Öteki Trabzonspor

Trabzonspor, taraftarları için her şeyden önce “statükoya karşı direnci” anlatıyor. Ezilenlerle duygu birliğini ve İstanbul ile mukayese edildiğinde son derece kısıtlı olanaklara sahip bir Anadolu takımının mevcut düzeni bozmasını temsil ediyor. Türkiye’nin İstanbul’dan ibaret olmadığını gösteren ve Anadolu’nun itirazını yükselten bir ses olarak görülüyor.

Hayata gözlerinizi Trabzon’da açmadınız. Yakın-uzak geçmişinizde bu güzel Karadeniz şehriyle bir irtibatınız da yok. Aile kütüğünüzde Trabzon’a dair ize de rastlanmıyor. Ve lakin buna rağmen Trabzonspor taraftarısınız. O vakit, ömrünüzün her devresinde, her yerde aynı suale muhatap olmanız kaçınılmaz: “İyi de Trabzonlu değilsin, niye Trabzonspor’u tutuyorsun ki?”

 

Türkiye’de milyonlarca FB, GS ve BJK taraftarı var. Ülkenin her tarafında, İstanbul’un bu üç semt takımına gönül vermiş insanlar bulunur. Fakat hiç kimse bu insanlara “Kardeşim falan şehirlisin, neden FB’yi, GS’yi veya BJK’yi destekliyorsun” diye sormaz. Normal bir hal, bir veri olarak kabul edilir bu ve sorgulanmadan geçilir. Ne var ki Trabzonspor’a gelince işin rengi değişir, taraftarlık için başkalarından istenmeyen ikametgâh senedi Trabzonsporlulardan istenir olur.

 

Bağlamasıyla gönül tellerimizi bazen geren, bazen gevşeten ama her seferinde bizi alıp götüren Musa Eroğlu, bu hali çok çok güzel anlatır:   

 

“Musa Eroğlu adı futbol sözcüğüyle yan yana gelince şaşırıyor genelde insanlar. Dahası bunun yanına bir de Trabzonspor’u ekleyince, yani Trabzonspor’u desteklediğimi öğrenince, daha da şaşırıyor ve ‘Ne alaka?’ diye soruyorlar. Niye? Çok basit, neden ‘kendilerininki’ gibi bir takım tutmuyorum diye.” (s.33)

 

Yavuz Saltık, işte o meşhur “Trabzonlu değilsin, neden Trabzonsporlusun?” sorusunu, sağdan soldan, doğudan batıdan, kuzeyden güneyden 54 kişiye sordu. Hayata bakışları, politik tasavvurları ve iktisadi koşulları birbirinden farklı insanların neden aynı renklere bağlandıklarını anlamaya çalıştı. Herkes kendi içindeki Trabzonspor’u anlattı ve ortaya çok kıymetli bir eser çıktı: Öteki Trabzonspor*

 

Statükoyu Deviren Bir Anadolu Beyi 

 

İnsanlar bir takımın peşinden koşmalarını sosyolojik, ekonomik veya politik birtakım sebeplerle izah etmeye çalışırlar. Kitapta fikirlerine yer verilenlerin ağırlıklı bir kısmı, Trabzonlu olmadıkları halde Trabzonspor sevdasına tutulmalarının altında Bordo-Mavililerin 1970’lerin ikinci ve 1980’lerin birinci yarısında gerçekleştirdiği “Anadolu İhtilali” yattığını söylüyor. Sekiz sezonda kazanılan altı şampiyonlukla, bilhassa çocukluğu ve gençliği o döneme denk gelenlerin kalpleri Trabzonspor için atmaya başlıyor.     

 

Trabzonspor, taraftarları için her şeyden önce “statükoya karşı direnci” anlatıyor. Ezilenlerle duygu birliğini ve İstanbul ile mukayese edildiğinde son derece kısıtlı olanaklara sahip bir Anadolu takımının mevcut düzeni bozmasını temsil ediyor. Türkiye’nin İstanbul’dan ibaret olmadığını gösteren ve Anadolu’nun itirazını yükselten bir ses olarak görülüyor. Trabzonspor, bu çerçevede, merkeze meydan okuyan bir çevreye ve İstanbul’un baronlarını ezip geçen bir kahramana dönüşüyor.

 

Rahmetli Kazım Koyuncu’nun, Artvinli “şair ceketli çocuk”un, Trabzonsporluluğunu açıklarken kurduğu cümleler, taraftarların kahir ekseriyetinin hissiyatını yansıtıyor: 

 

“Trabzonspor’u tutmak sadece o yörenin çocuğu olmakla açıklanabilecek milliyetçi bir davranış değildir. Benim için Trabzonspor, en güçlülere karşı koyan ve herkesi yenen hayali kahramanımdı. Öyle bir kahramandı ki statükoyu bile devirmişti.”

 

“İnce Memed, Köroğlu, Dadaloğlu, Robin Hood”

 

Taraftarları, Trabzonspor’un imtiyazlıların türlü ayak oyunlarına ve engellemelerine karşın zirveye çıkmasını “devrimci bir an” olarak niteliyorlar. Karadeniz Fırtınası’nın İstanbul’a hep kafa tutarak kendini var ettiğini, bu sayede doğduğu şehri aşıp Anadolu’ya örnek olduğunu ve memleketin her tarafında destekçi bulduğunu belirtiyorlar. Taraftarlığını kimisi sağ, kimisi de sol kavramlarla ilişkilendiriyor. Trabzonsporluluğunu biri milliyetçilikte, diğeri ise enternasyonalizmde buluyor. Ancak hangi ideolojik söyleme yaslanırsa yaslansın, meramını çok veciz ifade ediyor:

 

“Sadece futbol değildir Trabzonspor’un işi. Futbolun çok ötesinde bir kimlik, bir var olma mücadelesi ve ‘ben buyum’ diyebilme yiğitliğidir. Bu anlamda Anadolu kulüpleri için de öteden beri bir modeldir Trabzonspor. Dolayısıyla ben futbol aşkımdan değil tabii ki, kültürel bir tavır olarak Trabzonsporluyum ve bundan onur duyuyorum.” (s.35)

 

“Rahmetli Yaşar Abi’nin, Yaşar Kemal’in o çok ünlü romanı var, İnce Memed. İşte romandaki Abdi Ağa’nın, Abdi Ağa özelinde ağalık düzeninin karşısına dikilen Memed’dir, İnce Memed’dir Trabzonspor bana göre. Dahasını söyleyeyim, Köroğlu’dur, Dadaloğlu’dur Trabzonspor.” (s. 35)

 

“İstanbul’a biraz sinirlendiğim zaman Trabzonspor’a söylüyordum, gelip dövüyordu İstanbul takımlarını. Trabzonspor zenginden alıp bana veren Robin Hood’umdur.” (s. 43)

 

“Trabzonsporlu çok olanı maldan vermek değil, az olanı candan bölüşmek demekmiş.” (s. 53)

 

“O yıllarda Anadolu’nun her vilayetinden Trabzonspor’a gönül vermiş insanlara rastlardınız. 60’lı yılların sonuyla 70’li yıllar, dünyada ve Türkiye’de başkaldırılar dönemidir. Trabzonspor da bir şekilde egemenlere başkaldırının sembolüydü.” (s. 61)

 

Trabzonspor’un üç İstanbul kulübüne karşı kazandığı zaferler bana çok sempatik geldi. Toplumdaki sempatinin altında da yatan budur; Trabzonspor’un üç büyük İstanbul kulübünün tekelini kırmasıdır. Eşit imkânlara sahip olmadan bu işi başarabileceğini tüm ülkeye gösterdiği için ilktir, modeldir.”

 

“Bir Kürt olarak isyanı, isyankârlığı severim. Trabzonspor’un İstanbul dukalığına karşı verdiği mücadele duygularımı her zaman okşamıştır. Futbolun merkez-çevre ilişkisinde Trabzonspor, çevrenin merkeze başkaldırışıdır. Bu yönüyle Trabzonspor, Türk futbolu için bir ilham kaynağıdır.” (s.88)

 

“Trabzon şehrinden bir dünya arması çıktı. Kolay değildir. İstanbul’da üç büyükler olacak, siz Anadolu’da onlara rakip olacaksınız, ellerinden şampiyonlukları alacaksınız.” (s. 93)

 

“İnsanlar ışığa koşar”

 

“Benim bordo-mavi renklere gönül verme nedenim Trabzonspor’u tutan ağabeylerimin ona verdiği ‘devrimci’ anlamda gizlidir diye düşünüyorum. İstanbul saltanatının yıkılmasından, egemenlere, zenginlere kafa tutuşundan, duruşundan bahsedildikçe daha sempatik geliyordu bana Trabzonspor.” (s. 97)

 

Trabzonspor taraftarı olmamın iki sebebi var: Birincisi çocukluğumuzda ardı ardınca şampiyonluk elde etmesi, ikincisiyse bir Anadolu takımı olması. Zannediyorum ikinci neden daha etkiliydi. Trabzonspor büyük şehirlerde yoğunlaşmış sermaye-spor düzenine karşı Anadolu’nun hayallerini, azmini temsil ediyor.” (s.103)

 

“Trabzonspor öyle kolay Trabzonspor olmadı; hep bir şeyi temsil etti. Hegemonyaları yıktı, geçti. Devrimci bir çıkış. İdeolojik açıdan devrimci değil, alternatif üretebilme potansiyeli açısından gerçek bir devrimi başarmış ve o ruhtan kopmamıştır… Anadolu insanına sempatik gelen de buydu aslında. Trabzonspor asiydi, direniş demekti.” (s.108) 

 

“Nietzsche adresi doğru tarif etmiş: İnsanlar ışığa koşar. Malum o dönem ışık Karadeniz’den yükselmiştir. Ülkede 1970’lerdeki sol havası da bunda etkiliydi; sermayeyi temsil eden İstanbul’a karşı, emeği temsil eden Anadolu’nun takımı. Trabzonsporluluğun sosyolojik açıdan anlamı büyük. Çünkü taraftarlıkla eşitlik anlayışının nerdeyse aynı şey olmasının yolunu açmıştır Trabzonspor. İmtiyazlara, süregelen alışkanlıklara, türlü imkânsızlıklara karşı bir kale olmayı başarmıştır.” (s. 120-121)

 

Trabzonlu olmayan Trabzonspor taraftarlığının birbirine zıt iki dünya görüşünden kaynaklandığı söylenebilir: Sağ ve sol. ‘Merkez-taşra’ çekişmesi, ‘Anadoluluk’, daha geleneksel ve muhafazakâr küçük bir kentin takımı olma ve ‘yerellik’ sağdan; ‘organize olmuş ezilenlerin devleri devirmesi’, ‘paraya karşı emeğin savaşı’ gibi anahtar kavramlarsa soldan insan çekti.” (s. 138)

 

“Bu dünyada bir Mahmut Hoca’dan çektik bir de Trabzonspor’dan”

 

“Ben Trabzonspor’da kendimi görüyorum. Sadece çocukluğumu, 1995-1996 sezonunu değil, bugünümü de, yarınımı da. Hayatın zorluklarını, mücadeleyi, emeği, haksızlığa karşı kafa tutmayı, direnmeyi, efkârı, mutluluğu, yani hayatın kendisini özetle Trabzonspor’da görüyorum. Eh, biz yoksulların hayatının neşeden çok zorluklarla dolu olduğu da bir sır değil. Trabzonspor’da hayatlarımızın bir minyatürünü yeşil sahalarda izliyoruz.” (s. 140)

 

“Anadolu’nun o yalnızlığı içinde İstanbul’a haddini bildirmesi gereken biri vardı, o da Trabzonspor oldu. İlla Trabzonlu olmamıza gerek yoktu. İstanbul’a haddini bildirdiği sürece Erzincan’dı, Kars’tı, Diyarbakır’dı. Onun mücadelesi Anadolu insanının mücadelesidir ve kutsaldır.” (s. 158)  

 

“Bir nevi hükmeden çoğunluğa karşı yok sayılan bir azınlıktınız ve Trabzonspor’un ortaya koyduğu tavır, aslında hükmedenlere ve statükoya karşı azınlığın adına yapılan bir mücadeleydi.” (s. 222)

 

Trabzonspor soruların çocuğudur. Trabzonspor tiranların iktidarını sorgulamıştır. Tiranlar, Trabzonspor’dan zarar görmüştür. Erklerinin eksilmesinden dolayı tiranların içleri yanmıştır. Trabzonspor, Promete’dir. Çok çekmişlerdir Trabzonspor’dan. ‘Zaten biz hayatta iki şeyden çekiyoruz: Bir Mahmut Hoca, bir de Trabzonspor’.” (s. 238)

 

“Bu ülkede futbola dair önünüze üç seçenek konur. Size dördüncü seçenek söylenmez bile. İşte biz o seçeneğiz, hiç kimse bize o seçenekleri söylemeden Trabzonsporlu olanlardanız.” (s. 253)  

 

Öteki Trabzonspor Yavuz Saltık

 

“Sürüdeki kara koyun”

 

Azınlık olma ve yalnız hissetme, Trabzonlu olmayan Trabzonsporluların çok alışık olduğu duygulardır. Zira her yerde; evde, okulda, işyerinde, askerde, kahvede, çarşıda, pazarda sayı olarak azsınızdır. Sohbet bir şekilde futbola geldiğinde ve takımınızı söylediğinizde, bütün bakışlar size yönelir, sağda solda parmakla gösterilir olursunuz.

 

Temsiliniz de azdır; televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde diğer takımlara saatler ve sayfalar ayrılırken, size dostlar alışverişte görsün kabilinden bir-iki satır reva görülür. Bir yandan yalnız hissedersiniz kendinizi bir yandan da farklı. Bazen duygusal açıdan yorulursunuz, bazen de bu size güç verir, sizi inatçı yapar. Söz, azınlık ve yalnızlık hissi taşıyan taraftarda: 

 

“Koskoca gazinoda bizden başka ses çıkaran yoktu. Bir ara bütün bakışların bize döndüğünü gördüm. O gün öğrendim ki, Trabzonsporlu olmak güçlü çoğunluklara karşı haykıran sessiz ama umut dolu bir çocuk çığlığıydı.” (s.54)

 

“Boğaziçi Üniversitesi’ne geldim. Kampüste çok fazla Trabzonsporlu yoktu ama ben kendimi her ortamda belli ederdim. Üniversite dönemimde de çok deplasmanım var. Gençliğime denk geldi, gidebildiğim her yere gittim. Lisede ve üniversitede azınlıktık ama sonuna kadar Trabzonspor diyordum.” (s. 68) 

 

“Trabzonsporlu çok yoktu etrafıma. Azınlıktan olmak güzel ve gizemliydi. Yalnızlığın tadına daha o zamanlar varmıştım.” (s. 82)

 

Trabzonsporlu olmak, aslında yalnızlık demek. Çocukluğumun geçtiği yıllarda etrafımda Trabzonsporlu yok gibiydi. Varsa da mahalle maçlarında onunla aynı takımda olurdum. Kazanırsak aslında biz değil Trabzonspor kazanırdı. Öyle bakardık.” (s. 104)   

 

“Gerçi azdı haberlerimiz, hep noksan olurduk, atlanırdık, yok sayılırdık, görmezden gelinirdik. Alışmıştık gerçi ‘öteki’ olmaya, ayrıksılığa ve hep tek başına kavgaya zorlanmaya.” (s. 132)

 

“Belki yine azdık ama ömrü hep yalnızlıkla geçmiş, bizimle aynı cümleleri kurabilecek, ruhları aynı kalıpta dondurulmuş, sırtı lacivert hamsilerin, mısır ekmeğinin ve Trabzonspor’un zaferi için bir şarkı söyler gibi ölebilecek insanların varlığı, o varlığın bilinci hoşumuza gidiyordu.” (s 133)

 

“Trabzonlu olmayıp Trabzonspor’u tutmak bir yalnızlık. Mahallede, okulda, iş hayatında o soru gelir ve yalnız olduğunu anlarsın. Bursa’da ilkokulda öğretmen sorar, kim hangi takımlı. Tek Trabzonsporlu olarak parmak kaldırırsın. O yalnız olmanın verdiği güç de var.” (s. 183)

 

“Gazetelerin spor sayfaları da İstanbul takımlarının haberleriyle dolu. Trabzonspor haberi pek yok, varsa da alttan üstten basık tek sütuncuklara sıkıştırılmış. Her gazetede ayrı ayrı bulursanız Trabzonspor’u ancak gerçek bir haber kadar sürüyor okuması. Çok Trabzonspor’susuz!” (s. 200) 

 

“Trabzon dışında Trabzonspor taraftarı olmak zordur. Sürüdeki kara koyun gibisiniz.” (s. 231)

 

“Ötekilerin içinde ötekiydim. Mahallenin toprak sahasında futbol oynadığımızda GS, FB ve BJK takımlarının formlarını giyen üç-beş arkadaşım varken tek Trabzonspor formalı bendim. Sanırım farklı olmak hoşuma gidiyordu o yaşlarda. Gol atarken ‘Hami’ diye bağırarak sevinmek; asında herkese sizin gibi olmak zorunda değilim, herkesin sevdiğini sevmek zorunda değilim, benim kendi iradem, kendi fikirlerim var diye haykırmaktı.” (s.278)

 

“Oğlum bazen sınıfta tek Trabzonsporlunun kendisi olduğunu söylüyor. ‘Ben de tektim, çoğunluk olmak kolaydır’ diyorum ona.” (s. 292)

 

“Trabzonspor sadece Trabzonlulara bırakılmayacak kadar büyük bir ideolojidir”

 

Trabzonlu olmayan Trabzonsporluların derdi sadece diğer takımların taraftarları değildir; kimi zaman Trabzonlu Trabzonsporlular da onları ötekileştirir. Sevdalarını sorgular, samimiyet testine tabi tutar, kendisinin olarak gördüğü takımı “başkaları” ile paylaşmak istemez. Kitapta Ali Eroğul, dikkat çekici bir anekdot aktarır.

 

Kulübün simge isimlerinden Özkan Sümer 2018’de bir konferans verir. Gazeteci Aytekin Akay “Mardinli, Muğlalı Trabzonsporlular gelecekte olmayacak mı?” diye bir soru sorar. Sümer “Onlar zaten Trabzonsporlu olmazlar. Önce bu şehirli olacaksın, Trabzonlu” cevabını verir. Kendisi de Ankaralı olan Ali Eroğul, bu cevaptan çok yaralanır. Koskoca Özkan Sümer bile Trabzonspor’un ve Trabzonsporluluğun taşıdığı manaya tümüyle vakıf olamamıştır. Mikrofonlar, Avni Aker’de:

 

“Özkan Sümer’in başta efsane başkan Şamil Ekinci olmak üzere yöre insanı olmayan yüzbinlerce Trabzonsporlunun duygularını anlamadığını düşündüm. Önümüze koyduğu bariyer ağrıma gitti.” (s. 119)

 

“Benim en çok dikkatimi çeken, Trabzon’daki Trabzonsporluların Trabzonspor’u pek dışarıyla paylaşmak istememesi. Belki de elde kalan tek şeyleri Trabzonspor olduğu içindir. Haddinden fazla korumacı ve kollayıcılar.” (s. 148)

 

“İçerideki o milliyetçi damarla Trabzonspor sadece Trabzon şehir merkezine ve köylerine sıkıştırıldı kaldı. Yani aslında bizi unuttular. Vanlıları, Hakkârilileri, Erzurumluları, Kayserilileri. Dışarıdaki Trabzonspor’u.” (s. 176)   

 

“Trabzon şehri Trabzonspor’u sahiplendi ama Trabzonlu olmayan Trabzonsporluların farkına çok geç vardı. Hatta inanmadılar, zaman zaman da yok saydılar. Bunu söylerken suçlama anlamında söylemiyorum. Trabzonlu olmayan Trabzonsporlular, sanki Trabzonluların en değerli varlığını, kıymetlisini ellerinden alacakmış gibi ötekileştirildiler. Trabzon dışında yaşayan her Trabzonsporluya zaman zaman önyargıyla yaklaştılar.” (s. 222)

 

Trabzonspor sadece Trabzonlulara bırakılmayacak kadar büyük bir ideolojidir. Trabzonlu taraftarların yerellik içgüdülerinin bilinçli taraftar olma gerekliliğini unutturduğunu düşünüyorum.” (s. 243)   

 

“Meselemiz, Golyat’a karşı Davut’un yanında olmak”

 

Ülkenin her yerinde Trabzonspor’u tutan milyonlarca kişinin Trabzon şehri ile hiçbir bağlantısı yoktur. Dolayısıyla Trabzonspor, salt Trabzon ile anılmaz. Trabzonspor taraftarı kimliğini ne sınırlarla tanımlar ne de başarıyla. Uzun yıllar şampiyonluktan uzak kalmak onda hayal kırıklığı yaratabilir, bu nedenle takıma kızabilir ama sevgisinden asla taviz vermez.

 

“Trabzonspor şampiyon olsun diye sevilmez. Trabzonspor sevilir ve sonrasına bakılmaz. Onun için ne gerekiyorsa yapılır. Yıllar yılı şampiyon olamadık. Yarışta kaldık, yarıştık. Trabzon şehri takımını şampiyon olamadı diye hiçbir gün yalnız bırakmadı.” (s. 69) 

 

“Meselemiz Golyat’a karşı Davut’un yanında olmak. Kazanmak üzerine sevmedik. Başarı dedikleri şeyi kupalarla ölçmedik. Trabzonspor onun da hakkını verdi ve her kupayı kazandı. Trabzonspor maç kaybetti diye sitem edilmez. Çünkü Trabzonspor, maç kazansın diye sevilmez.” (s. 158) 

 

Trabzonspor şampiyon olsun diye sevilmez. Hak ediyorsa hep olsun. Etmiyorsa olmasın. Şampiyonluklardan daha önemlisi, bölgesindeki çocuk ve gençlerin hayali olmayı sürdürsün.” (s. 181) 

 

“Benim için Trabzonspor, güce tapmanın değil meydan okumanın, kalıpları yıkmanın, herkesin tek tipleştiği düzende aykırı kalmanın, zafer sarhoşluklarının değil tekrar denemelerin, daha iyi yenilmelerin, koşulsuz sevmelerin sembolü oldu. Trabzonspor ilelebet lamekân bir sevda.” (s. 191)

 

“Trabzonsporlular armanın temsil ettiği değerleri, karakteri ve anlayışı değerli bulur. Bizim taraftarlığımız kazanılan şampiyonluklara endeksli değildir. Trabzonspor bu yüzden tutulur. Semboldür, Zorro’dur, Robin Hood’dur.” (s. 224)

 

“Trabzonspor şampiyon olduğu için tutulmaz. Trabzonsporlular senelerdir şampiyon olmasa da tutkularını, hırslarını ve inatlarını kaybetmediler. Onun için ‘İNADINA ŞAMPİYON’ dediler.” (s. 229)

 

“Çünkü ben Trabzonspor’u şampiyon olsun diye sevmedim. Ruhunu sevdim, tarihini sevdim. Kahramanlarını sevdim. İnsanını sevdim. Dünyanın dört bir yanına dağılsa da bordo-mavi renklere bağlılığını sevdim.” (s. 235)

 

“Çok kötü maçlar ve sezonlar yaşasam da ‘arma’ya asla küsmedim. Trabzonspor da bizim başımızı yere eğecek işler yapmadı. Biz Trabzonspor’un kendisini sevdik.” (s. 255)

 

“Yetimlerle ittifak”

 

Kitapta taraftarın en fazla öne çıkan arzusu, takımın kendi özgün kimliğini korumasıdır. Trabzonspor’dan, İstanbul takımlarına benzemeye çalışmaktan uzak durması isteniyor. Elbette güncel ihtiyaçlar göz önüne alınacak, futbolun 1970’lerden bu yana değişen yapısına uygun düzenlemeler yapılacak ama taraftar, tüm bunlar yapılırken Trabzonspor’u Trabzonspor yapan değerlere ihtimam gösterilmesini talep ediyor. Akyazı’ya bağlanıyoruz:    

 

“Kendi kimliğinden vazgeçip İstanbul’u taklit etmek Trabzonspor’un en büyük dramı olmuştur. Özgün bir kimlik için her türden niteliğe sahip olan bir kulüp neden kimliksiz, ekolsüz ve geleneksiz olanları taklit etmeye çalışır ki? Rekabeti anlarım ama aynılaşma çabası benim akıl kodlarımın çabası olamaz. Trabzonspor geçmişte olduğu gibi kendi kültürü ve kimliği üzerinden oluşturduğu özgün oyun anlayışına itibar etmelidir.” (s.88)

 

“1970’ler ve 80’lerde futbolun merkezi vardı. Trabzonspor bu merkeze karşı bir duruş sergiledi ve yetimlerle ittifak yaptı. Şimdi ötekilerin Trabzonspor’u olmasa da, Şenol Güneş ve Kazım Koyuncu ruhuyla Trabzonsporluluğuma devam ediyorum.” (s. 171) 

 

“Anladık ki Trabzonspor zenginleştikçe, geleneklerinden uzaklaşmış, kendi evlatlarını unutmuş. Kendi kaynakları ve elindeki malzemeyle dünya çapında bir model olmuştu. O modeli unutup küçük İstanbul olmayı seçtiler. (s. 176) 

 

“Trabzonspor güçlü kulüplerle rekabet eden, fakat onlar gibi güçlü olmak yerine ‘kendi olmayı başaran’ bir güçlüdür. Böyle kalmaya da devam etmelidir. Ötekilerin sesi olması, Türk futboluna yeni sporcular yetiştirmesi ayrıca kazanacağı şampiyonluklar kadar değerlidir.” (s. 213)

 

Hiçbiri Trabzonlu olmayan ama hepsi Trabzonsporlu olanların hikâyelerini okuyun derim; hikâyelerin güzelliği içinde aslında futbolun ne kadar güzel ve büyülü bir oyun olduğunu bir kez daha keşfedeceksiniz…

 

 

* Öteki Trabzonspor, Derleyen: Yavuz Saltık, Alfa Yayınları, İstanbul, 2022.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.