Meclis Başkanı kapının önünde durdu. Bir an, içeridekilerin sessizce beklediğini hissetti. Oysa henüz açılmamış kapının arkasındaki sessizlik birazdan başlayacak kanun görüşmelerinde çıkacak fırtına öncesi üyelerin mevcut enerjilerini saklama sessizliğiydi. Elini ceketinin düğmesine götürdü, sonra vazgeçti. Bugün ceketinin düğmelerini değil, kelimeleri, ardından cümleleri birbirine ilikleyip beklenen kanunu çıkarmak zorundaydı…

Türkiye’ye biçilen rolü kabullenen yeni Türkiye’nin yöneticileri için bir zamanlar özel olarak davet edilen Akif ve fikriyatı artık yük hâline gelmiştir.

Memleketin en önemli ülkücü ve milliyetçi partisinin lideri, kendisinin de ifade ettiği gibi yıllarca kavga etmekle bir yere varılamadığından, beklenmedik bir çıkışla Öcalan’a çağrı yaparak ezberleri bozdu. Yıllarca barış için mücadele etmiş, çatışma çözümleri için sivil toplum örgütleriyle hareket etmiş sosyalist bir siyasetçi olarak Bahçeli’den görüşme talep ederek bir ezber de biz bozmuş olmadık mı? […]

Meclis’in açılışıyla başlayan yumuşama jestlerinin simgesel önemi büyük. Bir el sıkışma jesti bile toplumda hemen olumlu bir siyasi iklim yarattı. Şimdi tam da siyaset yapma, Meclis’i yeni fikirlerle doldurma zamanı. Yakın bir gelecekte seçim olsa, bu ülkenin geleceğinde parlamenter sistemin sonlanmasıyla şekillenen otokratik bir rejimin ülkeyi getirdiği çıkmaza devam mı dersiniz, tamam mı? Kadınların haklarının […]

Meclis’in açılışının birinci yıldönümü olan 23 Nisan 1921 tarihinde verilen önerge ile 23 Nisan “Millî Bayram” ilan edildi. Kanun tasarısında, egemenlik bayramı ifadesi geçmediği gibi çocuklara dair bir gönderme de yoktu. Kutlamalar ancak bir yıl sonra Ankara merkezli olarak gerçekleştirilecekti.

Yakup Kadri, yayınlanmasından otuz yıl sonra romanının üçüncü baskısı için yazdığı notta aradan geçen yılları değerlendirir. Birinci bölümde anlattığı milli mücadele ruhundan eser kalmadığından yakınır. Üçüncü bölümde hayalini kurduğu Ankara’ya “o zamanlar, bir gün gelip öleceğini aklımın ucundan geçirmediğim” dediği “Atatürk’ün öncülüğü ve rehberliğiyle” yirmi yıl içinde varacağını ummuştur. Heyhat, iki yirmi yıl geçmesine rağmen […]

Taha Akyol, DP’nin elde ettiği muazzam ağırlığın partide bir güç zehirlenmesine yol açtığını ifade eder. Bu güç zehirlenmesi kendisini hükümet programında, çıkarılacak otoriter kanunlarda ve bilhassa Bayar’ın öfkesinde gösterir. Toker, DP’nin 1954 seçimlerindeki büyük zaferinin ardından Celal Bayar’ın “ince demokrasiye paydos” dediğini yazar.    Taha Akyol; yakın tarihimizi hukuk, hukuki kavramlar ve kurumlar merceğinden değerlendiren çalışmalarına […]

Türkiye’de gelişen siyasal kültürün kurucu unsurunun merkezi güç olması sebebiyle, Türkiye’de hiçbir toplumsal kesim devletin sınırlarını sorgulamamakta, sorgulanan şey her zaman iktidarın ideolojisi olarak karşımıza çıkmaktadır. İşe daha temelden başlamak ve çoğulcu-kurumsal bir yapıyı nasıl inşa edebileceğimizi tartışmaya açmak zorundayız.   Batı denildiğinde akla gelen ‘tek tip’ demokratik yönetim anlayışı, aslında coğrafi olarak çok geniş […]

Cumhur İttifakı’nın yeni hikaye yaratma girişimlerine karşı, muhalefet partileri de kendi hikayelerini yaratmalıdırlar. Muhalefet partileri, yerel yönetimler, sivil toplum ve alternatif medya aktörlerinden oluşan ve dinamizmi giderek artan “muhalefet alanı”nın yeni bir hikaye yaratması başarı için kritik öneme sahiptir. Öykü ya da Hikaye: son dönemlerde Türkiye’de siyaseti, dış politikayı, seçimleri, iktidar-muhalefet ilişkilerini konuşurken sıklıkla kullandığımız […]

Hukuk devleti, demokratik bir anayasa düzeninin sine qua non’u, yani olmazsa olmazıdır. Bu nedenle ülkemizde anayasa yargısını etkisiz kılmaya yönelik girişimler, bir süreden beri güçlenen sınırsız iktidar anlayışını pekiştirerek hukuk devleti ve demokrasinin mutlak anlamda sona ermesine yol açabilir. Bir süreden beri Türkiye kamuoyu, hükûmet sistemlerinin dayandığı temel kurumlar ve işleyişleri hakkında yanlış yönde bilgilendirilmek […]

  • 1
  • 2
Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.