Z Kuşağı Umut Vadediyor mu?
Eğitim düzeyi yükseldikçe, insanlar güvenilir bir işe sahip oldukça tabii ki değerleri de değişecek ve toplum içinde farklı kuşakların biraradalığı bir fay hattı oluşturacak. Ancak bu fay hatlarının siyasette ifadesini bulabilmesi, yine siyasi partiler ve ideolojiler aracılığıyla mümkün olacak. Türkiye’de sadece bir kuşağın yerini başka bir kuşağa bırakmasıyla devrim gerçekleşeceğini umanların bunu da göz önünde tutmaları gerek.
Büyük filozof Albert Camus, Sisifos Söylencesi adlı eserini bitirirken insanın yaşamını sürdürebilmesi için insana dair her şeyin insan iradesinin bir sonucu olduğuna inanmamız gerektiğini söyler, aksi taktirde başlangıçta sorduğu “neden intihar etmeyelim?” sorusuna yanıt veremeyiz. İçinde yaşadığımız evren, bizim parmak izlerimizi taşımalıdır. İnsanın siyasetteki kariyerini sürdürebilmesi ve dünyadan elini eteğini çekmemesi için siyasi kaderinin kendi eylemleriyle ilişkili olması inancı gerekir, yoksa bilinmedik bir günde gelecek bir iktidar için yolları aşındırmaya gerek kalmaz.
Ama, bazen tarih ve coğrafyanın koşulları benzersiz bir bileşkeyle sonuçlanır ve insanoğlu siyasi kaderini kendi iradesinden çok dışsal gelişmelere bağlar. İktidarların beceriksizliği sonucunda yaşanan bir ekonomik kriz, beklenmedik bir iç ya da dış savaş, deprem ya da tsunami gibi bir doğal afet ya da bugünlerde yaşadığımız gibi bir salgın hastalık, siyasi topoğrafyayı kökten değiştirip yeni fay hatları ve iktidar fırsatları yaratabilir. Ya da tarih kendi rolünü oynar ve iktidarı altın bir tepside sırasını bekleyenlere sunar. Ülkemizde son dönemde yaşanan siyasi tartışmaları bir de bu şekilde yorumlamak gerekir, içinde bulunduğumuz bağlamın etkisiyle de siyaset gelecek seçimleri kimin kaybedeceğine odaklandığından, bunu mümkün kılacak her tür dış etken büyük bir teveccüh görüyor.
Son bir ayda gündemimizi işgal eden Z-kuşağı tartışmalarını da böyle okuyabiliriz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın YouTube yayınının “dislike” edilmesiyle birlikte, başka bir dünyayı mümkün kılacak bir yeni kuşağın, küresel Z-kuşağının Türkiye ayağının beklenen “dip dalga” olduğuna dair savlar ortaya çıktı. Bu görüşü savunanlar, sanki Pluton’dan gelmiş bir başka insan türünden bahsedercesine tasvir ettikleri Z-kuşağının ebeveynlerinden farklı siyasi tercihlerinin, uzun süreli AK Parti iktidarını yerle bir edeceğini umuyorlar, bu görüşe inanıyorlar da. Kuşak analizlerinin anlamlı olduğunu ancak Batı merkezli geliştirilmiş tipolojilerin doğrudan ithal edilmesine karşı savımı başka bir yazıda belirtmiştim, tekrarlamaya gerek yok. Ancak pazarlama araştırmasından mülhem bu tür “segmentasyon” çabalarının altında düzgün ve karşılaştırmalı bir veri olmadan kullanılmasının insanı hayal kırıklığına uğratacağını yeniden hatırlatayım.
Dünyayı “Baby Boomers” ve “Millenials” Kuşakları mı Yönetiyor?
Türkiye’de gençleri anlamaya yönelik çok sayıda çalışma bulunuyor, özellikle de 1990’ların ikinci yarısından sonra bu konuda üretilmiş akademik çalışmalara ulaşmak ve zaman içerisinde karşılaştırma yapmak mümkün. Kuşak perspektifinden de yürütülmüş bazı araştırmalar bulunuyor, ama bu çalışmaların da bahsettiğimiz Batı merkezli perspektife bağlı kaldığını söyleyebiliriz. Esas eksiklik, Türkiye’de bir kuşak uçurumunun olup olmadığının yanı sıra, kolaylıkla sarf edilen tasniflerin anlamlılık taşıyıp taşımadığını gösterecek karşılaştırmalı çalışmalar alanında. Bu tür çalışmalar yürütülmeden beklenen baharın gelip gelmediğini anlamak mümkün olmayacak.
Esas hedefi kuşaklar karşılaştırması olmasa da bazı veritabanları kuşak tipolojilerini tartışmamıza izin verecek verileri içeriyor. Bunlardan bir tanesi International Social Survey Programme (ISSP, Uluslararası Sosyal Araştırma Programı), 2008 yılından beri ülkemiz de bu çalışmaya dahil. Bu veriler kamuoyunun algısına açık ama akademikler haricinde çok fazla teveccüh gördüğünü söyleyemeyiz. ISSP araştırmasının erişebildiğimiz en sonuncusu olan ve 2016-2017 yıllarında yürütülen “Hükümetin Rolü” başlıklı aşaması bize kuşaklar hakkında bazı fikir eksersizleri yapmamıza olanak veriyor, başka bir veri elde edene kadar bu verilere güvenebiliriz.
Elimizdeki veri seti 35 ülkeden 48 binden fazla kişiyle yapılan görüşmelerden oluşuyor, bu açıdan kapsamlı olduğunu söyleyebiliriz. Bu kişileri genel geçer olarak kabul gören kuşak ayrımlarına göre tasnif ettiğimizde dağılım şu şekilde oluyor:
Şekil 1. Kuşakların Yüzdesel Dağılımı
Eldeki tipolojiye göre 1945 ve öncesinde doğmuş olan kişiler Sessiz Kuşak adını taşıyan bir kuşağa mensuplar, toplam örneklemin %9’unu oluşturuyor. ABD’nin bolluk dönemlerinde doğdukları için Baby Boomers Kuşağı adı verilen 1946-1964 arasında doğanların oranı neredeyse üçte bire yakın, %29. Takip eden X Kuşağı’nda doğanların oranı %28, 2000’li yıllara şahitlik eden Millenial Kuşağı’nın oranı da aynı, %28. Tartışmamızın odağında yer alan Z Kuşağı ise örneklemin %5’ini oluşturuyor.
Eğer bu dağılım küresel nesil dağılımını yansıtıyorsa, Baby Boomers ve X Kuşağı koalisyonuyla yönetilen dünyada Millenial etkisinin de yeni görülmeye başladığını söyleyebiliriz. Bu noktada her ülkede kuşak dağılımının bu oranlarda olmadığını İsveç ve Almanya gibi bazı ülkelerde bu iki kuşak toplamının %60’a yaklaştığını, Hindistan, Güney Afrika ya da Türkiye gibi ülkelerdeyse bu rakamın %30’un altında olması, kuşakların tanımlaması doğru olsa bile ülkeler arasında kayda değer farklar olduğunu gösteriyor.
Merkez Partiler Genç Kuşaklar İçin Cazip Değil
Pekiyi, söz konusu siyasal görüşler olduğunda kuşaklar arasında bir uçurumdan bahsetmek mümkün mü? Bunu anlayabilmek için öncelikle kuşakların en son seçimde oy verdikleri siyasi partilerin sağ-sol yelpazesinde konumlamalarına bakmak yardımcı olabilir.
Şekil 2. Kuşakların Parti Tercihleri
Grafikte de görüldüğü üzere kuşakların parti tercihleri arasında bazı benzerlikler ve bazı farklılıklar var. Öncelikle, büyük olasılıkla seçmen yaşının tutmamasının etkisiyle de olacak, yeni kuşaklarda oy kullanmayanların oranı oldukça fazla, hatta Z Kuşağı’nda bu oran % 70’e yaklaşıyor. Millenial Kuşağı’nda bu oran %50’ye kadar yükseliyor. Sessiz Kuşak ve Baby Boomers’ta oy kullanmama oranları %30’un altında.
Aşırı Sol partilerin Z Kuşağı haricinde bütün kuşaklardan benzer oranda oy aldığını görüyoruz, bu açıdan yeni kuşakların daha devrimci olduğunu söylemek erken olur. Öte yandan siyasetin merkezini oluşturan Merkez Sol ve Muhafazakar Sağ partiler ise yeni kuşakların teveccühüne sahip olamıyorlar, örneğin Merkez sol söz konusu olduğunda en yaşlılarla en gençler arasında 15 yüzdelik puan fark varken, Muhafazakar Sağ partilerde fark 20 yüzdelik puana kadar yükseliyor.
Özetle, merkez partiler yeni nesillerin teveccühünü kazanmıyor gibi gözüküyorken, aşırı sol ve sağ partilerde kuşak etkisi daha az. Bu rakamlarda ülkeler arası farklılıklar tabii ki söz konusu ama küresel bir kuşak olgusundan bahsediyorsak, bu kuşağın hali hazırdaki siyaset konusunda umutsuz olduğunu söyleyebiliriz.
İdeoloji ve Sınıfsal Farklılıklar Kuşak Konumundan Daha Belirleyici
Kuşaklar arası farklılıkları gözlemleyebileceğimiz bir başka boyut da siyasi konular. Bütün siyasi konuları listelemek mümkün değil, ISSP veri tabanı da çok sayıda konu içeriyor. Ancak önemli olabilecek bir dizi konuya odaklanmak bizim için fikir verebilir. Bu konular işsizlik, çevre, ordu ve iç güvenlik olarak sayılabilir.
Aşağıdaki grafik bu konulardaki bazı sorulara farklı kuşakların verdikleri yanıtları gösteriyor.
Şekil 3. Kuşaklar ve Siyasi Konular
Öncelikle protestolara bakıştan yola çıkalım, malum yeni kuşaklar protestolar gibi konvansiyonel olmayan siyasi katılım biçimlerine daha sıcak bakıyorlar diyebiliyoruz. Gerçekten de grafikte de görüldüğü üzere protestolara ve gösterilere izin verilmesini destekleyen oranların Sessiz Kuşak’ta oldukça düşük, ancak diğer kuşaklar arasında çok da büyük farklar yok, hepsi benzer oranda olumlu yanıtlar vermişler.
Öte yandan söz konusu çevre olduğunda hükümetin çevreyi korumak için daha fazla para harcamasını destekleyenlerin ortanı yeni kuşaklarda daha fazla, burada bir kuşak etkisi var; ancak söz konusu daha fazla kanuni düzenlemeler olduğunda kuşak farklılığı yok.
Keza, işsizlik ödeneğinin arttırılmasını savunanların oranı yeni kuşaklarda daha yüksekken, hükümetin bu sorumluluğu üstlenmesi konusunda orta kuşakların desteği daha düşük.
Genç kuşakların hükümetin orduya para harcaması konusundaki görüşleri daha yaşlı kuşaklardan farklı olmasa da, söz konusu polis olduğunda yeni kuşaklar hükümetin bu alana daha fazla para harcamasına daha olumsuz yaklaşıyor.
Esas fark, iç güvenlik alanında çıkıyor, eski kuşaklar hükümetin gözetleme hakkına daha fazla sahip çıkarken, yeni nesiller video ve eposta gözetlemesine olumlu yaklaşmıyorlar.
Şekil 4. Kuşaklar, Diğer Faktörler ve Siyasi Konular
Saydığımız konularda kuşaklar arası farklılıkların sadece kuşak etkisinden mi yoksa diğer faktörlerden mi kaynaklandığını daha iyi anlayabilmek amacıyla çok değişkenli bazı analizler yapmak gerekiyor. Çok detaya girmeden yukarıdaki gibi bir harita gözümüzde durumu daha iyi canlandırmamızı sağlayabilir.
Mütekabiliyet haritası, konularla başta kuşak olmak üzere siyasi parti tercihi, cinsiyet, eğitim ve çalışma durumu gibi değişkenler arasındaki ilişkiyi göstermenin kısa bir yolu, konuların hangi kategorilere diğer konulardan ve diğer kategorilerden daha fazla yakın olduğunu gösteriyor.
Görüldüğü üzere ideolojik konum önemli bir eksen oluşturuyor. Aşırı Sağ ve Muhafazakar Sağ hükümetin gözetleme hakkını, orduya ve polise daha fazla para harcanmasını savunurken; Aşırı Sol ve Merkez Sol çevrenin korunması ve işsizlerin yaşam standardının korunması gibi konulara daha yakın.
İdeolojiyi bir kenara bırakırsak insanların aldıkları eğitimin ve çalışma durumunun da bu konulardaki görüşlerini belirlediğini söyleyebiliriz, örneğin en fazla işsizler işsizlik ödeneğinin arttırılmasını savunuyorlar. Gösterilere izin verilmesini savunanların daha çok üniversite ve üstü eğitimi aldığını görüyoruz.
Bütün bu değişkenlerle birlikle kuşakların da politika öncelikleri bir derece ayrışıyor: Sessiz Kuşak ve Boomer’lar yelpazenin daha sağ tarafına yakınken, Millenial ve Z Kuşağı daha solda. Ama diğer faktörler kadar, özellikle de siyasi yelpazedeki ayrışma kadar büyük bir ayrışma olduğunu söyleyemeyiz.
İdeolojiler ve Siyasi Partiler Olmadan, Kuşak Farkları Görünür Değil
Durumu daha iyi anlamak için bir dizi çok değişkenli analiz yapmak gerekir. Yaptığımız çok düzeyli regresyon analizinde bağımlı değişkenleri saydığımız dört politika alanı, bağımsız değişkenleri de yukarıda sayılı kuşaklar, cinsiyet, eğitim, çalışma durumu oluşturuyor. Analizi daha fazla zenginleştirmek için de ülke düzeyinde ölçülen, ekonomik büyüme, enflasyon, kişi başına gelir, toplumsal adaletsizlik, işsizlik ve ülkenin demokrasi skorunu da dahil ettik ki, bu bağlamsal değişkenlerin etkisi de kontrol edildikten sonra kuşakların bu konularda farklılıkları var mı, yok mu bilelim.
Sonuçlar kısaca şöyle:
- İşsizlik: Bu politika boyutunda kuşaklar arasında fark yok, ama bir insanın işsiz olması bu politikaları desteklemesine yol açıyor. Yüksek eğitimliler ve Aşırı Sol partilere oy verenlerin de bu politikaya destekleri aşırı sağ parti destekçilerine göre yüksek. İşsizlik daha fazlaysa ve ülke daha fakirse destek artıyor.
- Protestolara Destek: Bu konuda kuşak farkları aşikâr, ama sadece Sessiz Kuşak ile karşılaştırıldığında… Diğer değişkenler kontrol edildiğinde, geri kalan kuşakların protestolara desteğinin hemen hemen aynı olduğunu görüyoruz. Yüksek eğitimliler, çalışanlar ve öğrenciler, siyasi yelpazenin solundaki partilere oy verenlerin protestolara daha fazla destek olduğunu sö Aşırı sağ partilere oy verenler de protestolara destek oluyorlar. Makro değişkenlerden ekonomik zenginlik de demokratik gelişmişlik de desteği arttıran faktörler.
- Ordu ve Polis Harcamalarına Destek: Söz konusu bu politika boyutu olduğunda, X Kuşağı ve Millenial Kuşağı’nın daha az destek verdiğini görüyoruz. Eğitim düzeyi arttıkça destek azalırken, siyasi yelpazenin sağında olanlar ordu ve polis harcamalarının arttırılmasını savunuyorlar. İlginçtir, daha zengin ve demokratik ülkelerde yaşayanların desteği daha fazla.
- Çevre Politikalarına Destek: Kuşaklar arası farkların görülmediği bir başka politika boyutu da çevre politikalarına destek. Öğrenciler ve daha eğitimliler daha korumacı bir çevre politikası güdülmesini savunurken, bu konu Aşırı Sol ve Merkez Sol partilere oy verenler arasında daha fazla destek görüyor. Makro değişkenlerden hiç biri bu konuda etkin değil.
Bu analizler, bize ilk bakışta kuşaklar arası fark varmış gibi gözüken temel konularda kişinin çalışma durumunun, eğitiminin ve siyasi görüşünün daha fazla fark yarattığını gösteriyor. Özellikle oy verilen siyasi partinin siyasi yelpazedeki konumu, sol-sağ ayrımının anlamını yitirdiği iddia edilen bu günlerde bile iki ayrı kuşak arasındaki uçurumdan daha fazla uçurum yaratıyor. Üstelik işsizlik politikalarına destek ya da protestolara hoşgörü gibi konularda ülkedeki işsizlik düzeyi ya da ülkenin demokratik gelişmişlik düzeyi de önemli bir etken olarak ortaya çıkıyor, sadece kişinin doğduğu yıl değil; hangi bağlamda yaşamını sürdürdüğü de önemli hale geliyor.
Bu karşılaştırmalı verilerden yola çıkarak dünyanın geleceğini Z Kuşağı’nın kurtaracağını beklemenin erken olduğu açık. Eğitim düzeyi yükseldikçe, insanlar güvenilir bir işe sahip oldukça tabii ki değerleri de değişecek ve toplum içinde farklı kuşakların biraradalığı bir fay hattı oluşturacak. Ancak bu fay hatlarının siyasette ifadesini bulabilmesi, yine siyasi partiler ve ideolojiler aracılığıyla mümkün olacak. Türkiye’de sadece bir kuşağın yerini başka bir kuşağa bırakmasıyla devrim gerçekleşeceğini umanların bunu da göz önünde tutmaları gerek.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.