Joe Biden Gerçekten Güçsüz Bir Başkan mı?
Biden’ın güçsüz ve etkin olmayan bir başkan olduğu ve ABD’deki demokratik kurumların etkisini kaybettiği yorumu erken ve tutarsız bir yorum fakat Yüksek Mahkeme’nin alacağı kararlar ve Trump’ın etkin bir siyasetçi olarak tabanındaki karşılığını koruma olasılığı Biden’ın başkanlığını zorlaştıracak unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
ABD’nin 46. Başkanı Joe Biden, 20 Ocak 2021 tarihinde görevi devreden başkan sıfatını taşıyan Trump’ın katılmadığı bir yemin töreniyle görevine resmen başladı. Biden’ın 3 Kasım 2020 seçimlerini kazanması hem uzmanlar hem de anket şirketleri tarafından beklenen bir durum olmakla birlikte, Trump’ın seçim sonuçlarını görevi bıraktığı ana kadar kabul etmemesi, Trump’a yakın Cumhuriyetçilerin ve yetkililerin seçim sonucunu değiştirme çabasını sürdürmesi ve özellikle 6 Ocak Kongre Baskını’nın yaşanması pek beklenen gelişmeler değildi.
Özellikle 3 Kasım 2020 ile 20 Ocak 2021 arasında yaşanan ve bütün dünyanın yakından takip ettiği gelişmeler ışığında, yapılan popüler yorumlardan biri Biden’ın güçsüz bir başkan olarak göreve başladığı ve ABD’de yaşanan kutuplaşmanın arttığı, demokratik kurumların etkisini yitirdiği tespitleri üzerine ülkeyi bir araya getirmekte zorlanacağı yorumuydu.
ABD’de Demokratik Kurumlar İşlevlerini Yitirmedi
Biden’ın zaferinin tescil edildiği 6 Ocak 2021 Temsilciler Meclisi ve Senato ortak oturumuna paralel olarak bir gösteri düzenleyen ve seçim sonuçlarının kabul edilmemesi gerektiğini savunan Trump, konuşmasında defalarca destekçi kitlesini Kongre binasına yönlendirdi. Baskını gerçekleştiren kişileri başka kimlerin yönlendirdiği veya baskının önceden organize bir şekilde planlanıp planlamadığı hususları devam eden soruşturmalar sonucunda önümüzdeki haftalarda net bir şekilde ortaya konacak. Fakat özellikle Trump’ın ve seçim sonuçlarını kabul etmeyen, Trump’ın iddialarını aktif bir şekilde destekleyen Trumpçı medya figürlerinin, Ted Cruz, Hawley gibi kitleleri mobilize eden konuşmalar gerçekleştiren Cumhuriyetçilerin ve Qanon komplo teorisi gruplarının baskında bir rolü olduğu ortaya çıkan videolar, konuşmalar neticesinde aşikar.
Çoğu kişi Kongre Baskını’nda yaşanan şok edici görüntülere, Kongre’nin içinde kan dökülmesine, siyasetçilerin odalarına barikat kurup saklanmalarına, can korkusuyla panik içinde sığınaklara inmesine haklı olarak odaklanırken, 6 Ocak 2021’nin gözden kaçan bir başka hikayesi daha vardı. Bütün bunlar yaşanırken, haftalar önce Trump ile aynı pusulada yarışan Pence, Trump’ın özel oturumda kendisinden seçim sonuçlarını kabul etmeme talebini geri çevirdi ve anayasada olmayan yetkisini kullanmayacağını bir mektup ile açıkladı.
Seçim gününden itibaren Trump’ın göreve getirdiği birçok muhafazakâr yargıç, Trump kampanyasının dava taleplerini reddetti ve temelsiz iddialar olduğunu belirtti. Arizona ve Georgia’da Cumhuriyetçi seçim ve eyalet yetkilileri Trump kampanyasının ve bizzat Trump’ın yoğun baskısına rağmen Biden’ın zaferini onayladı, seçim sonuçlarını tartışmaya açmayacaklarını ısrarla belirtti.
Günün sonunda, Trump’ın atadığı yargıçlar, kendisiyle aynı partiye mensup Cumhuriyetçi valiler, seçim yetkilileri ve aynı pusulada yarıştığı, kendisine en yakın isimlerden biri olan başkan yardımcısı Mike Pence “siyasi sadakat vs. hukukun üstünlüğü” ikileminde yoğun siyasi baskılara rağmen siyasi geleceklerini riske atıp hukukun üstünlüğünden yana tavır aldılar ve Trump’ın hukuken karşılığı olmayan soyut iddialarını savunmayı reddettiler. Kongre Baskını’ndan sonra ise Kongre özel oturumu tekrardan toplandı ve Biden’ın zaferini tescil etti.
ABD’deki demokratik kurumların bu yaşananlar karşısından ne kadar iyi bir sınav verdiği ayrı bir tartışma konusu. Bununla beraber ABD’deki demokratik kurumlar, özgül ağırlığını koruyabilen siyasetçiler ve bağımsız, tarafsız yargı seçim sonuçlarını tanımayan popülist bir başkanı durdurmayı başardı, seçim kazanan başkan adayı her şeye rağmen görevine başladı. Bu nedenle, ABD’deki demokrasinin ve kurumların tamamen iflas ettiğini belirten görüşün tutarlı ve gerçekçi bir yorum olmadığını, bu nedenle de bu kurumların Biden’ın başkanlığında da gücünü ve etkisini korumaya devam edeceğini düşünmekteyim.
Joe Biden, Senato ve Temsilciler Meclisi’ne Hâkim
Georgia seçimlerinin iki Demokrat aday tarafından kazanılması sonucunda, 100 üyeye sahip Senato’da Demokratlar (Demokratlarla iş birliği yapan bağımsız senatörlerin de dahil edilmesiyle) ile Cumhuriyetçiler 50-50 bir eşitliğe ulaştılar. Bu eşitliğin aynı zamanda Senato başkanı olan Başkan Yardımcısı Kamala Harris tarafından bozulacağı gerçeği karşısında Senato da başkanlık makamı ve Temsilciler Meclisi gibi Demokratların hakimiyetine geçti.
Her ne kadar Senato’daki Demokrat çoğunluk 1 oy ile sağlanmış olsa da özellikle Kongre Baskını’ndan sonra Trump eleştirilerinin dozunu arttıran ve Trump’ın azil davasında aleyhine oy kullanması beklenen Ben Sasse, Susan Collins, Lisa Murkowski ve Mitt Romney gibi Trump eleştirileriyle gündeme gelen veya bir dahaki seçimlerde emekliye ayrılacağını belirten, bu nedenle siyasi gelecek kaygısı olmadığı için bağımsız hareket etme olasılığını haiz Cumhuriyetçi senatörlerin Biden ile iş birliği içerisinde olma ihtimali yüksek.
Kendisini 6 Ocak Baskını ve Trump’ın tartışmalı başkanlık döneminden uzaklaştırmak isteyen merkeze yakın Cumhuriyetçi senatörler, çeşitli yasama girişimlerinde Demokratlar ve Biden ile konu bazlı yasama ittifakı gerçekleştirebilirler. Böylece herkesle çalışabilen, pragmatik ve birleştirici siyasetçiler oldukları algısını güçlendirmek isteyebilirler. Bu da Biden ve Harris’in elini Kongre nezdinde güçlendiren bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kurumlar nezdinde Biden’ın en güçsüz olduğu husus ise Yüksek Mahkeme olacaktır. Trump, başkanlığı boyunca Yüksek Mahkeme’ye 3 genç ve oldukça muhafazakâr yargıç atadı ve böylece muhafazakâr yargıçlar 9 kişilik mahkemede 6 üye ile çoğunluğa sahip oldu.
Trump’ın atadığı 3 yargıç her ne kadar seçim süreçlerinde Trump aleyhine oy kullansa da özellikle Biden’ın başkan olarak attığı adımların veya Demokratların kabul ettiği yasaların inceleme süreçlerinde kamuoyu nezdinde tartışmalara yol açacak anayasa ihlal kararları verebilme ihtimalleri oldukça yüksek. Bu nedenle, Biden Kongre üzerindeki hakimiyeti oldukça güçlü bir başkan olmasına rağmen Yüksek Mahkeme’deki üye yapısı nedeniyle Yüksek Mahkeme’nin oldukça sıkı bir şekilde denetlediği, özellikle yapısal reform çabalarını engelleme ihtimali yüksek olan bir başkan olarak görevini sürdürecektir.
Biden, Tecrübeli ve Uyumlu Bir Kabineye Sahip
Biden’ın kabinesindeki isimler çok detaylı bir şekilde farklı platformlarda incelendi. Hepsi kendi alanında tecrübeli isimler olmakla birlikte, kabinedeki isimlerin ortak bir özelliği büyük çoğunluğunun Biden ile uzun yıllar birlikte çalışmış olması. Kimi senatörlük, kimi başkan yardımcılığı döneminden beri Biden’ın yanında çalışan, inişli çıkışlı 2020 başkan adaylığı kampanya sürecinde ve özel, siyasi hayatının zor günlerinde de Biden’ın yanında olan bu isimler, Biden’ın oldukça güvendiği, belirli konuları tamamen delege edebileceği ve ortak çalışma konusunda oldukça rahat hissedeceği bürokratlar ve siyasetçiler.
Bu isimlerin Senato onay süreci her ne kadar geç başlasa da oldukça hızlı ilerliyor, özellikle adaylar Kongre Baskını’nın ardından en azından şimdilik daha uyumlu bir parti imajı sergilemeyi amaçlayan Cumhuriyetçilerin de daha az tepkisini alıyor, yüksek oranlarla Senato’nun onayından geçiyor.
Biden’ın bir diğer avantajı da ABD tarihinin ilk kadın, ilk siyah ve ilk Hintli başkan yardımcısı olan Kamala Harris’in katkıları olacaktır. Kamala Harris taşıdığı tarihi özelliklerin dışında siyasi kariyeri boyunca belirli ilkelere tutunmak yerine, oldukça pragmatik hareket eden ve yeri geldiğinde sol yeri geldiğinde merkez kanatla da iş birliği yapabilen bir isim. Harris, aynı zamanda genç ve beyaz olmayan seçmenlere ulaşma konusunda Biden’a nazaran daha kabiliyetli bir siyasetçi. Böylece Harris de kabinedeki diğer isimler gibi Biden ile uyumlu çalışabilecek, ihtiyaç olduğunda önemli sorumlulukları alabilecek ve yönetimin halk nezdindeki karşılığını pekiştirebilecek bir figür olarak konumlanmış durumda.
Bültenimize Üye Olabilirsiniz
Özellikle Samantha Power, Susan Rice gibi tecrübeli aktörlerin bakan olarak olmasa da önemli pozisyonlarda yer alması, Biden’ın kabinesindeki her pozisyon için ne kadar titiz davrandığının bir göstergesi. Bütün bunların ışığında, ABD iç siyaseti açısından Biden’ın oldukça uyumlu ve tecrübeli bir kabineye sahip bir başkan olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz.
Joe Biden, Şimdilik Kendi Partisi İçindeki Birliği Sağladı
2020 başkanlık seçimlerinde, sol kanadın yoğun desteğini alan Biden, özellikle 3 Kasım’dan bu yana yaşanan gelişmelerden sonra Trump’ın ardından gelen başkan olarak sol kanattaki meşruiyetini ve desteğini daha da arttırdı. Parti içindeki birçok sol isim hala Biden eleştirilerini yüksek seviyede yapmıyor ve odaklarını Trump dönemi uygulamalarından geri dönülmesine ve Trump ile Kongre Baskını’nda rol alanların yargılanmasına vermiş durumda.
Bu durumun ne kadar daha süreceği belirsiz olmakla beraber özellikle Trump döneminde yaşanan olayların gündemdeki etkisi azalınca sol kanadın Biden eleştirisinin yapıcı bir tonda başlayacağı öngörülmekte. Özellikle Biden’ın öğrenci kredi borçlarının tamamen iptal edilmesi yerine belirli bir ölçüde kolaylık sağlaması ve herkes için ücretsiz sağlık sigortası yerine Obamacare’in kapsamının genişletilmesi suretiyle sol politikalar yerine özellikle ekonomik eşitsizlik konusunda daha merkezi politikaları tercih etmesi karşısında, sol kanadın muhalefetinin uzun vadede başlaması yüksek bir olasılık olarak karşımıza çıkmaktadır.
Joe Biden’ın Halk Nezdinde Desteği Yüksek
Kritik eyaletlerde her ne kadar seçim yakın geçse de Trump’ı ülke genelinde yaklaşık 7 milyon oy farkıyla yenen ve ABD tarihinde en çok oyla seçilen başkan olan Joe Biden, yemin töreninin ardından Morning Consult’ın anketine göre ülke genelinde onay oranını 3 puan artırarak %58’e ulaştı. Özellikle Cumhuriyetçi seçmen nezdindeki onay oranında da az da olsa 3 puanlık bir artış yaşayan Biden, Kongre Baskını’nın ardından makul ve birleştirici bir figür olma niyetini taşımakta.
Bu olumlu durumun ne kadar devam edeceği meçhul olmakla birlikte Biden, özellikle ilk senesinde giderayak ciddi bir kaosa sebep olmuş ve görevdeyken seçim kaybetmiş bir başkan olan Trump ile karşılaştırılacağı için oldukça şanslı. Biden, büyük riskler almasına veya büyük değişimlere imza atmasına gerek olmadan makul ve sorumlu bir başkan gibi davranarak kendisine yönelik beklentileri karşılayabilme imkanına sahip, çünkü Trump’tan sonra göreve geldiği için kendisine yönelik en büyük beklenti Trump gibi bir başkan olmaması ve bunu başarması da oldukça kolay.
Joe Biden göreve geldiği ilk hafta daha önceden ekibiyle detaylı bir şekilde hazırladığı politikaları hayata geçirmek için başkanlık kararnamelerini imzaladı ve çeşitli girişimleri başlattı. Biden, göreve gelir gelmez Paris İklim Andlaşması’na yeniden katılımı sağladı, çoğunlukla Müslüman ülkelere olan Trump döneminin tartışmalı seyahat yasağını kaldırdı, öğrenci kredi borçlarının ödemesini geçici olarak durdurdu, Dünya Sağlık Örgütü’nden çıkma sürecini sona erdirdi, federal hükümetin özel hapishaneler ile sözleşmelerini yenilememesini emretti, transseksüellerin orduda görev alma yasağını kaldırdı, federal çalışanların saatlik asgari ücretini 15 dolara çıkardı.
Biden aynı zamanda, iç politika danışma ekibiyle özellikle ırksal adalet konusunda ciddi adımlar atacağını ve dokümanı olmayan yaklaşık 11 milyon göçmene vatandaşlık yolu açmayı amaçladığını açıkladı. ABD’deki en güvenilir isimlerden biri olan Dr. Fauci’yi Dünya Sağlık Örgütü’ne temsilci olarak atayan Biden, aynı zamanda ilk 100 gün içerisinde 100 milyon Amerikalının aşı olmasını hedeflediğini belirtti ve her alanda halka destek sağlayan, belirli bir gelirin altında olan Amerikalılara doğrudan maddi destek veren 1.9 trilyon dolarlık bir paketi Kongre’ye sunulacağını açıkladı. Biden, göreve gelir gelmez daha öncesinde çeşitli uzman ve siyasilerle hazırladığı politika ajandasını uygulamaya başladı ve ilk günden Trump’ın tartışmalı birçok uygulamasını sona erdirerek değişimi somut bir şekilde sağladı. Bu nedenle Biden, neyi ne zaman uygulayacağını bilen ve bunu ekibiyle koordineli bir şekilde gerçekleştiren etkin bir başkan olacağını bir kez daha gösterdi.
Trump Cumhuriyetçi Desteğini Yitirmedi, Biden’ı Başkanlığı Boyunca Zorlayabilir
FiveThirtyEight’in anket ortalamasına göre Trump’ın halk genelindeki onay rakamlarında özellikle Kongre Baskını’nından sonra ciddi bir düşüş yaşandı ve Ocak sonuna doğru yaklaşık %58 ile onaylanmayan bir isim oldu. Fakat her şeye rağmen, Trump kendi tabanındaki karşılığını tamamen yitirmedi.
Morning Consult’ın anketine göre 2020 yılında Trump’a oy veren seçmenin %35’i Trump’ın kurabileceği Vatansever Parti’ye oy verebileceğini belirtiyor. Ayrıca yine aynı şirketin anketine göre Cumhuriyetçi seçmenin %50’si Trump’ın partinin geleceğinde çok önemli bir rol oynaması gerektiğini belirtiyor ve Trump’a yönelik destek Kongre Baskını geride kaldıkça artmaya devam ediyor.
Trump’ın itham oylamasında Trump aleyhine oy kullanan Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyeleri önseçimlerinde seçim kaybetme riski taşıyor ve yerel parti organizasyonlarından tepki çekiyor. Özellikle Senato’daki azil davası sürecinde Cumhuriyetçi senatörlerin Trump’a yönelik destekleyici bir tutum içerisinde olduğu gerçeği karşısında, Trump hala partisi tarafından sahip çıkılan bir isim olarak karşımıza çıkmakta.
Bunun bir örneği, Temsilciler Meclisi Cumhuriyetçi grubun lideri McCarthy’in Trump’ı Florida’da ziyaret etmesi ve 2022 ara seçimleri için birlikte çalışacaklarını açıklamasıydı. Partinin önde gelen diğer isimlerinin de Trump’ın etkisinin farkında olduğunu söylemek yanlış olmaz. Cumhuriyetçi Parti’nin iki partiye bölünme olasılığı parti için oldukça yıpratıcı ve en azından Biden liderliğinde birlik içinde olan Demokratların gücünü arttıracak bir durum olacağı için, Cumhuriyetçiler Trump ve kitlesinin partiden uzaklaşmamasını istemekte, olası bir bölünmenin önüne geçmeyi amaçlamakta.
Yeni bir medya organı kurma, sosyal medyada görünürlüğünü bir şekilde yeniden sağlama veya bir radyo programı başlatma olasılığı bulunan Trump’ın, tabanı üzerindeki etkisini Biden’a yönelik kullanma şansı oldukça yüksek. Özellikle Biden’ın İran ile atacağı adımlar veya göçmenlik konusunda uygulayacağı reformlar veya vergi artırımına ilişkin olası girişimleri karşısında Trump’ın ciddi bir muhalefet gerçekleştirmesi, özellikle medyada eleştirileriyle önceki görevi bırakan başkanlara nazaran güncel siyasete çok daha yoğun bir şekilde katılması beklenebilecek bir durum. Bu nedenle Trump’ın kendisine açılan ve açılacak davalardan vakti kalırsa ve popülerliğini daha da kaybetmemeyi başarırsa Biden’ın gücünü sınayan bir siyasi figür olarak etkisini devam ettirmesi oldukça yüksek bir ihtimal.
Sonuç
Sonuç olarak, Biden’ın güçsüz ve etkin olmayan bir başkan olduğu ve ABD’deki demokratik kurumların etkisini kaybettiği yorumunun erken ve tutarsız bir yorum olduğunu düşünmekteyim. Fakat, Yüksek Mahkeme’nin alacağı kararlar ve Trump’ın etkin bir siyasetçi olarak tabanındaki karşılığını koruma olasılığı Biden’ın başkanlığını zorlaştıracak unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Özellikle, Trump tabanının İran, Çin, vergi artırımı, göçmenlik konularında gerçekleştirilecek Biden adımlarına karşı hem medyada hem düzenleyecekleri protestolarda tepkilerini ortaya koyması, Biden’ın alacağı kararlarda kamuoyunun desteğini alma konusunda elini zayıflatan bir husus olacaktır. Özellikle Qanon gruplarının yalan haber ve komplo teorileri de halkın bir kesimine doğru bilgi aktarımını da zorlaştıracaktır. Fakat, en azından şimdilik açıklanan sebeplerden ötürü Biden’ın Trump ve Trump’ın yarattığı kaostan sonra göreve gelen makul, farklı kesimlerden aldığı desteklerle birleştirici ve uyumlu çalıştığı ekibiyle oldukça göreve hazır ve Kongre’de hakimiyete sahip bir başkan olarak oldukça güçlü ve etkin bir isim olduğunu söyleyebiliriz.