İsrail-Filistin Çatışmasında Bebekler ve Hakikat Birlikte Ölüyor
Filistin-İsrail çatışması şu anda üç temel savaş alanında cereyan ediyor: Sahadaki askeri güçler, medyada dolanan anlatı ve her iki tarafın da kamusal alanda kendilerini savunma imkânlarını koruma çabaları. Medya üç alanda da önemli bir rol oynuyor. Bu nedenle de her zaman olduğundan daha yakından izlenmeli.

ABD Başkanı Joe Biden, geçtiğimiz hafta sonu İsrail’in güneyini işgal ederek burada bulunan Kfar Aza adlı İsrail yerleşiminde katlettikleri bebeklerin kafalarını kesen Hamas militanlarına duyduğu öfkeyi dile getirdiğinde kamuoyunda yaşanan şok, hem büyük hem de anlaşılırdı. Bu korkunç haber tüm dünya medyasında birkaç saat içinde yayıldı.
Ancak söz konusu haberin peşi sıra gelen raporlar, herhangi bir İsrailli kaynağın ya da uluslararası kaynakların böyle bir kafa kesme olayının yaşandığını doğrulamadığını ortaya koyuyordu. Muhtemelen böyle bir şey olmamıştı. Bu olay, birinin düşmanını karalarken bir diğerinin dostlarını desteklemeye yarayacak asılsız bir haberin kamusal alanda kitlesel iletişim araçları aracılığıyla yayılmasına ilişkin çarpıcı örneklerden sadece biriydi. Medyada her gün bunun gibi binlerce asılsız haber dolaşıyor. Tabii bu haberler her zaman bu kadar vahşet dolu olmuyor ya da dünyanın en güçlü adamı gibi böylesine bilinen biri tarafından tam da Filistin ve İsrail arasında küresel görüşü iki kutba ayıran yoğun bir çatışmanın zirve yaptığı bir zamanda yayılmıyor.
Bu durumda Biden ve bebekler olayını nasıl yorumlamalıyız? Bu olay bize medyada yayılan asılsız haberlerin tehlikeleri ve ABD’nin bu çatışmaya yönelik tavrı hakkında ne söylüyor?
Bebeklerin kafalarının kesildiği palavrası, İsrail’in i24News isimli sitesinde Nicole Zedeck adlı bir muhabirin İsrailli asker David Ben Zion ile yaptığı görüşmeye ilişkin bir haberden kaynaklanıyor. Max Blumenthal ve Alexander Rubinstein 11 Ekim’de, Ben Zion’un İsrail’in Batı Şeria yerleşimci hareketinin pek de iyi bilinmeyen radikal liderlerinden biri olduğunu bildirdiler. Ben Zion, bu yılın başlarında saldırgan bir silahlı yerleşimci grubuna, yerleşimcilerin daha önce birçok kez saldırdığı ve yaktığı Harawa adlı Filistin köyünü ortadan kaldırma çağrısında da bulunmuş.
Dünya medyası hızla i24News’in haberini geçti ve İsrail Başbakanı’nın sözcüsü yerleşimde “kafası gövdesinden ayrılmış” bebek ve çocukların bulunduğunu söyledi. CNN, diğerlerinin yanı sıra kafa kesme ve “IŞİD tarzı infazlar” olduğunu bildirdi. Gazeteciler İsrail ordusu sözcülerinden birine bu olay hakkında soru sorduğunda aldıkları cevap “Teyit etmemiz mümkün değil ancak olmuş varsayabilirsiniz” oldu.
Birkaç gün sonra İsrail Dışişleri Bakanlığı, silahlı kuvvetleri ve bazı savaş muhabirleri kafa kesme olayına dair herhangi bir delil bulunmadığını açıkladı. Beyaz Saray ise Biden’ın okuduğu basın raporlarından alıntı yaptığını söyledi. 12 Ekim itibarıyla bebeklerin kafalarının kesildiği hikâyesini doğrulayacak herhangi bir kanıt bulunmadığı netleşmiş görünüyor. Haber, ideolojik bir savaşçı tarafından çatışmanın ortasında gerilimi yükseltmek üzere ortaya atılmış ve asılsız.
Tabii olan oldu. Asılsız bu haber sosyal medyada tıpkı orman yangını gibi hızla yayıldı, önemli ölçüde hâlihazırdaki ideolojik ve kültürel fayları ve cepheleşmeyi şiddetlendirerek dünyada milyonlarca kişiyi etkisine aldı.
Biden bu kavgaya coşkuyla dahil olan ateşli bir İsrail savunucusu. İlk andan itibaren İsrail’e ihtiyaç duyduğu tüm desteği sağlama sözü verdi ve destek gönderdi. Bebeklerin hikâyesi ABD dış politikasında oldukça yaygın olan, Washington’ın yüce ulusal değerlere sahip iyi adamları desteklediği; eylemleri zalimane, hatta vahşi olan ve yok edilmesi gereken kötü adamlarla savaştığı anlatısını besledi.
İhtiyaç Duyulan Düşmanlar
ABD İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana her zaman, Batı’nın demokratik değerlerine bir tehdit olarak gösterebileceği, gerektiğinde askeri olarak karşı koyması gereken yabancı bir düşmana ihtiyaç duymuştur. Bu düşman düzenli olarak değişti. Sovyetler Birliği ve komünizmle başladı, ardından Cemal Abdünnâsır ve Arap milliyetçiliği geldi ve son olarak da yakın tarihte Saddam Hüseyin, Taliban, İran, Suriye, Hizbullah, El-Kaide ve İŞID oldu.
Tüm bu zamanlarda İsrail Washington’ın en yakın müttefiki olmayı sürdürdü. İsrail’in bir tehdit olduğunu düşündüğü tarafların tümü otomatik olarak ABD’nin düşmanı oldu. Hamas, Biden yönetimindeki ABD’nin alçaltarak yok etmeye kararlı olduğu bu grubun son üyesi. Hamas’ın karakterini, değerlerini ve eylemlerini karalamak için medyayı kullanmak bu savaşta bir silahtır; medya araçları uydurma olsa da, düşmanın kötü niyetleri kanıtlanmaktan ziyade sadece varsayılsa da bu böyle.
Medyada asılsız haberlerin kullanılması, en azından kısa vadede, Batılı değerlere övgüler yağdırmanın sonra da günün en kötü düşmanı ile askeri olarak karşı karşıya gelmenin ucuz ve etkili yollarından biri. Son yıllarda bu düşman genellikle Arap bölgelerinden ya da İslami bölgelerden geliyor.
Bu tür eylemler genellikle Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi aktif savaşla ya da Hizbullah, İran ve Hamas’tan gelen fiili ya da hayali tehditlere karşı İsrail’i destekleyen vekalet savaşlarıyla sonuçlanıyor. Bu savaşlar, Lübnan, Irak, Suriye ve son olarak Gazze’de görüldüğü üzere, çoğunlukla sivillerin büyük acılar çekmesine ve bölgedeki altyapıda yıkıma neden oluyor.
Amerikan Başkanı medya manipülasyonu yoluyla bu tür bir savaşa girdiğinde, Washington’ın Filistinli sivillerin esenliğini ya da dünyada medyanın güvenilirliğine verilen zararı önemsemediğinin işaretlerini vermiş oluyor. Önemli olan tek şeyin İsrail’in endişeleri olduğunu gösteriyor. ABD politikası da onlarca yıldır süren “barış görüşmeleri” ve tekrarlanan savaşlarda önemli olanın bu olduğunu ortaya koydu.
Bu tutum, hukukun üstünlüğüne saygı konusunda çifte standarda dönüşüyor. ABD ve müttefikleri, Ukrayna’nın kendini savunma ve Rus saldırganlığına direnme hakkını desteklemek için on milyarlarca dolar harcarken, Filistinlilerin direnme hakkını inkâr ediyor. Ayrıca Rusya’nın Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) hesap vermesini sağlamaya çalışırken, İsrail’i UCM’de yargılanmaktan koruyor.
Filistin-İsrail çatışması şu anda üç temel savaş alanında cereyan ediyor: Sahadaki askeri güçler, medyada dolanan anlatı ve her iki tarafın da kamusal alanda, özellikle de yüksek öğrenim, halka açık konferanslar, mitingler ve savunuculuk faaliyetlerinde kendilerini savunma imkânlarını koruma çabaları. Medya üç alanda da önemli bir rol oynuyor. Bu nedenle de her zaman olduğundan daha yakından izlenmeli.
Bu yazı Al Jazeera sitesinde yayınlanmış olup Mustafa Kaymaz tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için buraya tıklayınız.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

