Yakup Kadri, yayınlanmasından otuz yıl sonra romanının üçüncü baskısı için yazdığı notta aradan geçen yılları değerlendirir. Birinci bölümde anlattığı milli mücadele ruhundan eser kalmadığından yakınır. Üçüncü bölümde hayalini kurduğu Ankara’ya “o zamanlar, bir gün gelip öleceğini aklımın ucundan geçirmediğim” dediği “Atatürk’ün öncülüğü ve rehberliğiyle” yirmi yıl içinde varacağını ummuştur. Heyhat, iki yirmi yıl geçmesine rağmen […]

Taha Akyol, DP’nin elde ettiği muazzam ağırlığın partide bir güç zehirlenmesine yol açtığını ifade eder. Bu güç zehirlenmesi kendisini hükümet programında, çıkarılacak otoriter kanunlarda ve bilhassa Bayar’ın öfkesinde gösterir. Toker, DP’nin 1954 seçimlerindeki büyük zaferinin ardından Celal Bayar’ın “ince demokrasiye paydos” dediğini yazar.    Taha Akyol; yakın tarihimizi hukuk, hukuki kavramlar ve kurumlar merceğinden değerlendiren çalışmalarına […]

Türkiye’de gelişen siyasal kültürün kurucu unsurunun merkezi güç olması sebebiyle, Türkiye’de hiçbir toplumsal kesim devletin sınırlarını sorgulamamakta, sorgulanan şey her zaman iktidarın ideolojisi olarak karşımıza çıkmaktadır. İşe daha temelden başlamak ve çoğulcu-kurumsal bir yapıyı nasıl inşa edebileceğimizi tartışmaya açmak zorundayız.   Batı denildiğinde akla gelen ‘tek tip’ demokratik yönetim anlayışı, aslında coğrafi olarak çok geniş […]

Cumhur İttifakı’nın yeni hikaye yaratma girişimlerine karşı, muhalefet partileri de kendi hikayelerini yaratmalıdırlar. Muhalefet partileri, yerel yönetimler, sivil toplum ve alternatif medya aktörlerinden oluşan ve dinamizmi giderek artan “muhalefet alanı”nın yeni bir hikaye yaratması başarı için kritik öneme sahiptir. Öykü ya da Hikaye: son dönemlerde Türkiye’de siyaseti, dış politikayı, seçimleri, iktidar-muhalefet ilişkilerini konuşurken sıklıkla kullandığımız […]

Hukuk devleti, demokratik bir anayasa düzeninin sine qua non’u, yani olmazsa olmazıdır. Bu nedenle ülkemizde anayasa yargısını etkisiz kılmaya yönelik girişimler, bir süreden beri güçlenen sınırsız iktidar anlayışını pekiştirerek hukuk devleti ve demokrasinin mutlak anlamda sona ermesine yol açabilir. Bir süreden beri Türkiye kamuoyu, hükûmet sistemlerinin dayandığı temel kurumlar ve işleyişleri hakkında yanlış yönde bilgilendirilmek […]

Yeni ve demokratik bir anayasanın yapması gereken şey, elbette parlâmenter rejimin yeniden tesisinden ibaret değildir. En az onun kadar acil ve hayatî bir ihtiyaç da yargının gerçek anlamda bağımsızlığıdır. Hükûmet sistemi ne olursa olsun, yargının iki siyasal organ karşısında bağımsız olmadığı bir sistemde, ne hukuk devletinden ne de gerçek bir demokrasiden söz edilebilir. 23 Eylül […]

Bugünkü sistemin işleyişine bakıldığında, bunun siyasal kutuplaşmayı arttırdığından, siyasal ve sosyal bölünmeleri derinleştirdiğinden kuşku duyulamaz. Bugünkü görünümü itibarıyla sistem, kazananın her şeyi kazandığı (winner-takes-all), buna karşı kaybedenin de her şeyi kaybettiği bir sistemdir. Bir süredir Cumhur İttifakına dâhil partiler dışındaki bütün siyasal partiler, yürürlükteki hükûmet sistemine alternatif olarak, “güçlendirilmiş parlâmenter sistem”i savunmaktadır. Ancak bu kavramın […]

23 Nisan 1920’de kurulan olağanüstü yetkileri haiz Birinci Büyük Millet Meclisi ile bugünkü Meclisin yetkileri arasında ciddi farkların olduğu görülmektedir. 1920 Türkiye’sinde Birinci Meclis, Kurtuluş Savaşı’nın öncüsü; kurulmakta olan yeni devlet düzeninin en üstün gücü, en güçlü aktörü durumundadır. Bugünkü Meclis ise yürütme ve yargının gücü karşısında devlet düzeninin en güçsüz aktörü hâlindedir. 23 Nisan […]

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.