlerine büyük kolaylıklar sağlayacaktır.

 

Kişiselleştirilmiş Tıp Uygulamaları

 

Önümüzdeki yıllarda sağlık sistemleriyle ilgili en önemli gündemlerden bir diğeri ise kişiselleştirilmiş tıp uygulamaları olacaktır. İnsan genom projesinin tamamlanmasından günümüze kadar genetik bilimindeki baş döndürücü gelişmelere her geçen gün bir yenisi daha eklenmektedir. Yapay zekâ teknolojisindeki gelişim ile genom bilimi birleşince bu değişimlerin daha da hız kazanacağını düşünebiliriz. Her insanın genetik yapısı ve metabolizmasının benzersiz olduğu düşünüldüğünde, günümüzde her hastaya uygulanan standart tedavilerin yerini gelecekte genom biliminin çığır açan tedavi yöntemleri ile beraber her hasta için özelleşmiş ilaç tedavilerinin uygulanmasına bırakacağı açıktır. Genlerdeki mutasyonların tespiti ve bunlara müdahale edilebilecek olunması hem koruyucu hem de tedavi edici hekimlik uygulamalarının kökünden değişeceğini göstermektedir. Kişinin gelecekte hangi hastalığa yakalanabileceğini öngörebilmek ve buna yönelik yaşam tarzı değişiklikleri başta olmak üzere önlemler alabilmek, koruyucu hekimlik kurallarının baştan yazılmasına ve kişiselleştirilmiş/hasta odaklı bir tıp anlayışının güçlenmesine neden olacaktır. 

 

Hasta-Hekim İlişkisi

 

Hasta odaklı tıp anlayışıyla beraber dijital devrimin ciddi manada etkileyeceği konulardan bir diğeri ise hasta ile hekim arasındaki ilişki olacaktır. Hastalar ile gelecekte dijital platformlar üzerinden ilişki kurmak, günümüzün hekim-hasta ilişkisini derinden dönüştürecektir. Bilgiye ulaşma konusunda önceki nesillere göre çok daha şanslı olan hastaların, hastalıkları ile ilgili bilgi düzeyleri daha fazla olmakta ve hekimlerle kurdukları ilişki, işbirliği ve ortaklık temeline oturmaktadır. Önümüzdeki dönemde hastalar, sağlık okuryazarlığı ve dijital okuryazarlık yönünden daha donanımlı olacaklardır. Bu donanım da beraberinde güçlü hasta dönemini başlatacaktır. 

 

Bu durum aslında hekim ile hastanın tüm süreçleri sağlıklı bir biçimde birlikte yürütmeleri açısından da bir fırsat penceresi oluşturacaktır. Daha önce “Hekim-Hasta İlişkisinin Dönüşümü” adlı makalemizde, dijital dünyanın etkili üçüncü bir bileşen olarak hekim-hasta ilişkisine müdahil olup bu durumun ilişkiyi kökten değiştirmeye aday olduğunu, hastaların tedavileri ile ilgili kararlara katılımda daha aktif olacakları yazılmıştı. Hastalıkları ile ilgili sürekli çevrimiçi olan ve dertlerine dijital mecralarda çare arayan hastalar, kendileri gibi olan diğer hastalarla iletişim kurmakta, bu hasta grupları birbirleri ile yoğun bilgi alışverişinde bulunmakta ve hekimlerini de bu süreçlere dahil etmeye çalışmaktadırlar. Hekimlerin alışık olmadığı ve hastalık yerine hastanın odak olduğu bu yeni duruma karşı edinmeleri gereken iletişim becerilerini tıp fakültelerinde öğrencilere kazandırmaya ve uzaktan bakım, teşhis ve tedavi yöntemleri konusunda ehil olmalarını sağlayacak bir tıp eğitim sistemine ihtiyaç olacağı açıkça görülmektedir. 

 

Geleceğin Tıp Fakülteleri

 

Önümüzdeki yılların, geleneksel tıp eğitimi modelinin köklü değişiklikler geçireceğine tanıklık edeceğimiz yıllar olacağını tahmin etmek zor olmamakla beraber, bu değişime hazır olan tıp fakülteleri ve mezunlarının başarı sağlamalarının kaçınılmaz olacağı da açıktır. Geleceğin tıp fakültelerinde bazı derslerin sanal ortamlar üzerinden verilmesi gerçeğinden yola çıkması gereken tıp fakültelerinin altyapılarını buna göre hazırlamaları gerekecektir. Tıp eğitimindeki dijital dönüşümlerin tamamı, mevcut sistemin çok büyük kısmını dönüştürecek ve öğrencilerin kişiselleştirilmiş bir öğrenme deneyimi elde etmelerine, bilgi düzeylerinin daha adil sınav sistemleri ile değerlendirilmesine yol açacaktır. 

 

Sınırlar ötesi eğitim gruplarının rutin hale geldiği ve öğrencilerin zamanlarının çoğunu çevrimiçi olarak geçireceği önümüzdeki yıllarda, tıp fakültelerinin altyapı ve müfredatlarını buna göre hazırlamaları zorunlu hale gelecektir. Farklı ve aynı ülkenin içerisinde, farklı tıp fakültelerindeki öğretim üyelerinin başka yerlerdeki öğrencilere dijital platformlar üzerinden ders anlatıp pratik yaptırabilmesi için hem öğretim üyelerinin hem de öğrencilerin dijital okuryazarlık seviyelerinin üst seviyelere çıkarılması en önemli konulardan bir tanesi olacaktır. Sağlık okuryazarlığı ve dijital okuryazarlık seviyeleri yüksek olan hastaların, hastalıkları ile ilgili bilgi ve teknolojilere ulaşma istek ve çabaları bir süre sonra hekimlerin de bu duruma ayak uydurmalarını gerektirecek ve hekim-hasta ilişkisini ciddi manada etkileyecektir. Bu yeni durum karşısında tıp fakültelerinde iletişim derslerinin verilmesi yerinde olacaktır. 

 

Disiplinlerarası işbirlikleri, geleceğin tıp dünyasını şekillendiren en önemli etkenlerden biri haline gelecektir. Gelecekteki tıp eğitiminde biyomedikal mühendislik, ekonomi, halk sağlığı, beslenme, hukuk vs. gibi birçok disiplinin günümüzden farklı olarak tıp fakültesi öğrencilerinin eğitimlerinde tıbbı ilgilendirdiği kadarıyla işlenmesi, hem hekim hem hasta hem de sağlık sistemlerinin yararına olacaktır. Bu işbirlikleri veya birlikte eğitim, öğrencilerin hekimlik yaşamlarında yeniliğe açık, işbirliğini özümsemiş, problem çözebilen hekimler olmalarını sağlayacaktır. 

 

Sanayi Devrimi sonrası ortaya çıkan değişim, yaşamın olağan akışına paralel iken dijital devrim sonrası ortaya çıkan dönüşüm tam anlamıyla bir yaratıcı yıkım örneğini oluşturacaktır. Bu durum, aslında son yıllarda sağlık sisteminde dijital dönüşüm anlamında e-nabız başta olmak üzere birçok uygulamayı başarıyla hayata geçiren ülkemiz sağlık sistemi için çok ciddi bir fırsat oluşturmaktadır. Sağlık sistemimizde olduğu gibi yüksek öğretim sistemimizde de dijital uygulamaları yaşama geçirecek adımları ivedilikle atıp bunları ülke genelinde tüm tıp fakültelerinde standart hale getirmek, ülkemizi tıp alanında çok daha iyi yerlere taşıyacaktır.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.