Mahmud Abbas’ın Filistin’in devletleşmesine ve İsrail işgalinin sonlandırılmasına dair somut bir strateji geliştirememesi, iç bölünmelere karşı kapsayıcı çözümler üretememesi ve İsrail’in 2008 başta olmak üzere farklı zamanlarda Gazze’de icra ettiği soykırım ve etnik temizliğe karşı net bir duruş sergileyememesi, iç meşruiyet kaybına yol açmıştır. Bu durum, Abbas’ın giderek daha otoriter bir yönetim anlayışı benimsemesi ile sonuçlanmıştır.

Onlarca yıllık Filistin davasını, ideolojisi kendisine yakın diye belli örgüt ve oluşumlara indirgeyenlerin “Filistin” gibi bir derdi yoktur. Hakikate giden yollar türlü türlüdür. Kendi yolunun en güzel yol olduğunu söylemekte bir beis yok; ama herkesin yolunun yanlış ve sadece kendininkinin doğru olduğunu söylemek hakikate karşı hürmetsizlik, aşikâr bir hadsizliktir.

Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu adını verdiği saldırılar örgütün kısa vadede hedeflediği sonuçların bir kısmına ulaştı. Ancak Hamas’ın planladığı ölçekte bölgesel destek bulamadığı ve Filistin ölçeğinde yalnız bırakıldığı söylenebilir. Yakın vadede vahşet ve soykırım uygulayarak intikam almış olsa da orta ve uzun vadede en büyük kaybeden elbette İsrail. Tüm bu soykırım vahşeti ayrıca tüm dünyada Yahudilere yönelik nefreti de besliyor. Yani dünya Yahudilerine en büyük zararı İsrail devleti veriyor.

Dünyanın farklı şehirlerinde gerçekleşen protesto ve destek yürüyüşleri, boykot çağrıları ve belirli markaların boykotlarla hedef alınması Filistin’le dayanışmanın örnekleri. Ancak madalyonun öteki ve daha karanlık yüzünde küresel güvenlik bürokrasisinin cevabını merakla beklediği bir soru var: Filistin’de yaşanan bu çatışma uluslararası terörizmde bir artışa neden olur mu?

Gazze’deki siyasi çıkmaz ve insani felaket meseleyi yeniden gündemin ön sıralarına taşıdığına göre, iki devletli çözüme yönelik bazı kararlı adımlar atılmadan bir çözüm bulunamayacağı açık.

İsrail’in işlediği suçlara ortak olan başkanlar, cumhurbaşkanları ve başbakanlar unutacağımızı düşünse de unutmayacağız.

Batı kamuoyunun 7 Ekim saldırılarını milat kabul ederek gelişmeleri algılaması kuşkusuz bilinçli bir propagandanın ürünü. Ancak 7 Ekim’in başlangıç olmasa da Filistin sorununun dönüm noktalarından biri olduğunu belirtmemiz gerekir. Peki tüm dünyayı “terörizme uğramış İsrail’i destekleyenler” ile “direniş gösteren Filistin’i destekleyenler” şeklinde kutuplaştıran 7 Ekim saldırılarında gerçekten neler yaşandı?

Hamas, Aksa Tufanı operasyonu ile uluslararası kamuoyu tarafından yeniden mercek altına alındı. 1987 yılında açıkladığı tüzüğünden başlayarak Hamas’ın İsrail’e bakışı, planları, Oslo Anlaşması’nın ardından yaşanan süreçte FKÖ ile giriştiği mücadele ve bölgesel/küresel devletlerin güdümünde bir vekil aktör olup olmadığı, geriye dönüp cevap aranan konulardan birkaçı.

Gazze’de yaşanan mezalimin, tüm dünyaya canlı yayında izlettirilen soykırımın arkasında İsrail’in Batı devletleri ile kurduğu sıkı ilişkiler yatıyor. Ancak İsrail’in bu denli pervasız olabilmesinin bir nedeni de Müslüman ülkelerle de açıktan ya da perde arkasından kurduğu siyasi ve ekonomik ilişkiler. ‘İslam Dünyası’ Ne Demek? 1948’de İsrail’in resmen kurulması ile başladığı kabul edilen Filistin meselesi bir […]

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.