Yemen’de Ne Oluyor?
Yemen’in acilen ve hızlı adımlarla bir barış sürecine girmesi gerekiyor. Fakat bunun sisteme entegre olmak için siyasi ve askeri mücadele veren Güney ayrılıkçıları, merkezi hükümet, diaspora grupları, Husiler, aşiretler ve diğer azınlıkların dahliyle, çoğulcu bir resimle olmaması, ancak kısa süreli bir ateşkes doğuracaktır.
Yemen, 2011’de Arap Baharı’yla başlayan ayaklanmaların ardından barışa ve siyasi istikrara kavuşamadı. Ülkedeki siyasi çıkmaza, 2015’ten bu yana Suudi Arabistan önderliğinde bir askeri koalisyon müdahale ediyor, fakat gelinen noktada 18 milyon Yemenli açlık sınırında yaşıyor ve savaşın etkileri hayatın her alanını derinden sarsıyor. Peki Yemen’de ne oluyor? Yemen’i bu denli uzun ve yorucu bir savaşa sürükleyen unsurlar neler? Bu yazı dizisi ile önce savaşın geçtiğimiz birkaç aydaki durumuna ışık tutup, Yemen Başkanlık Konseyi, Husiler, ayrılıkçı Güney kuvvetleri ve yabancı güçler arasındaki bu çok yönlü siyasi sarmalı ele alacağız.
Öncelikle Yemen’in çok unsurlu, kadim gelenekleri ve kültürel mirası olan, Arap Yarımadası’nda pek çok ailenin kökenlerinin dayandığı bir ülke olduğunu belirtmekte fayda var. Hem tarıma uygun coğrafi yapısı hem de limanları nedeniyle tarih boyunca zenginliklere ev sahipliği yapmış olan Yemen, toplumsal yapısı açısından da oldukça zengin. Kadınların tarımda ve haftalık köy pazarlarında çalışmaları nedeniyle doğrudan hayatın içinde olduğu toplumsal kesimleri olduğu gibi, Suudi Arabistan’ın Vahhabi misyonerlerinden etkilenen tutucu bölgeler de var. Ülkenin zengin ama karmaşık sosyo-kültürel yapısını, Sufi Arap aileler; Yemen Sosyalist Partisi döneminden kalan Marksistler, Müslüman Kardeşler’i destekleyen Islah grubu, aşiret bağları içinde yaşayan kırsal aileler, şehirli cumhuriyetçi elitler, Yemen El-Kaidesi destekçileri ve tabii ki Zaydi dini grubundan doğan Husilere uzanan bir liste oluşturuyor.
Zorunlu Barış Süreci
Yemen’in uzun yıllardır devletten beklentileri farklı olan bu grupları bir araya getirebildiği uzun soluklu bir siyasi yapı olmadı. Mart başında Suudi Arabistan ve İran arasında Çin’in arabuluculuğu ile imzalanan Pekin Anlaşması’nın, Yemen’deki savaş için de bir çözüm doğurması beklendi. İki hafta önce Suudi Arabistan’ın Yemen büyükelçisi Muhammed Al Cabir’in Sanaa’da Husi Yüksek Siyasi Konseyi Başkanı Mehdi el-Mahsat ile görüşmesi, ülkede yaşanan vekalet savaşının sonu mu geliyor sorusunu doğurdu. Fakat Suudi Arabistan heyeti bir anlaşmaya varmadan ülkeden ayrılıp henüz müzakerelerin devam ettiğini belirtti. Ardından merkezi hükümet ve Husiler arasında rehine ve mahkûm değişimi gerçekleşti. Henüz bir anlaşmaya varılmamış olsa da Suudi Arabistan madden ve manen bir yüke dönüşen bu askeri müdahaleye son vermek, güney sınırını güvence altına almak ve Yemen’deki politikalarından temize çıkmak için Husilerle zorunlu bir barış sürecine giriyor.
Savaşın şu anki durumuna yönelik ele alınması gereken birinci nokta, olası bir barış anlaşmasının içeriği ve uygulaması olabilir. Eğer Suudi Arabistan; Umman ve İran’ın devrede olduğu bir müzakere süreci ile Husiler ile anlaşırsa ne olur?
Husi hareketi, başlangıçta kendi bölgelerindeki ‘hak mücadelesine’ odaklanmışken, şu an pek çok bölgeyi ele geçirdikleri daha kapsamlı bir siyasi, ekonomik ve askeri güç olma sürecinde. Husilerin önce Kuzey Yemen’de başlayan siyasi mücadelelerini Yemen’in bütününe yaymaları gibi, en büyük düşmanları ile bölgesel çapta ve Yemen’i temsil eder bir minvalde masaya oturmaları, onları Hizbullah’ın hikâyesindeki gibi bir bölgesel aktör haline getirebilir. Her ne kadar şu ana kadar ateşkes için Suudi Arabistan’la zaten görüşüyor olsalar da en son basına verilen resimlerde ve demeçlerde görülüyor ki Yemen’deki bir çıkar grubu olmaktan çıkıp Yemen’i temsil eder hale gelebilirler. Bu durum en temelde diğer yerel aktörlerin haklarının ihlal edilmesine ve Husi-egemen bir Yemen planlanmasına neden olabilir.
Husiler, kadınların eğitimi ve sosyal hayata katılması konusunda katı uygulamalara sahipler; ekstra zekât topluyorlar, kendi ideolojilerine karşı çıkanları yargılıyorlar. Bu nedenle politikaları kendi azınlık haklarını savunmanın ötesinde Yemen’i Husileştirme noktasına çoktan geldi. Husi temsilcileri, Yemen geneline hâkim olmak gibi bir niyetimiz yok deseler de yönettikleri bölgelerdeki politikaları oldukça agresif ve yayılmacı. Suudi Arabistan’la müzakere ederken dahi, aylardır ele geçirmeye çalıştıkları Marib kentine askeri müdahaleye devam ettiler. O nedenle barışın sadece Husiler ve Suudi Arabistan üzerinden planlanması hem Yemen’in diğer bileşenlerini izole edebilir hem de kalıcı olmaktan uzak, kırılmaya hazır bir denge kurabilir.
Müzakere sürecine dair diğer bir önemli durum, şu an ki görüşmelerin Birleşmiş Milletler’in (BM) savaş süresince yönettiği arabulucu rolünün aradan çıkarılıp, doğrudan ve yalnızca Suudi Arabistan-Husiler tarafından yapılması. Umman’ın arabulucu olarak bir rolü var, fakat BM’nin dahil olduğu süreçlerde geçiş dönemi adaleti, çoğulcu katılım, şeffaf müzakere, acil insani yardım gibi maddeler öne çıkarken, savaşın yalnızca iki tarafı arasında geçen bu anlaşma Yemenlilerin dahil edilmediği bir barış denklemi doğurabilir. Husilerin bu sayede Suudi Arabistan’dan ekonomik yardım alıp, kendi bölgelerinde memur maaşlarını ödemeleri ve yaşam şartlarını göreceli olarak iyileştirmeleri, Yemen’i idare eden farklı gruplar arasında daha derin orantısızlıklar doğurabilir.
Kim, Nereyi Kontrol Ediyor?
Şu anki tabloya bakıldığında, Yemen’in belli bölgelerini idare eden ana gruplar, kuzeybatıda Husiler; güneyde -geçici başkent Aden’i de içine alarak -Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) destekli Güney Geçiş Konseyi; kuzeydoğuda Yemen hükümeti olarak da bilinen ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen Başkanlık Konseyi’nden oluşuyor. Bunlara ek olarak Yemen El-Kaidesi bazı kırsal bölgeleri kontrol ediyor. Yemen Başkanlık Konseyi üyesi ve Yemen’in eski devlet başkanı Ali Abdullah Salih’in yeğeni komutan Tarık Salih’e bağlı milisler ile BAE tarafından fonlanan Hadrami Elit Güçleri ise Yemen’deki askeri hareketleri takip eden uzmanların Şubat ayında kaydettiği diğer iki silahlı milis grup. Görece daha küçük milis grupların güç denklemine etkileri, kaynaklarının artmasına yahut savaşın yoğunluğunun değişmesine bağlı olarak değişiyor. En son 2022’de Nisan ayından Ekim’e kadar uygulanan ateşkes sürecinde çatışmalar azalsa da hükümet güçleri ve Husiler arasında, özellikle petrol kaynaklarının merkezi olan Marib şehrini almak için askeri mücadele devam ediyor.
Bir diğer önemli unsur, Yemen’in hâlihazırda içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi olarak bölünmüş yapısının, insanların temel haklara ve kaynaklara erişimini imkânsız hale getirmesi. Yemen’in acilen ve hızlı adımlarla bir barış sürecine girmesi gerekiyor. Fakat bunun sisteme entegre olmak için siyasi ve askeri mücadele veren Güney ayrılıkçıları, merkezi hükümet, diaspora grupları, Husiler, aşiretler ve diğer azınlıkların dahliyle, çoğulcu bir resimle olmaması, ancak kısa süreli bir ateşkes doğuracaktır. Bu noktada önce ülke genelinde kesin bir ateşkes ile güvenliğin tesis edilmesi gerekiyor ki farklı çıkar grupları taleplerini ve içinde bulundukları şartları hem ulusal hem uluslararası kamuoyuna aktarsın ve sistemli bir sürdürülebilir barış süreci başlasın. Bir sonraki yazı, savaşın ana unsurlarından Husilerin askeri ve siyasi bir güce evirilmesini ele alacak.