Müslüman Kardeşler’in Yaşadığı Krizler ve Geleceği
Müslüman Kardeşler daha önce benzeri görülmemiş bir dağılma ve yeniden bir araya gelme sınavı vermektedir. Sürgünün boyutu hareket içi parçalanmayı da artırmıştır. Kökleri 1980’lere dayanan gelenekçi değerlere ve hiyerarşiye yaklaşımdaki farklılıkların ortaya çıkardığı “muhafazakârlar” ve “reformistler” ayrımının yanı sıra coğrafi bağlamda da bir parçalanma yaşanmaktadır.
Mısır mahkemesi, Mart ayı başında gerçekleştirilen duruşmada, aralarında Müslüman Kardeşler Rehberlik Konseyi Başkanı Muhammed Bedii, Başkan Vekili Mahmud İzzet, eski bakan Üsame Yasin ve Adalet Partisi Genel Sekreteri Muhammed el-Biltaci gibi isimlerin de olduğu sekiz İhvan liderine idam cezası verdi. Müslüman Kardeşler ideolojisini ülke yönetimine taşıyan eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi de Haziran 2019’da mahkeme salonunda hayatını kaybetmişti.
2013’teki askeri darbenin ardından tutuklanan birçok teşkilat mensubunun işkence, kötü hapishane koşulları ve gerekli tedaviden mahrum bırakılma gibi sebeplerle hayati tehlikeyle karşı karşıya olduğu bilinmektedir. Sisi yönetiminin baskısı, teşkilat üyelerinin büyük bir kısmının farklı ülkelere sürgüne gitmesine yol açmış ve bu süreç farklı ülkelerdeki teşkilat liderleri arasında örgütsel bir krizin de başlangıcı olmuştur.
Liderlerinin ve üyelerinin bir kısmının 10 yılı aşkın süredir Mısır hapishanelerinde tutulduğu, bir kısmının da Katar, Türkiye, İngiltere gibi ülkelerde sürgünde olduğu ve diaspora tarafından yönetildiği mevcut durumda Müslüman Kardeşler teşkilatının geleceği önemli bir soru işareti olarak görünmektedir. Müslüman Kardeşler içinde bulunduğu krizlerden kurtulabilecek mi? Mısır’ın ve Ortadoğu’nun geleceğinde tekrar etkili bir aktör olarak kendine yer bulabilecek mi?
Müslüman Kardeşler’e Yönelik Baskı
Temmuz 2013’te Mısır ordusu demokratik seçimle iş başına gelen Muhammed Mursi’yi darbeyle görevinden uzaklaştırmış, beş ay sonra da Müslüman Kardeşler “terör örgütü” ilan edilmişti. Üyelerinin büyük bir kısmı tutuklanmış veya yurt dışına kaçmak zorunda kalmıştı. Teşkilata ekonomik kaynak sağlayan mal varlıklarına da devlet tarafından el konulmuştu. Fakat yasa dışı alana itilme durumu ve üzerindeki kapsamlı baskı, örgütün daha önce birçok defa deneyimlediği bir durum.
1954’te Cemal Abdülnasır’a suikast girişiminde bulunulduğu iddia edilerek grup üzerine yoğun bir tutuklama dalgası gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde hapishanedeki işkence ve kötü muamele, militanların aktivizm konusunda vizyonlarını değiştirmiş ve 1965’te ikinci büyük baskı dalgası yaşanmıştır. En son 1980’lerin başında toplu bir tutuklama dalgası olmuştur. Müslüman Kardeşler her durumda baskıya direnmiş ve uygun koşullar ortaya çıktığında sosyo-kültürel ve kısmen siyasi bir güç olarak adından söz ettirmeyi başarmıştır. Fakat örgütün içinde bulunduğu son durumu tarihsel deneyimlerden ayıran ve farklılaştıran bazı özellikler vardır. Bu özellikler aynı zamanda hareketin gelecekte bu baskı sürecinden nasıl çıkacağını da belirsizleştirmektedir.
İlk olarak Sisi rejimi tarafından uygulanan baskı, hareketin sadece liderliğini değil üyelerini ve destekçilerini de hedef almakta ve ayrım gözetmemektedir. Mevcut kriz, genç kuşak ve dış halkada yer alan hareket üyeleri için yeni bir duruma işaret etmektedir. İkincisi, baskı Müslüman Kardeşler’in ilk hükümet deneyiminden sonra gerçekleşmiştir. Bu durum da birçok üyenin grubun siyasi vizyonunu ve liderliğin aldığı kararların sonuçlarını sorgulamasına yol açmıştır. Hareketin yaşadığı zorlu süreci muadillerinden ayıran diğer bir durum ise rejimin baskısı altındaki dönemde genç üyelerin örgütten bağımsız hareket ettikleri, liderliğe itaat gibi temel ilkelere meydan okuyarak kendi fikirlerini ve siyasi gündemlerini merkeze aldıkları bir süreci ortaya çıkarmasıdır.
Müslüman Kardeşler daha önce benzeri görülmemiş bir dağılma ve yeniden bir araya gelme sınavı vermektedir. Sürgünün boyutu hareket içi parçalanmayı da artırmıştır. Kökleri 1980’lere dayanan gelenekçi değerlere ve hiyerarşiye yaklaşımdaki farklılıkların ortaya çıkardığı “muhafazakârlar” ve “reformistler” ayrımının yanı sıra coğrafi bağlamda da bir parçalanma yaşanmaktadır.
Teşkilat İçindeki Ayrılıklar
Ordunun 2013 yılında gerçekleştirdiği darbeden bu yana Müslüman Kardeşler tutarlı bir stratejiden ve rejime karşı birlikte hareket etme kabiliyetinden yoksun durumdadır. Hareket, örgütsel birliği sağlama ve yeniden inşa sürecine odaklanmaya ihtiyaç duymasına rağmen liderlik konusunda birbiriyle rekabet eden birkaç gruba ayrılmış durumdadır. Başlıca ayrılık, Müslüman Kardeşler’in geleneksel organizasyon yapısını sürdüren ve hareketin resmî yüzü olan ana grup arasında yaşanmaktadır.
Hareketin eski lider vekili Mahmut İzzet’in tutuklanmasının ardından Eylül 2020’de uzun yıllardır İngiltere’de yaşayan İbrahim Münir bu göreve getirilmişti. Münir’in Ekim 2021’de İstanbul’da ikamet eden Mahmud Hüseyin ve Şura Konseyi’nin diğer beş mensubunun üyeliğini askıya alarak idari ihlaller nedeniyle soruşturma açılması gerektiğini ifade eden açıklaması ana grup arasındaki krizin başlangıcı oldu. Açığa alınan liderler Münir’in kararını reddederek onu grubun liderliğinden uzaklaştıran bir bildiri yayınladı. Nihayetinde Münir’in liderliğindeki Londra kanadı ve Mahmud Hüseyin liderliğindeki İstanbul kanadı şeklinde iki grup ortaya çıktı. Hüseyin, örgütün finansal kaynaklarını kontrol etme ve medya kuruluşlarını denetleme konusunda, Münir ise yabancı hükümetlerle iyi ilişkilere sahip olması itibarıyla hareketin uluslararası ağını denetleme konusunda öne çıkmaktaydı. Münir’in Kasım 2022’de İngiltere’de hayatını kaybetmesinin ardından gerilim tekrar tırmandı. İstanbul kanadı teşkilatın tüzüğüne uygun olarak Rehberlik Bürosu üyesi Mahmud Hüseyin’i genel başkan vekilliği görevine atadığını duyurdu. Bir geçiş döneminin ardından Londra kanadının liderliğine Salah Abdulhak getirildi. İstanbul kanadı Abdulhak’ın liderliğini tanımadığını açıkladı.
Krizin liderliğin en üst seviyesindeki kadrolar arasında gerçekleşmesi son yıllardaki ayrılığı hareketin tarihindeki benzer durumlardan ayırmaktadır. Geçmişte yaşanan anlaşmazlıklarda liderlik, anlaşmazlıkları yumuşatmaya çalışmış ve bölünmelerin önüne geçme eğilimi göstermiştir. Fakat mevcut krizde hareketin tabanı, liderliği ele geçirmek isteyen gruplar arasındaki çekişmede arada kalmış görünmektedir. Diğer taraftan daha önce iç anlaşmazlıklar kamuoyuna yansıtılmadan hareket içinde çözülmeye ve uyumlu grup imajı korunmaya çalışılmış olmasına rağmen son anlaşmazlıklar kamuoyunun gözü önünde gerçekleşmiştir.
Mevcut liderlik krizini önceki dönemlerden ayıran en önemli unsurlardan biri de teşkilatın daha önce benzeri görülmemiş bir baskıyla karşı karşıya kaldığı bir dönemde gerçekleşmiş olmasıdır. Geçmişteki baskılar ağırlıklı olarak dayanışmanın ve uyumun artmasına yol açarken 2013’ten bu yana yaşanan baskı teşkilatı parçalamıştır. Üstelik içinde bulunduğu zor koşullarda teşkilat tabanı, birliğe ve baskılara karşı ortak bir söyleme ihtiyaç duymaktadır ve yaşanan krizler tabanın tepkisini çekmektedir.
Müslüman Kardeşler teşkilatında geleneksel liderlik arasında yaşanan krizin yanı sıra genç kuşağın temsil ettiği ve rejimle karşılaşmak için alternatif yollar arayan parçalanmış bir üçüncü grup vardır. Eski bakanlar, siyasi liderler ve gençlik üyelerinin oluşturduğu bu grup geleneksel liderliğin pasif siyasi tutumunu eleştirmekte, teşkilatın hiyerarşik yapısında reform yapma arzusunu paylaşmaktadır. Reformistler için en acil mesele, değişen toplumsal gerçekliklere karşı uygun pragmatik çözümlerin ortaya konulmasıdır. Bu çözümler de aşamalı olarak ve yeni yöntemlerle gerçekleşmelidir.
Geleneksel anlayıştan farklı bir yol izleyerek darbeye karşı koymada alternatif yollar arayan grubun öne çıkan isimlerinden biri Mustafa Kemal olmuştur. Kemal’in öldürme dışında şiddet eylemlerinin meşru kabul edildiği bir tür sivil itaatsizlik eylemlerine öncülük ettiği bilinmektedir. Kemal, açıklamalarında devrimi militarize etmek istemediğini ama darbeyi kırmak ve protestocuları korumak için belli araçlara sahip olmak istediğini ifade etmiştir. Mustafa Kemal, Ekim 2016’da Mısır güvenlik güçleri tarafından öldürülmüştür.
Geleneksel liderliğe yönelik eleştireler farklı düzeylerde devam ederken Ekim 2022’de İstanbul’da yapılan bir toplantıda “Değişim Hareketi” adı verilen bir grup konferans gerçekleştirmiştir. Grubun ana söylemlerini çözümün devrimci değişimde olduğu, tüm seçeneklerin güç ve şiddet kullanımına açık olduğu ve mahkûmların serbest bırakılması gerektiği gibi tezler oluşturmuştur.
Son durumda Müslüman Kardeşler’de birbirinin otoritesini tanımayan üç farklı grubun var olduğu bir tablo ortaya çıkmaktadır: Kasım 2022’de İbrahim Münir’in hayatını kaybetmesinin ardından lider vekili olan Salah Abdulhak öncülüğündeki Londra kanadı, Mahmud Hüseyin liderliğindeki İstanbul kanadı ve içerisinde “Değişim Hareketi”nin yanı sıra bağımsız isimleri de barındıran reformist bir yaklaşımı benimseyen ve faaliyetlerini daha çok İstanbul’dan yürüten grup.
Müslüman Kardeşler’in İçinde Bulunduğu Krizler
Müslüman Kardeşler’in içinde bulunduğu krizlerin üç alanda yoğunlaştığı söylenebilir: Kimlik krizi, meşruiyet krizi ve organizasyonel kriz. Müslüman Kardeşler liderleri siyasi şiddete karşı duran birçok yazı yayınlasa da bazı üyeler İslami metinleri ve hareketin temel kaynaklarını farklı yorumlamıştır. Hareketin uzun tarihinde zaman zaman bu konuda fikirsel ayrılıklar yaşanmıştır. 2013 yılından sonra da Mustafa Kemal’in eylemleri eleştirilmiş ve örgütün üst düzey liderleri şiddete karşı duruşu benimsemiştir. Siyasi şiddet, kadının toplumdaki yeri, Müslüman toplumdaki azınlıkların rolü gibi konularda net bir tanımlamanın yapılmaması, teşkilatın kimliği konusunda farklı yorumlamalara yol açarak muhafazakâr ve reformist üyeler arasında ayrılığı ortaya çıkarmaktadır.
Teşkilatın liderleri ağırlıklı olarak Cemal Abdülnasır döneminde hapse atılmış ve işkence görmüş isimlerden oluşmuştur. Geçmişte yaşanan zorluklar teşkilat içinde önemli bir ahlaki otorite kaynağı sağlayarak liderlik için meşruiyet zemini oluşturuyordu. Fakat hayli yaş almış bu liderlerin fikirleri genç nesillerin taleplerini anlamada zorlanmaktadır. Yeni nesil genç üyeler, artık kendilerinin de yaşadığı baskı koşullarının onları eski nesille eşit seviyeye getirdiğini düşünerek geleneksel liderlerin meşruiyetini sorgulamaktadır.
Birçok liderin tutuklanması, öldürülmesi ve sürgüne gönderilmesi nedeniyle hareket organizasyonel bir krizi yaşamaktadır. Farklı coğrafyalara dağılma kurumsal ve örgütsel hafızaya zarar vermiş, liderlik yarışının kamuoyu önünde yaşanması tabanın yönetime karşı güvenini sorunlu hale getirmiş ve lider boşluğu bazı gençlerin şiddet eylemlerine yönelmesine sebep olmuştur. Diğer taraftan Katar, Türkiye ve İngiltere’de bulunan Müslüman Kardeşler liderleri yaşadıkları ülkenin Sisi rejimi ile ilişkilerindeki değişikliklerden etkilenme riskiyle karşı karşıya kalmıştır. Doha ile Kahire arasındaki buzların 2021’de erimesinin ardından Ankara ve Kahire arasında da görüşmeler başlamış, Şubat 2024’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mısır’ı ziyaret etmesiyle normalleşme devletin en üst düzeyine taşınmıştır. Türkiye ve Mısır arasındaki yakınlaşma sebebiyle Türk yetkililerin Müslüman Kardeşler üyelerine baskı uyguladığı iddia edilmiştir. Fakat daha sonra Müslüman Kardeşler’den yapılan açıklamalarda Türkiye’nin İhvan yöneticilerine sürecin onları etkilemeyeceğine dair güvence verdiği bildirilmiştir. Her halükârda Ankara-Doha-Kahire üçgenindeki gelişmelerde Müslüman Kardeşler’in oldukça hassas bir pozisyona sahip olduğu ve atılacak yeni adımlarda bazı sorunlarla karşılaşma ihtimalinin olduğu söylenebilir.
Müslüman Kardeşler’in Geleceği
Müslüman Kardeşler’in geleneksel liderliği Sisi rejimi ile uzlaşıya gitme kapılarını açık bırakmaktadır. Fakat daha önce rejimin görüşme taleplerini düşük temsil gücüne sahip kişiler üzerinden ilettiğini ve bunu kabul etmediklerini açıklamıştır. Ayrıca İbrahim Münir, şiddetten uzak durduklarını ve yeni bir iktidar mücadelesi içine girmeyeceklerini ifade etmiştir. Fakat Sisi, Müslüman Kardeşler’i muhaliflerle gerçekleştireceği “ulusal diyalog” sürecinin dışında tutmaktadır. Hapishanelerde çok sayıda siyasi tutuklu olsa da Sisi’nin Müslüman Kardeşler’le uzlaşıya gitmesi ve hareketin yeniden faaliyete geçmesine izin vermesi için siyasi bir sebep bulunmamaktadır. Üstelik birçok ülkenin hareketi “terör örgütü” olarak kabul etmesi ve Sisi rejiminin bölgedeki siyasal denklemde önemli bir aktör haline gelmesi elini daha da güçlendirmektedir.
Diğer taraftan İhvan’ın Mısır halkının güvenini yeniden inşa edebilmek için uzun bir zamana ihtiyacı vardır. Hareket hâlâ çekirdek bir seçmen kitlesine sahip olsa da iktidara yaklaşımı şüpheyle karşılanmaktadır. Üstelik hareketin ülkeden uzaklaşmasının üzerinden 10 yıl geçmiştir. Bu süre uzadıkça Mısır’la organik bağlar ciddi zarar görmekte ve ilerde yeni bir örgütlenme kurma ihtimali azalmaktadır. Hareketin, özellikle aradan geçen uzun sürede gelişen yeni Mısır gençliğine kendisini anlatması gerekmektedir. Mısırlı gençlerin büyük bir kısmına göre Müslüman Kardeşler, ülkenin karşı karşıya olduğu ekonomik zorluklara ya da artan insan hakları ihlallerine herhangi bir çözüm sunamıyor.
Mısır’daki varlığı tamamen yasaklanan, Mısır vatandaşlarının güvenini belli oranda kaybeden ve farklı ülkelerdeki temsilcileri arasında işbirliğinin sağlanamadığı, aksine rekabetin ve görüş ayrılıklarının devam ettiği mevcut durumda Müslüman Kardeşler açısından zorlu bir gelecek beklenmektedir. Müslüman Kardeşler’in hareket içinde birliği sağlayabilmek ve gençleri kazanabilmek için zorlu ve radikal bir özeleştiri sürecinden geçmesi ve kapsayıcı bir dilin kullanılacağı reformları barındıran yeni bir ajanda ortaya koyması gerekmektedir. Mevcut durumda Müslüman Kardeşler var olma ve toparlanma mücadelesi vermektedir. İçinde bulunduğu kriz daha önceki durumlardan çok daha derin ve katmanlı olsa da tarihi tecrübesi teşkilatın kendini yeniden inşa etme şansını saklı tutmaktadır.