Irak’taki İran Yanlısı Güçlerle İlişkilerde Gerçekçi Zemin Yakalanabilir mi?
İran yanlısı güçler, Türkiye’nin Irak’taki askeri varlığını ve siyasi/ticari etkisini diplomatik araçlarla konsolide etme çabalarını engellemeye devam edecek. Bu nedenle Türkiye’nin Irak’taki İran yanlısı isimlerle bir süredir kurmaya çalıştığı iletişimin olumlu bir adım olduğu, ancak çok ciddi yapısal engellemelerle karşı karşıya olduğu söylenebilir.

Türkiye’nin son dönemde Irak’taki farklı aktörlerle temas trafiği dikkat çekici boyutta. 1 Ekim’de Ankara’da İçişleri Bakanlığı önünde PKK’nın gerçekleştirdiği saldırıyla ilgili Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “PKK/YPG’nin kontrolündeki tüm tesislerin meşru hedef” olduğu açıklaması ve Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki saldırılarını yoğunlaştırdığı bir dönemde Fidan, Ankara’da İran yanlısı milis gruplarının domine ettiği Irak’taki Haşdi Şabi Komisyonu Başkanı Falih el-Feyyad’ı kabul etti. Feyyad ayrıca pek çok Iraklı yetkiliyle AK Parti kongresine katılımıyla da şaşırttı.
Haziran ayında dışişleri bakanı olmasından sonra 22-24 Ağustos’ta Irak’a ilk ziyaretini gerçekleştiren Fidan, Türkiye’den son yıllarda komşusuna yapılan en kapsamlı diplomatik ziyaret çerçevesinde Bağdat ve Erbil’de siyasi yelpazenin farklı kesimlerinden çok sayıda aktörle buluşmuştu. Fidan, Feyyad’ın yanı sıra İran yanlısı Fetih Koalisyonu lideri Hadi el-Amiri ve Türkiye karşıtı söylemleri ile bilinen Haşdi Şabi bünyesindeki milis gücü Asaib Ehlil Hak lideri Kays el-Hazali ile dahi görüşmüştü. Bu çerçevede Feyyad’ın ziyareti, Ankara’nın güvenlik, ekonomik ve stratejik gerekçelerle İran yanlısı Iraklı figürlerle yakınlaşma eğiliminin devamı olsa da ilişkilerin önünde ciddi engeller mevcut.
Realpolitiği Iskalamamak
Ankara, IŞİD’in 2014’te Musul’u ele geçirmesinin ardından Irak’taki en büyük Şii otorite Ayetullah Ali Sistani’nin çağrısıyla kurulan ve çoğunluğunu İran yanlısı milis güçlerinin oluşturduğu Haşdi Şabi’ye uzun süre şüpheyle yaklaştı. Öyle ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan 2016’da “İran’ın da burada ne yazık ki Haşdi Şabi adıyla müsemma bir terör örgütü var” ifadelerini kullanmıştı. Bu sert tonun nedenleri arasında örgütün Sünnilere karşı ayrımcı tutumu, İran ile rekabet ve Irak’ın kuzeyinde Türkiye ile kesişim alanlarında milislerin artan stratejik etkisi vardı. Ancak bugün neredeyse 240 bin milis gücü bulunan Haşdi Şabi’nin Irak’ta güvenlik mekanizmasının 2016’dan bu yana resmî parçası olması ve hem askeri hem de siyasi alanı domine etmesi, Ankara’yı yeni bir siyaset belirlemeye itiyor.
2003 işgali sonrası Türkiye’nin Irak ile ilişkileri son yıllara kadar oldukça istikrarsız ilerledi. Bağdat hükümetleriyle yaşanan gerilimler, Erbil’i Ankara açısından dengeleme faktörü olarak öne çıkarsa da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) 2017’deki bağımsızlık referandumu Türkiye’yi merkezi hükümetle bölgesel yönetimi birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısı olarak görmeye itti. Ancak Haşdi Şabi’nin önde gelen figürleri Amiri, Feyyad ve Hazali gibi isimlerin paydaşı olduğu Fetih İttifakı’nın 2018’deki seçimlerde ikinci olması, ilişkilerde yeni bir açmaz olacaktı. Bağdat hükümeti ile İran destekli milis gruplar arasındaki iç mücadele, Türkiye’nin Irak ile ilki hükümet ikincisi ise İran yanlısı gruplar olmak üzere iki kanal üzerinden ilişki geliştirmesini zorunlu seçenek kıldı. Ancak 2021’deki seçimlerin galibi Şii lider Mukteda es-Sadr’ın öncülüğünde bir hükümet senaryosunu destekleyen Ankara, Sadr’ın ansızın siyasetten çekilmesinin ardından İran yanlısı güçlerin mutlak liderliğindeki Muhammed Şiya es-Sudani hükümetiyle ilişkilerini güçlendirmeye mecbur kaldı.
MİT başkanlığı sırasında Irak’ta tüm aktörlerle düzenli olarak görüştüğü bilinen Fidan’ın Haşdi Şabi’nin üst düzey isimleriyle yaptığı görüşmeler, bu gruplarla ilişkilerde diplomasiye ağırlık veren yaklaşıma işaret ediyor. Fidan’ın selefi Mevlüt Çavuşoğlu, Amiri ile görüşmüştü ancak Feyyad ve Hazali gibi isimlerle bakanlık düzeyindeki görüşmeler yeni bir olgu. Türkiye’nin yaklaşımı, Haşdi Şabi ile yaşanan gerilimlerin hafiflemesinden kaynaklanmıyor. İran yanlısı grupların Irak’taki siyasi gücünü kabul eden Ankara, farklılıklarına rağmen bu aktörlerle bağ kurmanın gerekli olduğunu düşünüyor. Bağdat hükümetleriyle sağlıklı bir ilişki tesis etmeyi arzulayan Ankara, bu güçleri artık görmezden gelemeyeceğinin farkında. Zira Irak’ta 2003 sonrası hükümetler istikrarsız ve geçici olsa da İran yanlısı gruplar kalıcı ve diğer ülkelerle ilişkilerinin ana belirleyicisi olmaya devam ediyor. Ancak Haşdi Şabi bünyesindeki İran yanlısı gruplar homojen olmadığı gibi İran’a bağlılıkları ve kontrol dışı tutumları, bu gruplarla temasları pamuk ipliğine dönüştürüyor. Buna rağmen Fidan, Türkiye’yi “işgalci” olarak tanımlayan Asaib Ehlil Hak lideri Hazali ile görüşerek ciddiyetini gösterdi. Bu arada Ankara’nın medyaya servis etmekten kaçındığı Fidan-Hazali görüşmesini Asaib Ehlil Hak medyası duyurmuştu. Bünyesindeki grupların çoğunun ve liderlerinin ABD’nin terör/yaptırım listesinde olduğu Haşdi Şabi’nin stratejisi, İran Devrim Muhafızları’nın dış operasyon birimi Kudüs Gücü tarafından belirleniyor. Bu nedenle İran’ın “Irak’taki Türkiye tehdidi” algısının seviyesi, ülkedeki karar alma mekanizmalarını etkilediği gibi bölgesel güçler arasında gerilim alanı yaratan İran destekli Şii siyasiler ve milis gruplar ile ilişkilerin turnusolü olacak.
PKK, İran Yanlılarıyla İlişkiyi Karmaşıklaştırıyor
Türkiye’nin İran yanlısı gruplarla yakınlaşma arzusunun PKK gibi daha yakıcı nedenleri bulunuyor. Ankara, terörü kaynağında hedef almaya yönelik “maksimum baskı” stratejisi çerçevesinde PKK’ya karşı mücadelesini Sincar, Musul ve Süleymaniye’ye kadar genişletirken, ülkenin kuzeyinde çok sayıda üs inşa etti. Türkiye’nin Irak’taki askeri nüfuz alanını İran yanlısı milislerin kontrolündeki bölgelere doğru yayması, taraflar arasındaki gerilimi tırmandırıyor.
İran yanlısı Şii milisler, uzun süredir yürüttükleri ABD ve yabancı güçlerin ülkeden çıkarılması yönündeki propaganda sürecine Türkiye’yi de dahil etti. Ankara’nın “ikinci Kandil” olarak tanımladığı Sincar başta olmak üzere kuzeydeki operasyon alanı genişledikçe milislerin Türkiye karşıtı söylemleri daha da sertleşiyor. Sincar’da Haşdi Şabi ile PKK arasındaki taktik ilişki sır değil. PKK’ya bağlı Sincar Direniş Birlikleri’nin (YBŞ) maaşlarını Haşdi Şabi’den aldığı biliniyor. Bölge, İran’ın Suriye’ye erişimi açısından stratejik kanallardan biri. PKK’nın da benzer motivasyonu var. Bu bağlamda Türkiye’nin askeri operasyonlarının Irak’ın egemenliğinin ihlali olduğu savunan Haşdi Şabi ve müttefikleri, Türk askeri üslerini hedef alıyor. Uzun vadede Türkiye’nin Irak’taki varlığının ABD’den daha tehlikeli olduğunu söyleyen Asaib Ehlil Hak lideri Hazali, Türkiye’nin askeri varlığını işgal olarak nitelendirmiş ve Türkiye’nin Sincar’a askerî harekât başlatması halinde “silahlara sarılacaklarını” belirtmişti. Yine Hareket en-Nuceba ise 2021’de Türkçe yayınladığı videoda Türk askerlerine saldırı tehdidinde bulunmuştu. Yine İran’ın Irak eski Büyükelçisi Iraj Masjedi de aynı dönemde Türkiye’yi Irak’ın egemenliğini ihlal etmekle eleştirmişti.
Türkiye, PKK’ya yönelik operasyon alanında Haşdi Şabi ile kesişen gri alanlar olsa da Şii milislerle doğrudan çatışmaya girmemeye özen gösteriyor. Ancak PKK destekli YBŞ’nin Haşdi Şabi çatısı altında faaliyet göstermesi, Ankara’nın İran destekli milislere karşı tutumunu muğlaklaştırıyor. Haşdi Şabi’ye yönelik tutumun sertleşmesinin Ankara-Bağdat ilişkilerine zarar verme potansiyeli tabloyu daha da karmaşıklaştırıyor. Türkiye’nin PKK’ya karşı mücadelesi ve üslerine yönelik saldırıları sınırlaması Haşdi Şabi ile iletişim kurmayı da gerektirebilir. Bu kanallar kriz zamanlarında istenmeyen gerilimin önlenmesi açısından hayati öneme sahip olabilir. Irak ziyareti esnasında Bağdat’ın “ortak düşmana” karşı mücadelede daha fazla inisiyatif alması gerektiğini belirten Fidan, Bağdat’ın PKK’yı terör örgütü listesine alması çağrısını da yineledi. Fidan’ın Tahran ziyaretinde de PKK konusunda hassasiyetini dile getirdiği dikkate alındığında, Ankara’nın, PKK sorununu İran’dan ve Tahran’ın bölgesel nüfuzundan bağımsız çözemeyeceğinin farkında olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle Ankara, Ekim 2020’de Bağdat ile Erbil arasında imzalanan ve “Sincar’da istikrarın yeniden tesis edilmesinin” yanı sıra PKK ve Haşdi Şabi güçlerinin bölgeden çıkarılmasını amaçlayan anlaşmayı kararlı biçimde destekleyerek alternatif yolları da dışlamıyor.
Ekonomik İlişkilerin Güvenliği
Türkiye’nin Irak’ın toprak bütünlüğü, PKK’ya karşı mücadele, ticaret ve su gibi geleneksel öncelikleri değişmese de İran yanlısı aktörlerle ilişki tesis etme amaçlarından biri de 25 milyar dolara ulaşan ticaret hacminin ve büyük ticari projelerin güvenliğini garanti etmek. Kangrene dönüşmüş sorunların ticari ilişkileri etkilemesini minimize etmek için gerçekçi bir yaklaşımla bu gruplarla temaslarını geliştirme arzusunda olan Ankara, ticari ilişkileri problemleri alanlardan ayrıştırmaya çabalıyor. Basra Körfezi’nden Türkiye sınırına uzanacak ve Asya’yı Avrupa’ya bağlayacak, eski adı “Kuru Kanal” olan Kalkınma Yolu Projesi, Türkiye’nin Irak’taki ekonomik ve siyasi ayak izini genişletecek devasa projelerden biri. 17 milyar dolarlık otoyol ve demiryolu projesi Ankara’ya ciddi fırsatlar sunacak olsa da projenin selameti İran yanlısı grupların rızasına bağlı. Projenin önünde ciddi teknik engellerle birlikte İran’ın bypass edilmesi ve projenin geçtiği Musul’daki İran yanlısı grupların etkisi belirsizliği artırıyor. Ancak Türkiye engellere rağmen Fransa ile rekabet ettiği Musul Havalimanı’nın yeniden inşası projesini almayı başarmıştı. Yine Paris’teki Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nin Türkiye’nin IKBY’den Bağdat’ın rızasını almadan petrol satın aldığı gerekçesiyle Ankara’yı 1,5 milyar tazminata mahkûm etmesi ve ardından Kerkük-Ceyhan Boru Hattı’nın Türkiye tarafından Mart ayında kapatılması sonrası devam eden çözümsüzlükte İran yanlısı güçlerin de etkisi var. Türkiye’nin taleplerinin karşılanmasında İran yanlısı güçlerin katı tutumu, Başbakan Sudani’nin hareket alanını daraltıyor.
Öte yandan, Türkiye’nin tarihsel ve siyasi ilişkilerinin güçlü olduğu Musul’da IŞİD’in yenilgiye uğratılmasının ardından Şii milis grupları çok etkinleşti. Benzer durum Kerkük ve çevresinde de gözleniyor. Musul’da hem tarihsel ilişkileri hem de IŞİD öncesi ciddi ekonomik yatırımları olan Türkiye’nin geçmişe kıyasla buralarda manevra kabiliyeti azalıyor. Ankara, bu nedenlerle Irak’taki tüm aktörlere açıklıkla yaklaşıyor.
Bütün bunların toplamında, Bağdat ziyaretinden kısa süre sonra Tahran’a giden Fidan, Irak’ta sürdürülebilir ilişki geliştirmenin yolunun İran’dan geçtiğini ve Feyyad gibi aktörlerle görüşerek Haşdi Şabi realitesinin görmezden gelinmemesi gerektiğini gösterdi. Ancak bir zamanlar Suriye ile sınırlı olan İran-Türkiye rekabeti, Irak ve Kafkasya’da da artık çok daha görünür. İran yanlısı güçlerin Irak’ta Türkiye’ye yönelik tutumu, Ankara ile Tahran arasında dış politika konularında süregelen rekabetten azade olmayacak. Bu gruplar, İran’ın çıkarlarıyla çatışacak hiçbir yabancı ülkenin Irak’ta nüfuz alanı oluşturmasını istemiyor. Ankara’ya karşı söylemlerinde geçmişe göre bir nebze azalma olsa da, İran yanlısı güçler, Türkiye’nin Irak’taki askeri varlığını ve siyasi/ticari etkisini diplomatik araçlarla konsolide etme çabalarını engellemeye devam edecek. Bu nedenle Türkiye’nin Irak’taki İran yanlısı isimlerle bir süredir kurmaya çalıştığı iletişimin olumlu bir adım olduğu, ancak çok ciddi yapısal engellemelerle karşı karşıya olduğu söylenebilir.

MEHMET ALACA
