Aksa Tufanı: Gazze’nin Felaketi, İsrail’in Sefaleti

Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu adını verdiği saldırılar örgütün kısa vadede hedeflediği sonuçların bir kısmına ulaştı. Ancak Hamas’ın planladığı ölçekte bölgesel destek bulamadığı ve Filistin ölçeğinde yalnız bırakıldığı söylenebilir. Yakın vadede vahşet ve soykırım uygulayarak intikam almış olsa da orta ve uzun vadede en büyük kaybeden elbette İsrail. Tüm bu soykırım vahşeti ayrıca tüm dünyada Yahudilere yönelik nefreti de besliyor. Yani dünya Yahudilerine en büyük zararı İsrail devleti veriyor.

aksa tufanı

Daha önceki çalışmalarımızda 7 Ekim saldırılarının arka planını ve gerçekleşme şeklini ele almıştık.  

 

Kasım 2023 itibarıyla elimizdeki tüm bilgileri bir araya getirdiğimizde ortaya çıkan tabloyu şu şekilde özetleyebiliriz:

 

İran’la irtibatlı Filistinli örgütlerin geniş çaplı bir saldırı planladığı, bunun için toplantılar düzenledikleri, ABD ve Mısır istihbaratı tarafından İsrail’e bildirildi. İsrail’in kendi iç ve dış istihbaratı da saldırı planından haberdardı. 

 

En az iki yıldır Aksa Tufanı’na hazırlanan Hamas ve beraberindekilerle sekiz örgüt, 7 Ekim sabah 06:00 sularında harekete geçti. 06:30 civarında da paramotorlu ekip havadan operasyona dahil oldu. 

 

Çitlerin yıkılmasının ardından gerek saldırıya hazırlanmış olan militanlar gerekse de silahlı sivillerden/milislerden oluşan bir kitle sınıra 1 ila 10 km uzaklıktaki yerleşim birimlerine dağıldılar. Bu karma grubun içindeki üniformalı ve motosikletli örgüt mensuplarının ana hedefleri askeri kontrol noktaları, askeri üsler ve polis merkezleriydi. Ayrıca üst düzey askeri yetkilileri evlerinde yakalayıp esir almak da hedefleri arasındaydı.

 

Gerek militanlar gerekse de beraberlerindeki milisler güzergâh üzerindeki evlere yaptıkları baskınlarda çoğu erkek birçok kişiyi öldürürken kadınları, yaşlıları ve çocukları rehin aldılar. 

 

Milislerin amaçları daha çok “ganimet almak” ve “rastgele çocuk ve kadınlar da dahil olmak üzere rehine yakalamak” iken militanların temel amaçları stratejik noktalara ulaşıp üst düzey general ve subayları esir almaktı. Ancak sahaya girildiğinde olaylar kontrolden çıktığı için motorize ekipler hedef sapması yaşadı. 

 

Dikkati çeken bir husus da saldırılarda ölenlerin 21’inin Filistinli Müslüman Bedevilerden olması. Çoğu çiftçi, geri kalanları ise diğer sivil işlerde çalışan İsrail vatandaşı Filistinliler de roket saldırılarında ve açılan ateş sonucu katledildiler. Yaralı kurtulanların ifadeleri bu sivillerin çapraz ateş ya da müdahalede değil Hamas militanlarının saldırılarında öldüklerini gösteriyor.

 

İkinci hedef ise Gazze ile Batı Şeria arasında bir koridor açmayı başarmak ve böylelikle İsrail’in orta ve güney bölgelerini bölmekti. Bu koridor açılabilseydi üçüncü bir intifadanın fitili ateşlenebilecekti. Ancak sahadaki karma yapı nedeniyle bu hedefe ulaşılamadı. Bunun yerine motorize ekiplerin şehirlere dağılması, bu noktalarda etkisiz hale getirilmelerine yol açtı. 

 

Saldırganların girdikleri bölgelerden çıkarılmaları için 10:00 sularında başlatılan müdahale ise tam bir fiyasko ile sonuçlandı. İsrail güçlerinin düşman tehdidi karşısında sivil-silahlı ayrımı yapmaması sadece Filistinlilerle sınırlı değil. İsrail güçleri, düşmanını ortadan kaldırmak için kendi insanlarını da öldürmekten geri durmuyor. İsrail tankları bazı yerleşim birimlerinde kontrolü geri almak için içinde saldırganların olduğundan şüphelendikleri rehinelerin elleri bağlı tutuldukları evleri bombaladı. Savaş helikopterleri de benzer bir emirle hareket eden tüm araçları ve insanları sivil-milis-militan ayırt etmeden hedef aldı. Ayrıca çatışmalarda yaşanan çapraz ateşte de birçok sivil hayatını kaybetti.    

 

7 Ekim’in Sonuçları: Kazananlar ve Kaybedenler

 

Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu adını verdiği saldırılar, örgütün kısa vadede hedeflediği sonuçların bir kısmına ulaştı. Bunlar üst düzey subaylar dahil olmak üzere birçok askeri esir almak ve İsrail’in yenilmezliği algısını yıkmaktı. 

 

Bunun yanında Hamas’ın en azından Türkiye ve Katar’a yakın kanatlarının beklentisinin aksine bu operasyonu cesaretlendiren ve yönlendiren İran rejiminin çatışmadan geri durduğunu hesaba katarsak Hamas’ın planladığı ölçekte bölgesel destek bulamadığı ve Filistin ölçeğinde yalnız bırakıldığı söylenebilir.

 

Hamas’ın hesaplamasına göre beraberindeki yedi örgütle birlikte giriştiği bu “taarruz akını” üç açıdan planlandığı gibi işlemedi. Plana göre şehirleri ve kasabaları militanlar kontrol altına aldıktan sonra bu denli büyük bir şok karşısında İsrail içerisindeki Filistinliler ayaklanacak, buna Batı Şeria da katılınca Üçüncü İntifada başlamış olacaktı. Böylesi bir halk devrimine Hizbullah’ın kuzeyden destek vermesi, İsrail’in dört bir yana yetişememesi durumunu doğuracaktı. İsrail’e yaşatılacak bu denli büyük bir kriz Gazze-Batı Şeria koridorunun kurulması ve toprak kazanımı ile sonuçlanabilirdi. 

 

Nüfusun 9 milyona ulaştığı İsrail’de nüfusun yaklaşık 2 milyonunu “İsrailli Araplar” olarak tanımlanan İsrail vatandaşı Filistinliler oluşturuyor. İsrail vatandaşı Filistinliler, ülke nüfusunun yüzde 20’sine tekabül ediyor. Bu faktöre Nisan 2022’deki bir yazımda şöyle dikkati çekmiştim:

 

“İsrail’in varlığını korumak için kilitlendiği açmaz işgalin sürdürülebilir olmamasında yatıyor. Bu konuda ilk kırılma 2021 Nisan olaylarıdır.

 

İlk kez İsrail vatandaşı Filistinlilerin kitlesel isyanlarına tanık olundu. Hatta İsrail ilk kez Lid (Lod) gibi şehirlerde tamamen devlet otoritesini kaybetti. O halde İsrail’in önünde sadece iki yol kalıyor. Ya kendi iradesiyle seçeceği iki devletli çözüm ya da yüzleşmek zorunda kalacağı bir halk devrimi.

 

Sadece Gazze ve Batı Şeria’da değil İsrail içerisinden de başlayabilecek kitlesel sivil itaatsizlik ve devrim ayaklanmaları 2021’dekinin daha geniş kapsamlısı olarak gerçekleşebilir. 2021 olayları İsrail’de modern konfor fanuslarını çatlattı. 

 

Aksa Tufanı Gazze’nin Felaketi, İsrail’in Sefaleti

 

* Yeşil bölgeler İsrail içerisindeki Filistinlilerin yaşadığı alanlar

 

Güney Afrika’da sürdürülebilir olmayan Apartheid rejiminin geniş bir halk ayaklanmasıyla çökmesi gibi İsrail’de de hem içerisinde hem de Batı Şeria’da İsrail güçlerinin felç olma ve devlet otoritesinin çökme olasılığı bulunuyor.

 

Elbette bu İsrail’in tümden yıkılmasını gerektirmiyor. 2021 dalgasının tsunami versiyonu özellikle Batı Şeria’da ve İsrail’de Arapların yoğunlukla yaşadığı bölgelerde Filistinlilerin bağımsızlıklarını kazanabileceklerini gösteriyor. Yani rızayla olmasa da zorla kazanılan bir iki devletlilik…

 

Dolayısıyla bireysel ve doğrudan İsrailli sivillere yönelik rastgele şiddet eylemleri yerine hedefi silahlı işgalcilere yönelen toplumsal ve kitlesel halk ayaklanmalarının meşruiyetine vurgu yapmak gerekir.” 

 

İşte Hamas, üst düzey İsrailli askerleri esir almanın yanı sıra İsrail’de yaşanan 2021 Nisan ayaklanmasının 7 Ekim saldırıları sonrası tetikleneceğini, bu büyük toplumsal hareketin de Batı Şeria’daki İntifada ile birleşeceğini planlamışken beklediği toplumsal tepkiyle karşılaşmadı. Aksa Tufanı başlamadan sona erecek, militanların çoğu İsrail derinliklerine Netivot ve Ofakim’e kadar ilerleseler de öldürülerek ya da yakalanarak etkisiz hale getirileceklerdi. Oysa Arap nüfusun çoğunlukta olduğu Rahat’a ulaşabilselerdi olaylar başka bir şekilde gelişebilirdi.

 

Aksa Tufanı Gazze’nin Felaketi, İsrail’in Sefaleti

 

Muhtemelen Hamas’ın bu beklentisi kendisine verilen güvencelerin de gerçekleşmemesiyle ikiye katlandı. Şayet İsrail içerisindeki Filistin beldeleri 7 Ekim sonrası ayaklansaydı ve buna Batı Şeria da katılsaydı tüm bu halk devrimine İran ve Esed rejiminin uzantısı olan Hizbullah da topyekûn takviye kuvvetleriyle katılacaktı. Ancak sosyolojinin bu yönde tepki vermemesi üzerine Hizbullah da konumunu düşük yoğunluklu çatışma seviyesinde tuttu. Hamas Uluslararası İlişkiler Ofisi Başkanı Ebu Merzuk, 30 Ekim’de “İnsanlar (kamuoyu) Hizbullah’tan ve Batı Şeria’daki kardeşlerimizden çok şey bekliyordu. Filistin yönetimindeki kardeşlerimizin tutumundan utanç duyduk” ifadeleriyle bu hayal kırıklığını ifade edecekti.

 

Aksa Tufanı Gazze’nin Felaketi, İsrail’in Sefaleti

 

* Gazze, İsrail’in güneyi ve Batı Şeria’daki Arap nüfus (yeşil) bölgesinde Aksa Tufanı saldırılarının halk devrimini tetiklemesi amaçlanıyordu.

 

İran’ın Kazanımları

 

Aksa Tufanı Gazze’nin Felaketi, İsrail’in Sefaleti

 

Tahran rejimi 1979’dan bu yana “Devrim İhracı” stratejisiyle Velayet-i Fakih ideolojisini ve İran’a bağımlı “İslamcı rejimler” kurdurmayı devlet politikası olarak benimsedi. Velayet-i Fakih, Şiilerin beklediği İmam Mehdî gelene kadar onun adına İslam Cumhuriyeti rejimini yöneten “Rehber”e biat edecek İslamcı örgütlerin bulundukları ülkelerde darbe yaparak İran’ın uydu devletleri haline gelmeleri demek. Bunun için de iki yol var. Nüfusunda Şiilerin de bulunduğu Irak, Azerbaycan, Lübnan, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Bahreyn’deki Şiiliği Velayet-i Fakihçi ideolojiyle dönüştürmek. Şii nüfusun az olduğu Türkiye, Yemen, Suriye, Mısır gibi ülkelerde Türkmen Alevileri, Nusayrileri ve Zeydîleri Şiileştirmek/Şiilere hizmetkâr etmek. Sünniler içerisinden de Şiileştirme çalışmalarına hız vermek. Tüm bu stratejide Filistin gibi İslam ve Arap dünyasındaki müşterek davayı araçsallaştırmak. Bu bağlamda İran rejimi Irak ve Lübnan iç siyasetini dizayn edebiliyor, Hamas ve İslami Cihad gibi örgütlerin de iki devletli çözüme karşı sürekli şiddet ve savaşı savunma durumunda kalmalarını sağlıyor.

 

Aksa Tufanı Gazze’nin Felaketi, İsrail’in Sefaleti

 

İran öte yandan kendi çıkarlarına hizmet ettiği için son iki yüzyılın en vahşi ve zalim rejimlerinden biri olan Şam’daki Baas rejimi ile etle tırnak gibidir. Suriye halkının minimum özgürlük ve insan hakları taleplerine yönelik her türlü devlet terörünü ve katliamı bizzat desteklemiş hatta ortak olmuştur. Öyle ki BM kayıtlarına göre en az 580 bin sivilin katledildiği Suriye iç savaşındaki ölümlerin yüzde 90’ınından Şam rejimi, Hizbullah ve İran güçleri sorumludur. İran rejiminin insanlığa karşı işlediği suçların bir diğer ayağını da İran halkına yönelik uyguladığı baskılar oluşturuyor.  

 

İran rejimi Mahsa Amini’nin öldürülmesi sonrası ülke çapına yayılan protesto dalgası ile zayıflamıştı. Ayrıca Suriye ve Yemen iç savaşlarının uzun süreye yayılması ve Irak siyasetindeki iktidar dengelerinin değişimi İran’ın bölgedeki nüfuzunun da azalması anlamına geliyordu. 

 

İran içerisinde ve Ortadoğu’da zayıflayan Tahran rejiminin, üçüncü bir unsur olarak nükleer enerji müzakerelerinde köşeye sıkışması, İran’ın üç boyutta da (ülke içi, bölgesel ve dünya) karşı bir hamle ile kendisine alan açmasını gerekli kılmıştı. İran, Aksa Tufanı ile hem Türkiye’nin hem de Arap ülkelerinin nüfuz genişlemesini durdurmuş oldu. Ayrıca Filistin üzerinden kendi “Direniş Hattı” propagandasını 2006 Temmuz savaşından sonra ilk kez baskın hale getirdi. Arap dünyasında kaybedilen itibarını geri kazanmak için vekalet savaşı kartını oynamış oldu. Yemen’de Husiler, Irak’ta Haşdi Şabi ve Lübnan’da Hizbullah aracılığıyla İsrail ve ABD hedeflerine saldıran vekil örgütler, düşük yoğunluklu savaş düzeyinde Filistin’i sahiplenen tek siyasal iradenin Tahran rejimi olduğu mesajını veriyordu. Hamas’tan İran rejimine ve vekillerine yönelik teşekkür mesajları da bu algıyı güçlendiriyor. 

 

İran rejiminin 2011’de Arap dünyasında yükselen İhvan dalgasını kırdığı ve bizzat Arap monarşileriyle birlikte hareket ederek İhvan’ı etkisizleştirdiği de göz önüne alınırsa Tahran’ın Esed rejimine verdiği sınırsız destek ve Hizbullah ile birlikte Suriye’de işlediği katliamlar Arap dünyasında büyük bir ihanet ve Filistin konusunda da samimiyetsizlik olarak algılanmıştı. Bu süreçte İran’ın Yemen’de Husilere İhvan hükümetine karşı darbe yaptırması ve ülkeyi iç savaşa sürüklemesi, Irak’ta Kürtlere ve Sünni Araplara karşı Şii mezhepçiliğini körükleyen milis örgütleri desteklemesi bu samimiyetsizliğin diğer ayaklarıydı. İran, Aksa Tufanı sayesinde tüm bu itibar kaybının üzerine sünger çekmeye çalışıyor. 

 

7 Ekim Putin’e Toparlanma Fırsatı Yarattı

 

İran’ın küresel hamisi Rusya’daki Putin rejimi de Ukrayna’yı işgal sürecinde yaşadığı yorgunluğu ve başarısızlığını gidermek için Aksa Tufanı ile zaman kazanmış oldu. Rusya’nın Ukrayna’da ilerleyememesinin yanı sıra Azerbaycan’ın ABD-İsrail-Türkiye desteğiyle Karabağ’a tümüyle hâkim olması Moskova’nın Kafkasya’da nüfuzunun zayıflaması demek. Buna karşın Afrika’da nüfuzunu Wagner aracılığıyla sağlayan Rusya, Wagner’in bir iç tehdide dönüşmesiyle bu cephede de yara aldı. Böylesi bir durumda atağa geçmek için Putin vekillerini harekete geçirmekte gecikmedi.

 

Aksa Tufanı Gazze’nin Felaketi, İsrail’in Sefaleti

 

Putin bu gerilemeye “uzun kolları”nı hareketlendirerek cevap verdi

 

  1. 15 Nisan – Sudan’da iç savaş çıkmasını teşvik ederek orduya karşı Hızlı Destek Kuvvetleri’ne destek verdi.
  2. 27 Haziran – Bosna Hersek Özerk Sırp Cumhuriyeti Boşnak ve Hırvatlara karşı bağımsızlık adımlarını hızlandırdı. 
  3. 26 Temmuz – Nijer’deki darbecileri destekledi.
  4. 24 Ağustos – Libya’da Hafter’e destek artırıldı, Hava ve Deniz Üssü kurulması kararı alındı.
  5. 7 Ekim – Hamas’ın İsrail’e saldırısı teşvik edildi. 
  6. Ekim – İran finanslı Husilerin Kızıldeniz’de ticari gemilere saldırmasını teşvik etti.
  7. 1 Aralık – Venezuela’daki Maduro rejimini Guyana’yı işgale teşvik etti.

 

Çin Nüfuzunu Korudu

 

Aksa Tufanı Gazze’nin Felaketi, İsrail’in Sefaleti

 

* Koridor Savaşları: Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” Projesi (mavi hatlar), ABD’nin Hindistan-Körfez-İsrail üzerinden AB’ye ulaştırdığı (yeşil hat) koridor.

 

Rusya ve İran’ın müttefiki Çin de kazananlar arasında. Eylül ayında düzenlenen G-20 Zirvesi’nde ilan edilen ticaret koridorunu oluşturacak bir çok iş birliği projesi sebebiyle bölgedeki nüfuzu gerileyecekken 7 Ekim saldırılarının trilyon dolarlık bu kapsamlı koridor iş birliklerini rafa kaldırdığı bir gerçek. Bir Kuşak Bir Yol projesi çerçevesinde kazandığı nüfuz alanı korunmuş durumda.  

 

İsrail Halkı Değil Netanyahu ve Aşırı Sağ Kazançlı

 

Öte yandan İsrail’e döndüğümüzde tarihinin en sağcı ve radikal hükümeti Ağustos ayına kadar 7,5 ay boyunca kitlesel protestolarla sarsılmaktaydı. Netanyahu’nun koltuğu sallanırken yaşanan 7 Ekim saldırıları sonrası protestolar bitirilmek zorunda kalırken “Teröre karşı Milli Birlik ve Beraberlik” ve “Bekâ krizi” atmosferine giren İsrail’de Netanyahu güçlendi. İsrail dünyada mağduru oynarken hiçbir zaman elde edemediği kadar büyük bir desteği arkasında buldu. Tüm bu bağlam yıllardır plan olarak rafta tuttuğu  “Gazze’yi böl-yık-boşalt” planının da uygulanmasına uygun bir fırsat yaratmış oldu. Planın “boşalt” kısmında Mısır’ı ikna etmekte zorlansa da maalesef Netanyahu yönetimi, Gazze’yi bölmekte ve yıkmakta ve kuzeydeki yüzbinlerce sivili tahliye etmekte “başarılı” olmuş durumda. Tabii buna bir başarı denebilirse…

 

Kaybedenler

 

İsrail yönetimi, dünya çapında 7 Ekim vesilesiyle edindiği destekten ve Müslüman dünyanın acziyetinden cesaret alarak insanlığa karşı işlediği suçların dozajını o denli vahşi biçimde artırdı ki sürecin ilerleyen safhalarında ilk dönemki algı üstünlüğünü yavaş yavaş kaybetmeye başladı. İsrail “devlet aklı” bölgede barış içinde bir arada yaşamayı değil, zorla-güçle bölgeye egemen olmayı, bu yolda da hiçbir hak ve hukuk tanımamayı temel devlet politikası olarak benimsediği için zaten baştan tarih önünde kaybetmiş durumda. Bu yozlaşmış ahlaksız zihniyetin saldırı sonrası kendi imajını kurtarmak için kendi vatandaşlarını nasıl öldürdüğüne, rehin alınarak Gazze’ye götürülen vatandaşları için de en ufak bir merhamet ve kaygı duymadığına hem rehinelerin aileleri hem de tüm dünya şahit oluyor. Bu açıdan yakın vadede vahşet ve soykırım uygulayarak intikam almış olsa da orta ve uzun vadede en büyük kaybeden elbette İsrail. Tüm bu soykırım vahşeti ayrıca tüm dünyada Yahudilere yönelik nefreti de besliyor. Yani dünya Yahudilerine en büyük zararı İsrail devleti veriyor.

 

Bu sürecin en büyük kaybedeni şüphesiz ki Gazze halkı. Çünkü yaklaşık 2.375.000 nüfuslu Gazze şeridinin yoğunlukla kuzeyi ve sonrasında ortası ve güneyi insan eliyle depreme uğramış durumda. Alt ve üstyapısı imha edilen Gazze’nin gelecekte yeniden inşa edilmesi gerekiyor. En az 7.000’i çocuk olmak üzere 18 bini aşan ölümler, bombalanan okullar ve hastaneler, açlığa mahkûm edilen, sürgüne zorlanan yüz binler ise tarihe kara bir leke olarak geçiyor. Ayrıca İsrail’in karadan düzenlediği saldırılarda Gazze’nin toprak kaybetmesi de önemli bir kayıp. 

 

Sürecin en büyük ikinci kaybedeni ise Türkiye ve Arap ülkeleri. Çünkü bölgede genişleyen nüfuzları 7 Ekim sonrası oldukça zayıfladı. Öyle ki başka bir yazımızda özetlediğimiz üzere İsrail’in devlet terörü karşısında Türkiye ve Arap ülkelerinin konuşmaktan başka bir şey yapamamalarının getirdiği büyük itibar kaybı oldu. Halkları yoğunlukla Müslüman olan 57 ülkenin İsrail’le girdikleri girift açık ve dolaylı ticaret-siyaset çıkar ağı İsrail’in cesaret bulmasının önemli sebeplerinden biri.

 

Üçüncü kaybeden ise Batı ülkelerinin tüm dünyaya yaymaya çalıştığı demokrasi ve insan hakları değerleri. İsrail’in tüm bu değerleri boşa çıkartmasına rağmen Batılı devletlerin İsrail’e destek çıkması, halklar ve devletleri arasındaki makasın da açılması, üçüncü dünyada bu değerlere olan güvenin önemli ölçüde kaybedilmesi ile sonuçlandı. Benzer bir çelişki Bosna’da 1992-1995 yılları arasında yaşanan soykırım konusunda da görülmüştü. Yaşanan güven kaybı dünyanın geri kalanında kategorik Batı düşmanlığını ve şiddetin ölçüsüz kullanımını/radikalizmi ve medeniyetler savaşına hevesli olan grupları yaygınlaştıracak.

 

Şüphesiz ki 7 Ekim’de gerçekten neler yaşandığına dair sis bulutları zaman ilerledikçe daha da dağılıyor. Yaşananların netleşmesi ve sorumluların cezalandırılması uluslararası hukukun sorumluluğunda. Bu sebeple bağımsız gözlemcilerden, insan hakları kuruluşlarından, hukukçulardan teşekkül edecek bir soruşturma heyetinin herhangi bir siyasi baskı altında kalmadan 7 Ekim’i ele alacağı günleri umut etmekten başka çaremiz yok. Ama her şeyin ötesinde 7 Ekim sonrası yaşanan 18 bini aşan sivil kayıp ile “Gazze Soykırımı” önümüzde çok daha net biçimde duruyor. Gazze’de yaşanan soykırım suçlarının adalet önüne çıkartılması 7 Ekim’in de net anlaşılmasını beraberinde getirecektir.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.